İçerisinde bulunduğumuz 2013 yılının 11 Mart’ında, Türkiye’nin IMF ile olan karşılıklı bağlılığı 66 yaşına girdi. 66 yılın son 52 yılında gerçeklesen 19 stand-by anlaşmasının yapıldığı bu süreç, 14 Mayıs günü farklı bir boyuta geçecektir. Türkiye IMF ile yaptığı son stand-by anlaşmasının son ödemesini bu tarihte gerçekleştirerek, IMF’ye olan kredi borcunu tamamlamış olacak. Peki, geçen 66 yıla bakarak, IMF son tahlilde acıması olamayan gaddar bir uluslararası kuruluş mudur, yoksa denize düşüldüğünde sarılınacak yegane can simidi veya yılan mıdır?
66 yıllık karşılıklı ilişkimiz incelediğinde, yegane bir kurtuluş kapısı olduğu görülmektedir. IMF, ulusal ekonomilerin içerisinde bulundukları buhrandan kurtulmasını sağlayan sihirli değnek olmamakla beraber, zaman zaman bu ülkelerin ekonomik problemlerini çözememiş ve hatta siyasi, sosyal ve ahlaki yaralar bırakmıştır. IMF’nin normal koşullarda sunduğu hizmet hiç de ucuz değildir. Zaten IMF’nin var olma sebebi de, normal koşullarda sürdürebilir düzeyde problemleri olan ülkeleri desteklemek değil, zaten sıkıntıda olan bu ülkelere destek olmaktır. Büyük sıkıntılara girmeyen ülkelerin bu tip bir desteği almayı istemesi için de mantıklı bir sebep yoktur. Ciddi buhranda olan ülkeler, IMF’den destek almak için daha önce bahsettiğimiz siyasi, sosyal ve ahlaki yaralara sebep olabilecek koşulların sorumluluğunu alarak, bu kuruluşun isteklerini kabul ederler. Kamuoyunca bilinen IMF’nin destek amacıyla öne sürdüğü koşulların çok ağır olduğu söylemi de bu sorumluluktan kaynaklanmaktadır. Ama unutulmaması gerekir ki, bu kuruluş son başvuru mercisidir. Yani, artık kimsenin düşük, hatta normal şartlarda kredi vermeyi kabul etmediği ortamlarda sadece bu kuruluş destek sağlamaktadır. Finansman rekabetinin oldukça yoğun olduğu ve özellikle de son yıllarda ekonomik problemlerin çoğaldığı süreçlerde, bazen tasarruf ithal etmenin başka bir yolu yoktur. Bu süreçlerde, IMF de kendi varlık sebebini yerine getirebilecek finansmanı sağlamakta zorlanmaktadır. Bu tip az bulunurluk nedenlerinden dolayı, IMF’nin sağladığı destek hem bu kuruluş için, hem de desteği sağladığı ülke için oldukça değerlidir. Bu değerli desteği bu ülkelere en verimli şekilde verebilmek ve ülkelerin düştükleri durumlara tekrar düşmemeleri için hazırladığı programlar haliyle ağır olmaktadır. Bahsedilen programlar veya bir başka deyişle, bazen acı olabilen bu reçeteler, birçok ülkede genel itibariyle olumlu sonuç verdiyse de, bazı ülkelerde ciddi bir iyileşme sağlayamamıştır. Ancak, programların olumlu sonuç verdiği ülkelerde de tüm sıkıntılar tam anlamıyla yok edilemedi. 66 yıldır IMF ile ilişkide olan Türkiye, genel itibariyle programların olumlu sonuç verdiği ülkelerdendir. Bazı problemlere şifa olmasa, hatta bazı yeni problemlere on ayak olsa da, ilişkiler genel itibariyle olumludur. Türkiye’nin ilk stand-by anlaşmasından bu yana yapılan anlaşmaların yüzde 90’nı 2000-2008 yılları arasında gerçekleşmiş ve ülkenin iktisadi yönetiminin rotası çoğunlukla IMF’nin sunduğu, tavsiye nitelikli raporlarıyla şekillenmiştir. Bu tarihler arasındaki makro ekonomik veriler cari açık problemi haricinde IMF’nin programlarının başarılı olduğunu göstermektedir.
Tarih | Süre (Ay) | Tahsis (Milyon USD) | Kullanım (Milyon USD) | |
1 | 1961 | 12 | 57 | 24 |
2 | 1962 | 9 | 47 | 23 |
3 | 1963 | 11 | 33 | 33 |
4 | 1964 | 11 | 33 | 29 |
5 | 1965 | 12 | 33 | – |
6 | 1966 | 12 | 33 | 33 |
7 | 1967 | 11 | 41 | 41 |
8 | 1968 | 9 | 41 | 41 |
9 | 1969 | 12 | 41 | 15 |
10 | 1970 | 12 | 136 | 136 |
11 | 1978 | 24 | 453 | 136 |
12 | 1979 | 12 | 378 | 347 |
13 | 1980 | 36 | 1.888 | 1.888 |
14 | 1983 | 12 | 340 | 85 |
15 | 1984 | 12 | 340 | 255 |
16 | 1994 | 14 | 923 | 696 |
17 | 1999 | 36 | 22.707 | 17.726 |
18 | 2002 | 36 | 19.360 | 17.990 |
19 | 2005 | 36 | 10.060 | 10.060 |
Toplam | 56.942 | 49.557 |
İlk stand-by anlaşmasını 52 yıl önce yaptığımız ve 66 yıldır ilişkide olduğumuz IMF´den, alınan desteğin yüzde 43.3’ü, mevcut iktidar döneminde alınmıştır. Bu istatistik bile, Türkiye’nin ekonomisinin ne kadar büyüdüğünü göstermektedir. Yalnız unutulmaması gereken bir başka nokta ise, Türkiye ekonomisinin, kendine sadece IMF yoluyla tasarruf ithal etmediği gerçeğidir. Ekonominin özellikle son 20 yıl içerisindeki liberalleşme ve modernleşme süreçleriyle büyümesi ve kısmen istikrara kavuşması, bu zaman diliminde yüksek miktarda ithal edilen tasarrufun geri ödenmesi imkanını da sunmuştur. Öyle ki, 14 Mayıs 2013 tarihiyle beraber, ithal edilen borç tamamlanacak ve IMF ile olan ilişkimiz yeni bir boyut kazanarak, gerek duyulduğunda kullanılmak üzere yıllardır verdiğimiz kotayla beraber daha büyük miktarda tasarrufumuz başka ülkelere ihraç edilebilecektir. Türkiye’nin, IMF’ye yaptığı tasarruf ihracı yeni bir gelişme değildir. Zaten Türkiye, IMF’nin toplam kotasının yüzde 0.45´ine denk gelen bir oranda kota sağlamaktadır. Kamuoyunda bazı çevrelerce şova çevrilmeye çalışılan IMF’ye borç verme efsanesi, bu açıdan da değerlendirilmelidir. Hatta, 188 ülkeli bu kuruluşu, 37 ülke kotayla desteklemektedir ve bunlardan bir tanesi de, şu anda ciddi bir ekonomik krizin içerisinde olan Güney Kıbrıs’tır. Güney Kıbrıs gibi, ekonomik olarak buhranda olan İtalya ve çalışmaya hazır, her dört kişiden birinin işsiz olduğu İspanya da IMF´ye borç ihraç eden ülkelerdendir. Hatta, bu iki ülkenin verdiği toplam 50 milyar dolara yakın miktar Türkiye’nin vereceği kota miktarının yaklaşık 10 katı kadardır. 60 milyar dolarlık kota katılımıyla, Japonya IMF’ye destek olan ülkeler listesinde ilk sıradadır. Bu ülkeyi, 55 milyar dolar ile Almanya ve 43 milyar dolar ile Çin izlemektedir. Son kota artırımıyla beraber Türkiye’nin payı 37 ülke içinde yüzde 1’e yükselmiş ve bu durum Türkiye’nin IMF’deki oy oranına da yansımıştır.
Sonuç olarak bakarsak, Türkiye’nin büyüyen ekonomisiyle beraber, doğal olarak giderleri ve dolayısıyla da borcu büyümüştür. Bu borç stoku içerisinde, halkımızca en bilindik arz sunucusu olan IMF’ye ödenecek son taksitle beraber, bir dönemin şimdilik kapanacağı aşikardır. Kotamızdaki artışın büyümesi ve kota verebilen 37 ülke içerisinde olmamız bir övünç kaynağı olsa da, şov malzemesi olabilecek bir argüman da değildir. Bu pencereden baktığımızda, IMF’nin basitçe gaddar bir kuruluş olmadığını ve bu kuruluşun, zor zamanlarda krizde olan ülkeler için önemli bir can simidi olabileceğini görmekteyiz.
Ümit ederiz ki, 2012 yılında, dünya ekonomisinin yüzde 2.5, bizim de içerisinde bulunduğumuz, gelişmekte olan ülkelerin yüzde 5.1 büyüdüğü bir ortamda, 14 Mayıs itibariyle boyut değiştiren ilişkilerin toplum üzerinde sağladığı psikolojik iyimserlik, Türkiye’nin yüzde 2.2 gibi düşük bir oranda büyümesine neden olan olumsuz sebeplerin üzerini örtmez ve IMF efsaneleri, siyasi bir şov malzemesine dönüşmez.
Burak DAĞKUŞ/UPA Viyana Üniversitesi Temsilcisi
KAYNAKLAR
– http://www.mahfiegilmez.com/2012/06/imf-hakkndaki-sehir-efsaneleri.html
– http://www.mahfiegilmez.com/2013/04/imfye-borcumuz-bitiyor.html
– http://www.imf.org/external/index.htm
– Türkiye’de ve Dünyada Ekonomik Bunalım, 2008-2009