Trans-Kafkasya ve Hazar Havzası bölgeleri Soğuk Savaş’ın bitişi ve Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte Batı’nın iştahını kabartan sahalardan biri olmuştur. Meydana gelen otorite boşluğu sonrasında ABD, bağımsızlığını kazanan cumhuriyetleri kontrol altına alabilmek için yollar geliştirmeye çabalarken, Rusya ise “arka bahçesi” olarak gördüğü ülkeleri tamamen kaybetmemek, bölgedeki ülkelerin dış politikalarına etki edebilmek için iktidarları kendisine yakın tutmaya gayret etmiştir.
Kuşkusuz ABD ve Rusya’yı karşılıklı otorite mücadelesi içine sokan en büyük sebeplerden biri, belki de en önemlisi coğrafyanın zengin petrol ve doğal gaz rezevrlerine sahip olmasıdır. Önümüzdeki yıllarda global ölçekte üretilen enerji miktarının kullanım oranını karşılayamayacağı tahmin edilmektedir. Hızla artan nüfus, tabiatın fütursuzca yok edilmeye devam edilmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarına gerekli önemin verilmemesi nedeniyle devletler alternatif enerji yataklarına yönelme mecburiyetinde kalmaktadır. Hazar Havzası’nın jeopolitik önemi ve enerji arzı güvenliğini sağlamadaki konumu, büyük devletlerin gözünde uzun vadede kontrol edilmesi zaruri olan bölge olarak karşımıza çıkmasına neden olmaktadır. ABD Dış İşleri raporuna göre dünyada Suudi Arabistan’dan sonra en çok petrol rezervinin Hazar’da olduğu tahmin edilmektedir. Bölgede keşfedilmeyen petrol kaynağı yaklaşık olarak 161 milyar varil civarındadır. Dolayısıyla Batı’nın gözünde tükenmeye yüz tutmuş enerji kaynaklarını çeşitlendirme de ve enerji tedarik güzergahlarının güvenliğini sağlama yolunda son derece stratejik öneme sahip olan, içinde Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’ı alan Trans-Kafkasya bölgesi ile Hazar Havzası’nın kontrolünün Rusya’ya karşı devam etmesi büyük önem arz etmektedir. Kısacası ABD, petrol ve doğal gaz vanalarının başında kendisi oturmak istemektedir.
Hazar coğrafyasının bu denli zengin enerji kaynaklarına sahip olması; haliyle bunlar üzerinde egemenlik ve paylaşım hususunda devletlerin ihtilafa düşmesine neden olmaktadır. Hazar’ın hukuki statüsü sorunu, yani Hazar’ın deniz mi, yoksa göl olarak mı değerlendirilmesi gerektiği sorunsalı kıyıdaş ülkelerin su üzerinde hukusal belirsizliğine sebep olmaktadır. Soğuk Savaş döneminde Hazar’ın statüsü Sovyetler Birliği ile İran arasında imzalanan hukuki anlaşmalar ile düzenlenmekteydi. Fakat Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlıklarını kazanan Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan ile kıyıdaş ülke sayısı beşe yükselmiştir. Haliyle bu durum kıyıdaş devletlerin karasularının belirlenmesinde ciddi sorunlara sebep olmuştur. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla NATO ile bölgeye giren ABD, askeri açıdan güçlenme imkanına sahip olmuştur. Buna karşılık Rusya, nüfuzunu kaybetmemek adına Hazar’daki deniz gücünü kuvvetlendirme yoluna gitmiştir. Bu denklem de her iki taraftan da çıkar sağlama peşinde olan Azerbaycan ise bir yandan ABD ile yakın politika takip ederken, diğer taraftan Rusya’ya ipleri koparmamaya özen göstermektedir.
Coğrafyanın jeopolitik önemi, devletlerarası ilişkilerin hassas ve kaygan bir zeminde sürmesine yol açmaktadır. Türkiye ile Ermenistan arasında yıllardır süren sözde saykırım tartışmaları ve bunu uluslararası boyutlara taşıyıp, Türkiye’yi mahkum ettirmeye çalışan politikacılar ve sözde aydınlar, Ermenistan halkının Türkiye ile bağını kopartmak ve yüksek tiacaret hacmi potansiyeli bulunan iki ülke arasına nifak sokmaktan başka birşey yapmamaktadır. Bunun yanında Ermenistan’ın Dağlık Karabağ işgali ile kopan Azerbaycan ilişkileri ile birlikte İran’ın da Ermenistan’ı desteklemesi istikrarı yakalama yolunda büyük zarara neden olmaktadır.
İran ile Azerbaycan arasında son dönemde iyice gerilen ilişkilerin arkasında demografik nedenler yatmaktadır. İran’dan nüfusun yaklaşık % 40’ını Azeri kökenliler oluştururken bu nüfusun büyük çoğunluğu İran’ın Azerbaycan sınırına yakın olan Tebriz ve çevresinde yer almaktadır. Ayrıca mehzepsel olarakta İran’la yaklaşık oranda Şii nüfusuna sahip olan Azerbaycan, İran’ı tedirgin etmektedir. Çünkü Güney Azerbaycan olarak tabir edilen ve Tahran’a kadar uzanan bölgenin günün birinde Azerbaycan ile birleşerek “Büyük Azerbaycan’ın” kurulacağı endişesi İran’ın uykularını kaçırmaktadır. Dolayısıyla Tahran yönetimi Azerbaycan tehdidine karşı Karabağ işgalini meselesinde Ermenistan’ı destekler tutum içerisinde olmaya devam etmektedir.
Hazar havzası petrol ve doğal gaz gibi stratejik enerji kaynaklarının güvenle Batı pazarına ulaştırılması için öngörülen önlemlerin derhal alınması gereken coğrafyalardan biridir. Lakin Dağlık-Karabağ meselesi Azerbaycan lehine sonuçlanmadığı, İran’ın Azerbaycan’ı toprak bütünlüğünü tehdit eder bir ülke olarak görmediği ve Ermenistan ile Türkiye arasında barış köprüsü tesisi edilemediği sürece bu jeopolitik öneme haiz bölgenin istikrar ve barışla kucaklaşması mümkün değildir.
Haftanın Sözü: “İnsanlar ışığın çevresinde toplaşırlar, daha iyi görmek için değil, daha iyi parıldamak için.” – Nietzsche
Furkan KAYA