UPA: Mehmet Bey mülakat önerimizi kabul ettiğiniz için Uluslararası Politika Akademisi adına size teşekkür ederim. Öncelikle okuyucularımızı bilgilendirmek adına kendinizi ve yerine getirdiğiniz görevinizi bize kısaca tanıtabilir misiniz?
Mehmet Fatih Öztarsu: Ben lisans eğitimimi Bakü’de Uluslararası İlişkiler alanında, yüksek lisansımı Erivan’da yine aynı alanda etnik ve bölgesel çatışmalara yoğunlaşarak devam ettirdim. Ankara’daki bir think tank bünyesinde araştırmacı ve bölge koordinatörü olarak çalışmalarımı devam ettirmekte ve bunun yanı sıra medya faaliyetlerinde bulunarak Kafkasya’nın bilinmeyen yönlerini Türkiye’ye sunmaya çalışmaktayım. Hali hazırda Strategic Outlook portalının eşbaşkanlığını ve USGAM – Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi’nde analistlik görevimi sürdürmekteyim.
UPA: Sizin de yakinen takip etmiş olduğunuz üzere Ermeni Diasporası 2015 yılını sembol ve hedef yıl olarak değerlendirerek, sözde soykırımın 100. yıldönümü olduğu iddiası ile yoğun kampanyalar başlatmak hedefinde. Bu durum karşısında Türkiye menfaatleri doğrultusunda nasıl bir çıkış yolu izleyebilir?
Mehmet Fatih Öztarsu: Öncelikle belirtmek gerekir ki, 2015 Ermeniler için her şeyin sona ereceği nihai bir yıl olma özelliği taşımıyor. 2015 büyük propaganda savaşlarının başlayacağı bir yıl olmakla birlikte, Türkiye’nin uluslararası platformda çok daha büyük baskılara tabi tutulacağı faaliyetlerin başlayacağı yıl olacaktır. Şimdiye kadar devletler nezdinde yapılan çalışmalara ek olarak uluslararası kamuoyunun da Türkiye aleyhtarı bir kıvama getirilmesi için topyekûn bir seferberlik başlıyor.
Geçtiğimiz yıl 2015 konusunda Ermenistan’da Cumhurbaşkanlığı himayesinde bir komite oluşturulmuştur. İktidar ve muhalefet cephelerinin ortak çalışmalarıyla önümüzdeki kısa süre içerisinde siyasi çalışmaların yanı sıra sinema sektörünün de ne şekilde değerlendirileceği konuları tartışılmaktadır. Ermenistan bu konuyu, diaspora ile bağları güçlendirmek amacıyla da iyi kullanıyor. Devlet bünyesinde “Ermenistan Sensin!” temalı olarak hem yeni nesil Ermenilerin ülkeye bağlılıklarını artıracak, hem de diasporanın Ermenistan’a daha çok yakınlaşması için ortak güç oluşturacak faaliyetler dizisi başladı. “Soykırım Uzmanlığı” adıyla da Bakanlık desteğinde yürütülen eğitim programı son derece ilgi çekici geliyor bize.
Bu konunun daha iyi anlaşılması için Türkiye tarafından ciddi açılımların gerçekleştirilmesi gerekir. Öncelikle tanımadığımız, bilmediğimiz ve her zaman kendimizi avutarak tanımlamaya çalıştığımız Ermenistan’ı iyi bilmek gerekir. O ülkenin aslında perişan bir halde yaşamadığını ve dolayısıyla Türkiye’ye muhtaç olma gibi bir durumun söz konusu olmadığını, Türkiye’nin o ülkede bulunmayışından dolayı o boşluğu kapatan Rusya, İran ve Fransa gibi ülkelerin ciddi analiz edilmesi gerektiğini ve bölgenin Türkiye’ye yönelik stratejik avantaj ve tehditlerinin ne olduğunu iyi bilen analistlerin yetişmesi gerekiyor. Şunu söylemeliyim ki; Türkiye’nin Ermenistan’la ilgili bildiğini sandığı pek çok şey sadece zaman kaybı oluşturmakta ve bizi işin ciddiyetinden uzaklaştırmakta. Sonuçta tek bir gerçek var ki, Türkiye olarak Kafkasya’ya sadece Batum’dan girebilen bir ülkesiniz ve etkinliğiniz de ancak dar bir alanı kapsayan mahiyettedir. Yarın Mihail Saakaşvili’den sonra yönetime gelecek olan kadronun ne tür yaklaşımlara sahip olacağını öngöremezsek, elimizdeki bu imkan da ciddi bir sıkıntıya girer.
2015 konusu bizim Ermenistan politikalarımızı yine aynı propaganda mekanizması merkezli olarak etkilememeli, tam aksine akil adımlar atmamızı sağlamalı. Son dönemlerde Türk bürokrasisinin maalesef yine karşı propaganda temalı çalışmalar yapacağı yönünde söylentiler dolaşıyor. Bu hayati bir hata olur ve diyalog imkanını ortadan kaldırmakla birlikte elli yıldır kirletilen imajımıza herhangi bir katkısı da olmaz. Kamu diplomasisi başta olmak üzere merkeze Ermenistan’ı alan ve genelde diaspora ile de uzlaşmacı bir politikanın oluşturulması gerekir. Yurtdışı misyonunda bulunan temsilcilerimiz diasporanın bizim yaklaşımlarımıza yönelik tavırlarını çok iyi bilirler. Şu ana dek her hangi bir olumlu süreç oluşmadı. Demek ki, farklı bir yol izlenmeli.
UPA: Geçtiğimiz günlerde bir dergide yayımlanan “Genç Ermeniler Uzlaşmaya Açık” başlıklı yazınızda artık Ermenistan’da özellikle genç kesimin Türkiye ile ilişkilere önem veren siyasilere yöneldiğini ve Türk-Ermeni ilişkileri hakkında proje üretmeyen, vaatlerde bulunmayan siyasilerin şansının olmadığını kaleme aldınız. Bu sürece Türkiye’nin nasıl bir katkı sağlaması beklenmelidir?
Mehmet Fatih Öztarsu: O yazı Azerbaycan’da da çok ilgi gördü. Çünkü post-Sovyet dönüşüm içerisinde artık yirmi yılı deviren ülkelerde yeni nesil daha farklı bir dünya istiyor. Bu, mantığın gereğidir ve bu durum Sovyet ardılı diğer ülkelerde de aynen vuku bulacaktır. Bu yüzden demokratik değerler içerisinde çağdaş dünyayı anlayabilen ve farklılıkların çatışma sebebi olmadığının farkında olan gençlerin desteklenmesi gerekir. Bu cesur tutuma Ermenistan’da da, Azerbaycan’da da, Gürcistan’da da rastlıyoruz. Ortak akıl yoluyla mevcut sorunlar çözülebilir ve alternatif birlik projeleri oluşturulabilir. Etnik ve bölgesel çatışmaların en iyi ilacı ekonomik işbirliğidir. Rusya bunu Kuzey Kafkasya’da uygulamaya başladı. Güney Kafkasya’da da eğer bunun yolu ekonomik menfaatler paydasında buluşmak ise, bu yol da izlenebilir. Avrupa’da yüzyıllarca birbirini boğazlayan milletlerin oluşturduğu birlik en güzel örnektir, ki bunun Kafkasya’da gerçekleştirilmemesi için herhangi bir sebep yoktur.
Ermenistan’da Türkiye ile ilişkilere önem veren siyasilerin de en çok vurgu yaptığı konu, bölgesel ekonomik işbirliği konusudur. Yani Türkiye Ermenistan için Batı pazarına açılan kapı olmakla birlikte, mevcut durumda ülkeye uzun vadeli olarak yerleşen ve bağımsızlığı tehlikeye sokan devletlere karşı bir alternatiftir. Çünkü Türkiye ile birlikte ABD de bölgede etkinliğini artıracaktır. Azerbaycan’ın çok akıllı bir şekilde uyguladığı denge siyasetinin Ermenistan tarafından uygulanması temasında söylemlerini devam ettiren siyasilere, düşünen insanların teveccühü de çok oluyor. Taşnak Partisi gibi tamamen milliyetçilikten dem vurup milli ekonomik sistem hakkında en ufak bir projesi olmayan ve sürekli olarak düşmanlıktan beslenen oluşumların yaşama şansı da yoktur. Artık bunun bilincinde olan bir nesil yetişiyor ve Türkiye bu insanlara yakınlık göstermeli. Vaktiyle kaçırdığımız fırsatların telafisi ancak bu şekilde mümkün olabilir.
Türkiye’nin Sovyetler Birliği’nin yıkılışından sonra büyük heyecanla Türk cumhuriyetleriyle ilgilenme politikasının hezimete uğrayışının temel sebeplerinden biri de, bu ülkelerin mevcut dinamikleri ve sahip olduğu özellikleri kavrayamamasıydı. Aynısı Ermenistan için de geçerlidir ve yakın geçmişimizden ders alarak yolumuza devam etmemiz gerekir. Büyüklük heyecanı ile değil, bir komşu devlet olarak makul politikalar üretilmelidir.
UPA: Mehmet Bey değerli fikirleriniz ve cevaplarınız için şimdiden teşekkür eder çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.
Mehmet Fatih Öztarsu: Ben teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim.
İsa USLU/UPA Medya Sorumlusu