Arap Baharı kapsamında gerçekleştirilen geniş çaplı bir halk hareketiyle Hüsnü Mübarek’in 30 yıla yaklaşan tek adam yönetimini sona erdirmiş olan Mısır halkı, kendi geleceğini oldukça yakından ilgilendiren ve ülkedeki siyasal-toplumsal değişimin ne denli derinleşebileceğini açığa çıkaracak oldukça önemli bir seçimin arifesinde. Mısır’da 23-24 Mayıs 2012 tarihlerinde gerçekleştirilecek olan devlet başkanlığı seçimleri, Hüsnü Mübarek’in uyguladığı yönetim anlayışını savunan ve çoğunlukla sivil-asker bürokrasi ve bu bürokratik bloğa destek veren halk yığınları ile geçtiğimiz aylarda gerçekleştirilmiş parlamento seçimleri sonrasında Mısır Parlamentosu’nda çoğunluğu elde eden ve bu etkinlik doğrultusunda devlet başkanlığı koltuğunu da eline geçirmek isteyen Mübarek karşıtı ve muhafazakar tabanlı gruplar arasında bir mücadeleye sahne olacak gibi görünmektedir. Müslüman Kardeşler ve Selefilik eksenli El Nur Hareketi (Partisi), Mısır’da siyasal değişimin motoru olmayı hedefleyen ve Mısır Parlamentosu’nda en çok üyeye sahip partiler olarak, Arap Baharı sonrasında yönetimi ele alan ve siyasal manada daha dengeli ve Batıcı bir yaklaşım sergileyerek Mübarek’in dış politika yaklaşımına paralel olarak hareket etmeyi arzulayan başta Yüksek Askeri Konsey (yani Mısır Ordusu), Vefd Partisi, liberaller, sosyalistler ve etnik/dinsel/kültürel kimlik tabanlı siyasal partilere oranla çok daha çatışmacı bir yaklaşım sergilemektedir. Bu durum, özellikle Yüksek Askeri Konsey ile Mısır Parlamentosu arasındaki gerginliği tırmandırmakta ve Mısır halkı da bu siyasal kutuplaşmanın tam merkezine konumlanmaktadır.
23-24 Mayıs 2012 tarihlerinde gerçekleştirilecek olan devlet başkanlığı seçimlerinin ilk turunda hiçbir aday salt çoğunluk sağlayamazsa, seçimlerin ikinci turu gerçekleştirilecek ve en çok oyu alan aday devlet başkanlığı koltuğuna oturacak. Mevcut siyasal görünüm, parlamentonun yapısının da gösterdiği üzere Müslüman Kardeşler ve Selefi El Nur Partisi’nin şansının oldukça yüksek olduğunu gösteriyor. Ne var ki, statüko karşıtlığı ekseninde birleşmekte olan bu iki parti, toplum nezdinde inşa edilecek muhafazakarlığın içeriği konusunda bir türlü anlaşamadığı için devlet başkanlığı seçimlerine de kendi adayları ile katılmayı arzulamaktadırlar. Kuşkusuz bu durum oyların bölünmesi anlamını taşıyacak ve diğer adayların şansını da arttıracak bir görünüm yaratacaktır. Her ne kadar, ilk turda olmasa da, en azından ikinci turda bu iki partinin ortak bir aday üzerinde anlaşması bekleniyorsa da, her iki parti de kendi siyasal meşruiyetlerini kanıtlamak ve kendilerine olan toplumsal desteği daha açık olarak ifade edebilmek için, seçimleri daha ilk turda sonlandırmak hedefindedirler. Kuşkusuz bu durum, Mübarek yanlıları ile değişim karşıtları ve Mısır siyasetinde her zaman önemli bir rolü olmuş olan Mısır Ordusu’na da çok açık bir meydan okuma olacaktır.
Mısır Parlamentosu’nda en çok koltuğa sahip hareket olan Müslüman Kardeşler, Arap Baharı bağlamında Ortadoğu’nun tümünde arttırmış oldukları siyasal etkinliklerini kanıtlamak ve Mısır’ı yönetebilecek siyasal olgunlukta olduklarını gösterebilmek amacındadır. Müslüman Kardeşler, ilk planda başkanlık seçimleri için aday göstermek istememiş olsalar da, grup içerisinde yer alan bazı isimlerin adaylıklarını açıklamaya başlamaları (Abdülmunim Ebu’l-Fütuh gibi) ve bir cemaat örgütlenmesi olduğunu söyleyebileceğimiz bu inisiyatifin adaylar ekseninde siyasal ayrışmaya gitme tehlikesi ile karşı karşıya kalması sonrası kendi adayını resmen açıklamak zorunda kalmıştır. Hüsnü Mübarek döneminde birçok kez hapse girmiş ve siyasal yasaklar ile boğuşmuş, Ortadoğu ve özellikle Kuzey Afrika’da tanınan zengin bir iş adamı olan ve örgütün beyni olarak bilinen 62 yaşındaki Hayrat Şatır, Müslüman Kardeşler’in devlet başkanı adayı olarak resmen ilan edilmiştir. Ne var ki, onun adaylığı da örgüt içerisindeki rekabeti bitirememiştir. Nitekim Şatır’ın oldukça muhafazakar bir isim olması, yenilikçi fikirlere kapalı olması, örgütün genç kadroları ile ilişkilerinin pek de iyi olmaması ve yaşlılığı örgütün yaptığı tercihin ciddi manada sorgulanmasına neden olmaktadır. Hayrat Şatır’ın en önemli özelliği, Türkiye ile olan iyi ilişkileri ve kendisini “Mısır’ın Erdoğan’ı” olarak görmesidir. Nitekim Şatır’ın seçim kampanyasında da bu özelliğin altı önemle çizilmektedir.
Parlamentonun ikinci büyük partisi olan El Nur ise bugünlerde büyük bir problemle karşı karşıyadır. Zira partinin devlet başkanlığı seçimleri için aday gösterdiği Hazım Ebu İsmail’in annesinin Amerikan vatandaşı olduğunun ortaya çıkması, onun seçimlerde aday olamamasına neden olacaktır. Mısır Anayasası’na göre devlet başkanı adaylarının hem kendilerinin hem de anne-babalarının Mısır vatandaşı olmaları gerektiği için Hazım Ebu İsmail’in adaylığı önümüzdeki günlerde sona erebilecektir. Zaten Selefi şeyhleri ve El Nur Partisi içerisinde etkin olan bazı isimler de, oyları bölmemek ve partinin prestijine zarar vermemek için Ebu İsmail’in adaylıktan çekilmesi gerektiğini belirtmektedirler. Ebu İsmail’in bu baskıya ne kadar direnebileceği, seçimlerin sonuçlarına doğrudan etki edecektir.
Müslüman Kardeşler ve El Nur’un adayları dışında 21 isim daha başkanlık seçimlerinde yarışacaktır. Bu adaylardan en önemlisi ise Mübarek döneminin İstihbarat Direktörü olan ve daha sonra da Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı da yapmış Ömer Süleyman’dır. Ömer Süleyman, Mübarek’e verdiği koşulsuz destek ve Arap Baharı dalgası tüm Mısır’ı sardığı sırada verdiği kararlar ile özellikle değişimci kanatta büyük bir tepkiye neden olan, ancak gerek Mübarek yanlıları içerisinde gerekse de Mısır Ordusu ve milliyetçi gruplar çerçevesinde önemli bir desteğe sahip olan bir isimdir. Yüksek Askeri Konsey’in perde arkasından kendisine verdiği desteğin farkında olan ve Mısır’ın İsrail’e karşı denge eksenli politikalar izleyeceğini belirterek hem ABD’nin hem de Batılı ülkelerin ve İsrail’in desteğini almaya çabalayan Süleyman, Müslüman Kardeşler ile Selefi El Nur Partisi’nin Mısır’ı muhafazakarlaştıracağını belirterek liberaller, milliyetçiler, Kıptiler ve sosyalistlerden de destek istemektedir. İsrail, Ömer Süleyman’ın adaylığının Ortadoğu’da barış için çok değerli olduğunu kaydederek Süleyman’ın kazanması için elinden geleni ardına koymayacağını açıkça ortaya koymuş durumdadır. ABD ise, Mısır halkının tepkisini çekmemek için herhangi bir destek gösterisinde bulunmamakta ve hem Ömer Süleyman hem de Hayrat Şatır ile perde arkasında da olsa görüşmelere devam etmektedir.
Mısır’da devlet başkanlığı seçimlerinin büyük bir gerginliğe ve kutuplaşmaya sahne olacağı daha şimdiden ortaya çıkmıştır. Zira Mısır Parlamentosu’nun geçtiğimiz günlerde aldığı bir karar, ülkeyi yöneten Yüksek Askeri Konsey ile Müslüman Kardeşler ve Selefilerin çoğunluğunu oluşturduğu Parlamento arasında nasıl bir ayrılığın olduğunu ortaya koymuştur. Mısır Parlamentosu, Ömer Süleyman ve eski rejimin son başbakanı Ahmed Şefik’in seçimlerde aday olmasını engellemek için son 10 yılda cumhurbaşkanlığı, cumhurbaşkanı yardımcılığı ve başbakanlık yapmış isimlerin seçimlerde aday olmalarını engelleyen bir kanun tasarısı hazırlamıştır. Eski bakanlar ve Arap Birliği eski başkanı Amr Musa gibi bürokratları kapsamayan bu tasarının amacının özellikle Ömer Süleyman ve Ahmed Şefik’in adaylıklarını engellemek olduğu ortadadır. Ne var ki, hem Adalet Bakanlığı hem de Yüksek Askeri Konsey, bu tasarının anayasaya aykırı olduğunu belirtmiştir ve bu tasarıyı uygulama alanına sokmayacakları ortadadır. Bu durum, ülke içerisindeki siyasal-toplumsal gerginliğin, önümüzdeki günlerde, daha yüksek perdeden dillendirilmeye başlanacağını da ortaya koymaktadır.
Mısır’daki siyasal gerginlik Arap Baharı ile toplumsal meşruiyetini ortaya koyan ve bastırılmış isteklerini açığa vurmaya başlayan muhafazakar kanat ile siyasal sürecin evrimsel bir dönüşüm yaşamasından yana olan ve devlet içerisinde sahip olduğu konumu korumak isteyen sivil-asker bürokrasi ve bu bloğa destek veren ya da ondan nemalanan kesimler arasındaki çatışmayı ve rekabetin dışa vurumu olarak görülebilir. Devlet başkanlığı koltuğu çok büyük bir ihtimalle Müslüman Kardeşler’in eline geçecektir. Ancak, bu değişim Mısır’daki siyasal gerginliğin ve istikrarsızlığın tam manasıyla sona ereceği anlamına da gelmeyecektir. Nitekim Mısır, Ortadoğu’da trendleri belirleyen bir ülkedir ve hiçbir küresel ya da bölgesel aktörün, böyle bir ülkeyi kaybetmek gibi bir lüksü yoktur.
Göktürk TÜYSÜZOĞLU