Ukrayna krizinin nedenleri ile ilgili uzmanlar farklı görüş bildiriyorlar. Genellikle, bu konuda Rusya’nın “agresif davranışları” temel neden olarak gösteriliyor. Son zamanlarda ise, biraz farklı görüşlerin oluştuğu hissi okunmaktadır. Bazı Amerikalı uzmanlar, Batı’nın yanlış dış politika yürüttüğüne dikkat çekiyorlar. Onlardan biri olan John J. Mearsheimer düşünüyor ki; Ukrayna’da durum esas olarak ABD ve Avrupa’daki düşünce ortaklarının gerçeklikten uzak olan politikası yüzünden gerginleşti. Bu teze Amerika’da tepki verildi. İlginçtir ki, bu, tamamen ABD’nin iç siyasi ortamında gelişen süreçlerle ilişkilendiriliyor. Aslında, oluşmuş duruma daha geniş düzlemde bakmak daha doğru olurdu.
Liberalizm ve Jeosiyaset: Ukrayna Denemesinin Başarısızlığı
Ukrayna krizinin küresel etkileri ciddi şekilde tartışılıyor. Analistler bu sürecin ön görülmesinde belli ölçüde zorlanıyorlar. Çünkü onun gerçek mahiyeti hakkında ortak görüşte değiller. Burada iki temel tez göze çarpıyor. Birincisine göre; Ukrayna krizinin temel nedeni Rusya’nın eski Sovyet coğrafyasında agresif siyaset yürütmesidir. Savaş buna göre oluştu ki, bu da ciddi bir jeopolitik krize neden oldu. İkincisi, Ukrayna sorunu ABD ve Avrupa’nın gerçeklikten uzak olan politikasının sonucudur. Moskova’yı kışkırtan ve agresif adımlar atmaya zorlayan da, işte Washington ve Brüksel`in bu hatalarıdır.
Her iki yaklaşım kanıtlandırılmaya çalışılıyor. Fakat bunlar arasında jeopolitik açıdan farklar o derecede büyüktür ki, onları daha geniş düzeyde analiz etmeye ihtiyaç vardır. Maalesef, gerçek siyasi düzlemde Ukrayna ile ilgili yaşanan olaylarla teorik yaklaşımlar arasında farklar şimdilik fazladır. Dolayısıyla hangi yaklaşımın doğru olduğunu söylemek zor. Sadece onu vurgulamak mümkündür ki, Batı’da Rusya’yı suçlayan bakışlar daha popüler. İkinci görüş o kadar da geniş yayılmamıştır, fakat ona da dikkat edenlerin sayısı artıyor.
Bu bağlamda Chicago Üniversitesi profesörü, “agresif gerçekçilik” yanlısı John J. Mearsheimer`in “Foreign Affairs” dergisinde yayınlanan bir makalesi ilgi doğuruyor (bkz: John J. Mearsheimer.Why the Ukraine Crisis Is the West’s Fault: The Liberal delusions That Provoked Putin / “Foreign Affairs”, №5, 2014). Yazıda yazar, Ukrayna krizinin mimarı olarak Batı’yı gösteriyor. Bunun için o, çok sayıda argümanlar sunuyor. Ukrayna’da savaşın alevlenmesinin arkasında bir takım gizli konuların durduğu görülür.
Bu makale dikkat çekiyor ki; demokrasi, insan hakları, işbirliği konusunda konuşanlar gerçekte tamamen başka çıkarları gözetiliyorlar. Onlar için insan hayatı, halkların kaderi neredeyse “uzak yeşil ada” gibi görünüyor. Bu açıdan yaklaşıldığında, modern küresel jeosiyasetin çok karışık ve çelişkili hususlarla dolu olduğu göze çarpıyor.
Mearsheimer Ukrayna krizinin aşağıdaki üç temel nedenini şöyle sıralıyor: “NATO’nun genişlemesi, Avrupa Birliği’nin genişlemesi ve Ukrayna’da demokrasinin her fırsatta desteklenmesi” (bkz: önceki kaynağa). Ancak bu hükümler uzun yıllardır, bütün Batı’nın jeopolitik kursunun başlıca temelini oluşturmaktadır.
NATO’nun genişlemesinin yeni bağımsız devletlerin güvenliği adına yapıldığı kaydediliyor. Aslındaysa, Ukrayna örneğinde bu, bu ülkeyi Rusya’nın etkisi altından çıkararak, Avrupa’ya entegre etmek için yapılıyormuş. AB’nin Doğu’ya doğru genişlemesinin de sosyal, siyasi, kültürel gelişme, ekonomik gelişim ve insanların özgürlüğü için yapıldığından bahsediliyordu. Gerçekte ise temel olarak Batı’nın jeopolitik çıkarı esas alınmıştır. Amaç ise Rusya’nın etki alanını kısıtlamaktan ibarettir.
Nihayet Batı, Ukrayna’da demokrasi adı altında milyarlarca dolar pahasına sosyal mühendislikle uğraşmış, yani yapay olarak Batı yanlısı kitle yetiştirmeye çalışmıştı. Aynı zamanda, onlar Rusya’ya karşı eylemlerin organize edilmesinde de kullanılmıştır. Bu, daha tehlikeli bir süreci ortaya koyuyor: Batı, demokrasi ve insan hakları adı altında insanların bilincini manipüle ediyor, onlarda gerçeklik hissini zayıflatarak, kendi standartları çerçevesinde düşünmeye zorluyor (bkz: önceki kaynağa).
Sosyal Mühendislik: Harcanan Paraların Jeopolitik “Ağırlığı”
Bu siyaset Ukrayna’da Batı yönelimli siyasetçi ve kurumlara mali yardım şeklinde gerçekleştirildi. Bunun sonucudur ki, 1991 yılından 2013 yılına kadar ABD Ukrayna’da 5 milyar dolar harcadı. Paralar Amerika’nın Demokrasiye Ulusal Destek Fonu (NED) ile Kiev`e iletildi. Şüphesiz ki, bu, büyük bir siyasi-teknolojik işlemdir. Onun sonucu ortadadır: Ukrayna’da savaş binlerce insanın hayatına son verdi! Süreç halen devam ediyor (bkz: önceki kaynağa).
Mearsheimer açıkça yazıyor ki, tüm bunlara Rusya sakin yaklaşamamazdı. O, kendini savunmak için önlem almaya mecbur idi. Doğru, Vladimir Putin sert yolu seçti. Fakat Batı, Moskova’ya hala geçen yüzyılın 1990’lı yıllarında verdiği vaatlere uymadı. Bu bağlamda Kremlin’i en kötü etkileyen NATO’nun genişlemesi oldu. Birbiri ardına Doğu Avrupa ve Baltık ülkeleri Kuzey Atlantik Alyans`a üye oldu. Sonra NATO, Gürcistan ve Ukrayna’yı da sıralarına katacağını beyan etti.
Moskova açıkça görüyordu ki; Batı, askeri yapısını onun sınırlarına topluyor. Bu bağlamda Ukrayna ilkesel faktör olarak kabul edilir. Bu nedenle V. Putin, Bush’a dedi ki, “eğer Ukrayna’yı NATO’ya alırsanız, bu ülke mevcut olmayacak” (bkz: önceki kaynağa). Yazara göre, V. Putin haklıydı.
Rusya aniden Kırım’ı ele geçirerek Batı’yı şaşırttı. Bununla ilgili Washington ve Brüksel, V. Putin’in eski SSCB`yi geri getirmek konusunda kopardığı gürültünün hiçbir dayanağı yoktur. Çünkü Rusya, Ukrayna’ya kendini savunmak için müdahale etti. Batı, ona başka tercih seçeneği bırakmadı. Dolayısıyla Kremlin`in Ukrayna’nın Doğu’sunda askeri etkinliğini artırması beklenen bir durumdur.
Öyle anlaşılıyor ki; Ukrayna’da durumun gerginleşmesi Batı’nın ciddi jeopolitik hatalarından kaynaklanıyor. J. Mearsheimer öyle düşünüyor ki; temel yanlışlık, ABD ve Avrupa’nın liberal değerleri başkalarına ne pahasına olursa olsun dayatmaya çalışmasındadır. Hukukun üstünlüğü, ekonomik karşılıklı bağımlılık ve demokrasi gibi faktörleri dünyaya yaymak bütünlükte olumlu bir hal sayılabilir. Fakat bunu yaparken jeopolitik gerçekler de dikkate alınmalıdır. Öyle ki, kendi çıkarlarını korumak Rusya’nın hakkıdır. Moskova bu açıdan gerçek bir jeosiyaset merkezidir ve görüldüğü gibi, belli başarılar da elde ediyor. Bu anlamda Batı, liberalizmi mutlak şart sayarak büyük hata yapıyor.
İlginçtir ki, Amerika’nın bir takım tanınmış fikir adamları ve entelektüeller, yönetimi J. Mearsheimer`ın görüşüne dikkat etmeye çağırıyorlar. O, Obama yönetiminin dış politikasının en güçlü eleştirmeni olarak kabul ediliyor. Bütün bunların arkasında ise Washington’ın siyasi çevrelerindeki grupların durduğunu söylüyorlar (bkz: Томас Фридман о статье Миршаймера / www.foreignpolicy.ru, 15 Eylül 2014).
Mearsheimer vurguluyor ki, son zamanlarda B. Obama`nın dış politikası sık sık eleştiriliyor. Bu, rastgele değil. Bu nedenle J. Mearsheimer`in makalesi aynı zamanda “Obama yönetiminde sinyal olarak kabul edilebilir” (bkz: önceki kaynağa).
Anlaşılan, Batı’nın siyasi çevrelerinde görüş ayrılıkları derinleşmektedir. Ukrayna olayları bir anlamda Batı’ya bir ders oldu. Analizler gösteriyor ki; ABD de liberalizmle gerçekçilik arasında sentez yaratmaya çalışıyor. Bu konuda Henry Kissinger`ın da çeşitli makaleleri var. Fakat J. Mearsheimer`ın görüşleri gösteriyor ki; artık Batı siyasi çevrelerinde bir takım saklı hususları gizlemek istemeyen güçler meydana geldi. Onlar NATO ve AB`nin körü körüne genişlemesini doğru bulmuyor, tüm dünyaya Batı’nın ağalık etmek davasının perspektifsiz olduğunu kanıtlamak istiyorlar.
Öte yandan, anlaşılıyor ki; yıllardır demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi sunulan adımlar somut jeopolitik amaçlara da hizmet ediyormuş. Bu çerçevede bütünlükle eski Sovyet mekanına bakıldığında, korkunç bir manzara ortaya çıkıyor. Bu bölgede yaşayan halklar, bazı çevrelerin isteklerine feda edilmiyor mu? Bu sorunun ışığında, Azerbaycan’ın yürüttüğü bağımsız dış politikanın büyüklüğünü ve devlet için fevkalade önemli olduğunu tüm dünyaya duyuyoruz. Gerçi bu, daha geniş tahlil gerektiren ayrı bir konudur.
Şüphe yok ki, birkaç makale ile Washington dış politikası değişecek değil. Fakat artık açık görünüyor ki; Batı toplumsal bilincinde dış politikayla ilgili farklı görüşler oluşuyor. Ukrayna meselesi, bu gerçeklik ışığında son derece düşündürücü bir izlenim oluşturuyor. Kiev`i demokrasi oyunu ile kandırmadılar ki?
Leyla MAMMADALIYEVA