Ülkeler dış politikalarını oluştururken, dünyanın merkezinde kendilerinin olduğuna inanmaları gerekmektedir. Zira cesur adımlar ancak böyle bir düşünce mantığından türeyebilir. Ancak dış politika üretmek, yani başka ülkeler ile olan ilişkilerden maksimum çıkar sağlamaya çalışmak, ancak iyi işleyen bir iç politika düzeninin varlığı ile oluşur. İstikrarlı bir iç refahı sağlayamamış bir ülke, dış politika yürütmede de kararlı olamayacaktır. Türkiye’nin komşu ülkelerle olan münasebeti, özellikle Afganistan’da şehit düşen 12 askerimizin ardından muhalafet partileri tarafından da sorgulanmıştır. Ancak, bu eleştirilerin özü tam olarak anlaşılamamıştır. “Afganistan’da ne işimiz var?” eleştirisi özünde Türkiye’nin diğer güçlerin amaçlarına hizmet ettiği düşüncesinden türemiştir. Başbakan Erdoğan’ın bu eleştirilere cevabı ise Türkiye’nin “büyük düşünmesi gerektiği” çerçevesinde oluşmuştur. Türkiye Afganistan’a asker gönderme kararını Ecevit döneminde 10 Ekim 2001 tarihinde MHP ve CHP’nin desteğiyle almış, o zaman AKP karşı çıkmıştır! Onun için parti polemiklerini fazla önemsememek gerekir.[1]
Doğru bir tahlil yapmak istendiğinde Türk dış politikasını uzun zaman içinde ele alarak değerlendirmemiz gerekir. Şöyle ki, Türkiye sadece Afganistan’da değildir. Ayrıca, Afganistan Türkiye’nin ilk dış nüfuz alanı da değildir. Türkiye Cumhuriyeti, tarihi boyunca Kosova, Irak, Çeçenistan, Kore ve Arap ülkelerinde kültürel, ekonomik ve sosyal boyutta her zaman var olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti; askeri yardımları, eğitim faaliyetleri, dizileri, filmleri gibi potansiyelleri ile etki alanını sınırlarının dışına taşımıştır. Bu var oluş, hiçbir zaman, muhatap ülke halkları gözünde antipatik olarak görülmemiştir. Bilakis, Türkiye etki ettiği her ülkede sevilen bir faktör olmuştur. Bugün, Afganistan sokaklarında Türk askerleri kadar rahat gezebilen bir milletin askeri yoktur. Kosova’da düzenlenen çoğu etkinlikte, görevliler tarafından kendi milli bayraklarının yanına Türk bayrağı da asılmaktadır. Çoğu Arap ülkelerinin vatandaşları Türk dizilerini beğeniyle izlemektedir. Bugün, A.B.D. kendi filmlerini kendi anadilleri ile bir çok ülkeye pazarlamakta ve bir nevi kültürel iletişim kurmaktadır. Bu tür olguları diğer ülkeler için de sıralayabiliriz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün Afganistan gibi ülkelerde rol model olarak görülmesi, bahsedildiği gibi bazı güçlü ülkelerin çıkarlarına hizmet ediyor olabilir. Bunun realitesi tartışmaya açıktır. Ancak, şu an ki dünya konjontürü ve güçlü devletlerin politikaları sınırları dışına çıkmış olduğundan, Türkiye’nin de bu oyun sahalarında yer alması gerekmektedir. Yani, masa oturmadan oyun kazanılmaz. Güçlü devletlerin çıkarları doğrultusunda gerçekleşen dış politik faaliyetleri çoğu yerde çakışabilir. Ancak, herşey bir yana, Türkiye’nin Afganistan’da, Kosova’da, Arap ülkelerinde bir “ağabey” ya da “rol model” olarak görülmesi, kendisine olan güvenin ve sempatinin bu derece yoğun olması bile büyük kazançtır. Unutulmaması gerekir ki, siyasi liderleri seçen halktır. Halkın talepleri ve yönelimleri liderlerin kararlarını da etkilemektedir. Başka devletlerin halklarının kalbini kazanmak, kimi zaman o devletlerin Türkiye ile olan ilişkilerini bile lehimize etkileyebilecektir.
Türkiye’nin sadece Afganistan’da değil, Kafkasya’da, Orta Asya’da, Kuzey Afrika’da ve hatta Balkanlar’da daha çok işi var…
Tuna Emre KÖKLÜ
[1] Taha Akyol’un 24 Mart 2012 tarihli Hürriyet gazetesin’deki köşe yazısından alıntıdır.