2003 yılında yapılan bir seçimle başlayan Mikhail Saakaşvili dönemi, 27 Ekim 2013 Pazar günü düzenlenen bir başka seçimle sona erdi ve Saakaşvili’nin “Gül Devrimi” olarak nitelenen 10 yıllık iktidarı geçtiğimiz günlerde bitti. 2003-2008 yılları arasında zirve noktasına varmış olan Saakaşvili’nin kişisel/siyasal etkinliği, Ağustos 2008’de yaşanan ve Rus Ordusu’nun neredeyse silah kullanmadan Tiflis yakınlarına dek gelmesi ile nihayetlenen 5 günlük Rusya-Gürcistan Savaşı sonrası inişe geçmişti. Gürcistan’ın AB ve NATO üyeliği noktasında ileri bir adım atamaması ve yönetimin çok ciddi yolsuzluk iddiaları ile çalkalanması, Saakaşvili’nin yakın müttefikleri ile yaşadığı kişisel problemler ile birleştiği noktada Gürcistan’ı ciddi bir siyasal ve dolayısıyla ekonomik buhranın içerisine sürükleme riski taşımaktaydı. Tüm bu faktörlerin üzerine, servetini Rusya’da elde etmiş milyarder ve karizmatik işadamı Bidzina İvanişvili’nin adeta bir “kurtarıcı” edasıyla siyasete el atması, Saakaşvili iktidarının sona ereceğini gösteren ciddi bir kanıttı. İvanişvili’nin teşkilatlandırdığı Saakaşvili muhalifi Gürcü Rüyası Koalisyonu’nun geçtiğimiz yıl içerisinde düzenlenen parlamento seçimlerinden açık ara farkla galip ayrılması, Mikhail Saakaşvili’yi, parlamento desteğinden yoksun bir “topal ördek” haline getirmişti. Topal bir ördeğin fazla yaşayamayacağı gerçeği ise, geçtiğimiz günlerde düzenlenen başkanlık seçimleri ile tescillendi. Zira Gürcü Rüyası Koalisyonu’nun ve dolayısıyla Başbakan Bidzina İvanişvili’nin desteklediği Georgi Margvelaşvili, Saakaşvili’nin desteklediği eski Dışişleri Bakanı David Bakradze’ye ciddi bir fark atarak, seçimlerin ikinci turuna dahi gerek kalmadan büyük bir zafer elde etmiştir.
Georgi Margvelaşvili, Gürcü Rüyası Koalisyonu’nun kurucusu ve temel toplumsal/siyasal meşruiyet kaynağı olan Bidzina İvanişvili tarafından devlet başkanlığı koltuğuna oturtulmuştur da denebilir. Başbakanlık koltuğunda oturan İvanişvili, yaptığı ve yapacağı anayasal değişiklikler ile başbakanlık makamını daha işlevsel ve etkin bir konuma getirmeyi ve devlet başkanlığı makamını temsili bir görev haline getirmeyi arzuladığı için, bu pozisyona düşük profilli ve iyi anlaşabileceği bir ismi getirmeyi tercih etmiştir. Eski Eğitim ve Bilim Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olan Margvelaşvili, Gül Devrimi’nin ilk yıllarında Saakaşvili tarafından yönetim kademesinden uzaklaştırıldığı için, ona ciddi bir kin de duyuyordu ve İvanişvili’nin devlet başkanlığı için yaptığı teklifi kabul etmesinde bu faktör çok ciddi bir rol oynamıştır. Gürcü Rüyası Koalisyonu içerisinde sivrilen bir isim olmayan Margvelaşvili, bu bağlamda İrakli Alasaniya, Salome Zurabişvili ve Kakha Kaladze gibi karizmatik isimlere kıyasla, İvanişvili’nin “düşük profilli devlet başkanı” arayışına uyan bir isim olarak görülmüştür.
Gürcistan Devlet Başkanlığı seçimlerine katılım oldukça düşük sayılabilecek bir oranda kalmıştır. Nitekim % 46’lık katılım oranı siyasal meşruiyet noktasında tartışmalara yol açabilecek bir rakamdır. Ne var ki, Gürcistan halkı, bu seçimlerin ülkenin geleceği bağlamında çok da önemli bir rol oynamayacağının bilincindedir. İvanişvili’nin devlet başkanlığı makamını önemsiz bir hale getirme düşüncesi içerisinde olması ve bu nedenle bu koltuğa oturmayı tercih etmemesi, seçimlere katılım oranını düşürmüştür. Saakaşvili’nin anayasa gereği (üst üste 2 kereden fazla devlet başkanlığı yapamamak) bu seçimlere giremiyor oluşu da katılım oranının düşük olmasını beraberinde getirmiştir. Zira Saakaşvili’nin partisi Birleşik Ulusal Hareket tarafından devlet başkanlığına aday gösterilen David Bakradze, saygın bir isim olarak bilinmesine karşın liderlik özelliği olmayan bir karakter olarak algılanmıştır. Bakradze’nin devlet başkanlığı seçimlerinde aldığı % 21,75’lik oy, onun karizması ve ortaya koyduğu gelecek projesinin halk tarafından yetersiz bulunduğunu ve özellikle üzerinde durduğu Avro-Atlantik Dünya ile yakınlaşma söyleminin, Rusya’nın, Gürcistan özelindeki rahatsızlığını AB ve NATO’ya da yansıtmasına paralel olarak, Gürcü halkı tarafından anlamsız olarak algılandığını söylemek gerekir.
Seçimlerin ikinci tura dahi kalmaması, Bidzina İvanişvili’nin Rusya ve Avro-Atlantik arasında dengeyi gözetecek bir Gürcistan idealinin halk tarafından olumlandığını göstermektedir. Seçimler, gerek AB ve ABD, gerekse de Rusya tarafından özgür ve adil olarak görülmüştür. Bu durum, bu aktörlerin, Gürcistan’ın siyasal geleceği ve tercihleri noktasında oluşabilecek görüntüyü önceden öngördüklerini ve herhangi bir sürpriz beklemediklerini göstermektedir. Aslında Gürcistan, Avro-Atlantik Dünyası için oldukça değerli bir proje ülkesi olarak bilinmektedir. Rusya sınırında ve Karadeniz kıyısında yer alan ve topraklarında 2 adet ayrılıkçı bölge (Güney Osetya ve Abhazya) bulunduran Gürcistan, coğrafi ve siyasal görünümü itibarıyla, Avro-Atlantik Dünyası’nın doğuya ya da Karadeniz-Hazar bağlantı noktasına yerleşme girişimi çerçevesinde bir truva atı olarak şekillendirilmek istenmiştir. Bu ülkenin Rusya sınırında yer alması, doğu-batı enerji aktarım (Orta Asya-Hazar-Azerbaycan-Türkiye-AB) hattının üzerinde yer alması ve Abhazya ile Güney Osetya tabanlı bir ayrılıkçılık ile karşı karşıya olması, Avro-Atlantik Dünyası’nın, Rusya’nın “arka bahçesine” girebilme amacı bağlamında ortaya koyduğu hedefin, ne denli başarılı olabileceğine yönelik ciddi bir fikir verebilecekti.
2003 yılında Saakaşvili önderliğinde başlatılan Gül Devrimi çerçevesinde yaşanan gelişmeler ise, ekonomik/teknolojik/yönetimsel anlamda kaydedilen ciddi başarılara karşın, eski Sovyet cumhuriyetlerinde yaygın olan yolsuzluk ve otoriter siyasal reflekslerin fazlaca geri plana itilemediğini göstermektedir. Saakaşvili’nin, iktidarının ilk yıllarından itibaren yaşadığı “güç zehirlenmesi” çerçevesinde en yakın müttefiklerini kendisinden uzaklaştırması ve İvanişvili’yi iktidara getiren en önemli toplumsal rahatsızlığın ülkede görülen yaygın yolsuzluk oluşu, bu durumu kanıtlamaktadır. Bu yönüyle, Avro-Atlantik Dünyası’nın Gürcistan’da yaratmaya çalıştığı hesap verebilir, çoğulcu ve istikrarlı yönetim mekanizmasının yalnızca istikrar unsurunun altı çizilebilmiştir. Bunun yanı sıra, 10 yıllık zaman zarfında Gürcistan ne AB’ye gereğince yakınlaşabilmiş, ne de NATO’ya üye olabilmiştir. Bunun yerine izlenen Rusya karşıtı tutum, ülke ekonomisinin olumsuz yönde etkilenmesine, ülke topraklarının Rus Ordusu tarafından birkaç günlüğüne de olsa işgal edilmesine ve ayrılıkçı bölgelerin Rusya desteğiyle bağımsızlıklarını ilan etmelerine neden olmuştur. Bu bağlamda ele alındığında, Gül Devrimi’nin elde ettiği başarılardan çok içselleştirdiği başarısızlıklarla değerlendirilmesi daha doğru olacaktır.
İvanişvili’nin Rusya ile olan nisbi yakınlığı ve Gürcistan halkı nezdindeki meşruiyeti, onun AB ve ABD ile yakınlaşma yönünde yaptığı açıklamalar ile birlikte ele alındığında, Gürcistan’ın, Saakaşvili dönemine kıyasla daha düşük profilli ve dengeci bir dış politika çizgisine yöneleceğini göstermektedir. Kuşkusuz bu durumdan en çok memnun olacak aktör de Rusya olacaktır. Güney sınırlarına paralel uzanan bu küçük Kafkas ülkesinin kendisi için “mide bulandırıcı” bir nitelik taşıyan eleştirilerden azade olmak, “arka bahçesindeki” etkinliğinin ve politikalarının, arka bahçede yer alan “yaramaz ve şımarık bir çocuk” tarafından sorgulanması hususunun ortadan kalkması anlamına gelecektir. Bundan sonraki dönemde, gerek Rusya, gerekse de AB, ABD ve Türkiye ile eşdeğer ilişkiler kurmaya çalışan ve İvanişvili’nin işadamı kimliğinden de hareketle, küresel kapitalizme eklemlenerek ülkenin ekonomik potansiyelini işletmeye çalışacak bir Gürcistan görmemiz olasıdır. % 62’lik oy oranı ile Devlet başkanlığı koltuğuna oturan Georgi Margvelaşvili ise, İvanişvili’nin uygulamalarını onaylayan ve ona karşı çıkmayan bir temsil makamı görünümünde karşımıza çıkacaktır.
Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU