Uluslararası Politika Akademisi projesi için sevgili Ahmet Ceylan benimle irtibata geçtiğinde, bu girişimi heyecan verici bulmuştum. Proje hızla yaşama geçip ilk ürünler ortaya çıkmaya başladığında heyecanım yerini takdir hislerine bıraktı. İyi bir iş gerçekten ortaya koyduğunuz. Ozan Örmeci’nin eli değdiği belli. Bu çalışmanın önünün açık olduğunu düşünüyorum. Emeği geçen diğer arkadaşlara da gönülden bir “helâl olsun”! Yoğun bir zamana geldiği için benden bekledikleri katkıyı veremedim henüz. Bu geçici tembellik için affımı diliyorum.
Ağ ortamının ilk kullanılmaya başladığında görülen, somut birtakım etkinliklerin (medya, grup, organizasyon, vs.) sanal ortama taşınması, günümüzde tersine bir eğilime dönüştü. Artık sanal ortamda ortaya çıkan gruplar veya girişimler, daha sonra somut etkinliklere imza atıyor. Bunun birçok nedeni var: maliyet, zaman sıkışıklığı, mekân farklılığı, prosedür tasarrufu gibi etkenler belki de ilk akla gelenler.
Medya(lar)nın insan ve toplum üzerindeki etkisi uzun zamandır tartışılıyor. Bu ilişki üzerene üretilen -birbirine karşıt- onca düşüncenin içine yeni bir değişken olarak giren bir olgu da, “sosyal medya” adı verilen internet uygulamaları. İlk başlarda arkadaş bulma sitelerinin daha açık versiyonu olarak doğan ve kişisel ilişki üzerine kurulan sosyal medya ortamı, giderek kolektif unsurlar taşımaya başladı. Hatta öyle bir hâl aldı ki, eskinin birçok kurumu bu yeni medya aracından nasibini aldı. Bir dernek çatısı altında örgütlenen okul arkadaşlarından tutun da, filanca aktristin fanlarına; edebiyat gruplarından, “eller havaya” topluluklarına kadar birçok kolektif unsur bu mecrayı da kullanmaya ya da bizâtihî bu mecradan doğmaya başladı. Tabiî olarak, bu kaynak bir süre sonra siyasal katılımın yeni bir aracı olma özelliğine haiz olmaya başladı. Hattâ, meşhur Arap Baharı rüzgârının sahnedeki faili konumuna dahi geldi. Nedir peki bu internetin toplumsal ve siyasal konumu?
Buna dâir birçok laf edilse de elimizdeki bilimsel nitelikli çalışmalar henüz çok kısıtlı. Akademinin bu konunun çeşitli veçhelerine eğilmesi gerekmekte. Ama sorunun, sosyal medyanın ne olduğunu da ilgilendiren birçok zorluğu var. Örneğin bu açık kaynak görünümlü etkileşimli (interaktif) uygulamaların birçoğu ticarî bir müessese. Belki bir kısmı zeki ve girişimci gençlerin eseri ama çabucak bir ticarî kimlik aldıkları da muhakkak. Bunun yanında, ulusdışı görünümlü bu medyaya kaynaklık eden ülke veya ülkelerin varlığı da tartışma için önemli.
Bu “derin” soruların yanında, sosyal medyada nelerin tartışıldığı, hangi grupların neler yaptığının tasnifini de yapmak zor. Zira bu bilgilere ulaşmak, birçok bürokratik yapının bilgisine ulaşmak kadar zor. Hattâ bazen daha bile zor. Daha karmaşık bir mesele ise sosyal medya araçlarının etkisi ile diğer unsurların (diğer medya(lar), devletler, özel ve kamusal kurumlar, vs.) etkisinin bir toplumsal olayda ne kadar etkili olduğu. Bu ise uzun soluklu alan araştırmalarının işi.
Kısaca, bizler er yordamı ile sosyal medyayı anlamaya çalışırken aynı zamanda onu kullanmak zorundayız. XIX. yüzyılın ikinci yarınsının şafağında, “gazete” karşında Osmanlı münevverinin şaşkınlığından daha az değil içinde bulunduğumuz durum. Belki bizim “sersem”liğimiz gazete ile neler yapılabileceğini düşünmüş olanlardan çok daha vahim. Zira, sonuca ulaşmak bir hayli zor. Ne olduğunu tahlil edemediğimiz bir aracı kullanmak zorundayız. Hem de hızla ve en verimli şekilde. Ama “ne olduğu” sorusunu hep sorarak.
Yrd. Doç. Dr. Levent YILMAZ