PUTİN DÖNEMİNDE RUS-ALMAN SİYASİ VE EKONOMİK İLİŞKİLERİ

upa-admin 05 Temmuz 2012 7.555 Okunma 0
PUTİN DÖNEMİNDE RUS-ALMAN SİYASİ VE EKONOMİK İLİŞKİLERİ

Alman Şansölyesi Angela Merkel, Doğu Alman kökenli olup Rusya ile ilişkileri destekleyen bir partiden gelmektedir. Merkel dönemi Almanya-Rusya ilişkileri daha çok ikili görüşmelerle yürütülmektedir. İlişkilerde sadece ekonomi ve enerji temelinde yoğunlaşma olsa da Merkel’in, Rusya’daki insan hakları konusunda şüpheleri bulunmaktadır.[1] Merkel Rusya ile işbirliği konusunda faydacı bir yaklaşıma sahiptir. Almanya’nın, eski Yugoslav devletlerinin bağımsızlıklarını kısa zamanda tanımasına Rusya tepki göstermektedir. Rusya-Gürcistan Savaşı’nı Almanya tarafından iyi karşılanmamıştır. Merkel, her fırsatta, Rusya’nın Güney Osetya ve Abhazya müdahalesinde ölçüsüz davrandığını vurgulamaktadır. Bunun yanı sıra Gürcistan’ın NATO üyeliğine Almanya tarafından destek verilmektedir. Putin tarafından Avrupa bütünleşmesine tekrar dâhil olmak adına adımlar atılmaktadır. Bunlar;

  • 99 Helsinki Zirvesi Putin Avrupa-Rusya stratejik ortaklık önerisi,
  • Schröder-Putin arasındaki enerji görüşmeleri ve nihayet 2005’te AB-Rusya Enerji Birliği,
  • 2001’den bu yana vize rejimi görüşmeleridir.

2003 yılında St. Petersburg’ta bir Ortak Alan kurulması kararı alınmıştır. Buradaki temel ilke karşılıklı bağımlılıktır. Bu alanın içerdiği konular arasına terörizmle mücadeleyi kapsayan Dış Güvenlik, insan hakları konusunun da kapsam dâhilinde olduğu Özgürlük, Güvenlik ve Adalet yer almaktadır. Bunun ilaveten Araştırma, Gelişim, Eğitim ve Kültür konuları da bu alana dâhildir. Buradaki amaç Avrupa Birliği üyesi olmadan Avrupa bütünleşmesini sağlamaktır. Burada başka önemli bir konu ise 1997 yılından itibaren Rusya-Fransa-Almanya arasında gerçekleştirilen Troyka toplantılarıdır. Bu toplantılarda, Rusya ile Avrupa güvenliği ve ekonomisi konularında görüş alışverişinde bulunulmaktadır. Bu toplantıların yapılmasındaki ana amaç Rusya’nın karar alma mekanizmasından tamamen dışlanmasını engellemektir.

Moskova, 11 Eylül sonrası dönemde bir taraftan Birleşik Devletler ile ekonomik ilişkilerini geliştirmeye çalışırken diğer yandan başta Almanya ve Fransa olmak üzere Avrupa devletleri ile ekonomik bağlarını kuvvetlendirmenin yollarını aramıştır.[2] Putin iktidarı bu dönemde bir kurum olarak AB ile ilişkilerini geliştirmekten ziyade Avrupa ülkeleri ile ikili ilişkileri geliştirmeye yoğunlaşarak Birlik içindeki ayrılıkları derinleştirmeyi hedeflemiştir. ABD’nin Irak’a yönelik müdahalesinde Rusya’nın amaçladığı AB içi bölünme gerçek olmuş, “eski Avrupa” olarak nitelendirilen Almanya, Fransa ve Belçika gibi devletler Rusya ile beraber bu müdahaleye karşı çıkarlarken, “yeni Avrupa” olarak adlandırılan Orta ve Doğu Avrupa devletleri Birleşik Devletler’in yanında yer almışlardır.

AB devletleri ile enerji ve ekonomi alanlarındaki ikili ilişkileri geliştirmeye yönelik bir politika takip eden Putin iktidarı, özellikle Almanya, İtalya, İngiltere, Hollanda ve Belçika ile görüşmeler yaparken, AB’nin bir bütün olarak Rusya karşısında etkin bir politika ortaya koyamadığı gözlemlenmiştir. Rusya’nın temel ekonomik ortağı olmayı sürdüren Almanya, bu dönemde Moskova’nın Avrupa politikasında önemli bir konuma sahip olmuştur. 2000-2004 yılları arasında 28 defa biraraya gelen Putin ile Schröder, iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi için yoğun bir çaba içerisinde olmuşlardır. Bunun sonucu olarak taraflar arasındaki ticaret hacmi 2004 yılı itibariyle 35 milyar dolara ulaşmış ve Almanya 10 milyar dolarlık yatırımla Rusya’nın en büyük dış yatırımcısı konumuna sahip olmuştur.

2010 Haziran’ında ise Merkel Rusya’nın İran’ın nükleer programına yönelik BM yaptırımlarına karşı tutumunun değişmesinde önemli bir rol oynadı. Bu iki ülke aynı zamanda uzay alanında da işbirliği yapmaktadırlar. Bu işbirliğine 2008’de Almanya’nın askeri gözlem ve keşif uydusunun Rusya’dan uzaya fırlatılması ve 2010’daki Tandem-X uydusunun Baykonur’dan uzaya fırlatılması örnek olarak verilebilir. Ekim 2010 tarihinde Deauville‘de gerçekleştirilen Fransa-Almanya-Rusya Troyka’sında; Rusya ve Almanya arasında stratejik ortaklığın güçlendirilmesi, ticari ilişkilerin kolaylaştırılmasına yönelik olarak vize rejiminin gözden geçirilmesinin yanı sıra NATO-Rusya Konseyi’nin güçlendirilmesi ve Rusya’nın Konseye katılacağını açıklaması gibi kararlar alınmıştır.

Almanya ile Rusya arasında stratejik ortaklık konusuna bakıldığı zaman ise, 2001 yılından beri danışmaya ilaveten çözülemeyen sorunlar sıkça ve yapıcı olarak ele alınmaktadır. Her yıl sırasıyla her iki ülkenin de şehirlerinde gerçekleştirilen bu kabine toplantılarının onuncusu 2010 yılında Yekaterinburg’ta yapıldı.[3] Stratejik ortaklık konuları aşağıdaki alanları kapsamaktadır;

  • Silahsızlanma ve silahlanma kontrolü,
  • Afganistan, İran ve Yakın Doğu’da uluslararası çatışmalarla mücadele,
  • Enerji güvenliği,
  • İklim değişikliği,
  • Organize suçlarla mücadele,
  • Siyasi görüş paylaşımı,
  • Ekonomik krizle başa çıkma,
  • Kültürel değişim programları.

İlişkilerin önemli bir boyutunu ekonomik alandaki ilişkiler oluşturmaktadır. Rusya’nın hedefi, pazar ekonomisine geçişi sağlamak ve küresel ekonomide yer edinmektir. Bunlara ek olarak özelleştirme, istikrarlı bir hukuk sistemi ve yabancı yatırımcılara çekici gelecek bir ekonomik ortamın tesis edilmesi de Rusya’nın hedefleri arasında yer almaktadır. 1998’de Rusya için Almanya en büyük donör ve borç veren ülke idi. Rusya bilindiği gibi dünya petrol rezervlerinin % 10’una ve dünya doğal gaz yataklarının % 35’ine sahiptir. Almanya, Rusya’nın en büyük ticari ortağıdır. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2009 yılının ilk altı ayında bir önceki yıla göre % 36,1 oranında artmış ve 20,8 milyar € olarak gerçekleşmiştir. Almanya’dan Rusya’ya yönelik ithalat ise % 39,92 oranında artarak 9,6 milyar Euro’ya ulaşmıştır. Rusya’dan Almanya’ya hammadde ve enerji kaynakları ihraç edilirken, Almanya’dan Rusya’ya makine, motor, kimyasal maddeler, elektrik donanımları ve tarımsal ürünler ihraç edilmektedir. Burada göz önünde bulundurulması bir husus, Berlin’in Moskova’nın doğal gaz kaynaklarına, Moskova’nın da Berlin’in ülkesine yapacağı yatırımlara duyduğu ihtiyaçtır. Rusya’da bulunan 4000’e yakın Alman firmasının enerji, otomotiv ve tarımsal sektör şirketlerinde yatırımları bulunmaktadır.

İlişkilerin diğer önemli bir boyutunu da NATO çerçevesindeki ilişkiler oluşturmaktadır. Kasım 2010’da Lizbon’da NATO-Rusya Konseyi, güvenlik stratejik ortaklığını konuşmak için biraraya gelmişlerdir. Burada gündeme gelen en önemli konu füze kalkanı sistemi olarak da adlandırılan Amerika’nın genişletilmiş, NATO üyelerini kapsayan yeni sistemidir. Obama 2009 yılında da aynı teklif de bulunmuş fakat Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne yapılması düşünülen bu sistem teknik olanaklardan ve Rusya’nın itirazından dolayı gerçekleşmeyen bir teklif idi. Diğer bir önemli konu ise ISAF çerçevesinde Afganistan’a giden yardımların, Rusya’dan transit geçişlerinin genişletilmesi ve daha sıkı narkotik kontrol yapılması idi.

10 Ekim 2010 tarihinde Alman Cumhurbaşkanı Christian Wulf’un Moskova’ya yaptığı ziyarette, stratejik ortaklık, vizesiz alan, modernleşme, büyüyen ticaret hacmi konuları ele alınmıştır. 25 Ekim 2010 tarihinde Putin ve Merkel arasındaki görüşmede ise AB’nin Üçüncü Enerji Paketi’ne Rusya’nın eleştirisi ve Rusya’nın 17 senedir süren Dünya Ticaret Örgütü’ne üyelik konusu üzerinde konuşulan başlıca konulardır.

Rusya ile Almanya arasındaki ilişkilerin önemli bir boyutunu oluşturan enerji alanındaki ilişkiler, Almanya’nın AB üyesi olmasından dolayı bundan bağımsız olarak düşünülemez. 40 yılı aşkın bir süredir Avrupa ülkelerinin Rus gazının en önemli tüketicisi olduğu görülmektedir. Gazprom tarafından Merkezi ve Batı Avrupa’da bulunan yirmiden fazla ülkeye toplam % 65’ten fazla bir oranda doğal gaz ihracatı yapılmaktadır.[4] Gazprom, ana müşterilerle uzun dönem yakıt üretimi ve taşımacılık planlarına yardımcı olan uzun dönemli gaz sağlama sözleşmeleri imzalamıştır. Gazprom, Rusya Federasyonu ve dışındaki müşterilerine uzak mesafelerden sürekli olarak gaz sağlama kapasitesine sahip dünyanın en büyük gaz iletim sistemine sahiptir.

Rusya’nın Avrupa Birliği’nin en büyük üçüncü ticari ortağı olması, başta Gazprom olmak üzere AB’de güçlü bir lobisinin var olması ve AB üyelerine büyük yatırımlar yapması gibi nedenler Rusya’ya bir nevi en müsaadeye mazhar ülke görünümü kazanmasına neden olmuştur. Gazprom; Almanya, İtalya, Fransa, Türkiye, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Polonya, Avusturya, Finlandiya, Belçika, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Slovenya, Hırvatistan, Yunanistan, İsviçre, Hollanda, Bosna, Makedonya ve İngiltere başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesine gaz ihracatı yapmaktadır.[5]

Brüksel ve Moskova arasındaki nevi şahsına münhasır ilişkinin doğalgaza dayalı bir arka planı bulunmaktadır. Rusya doğal gaz bağlamında Birliğin en önemli enerji sağlayıcısıyken, Avrupa Birliği, Rusya’nın enerji ürünlerinin en büyük satın alıcısıdır.[6] Soğuk Savaş döneminde, üstelik Amerika Birleşik Devletleri’nin aksi yönde baskıda bulunmasına rağmen, 1967’de başlayan gaz ticareti, hiçbir politik veya ekonomik dış faktörden etkilenmeden günümüze kadar problemsiz bir biçimde sürekli artmıştır. Ocak 2009’daki Rusya-Ukrayna doğal gaz krizi bu çerçevede düşünüldüğü zaman kayda değerdir. Rusya ile Ukrayna ve Rusya ile Belarus arasında gaz bedeli, transit ücreti, depolama miktarları gibi konularda pek çok defa sorun çıkmış olmasına rağmen 1967’den beri kesintisiz devam eden Rusya’dan Avrupa’ya gaz akışı Ocak 2009’da tarihte ilk defa durmuş ve bazı Avrupa ülkeleri kışın ortasında yakıtsız durumda kalmışlardır.

 

Arzların güvenilirliğini sağlama, bunları artırmak için kapasiteler oluşturma ve transit risklerini azaltmaya yönelik olarak Gazprom Avrupalı ortaklarıyla yeni gaz iletim projeleri gerçekleştirmektedir.[7] Bunlardan en önemlilerinden birisi Kuzey Akım Projesidir. Norveç’teki rezervlerin miktarındaki düşüş, Ortadoğu’da ise bir türlü istikrarın tesis edilememesi, Avrupa ülkelerini yeni seçenekler bulma konusunda zor duruma sokmuştur. Öte yandan Avrupa ülkeleri, Rusya’ya alternatif bulma derdindeyken, Rusya’da Ukrayna olaylarından ders çıkararak bu ülkeye transit konusundaki bağımlılığını azaltmak için var olan boru hatlarına ek güzergâhlar üzerinde çalışmaya başlamıştır.

 

Avrupa’ya Giden Önemli Boruhatları

 Kaynak: http://www.eia.gov/countries/cab.cfm?fips=RS

 

Avrupa’ya gitmekte olan Rus gazının % 80’i Ukrayna’dan, % 20’si de Beyaz Rusya’dan geçmektedir. Beyaz Rusya (ve Polonya) üzerinden geçmekte olan ve Yamal-Avrupa olarak adlandırılan boru hattı, 4000 km uzunluğunda olup, yılda 33 milyar metreküp gazı Avrupa’nın çeşitli ülkelerine taşımaktadır. Ukrayna krizinden önce Gazprom yöneticileri, Yamal-Avrupa 2 projesiyle Rus gazını Polonya’nın güneydoğusundan geçirerek Slovakya’ya oradan da Avusturya üzerinden İtalya’ya ulaştırmayı planlamışlardır. Fakat Rusya’nın Polonya ile ilişkilerinin her geçen gün daha fazla gergin bir hal almasından dolayı Gazprom bu plandan vazgeçerek ekonomik olarak daha karlı olan Kuzey boru hattının inşasına karar vermiştir.

2003 yılında, Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında Almanya’ya Rus doğal gazı sağlamaya yönelik olarak North Transgas olarak da bilinen Kuzey Akım Boru Hattı inşa edilmesi konusunda anlaşmaya varılmıştır.[8] 16 milyar dolarlık bu boru hattı, Ukrayna, Belarus ve Polonya’yı bypass ederek Baltık Denizi’ni geçip Rusya’nın Vyborg Limanı’ndan Alman Greifswald’a ulaşacaktır. Kuzey Akım Boru Hattı’nın 2010 yılında faaliyete geçmesi hedeflenmekte olup başlangıçta yıllık kapasitesinin 27,5 milyar metreküp olması öngörülmektedir. İnşa edilmesi planlanan bu hat sayesinde Batı Avrupa ve Almanya, Moskova’nın Polonya’ya yönelik enerji arzında kesintiye gitmesi durumundan etkilenmeyecek ve böylece Rusya, Polonya’ya karşı enerji kozunu daha rahatça oynayabilecektir. Söz konusu anlaşmadan dolayı Almanya’yı Avrupa Birliği bütünleşmesine aykırı davranmakla suçlayan Polonya, Baltık Devletleri’nin de desteğini arkasına alarak, 2006 Martındaki AB Zirvesi’nde enerji konusunda ortak bir Avrupa stratejisi için çözüm önerilerinde bulunmuş, ancak bu öneriler özellikle Almanya ve Fransa tarafından kabul edilmemiştir.

Baltık ülkeleri ve Polonya, bu proje karşı çıkmalarının en önemli sebebi olarak çevre kirliliği tehlikesini ileri sürmüşlerdir.[9] Hatta Polonya eski devlet başkanı Aleksandr Kvasnevskiy, Rusya ve Almanya’nın bu konudaki işbirliğini, 2. Dünya Savaşı öncesinde Stalin’le Hitler’in imzaladığı ve Avrupa’yı kendi aralarında paylaşma planlarını içeren Molotov-Ribentrop Antlaşması’na benzetmiştir. Bununla birlikte Gazprom, eleştirilerin etkisini azaltmak için Kuzey Boru Hattı Projesi’nin başına, eski Alman Şansölyesi Gerhard Schröder’i getirmiştir. Schröder’in projenin başkanlığına getirilmesinin sebepleri arasında, Kremlin’in enerji politikasında Batı’da destek noktaları oluşturma arzusu olduğu ifade edilmektedir. Böylece Baltık Denizi’nin altından geçecek Kuzey Boru Hattı Projesi’nin, Birlik içerisinde Almanya ve Fransa liderliğindeki “eski Avrupa” devletleri ile eski Varşova Paktı üyelerinden meydana gelen “yeni Avrupa” devletlerini karşı karşıya getirdiğini söylemek mümkündür.

Kuzey Akım Gaz Boru Hattı temel olarak Rusya’dan Avrupa’ya yönelik gaz ihracatları için yeni bir rotadır.[10] Yeni gaz boru hattı Avrupa pazarında giderek artmakta olan doğal gaz talebinin karşılanması bakımından son derece önemlidir. Avrupa Birliği’ne olan gaz ithalatının gelecek 10 yılda yaklaşık olarak 200 milyar metreküp veya %50’den fazla artacağı öngörülmektedir. Rusya’da bulunan dünyanın en büyük gaz rezervleri ve Avrupa gaz iletim sistemi arasındaki doğrudan bağlantıdan dolayı Kuzey Akım ithal gaza olan ek talebin yaklaşık %25lik bir bölümünü karşılama kapasitesine sahip olacaktır. Bu çerçevede, Aralık 2000’e dönüldüğünde, Avrupa Komisyonu Kuzey Akım Projesi’ni Trans-Avrupa Ağı kapsamına sokmuştur ki bu durum 2006 yılında tekrar doğrulanmıştır. Bu demektir ki, Kuzey Akım Avrupa’da sürdürülebilirliği ve enerji güvenliğini sağlamaya yönelik olarak sınır aşan hayati taşıma kapasitelerinin oluşturulmasını hedefleyen temel bir projedir.

 

Kuzey Akım Projesi

 

Kaynak: http://www.gazprom.com/production/projects/pipelines/nord-stream/

7 Kasım 2011 tarihinde, büyük Rus-Alman gaz boru hattı projesi olarak isimlendirilen iki boru hattından oluşan Kuzey Akım Projesi’nin ilk hattından gaz sevkiyatı başladı.[11] Bu olay küçük bir olay olarak nitelendirilemez. Alman Şansölyesi Merkel, Rus Devlet Başkanı Medvedev’in yanı sıra Fransa ve Hollanda’nın başbakanları ve AB’nin Enerjiden sorumlu Komiseri Günther Oettinger’in de katılımıyla Almanya’nın kuzeyinde yer alan Lubmin’de iki tane 1224 kilometrelik boru hattından ilki resmi olarak açıldı. Bu açılış ile Rusya’nın Sibirya’da bulunan Yuzhno-Russkoye gaz sahasından Almanya’ya direkt olarak ilk gazın gönderilmesine başlanmış oldu. Projenin ortakları Gazprom: % 51, BASF Wintershall: % 15,5, E.ON Ruhrgas of Germany: % 15,5. Bu durumda projedeki Rus-Alman hâkimiyet oranı %82 olmaktadır. Hollanda ve Fransa gibi bazı önemli AB ülkelerinden de projeye katılım olmuştur. Hollandalı N.V. Nederlandse Gasunie firmasının % 9’luk payı bulunmaktadır. Öte yandan projenin bir diğer ortağı olan Fransız GDF Suez firması ise % 9’luk paya sahiptir. 2012 yılının son çeyreğinde tam olarak faaliyete geçtiğinde bu iki hat en az 50 yıl boyunca Avrupa Birliği’ne 55 milyar metreküp Rus gazı sağlıyor olacaktır.

 

Sina KISACIK

 

 


[1] Bihter Anıl, “Almanya-Rusya İlişkileri: Avrasya’nın Yükselen Dinamiği” içinde http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=921:almanya-rusya-likileri-avrasyann-yuekselen-dinamii&catid=133:sunular-sunular&Itemid=225, Erişim Tarihi: 28 Ekim 2011.

[2] Merve İrem Yapıcı, Rus Dış Politikasını Oluşturan İç Etkenler: Yeltsin ve Putin Dönemleri, (Ankara: USAK Yayınları, 2010), 401-402.

[3] http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=921:almanya-rusya-likileri-avrasyann-yuekselen-dinamii&catid=133:sunular-sunular&Itemid=225, Erişim Tarihi: 28 Ekim 2011.

[4] Gazprom’s Activities in Europe,  http://www.gazprom.com/,  Erişim Tarihi: 27 Ekim 2011.

[5] İlyas Kamalov, Putin Dönemi Rus Dış Politikası: Moskova’nın Rövanşı, (İstanbul: Yeditepe Yayınevi:2008), 282.

[6] Mert Bilgin, “Orta Asya ve Kafkasya’da Enerji Stratejileri: Rekabet, İşbirliği ve Bölgesel Sorunlar,” içinde Orta ve Kafkasya: Rekabetten İşbirliğine, ed. Tayyar Arı (Bursa: MKM Yayıncılık, 2010), 173.

[7] Kamalov, Putin Dönemi Rus Dış Politikası: Moskova’nın Rövanşı, 287-288.

[8] Ariel Cohen, “Russia: The Flawed Energy Superpower” içinde Energy Securtiy Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, eds. Gal Luft and Anne Korin (United States of America: Praeger Securtiy International, 2009), 94-95.

[9] Kamalov, Putin Dönemi Rus Dış Politikası: Moskova’nın Rövanşı, 290.

[10] http://www.gazprom.com/production/projects/pipelines/nord-stream/, Erişim Tarihi: 28 Ekim 2011.

[11] F. William Engdahl, “Russia’s High Stakes Energy Geopolitics Nord Stream, the huge Russian-German pipeline project, began delivering gas to the EU”, Global Research, 14 Kasım 2011, http://www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=27653 (Erişim Tarihi: 15 Kasım 2011).

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.