21. YÜZYILDA AVRUPA BİRLİĞİ’NİN ENERJİ TEMİN GÜVENLİĞİ BAĞLAMINDA FIRSATLAR VE KARŞILAŞILAN RİSKLER

upa-admin 23 Temmuz 2012 7.456 Okunma 0
21. YÜZYILDA AVRUPA BİRLİĞİ’NİN ENERJİ TEMİN GÜVENLİĞİ BAĞLAMINDA FIRSATLAR VE KARŞILAŞILAN RİSKLER

Özet: Avrupa Birliği’nin günümüzde yaşadığı en önemli sorunlardan birisi enerji temin güvenliğinin sağlanmasıdır. Enerji kaynaklarının tedariki ve çeşitlendirilmesi ile ilgili olarak ortak bir politikaya sahip olamamak, Brüksel’in ekonomik açıdan bir dev fakat siyasi açıdan cüce olarak nitelendirilmesinin sebepleri arasında gösterilmektedir. 2000’li yıllarda, Rusya’nın sahip olduğu muazzam enerji kaynaklarını dış politikasında siyasi bir baskı aracı olarak kullanması başta Avrupa Birliği’ne üye devletlerin bulunduğu bu kaynaklara aşırı ölçüde bağımlı olan devletler tarafından hoş karşılanmamaktadır. Avrupa Birliği’nin Rusya’ya bu alanda bağımlılığını tamamen ortadan kaldırması mümkün görünmemektedir. Bağımlılığı azaltmaya yönelik birtakım alternatif kaynakların ve Türkiye gibi transit rotaların olmasına rağmen bu konuda bazı meydan okumaların ve problemlerin olduğu söylenebilir.

Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, Rusya, Enerji Güvenliği, Petrol Boru Hatları, Doğal Gaz Boru Hatları.

GİRİŞ

Günümüzde, gelişmiş devletlerin yanı sıra gelişmekte olan devletler için en önemli konulardan birisi de enerji kaynaklarına güvenli ve sorunsuz bir biçimde ulaşabilmektir. Bu, kendi sistemlerin ve küresel ekonomik sistemin sürdürülmesi açısından elzem bir konudur. Bu kaynaklara sahip olan devletler ile bu kaynaklara ihtiyaç duyan diğer devletlerarasında kimi zaman yakın ilişkiler kurulabilmekte kimi zaman da problemler yaşanabilmektedir.

Enerji kaynakları yönünden zengin ülkeler, ellerinde bulundurdukları petrol ve doğal gaz gibi kaynakları, bu kaynaklara aşırı ölçüde gereksinimi bulunan sanayileşmiş ülkelere satarak kendilerine girdi sağlamayı amaçlamaktadırlar. Aynı zamanda bu kaynakların satışından elde ettikleri gelirleri kendi ülkelerini gelişmesi için kullanmaktadırlar. Endüstrileşmiş ülkeler bu kaynakların kendi ülkelerine problemsiz bir şekilde ulaşmasını hedeflemektedirler. Bu amaca yönelik olarak gelişmiş devletler birtakım stratejiler ortaya koymaktadırlar. Bunlardan en önemlilerinden birisi, bu kaynaklara sahip olan ülkelerle her alanda yakın ilişkiler geliştirmektir. Bir diğeri ise petrol ve doğal gaz gibi kaynakların boru hatları vasıtasıyla kendilerine aktarılması konusunda bu hatların geçtiği ülkelerle yakın ve sağlam münasebetler kurmaktır.

Günümüzde, ülkelerarası bütünleşmenin en başarılı örneği olarak kabul edilen Avrupa Birliği’nin yaşadığı en önemli sorunlardan birisini enerji konusunda yaşadığı sorunlar oluşturmaktadır. AB’nin kuruluş aşamasındaki ilk politikalarından birisi de Avrupa Kömür ve Çelik Teşkilatı ve Euratom’un kurulmasıyla enerji alanında olmasına rağmen bugün, bu politikanın uygulanmasında birtakım yenilikler yapılması gereği ortaya çıkmıştır. Burada en çok ön plana çıkan konu enerji temin rotalarının çeşitlendirilmesidir.

Bu çerçevede düşünüldüğü zaman Türkiye coğrafi konum itibariyle bir petrol ve doğal gaz okyanusunun bulunduğu bölgelere komşudur. Bu durum, enerji güvenliği sağlamak için büyük çaba sarf eden AB ve sahip olduğu büyük miktardaki petrol ve doğal gaz kaynaklarını gelişmiş ülkelere satmayı dış politikasının öncelikli hedeflerden birisi olarak belirleyen ve bu doğrultuda politikalar uygulayan Rusya için çok büyük bir öneme sahiptir. Türkiye’nin bu kaynakların çoğunlukla yer aldığı ülkelerle ve bu kaynaklara bağımlı olan ülkeler arasında bir köprü rolünü oynayabileceği iddia edilmektedir. Ayrıca Türkiye’nin bu kaynakların yer aldığı ülkelerle çeşitli alanlarda yakın ilişkilere sahip olması, enerji temini konusunda artan ölçüde bağımlılık yaşayan ve bu bağımlılıktan dolayı sıkıntılı olan Batılı ülkeler için dikkat çekici bir husustur. Buna ilaveten bu kaynakların transferinin Rusya gibi bu konuyu siyasi baskı aracı olarak kullanan bir ülkenin eline bırakılmaması gerektiği de ön plana çıkarılmaktadır.

Bu bağlamda, ilk bölümde 21. yüzyılda Avrupa Birliği Enerji Politikası’nın temel parametrelerinden söz edilecektir. İkinci bölümde ise, ilk olarak Rusya’nın enerji politikasının temel unsurlarına yer verilecektir. Daha sonra ise Avrupa Birliği’nin Enerji Temin Güvenliği Bağlamında Alternatifler ve Riskler konusuna değinilecektir.

Bölüm 1. 21. Yüzyılda Avrupa Birliği Enerji Politikası

Enerji konusunun, Avrupa Birliği açısından stratejik bir önemi bulunmaktadır. AB, mevcut durumuyla dünyanın en büyük enerji ithalatçısı ve ABD’den sonra ikinci büyük enerji tüketicisidir.[1] Günümüzde, petrol, doğal gaz ve kömür, Birlik içinde tüketilen toplam enerjinin %80’nine tekabül etmektedir. AB üyeleri kendi enerji ihtiyaçlarının yarısını ithal etmektedirler. Bu alanda hâlihazırda % 50 oranında olan dışa bağımlılığın 2030 yılında % 65’e çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu çerçevede, Avrupa Komisyonu tarafından 8 Mart 2006 tarihinde “Sürdürülebilir, Rekabetçi ve Güvenli Enerji için Bir Avrupa Stratejisi” adlı bir Yeşil Kitap yayımlanmıştır.  Bu Yeşil Kitap’ta; Avrupa enerji politikasının üç adet temel hedefi olması gerektiği belirtilmiştir. Bu hedefler; sürdürülebilirlik, rekabetçilik ve arz güvenliğidir. Yeşil Kitap’ta; bu üç hedefe ulaşılabilmesi için birtakım somut teklifler ortaya konulmuştur. Bu teklifler aşağıda yer almaktadır [2];

  • Avrupa Birliği’nin gaz ve elektrik iç pazarlarını tamamlama ihtiyacı,
  • Avrupa Birliği’nin kendi enerji iç pazarının arz güvenliğini ve üye devletlerarasında dayanışmayı sağlaması gerekliliği,
  • Topluluğun, iklim değişikliğine olan maliyetleri ve katkıları kapsayan ve genelde herkesin AB’nin enerji birleşiminin arz güvenliği, rekabetçilik ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerini yerine getirmesine olanak tanıyan, farklı enerji kaynakları üzerine Topluluk çapında gerçek bir tartışma ihtiyacı,
  • Avrupa’nın kendi Lizbon Stratejisi’ne uygun olarak iklim değişikliğinin getirmiş olduğu meydan okumalarla ilgilenmeye yönelik bir strateji ortaya koyulması gerekliliği,
  • Stratejik bir enerji teknoloji planı ve
  • Ortak bir enerji dış politikası oluşturulmasıdır.

Avrupa Birliği Komisyonu’nun Avrupa Konseyi için hazırladığı ve 15 Haziran 2006 tarihinde yayımlanan “Avrupa’nın Enerji Çıkarlarına Hizmet Etmek için Bir Dış Politika Oluşturulması” adlı belgede, AB’nin ve dünyanın güvenli, mali olarak sürdürülebilir enerji akışlarına ihtiyacı olduğu vurgulanmıştır.[3] Ayrıca bunun ekonomik gelişme ve Lizbon hedeflerinin gerçekleştirilmesi için temel bir unsur olduğu da ifade edilmiştir. Enerji güvenliği, sürdürülebilirlik ve rekabetçilik arasında kesin bir bağlantı olduğu tespitine de yer verilmiştir. Bu belgede yer alan “Temel Prensipler” başlığı adı altında AB’nin enerji dış kaynak güvenliğinin sağlanmasını amaçlayan ortak bir bakış açısının öneminden söz edilmiştir. Buna yönelik olarak bazı hedefler ortaya konulmuştur. Bu hedeflerden bazıları aşağıda yer almaktadır;

  1. Karşılıklı faydaya, açık, şeffaf, ayrımcı olmayan ve enerji yatırımı ve de ticareti istikrarlı yasal şartlara dayanan bir ortam oluşturmayı hedefleyerek üçüncü ülkelerle enerji sektöründe ortaklık kurmak yoluyla enerji sektöründe şeffaflığı sağlamak ve yönetişimi artırmak,
  2. Üretici ülkelerdeki üretim ve ihracat kapasitelerini geliştirmek ve de üretici ve transit ülkelerdeki enerji taşıma altyapısını geliştirmek ve seviyesini yükseltmek,
  3. Ayrımcı olmayan geçiş ve ihracat boru hattı altyapısına üçüncü tarafların erişimini sağlamak yoluyla enerji ticareti için şartları geliştirmek,
  4. Enerji altyapı güvenliğinin yanı sıra fiziksel ve çevresel güvenliği de geliştirmek ve
  5. Enerji ithalatlarını ürün ve ülke olarak çeşitlendirmektir.

Avrupa Birliği, günümüzde enerji konusunda birtakım sorunlarla karşı karşıyadır. Bunlar arasında en çok ön plana çıkan sorunlar, enerji arz güvenliğinin sağlanması ve kaynak çeşitliliği yaratılmasıdır.[4] Burada öncelikle AB’nin enerji tüketim görünümüne bakmak faydalı olacaktır. Avrupa Birliği, kullanmakta olduğu enerjinin % 40,8’ini petrolden, % 24,7’sini gazdan, % 17’sini kömürden ve % 6,1’ini ise yenilenebilir kaynaklardan sağlamaktadır. Bu verilerden anlaşılabileceği gibi AB, tükettiği enerjinin büyük bir kısmını dışarıdan karşılamaktadır.

Birliğin en büyük petrol ve doğal gaz rezervleri kendi bulunduğu coğrafya içerisinde sadece Kuzey Denizi’nde bulunmaktadır. Öğütçü’ye göre bu rezervler petrolde dünya üretiminin yalnızca %4,4’unu karşılamakta fakat gelecek 25 yılda Kuzey Denizi’nde ‘deniz bitmektedir’ .[5] Sonuçta, Avrupa Birliği, önümüzdeki çeyrek asır boyunca enerji talebinin ufak bir bölümünü kendi kaynaklarından, geri kalan kısmını ise Ortadoğu (ki şu anda Birliğin mevcut petrol ithalatının % 45’ini sağlamakta), Kuzey Afrika, Rusya (% 30) ve Kafkaslar’dan karşılıyor olacaktır. Bu bağımlılığın önümüzdeki yıllarda daha da artacağı tahmin edilmektedir.

Avrupa’nın, ithal edilen hidrokarbonlara olan bağımlılığı giderek artmaktadır. Petrolünün % 80’nini, doğal gazının yaklaşık % 55’ini ve artan bir yüzde ile kömürünü ithal etmektedir.[6] 2030 yılı itibariyle doğal gazda ithalata bağımlılığının % 84’e, petrolde bağımlılığının ise % 93’e çıkacağı öngörülmektedir. Birliğin doğal gaz ithalatının % 30’u Rusya tarafından karşılanmaktadır. 2030 yılında Avrupa’nın gaz ithalatının neredeyse % 80’e varacağı tahmin edilmekte ve tüm ithalatın % 85’inin Rusya’dan olacağı düşünülmektedir. AB’nin artmakta olan enerji ihtiyacını şu grafikten anlamak mümkündür;

 

2006 yılında Avrupa Birliği Ortak Dış ve Savunma Politikası Yüksek Temsilcisi Javier Solana tarafından hazırlanan belgede, işleyen pazarlar ve çeşitlendirme konularına yer verilmiştir.[7] AB enerji güvenliği, transit rotaların çeşitlendirilmesi kadar enerji kaynaklarının ve coğrafi orijinin de çeşitlendirilmesi yoluyla artırılabilir. Avrupa Birliği, yeni altyapıların geliştirilmesinin yanı sıra kendisi için hayati öneme sahip komşu ülkelerdeki var olan enerji altyapılarının da korunmasını ve geliştirilmesini kolaylaştırmalıdır.

Şu anda ya kararlaştırılmış ya da planlamanın ileri bir aşamasında olan çok sayıda yeni gaz temin projeleri bulunmaktadır (Kuzey Afrika, Orta Doğu, Hazar Bölgesi, Rusya ve Norveç). Eğer bunlar tamamlanırsa, Birlik için yeni gaz koridorları oluşturmasının yanı sıra AB’nin mevcut gaz tüketiminin önemli bir miktarına tekabül edecek oranda bir ithalat kapasitesinin oluşmasına da yol açacaktır. Buna ilaveten, LNG terminalleri arz güvenliğine önemli bir katkı sunmaktadır. Burada hayati olan başka bir konu da Hazar bölgesi ve Orta Asya’dan Avrupa Birliği’ne petrol sevk etmek için ana uluslararası petrol boru hatlarının geliştirilmesidir. Bu çerçevede, ikili, bölgesel ve çok taraflı girişimler geliştirilmelidir. Birlik, bu bağlamda var olan bağımlılığını azaltmanın ve enerji kaynaklarını ve de enerji temin rotalarını çeşitlendirme çalışmalarına hız vermiştir. Bu çerçeve temelinde enerji kaynaklarının yoğun olarak bulunduğu yerler ve bunların geçiş güzergâhları üzerinde olan ülkelerle ilişkilerine ayrı bir önem vermiştir.

AB Komisyonu tarafından 2011 yılında yayımlanan “Energy 2020: A strategy for competitive, sustainable and secure energy” adlı belgede, yeni enerji stratejisinin aşağıda yer alan şu beş önceliğe odaklanması gerektiği ifade edilmektedir.[8] Bu öncelikler;

  1. Enerji verimliliğine sahip bir Avrupa’yı mümkün kılmak,
  2. Gerçek bir bütünleşmiş Avrupalı enerji pazarı oluşturmak,
  3. Tüketicileri güçlendirmek ve en yüksek düzeyde emniyeti ve de güvenliği sağlamak,
  4. Avrupa’nın enerji teknolojisi ve yenilikçiliği alanlarındaki liderliğini geliştirmek ve
  5. Avrupa Birliği enerji pazarının dış boyutunu güçlendirmektir.

Avrupa Birliği Komisyonu’nun Enerjiden sorumlu komiseri Günther Oettinger’e göre günümüzde enerji güvenliği politikası artık sadece mevcut enerji kaynaklarının korunmasından ibaret bir durum değildir. Libya krizi ve Japonya’daki felaket, küresel enerji piyasasında yaşanan mevcut durumla ilgili radikal değişiklikleri ortaya koyan en yeni göstergelerdir.[9] Bu durum, enerji güvenliği endişelerini göz ardı etmeden küresel enerji pazarı dinamiklerini yürütmeye yönelik bir stratejinin geliştirilmesi için çağrıda bulunmaktadır. Emniyetli, güvenli, sürdürülebilir ve maliyeti karşılanabilir bir enerji temini Avrupa’nın küresel bir oyuncu olması bağlamındaki ekonomik ve stratejik çıkarları açısından hayatidir. Libya’daki durum şunu göstermiştir ki bazı önemli petrol ve gaz üreticisi ülkelerdeki siyasal çalkantı Avrupa’da temin kesintilerine yol açabilir. Fakat enerji temin güvenliği konuları şu ana kadar sadece ulusal düzeyde ele alınmıştır. Enerji temin güvenliği, bir kriz durumunda tamamen üye devletlerin sorumluluğunda olmasına rağmen, Libya’daki olaylardan dolayı alarma geçen dünyayla beraber enerji güvenliği Avrupa Birliği tarafından kararlı ve çabuk bir liderliğe ihtiyaç duymaktadır. Birlik, siyasi mutabakat, karşılıklı dayanışma ve tüm pazar bütünleşmesine dayanan bir strateji temelinde kendi enerji güvenliğini savunmak için bir araya gelmek zorundadır.

Bölüm 2. Avrupa Birliği Enerji Temin Güvenliği Bağlamında Var Olan Sorunlar, Riskler ve Fırsatlar

Bu bölümde ilk olarak AB enerji temin güvenliğinin önemli bir boyutunu oluşturan Rusya Federasyonu’nun izlemekte olduğu enerji stratejisinden söz edilecektir. Çünkü bu stratejinin temel parametrelerinin bilinmesi, Avrupa Birliği’nin enerji temin güvenliği çerçevesinde karşılaşmakta olduğu problemlerin, risklerin ve bu alandaki fırsatların neler olduğunun anlaşılması bakımından önem taşımaktadır. Daha sonra, Rusya ve Avrupa Birliği arasındaki enerji alanındaki ilişkiler konusu ele alınacaktır. Bu bölümde son olarak Avrupa enerji temin güvenliği çerçevesindeki mevcut sorunlar, riskler ve fırsatlar konusundan bahsedilecektir.

2.1. Rusya Federasyonu’nun Enerji Stratejisi

Rusya, Vladimir Putin’in 2000 yılında devlet başkanı seçilmesinden sonra gerek iç politikada gerekse dış politikada büyük ölçekli değişimler yaşamıştır. İzlemiş olduğu merkeziyetçi politika sayesinde ülke içinde kontrolü tekrar tesis eden Putin, beynelmilel alanda da Rusya’nın imajının değiştirilmesi konusunda da başarılı olmuştur.[10] Rusya, artık bağımsız bir dış siyaset izlediği gibi, dış politikasında bazı araçları daha etkili biçimde kullanmaktadır. Putin Rusya’sının toparlanmasında ve tekrar söz sahibi olmak için atmakta olduğu büyük adımlarda, uluslararası ortamın da payının bulunduğu yadsınamaz bir gerçektir.

Çin ve Hindistan gibi hızla gelişen ülkelerin enerji taleplerinin artması ve enerji kaynaklarının bulunduğu bölgelerdeki istikrarsızlıklar gibi faktörler enerji fiyatlarının yükselmesine sebebiyet vermiştir. Rusya, dünya petrol rezervlerinin yaklaşık olarak % 6,6’sına, doğalgaz rezervlerinin ise % 26,3’üne sahip bulunmaktadır.[11] Rezerv/üretim oranlarına bakıldığı zaman var olan rezervler ile ham petrolde yaklaşık 22 sene, doğal gazda ise 80 senelik üretim yapılabileceği görülmektedir. Kanıtlanmış doğal gaz rezervleri ile dünyada birinci sırada olan Moskova, dünyanın en büyük doğal gaz ihracatçısı, ikinci en büyük petrol ihracatçısı ve üçüncü en büyük enerji tüketicisidir. İhracatının % 65’ini enerji sektöründe gerçekleştiren Rusya, enerji ihracatından gelen gelirin bir bölümü ülke içindeki reformlar için kullanırken diğer bölümüyle de dış borçlarının büyük bir bölümünü temizlemiştir. Sonuçta, Rusya’nın doğal zenginliklerinin Moskova’nın dış politikasındaki önemi her geçen gün artmaktadır. Kremlin’in enerji politikasından bahsedildiği zaman akıllara ilk olarak Gazprom firması gelmektedir.

Gazprom, 1989 yılında kurulan bir şirket olup hisselerinin çoğunluğu devletin elinde bulunmaktadır. Bugün için dünyanın en büyük enerji firmalarından birisidir.[12] Temel olarak ilgilendiği alanlar, ısı ve elektrik gücünün üretilmesinin, pazarlanmasının yanı sıra hidrokarbonların jeolojik keşfi, üretimi, taşınması, depolanması, işlenmesi ve pazarlanmasıdır. Gazprom’un amacı kendi müşterilerine etkin ve istikrarlı gaz teminin en yüksek oranda sağlanmasının yanı sıra uzun dönemli gaz ihracat kontratlarını güvenilir bir biçimde yerine getirmektir. Şirketin dünya doğalgaz rezervlerindeki payı % 17, Rusya’daki payı ise % 60’tır. Gazprom’un yeni pazarlar geliştirerek, iş aktivitelerini çeşitlendirerek ve arzların güvenirliliğini sağlamak yoluyla küresel enerji firmaları arasında bir lider olmaya yönelik stratejik bir hedefi bulunmaktadır.

Gazprom, aynı anda hem enerji üreticisi olması bakımından hem de güçlü bir kaynak tabanına ve çoklu bir gaz taşıma altyapısına sahip olan bir tedarikçi olmasıyla eşsiz bir konuma sahiptir.[13] Rusya’nın coğrafi durumundan dolayı, şirketin kendi doğal gazını temin etme ve diğer üreticilere gaz transit hizmetleri sağlama yoluyla Avrupa ve Asya pazarları arasında bir enerji köprüsü olma potansiyeli bulunmaktadır. Dünya Bankası’nın verilerine göre Rusya’nın Gayri Safi Hasılasının % 25’ini petrol ve doğal gaz sektörü oluşturmaktadır. Petrol ve gaz sektörü, toplam işgücünün % 1’ini karşılamasına rağmen, ekonomide bu denli ağırlığa sahip olması ekonomik yapı bakımından sağlıksız olarak kabul edilse de Rusya Federasyonu yöneticilerinin var olan durumdan memnun oldukları görülmektedir. Rusya’nın vergi gelirlerinin % 25’ini tek başına Gazprom tarafından sağlanmaktadır. Dünya doğal gaz üretiminin % 22,5’ini de Rusya tarafından gerçekleştirilmektedir. Rus Gazprom firması tek başına dünya doğal gaz rezervlerinin % 25’ine sahip bulunmaktadır.

İktidarının ilk döneminde yürüttüğü politikalar ile “Yakın Çevre” ülkelerini enerji bağlamında Moskova’ya bağlayan Putin, bu dönemde mevcut bağımlılıktan faydalanarak dış politika hedeflerine ulaşmayı planlamıştır. Enerjinin araç olarak kullanıldığı bu tür bir dış politika yaklaşımında hiç şüphesiz söz konusu sektörün 2003 sonlarından itibaren, büyük oranda devlet hâkimiyetine geçirilmesi etkili olmuştur.[14] 2004 Ağustos’unda Ukrayna’ya gazın 1000 metreküpü için 50 dolar gibi ucuz bir fiyat veren Gazprom, sunduğu bu teklifle Ukrayna’da yaklaşan başkanlık seçimlerinde ABD destekli Viktor Yuşçenko’ya karşı Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç’in elini güçlendirmeyi hedeflemiştir. Fakat Ukrayna’da meydana gelen iktidar değişikliği sonrasında Birleşik Devletler yanlısı Yuşçenko’nun iktidara gelmesi ve Batı yanlısı bir dış politika takip etmeye başlaması ile birlikte Rusya’nın politikasında değişiklik yaşanmıştır. 2005 yılının başlarında Gazprom, eski Sovyet Cumhuriyetleri ile yapılan gaz anlaşmalarında “piyasa kurallarına” uyulacağını bir başka deyişle gazın bu ülkelere artık ucuz fiyattan değil Batı Avrupa’ya verilen fiyattan yollanacağını açıklamıştır. Bu açıklamayı, Ukrayna’ya 1000 metreküp gaz için teklif edilen 50 dolarlık fiyatın, önce 160 dolara, sonra 230 dolara çıkarılması takip etmiştir.

Üstelik 2004’teki anlaşmaya göre Avrupa’ya Ukrayna üzerinden yollanan gazın geçiş ücreti olarak Kiev’e gaz vermeyi kabul eden Rusya, 2005 sonrasında bu ödemenin gaz olarak değil nakit para şeklinde yapılacağını açıklamış ve böylece Ukrayna’nın ciddi anlamda gaz sıkıntısı çekmesine sebep olmuştur. Moskova’nın fiyat artışına yönelmesinde Batı taraftarı bir politika izleyen Ukrayna’yı cezalandırma amacı kadar ekonomik kazancı maksimum düzeye çıkarma amacı da etkili olmuştur.

2006 Ocak ayında fiyat artış oranını kabul etmeyen Ukrayna’ya yönelik gaz akışı durdurulurken, Ukrayna boru hatlarından Avrupa ülkelerine ihraç edilen Rus doğalgazı pompalanmaya devam edilmiştir. Fakat Avrupa ülkeleri kendilerine ulaşan gazda kayda değer miktarlarda düşüş olduğunu belirterek, Rusya’ya şikâyetlerini iletmişlerdir.[15] Bu olayın diğer önemli bir boyutu ise Rus Gazprom şirketinin adını dünyaya duyurmasıdır. Bu dönemde Gazprom’un sermayesi 200 milyar dolar civarındadır. Böylece Gazprom, dünyanın en büyük yedinci şirketi, enerji şirketleri arasında ise Exxon Mobil, Royal Dutch Shell ve BP’den sonra en büyük dördüncü şirket haline gelmiştir. Gazprom’un bu kadar hızlı büyümesinin sebepleri ise şirket senetlerinin satışıyla ilgili sınırlandırmaların kaldırılması, enerji fiyatlarının artması ve Gazprom’un devletin de yardımıyla Rusya’daki diğer küçük enerji şirketlerini satın almasıdır.

2.2. Rusya ve Avrupa Birliği arasında Enerji Alanındaki İlişkiler

Brüksel ve Moskova arasındaki nevi şahsına münhasır ilişkinin doğal gaza dayalı bir arka planı bulunmaktadır. Rusya doğal gaz bağlamında Birliğin en önemli enerji sağlayıcısıyken, Avrupa Birliği, Rusya’nın enerji ürünlerinin en büyük satın alıcısıdır.[16] Soğuk Savaş döneminde, üstelik Amerika Birleşik Devletleri’nin aksi yönde baskıda bulunmasına rağmen, 1967’de başlayan gaz ticareti, hiçbir politik veya ekonomik dış faktörden etkilenmeden günümüze kadar problemsiz bir biçimde sürekli artmıştır. Rusya’nın Avrupa Birliği’nin en büyük üçüncü ticari ortağı olması, başta Gazprom olmak üzere AB’de güçlü bir lobisinin var olması ve Birlik üyelerine büyük yatırımlar yapması gibi nedenler Rusya’ya bir nevi en müsaadeye mazhar ülke görünümü kazanmasına neden olmuştur. Gazprom; Almanya, İtalya, Fransa, Türkiye, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Polonya, Avusturya, Finlandiya, Belçika, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Slovenya, Hırvatistan, Yunanistan, İsviçre, Hollanda, Bosna, Makedonya ve İngiltere başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesine % 65’ten fazla bir oranda gaz ihracatı yapmaktadır.

Gazprom’un Avrupa Birliği’ne 2004 genişlemesiyle üye olan Baltık Devletleri ( Litvanya, Letonya, Estonya) ile olan ilişkilerine baktığımız zaman şunları söylemek mümkündür: Gazprom, bu ülkelere doğal gazı uzun vadeli anlaşmalar çerçevesinde ihraç etmektedir. Baltık ülkelerine ihraç edilen Rus doğal gazının miktarı yıllık 5 milyar metreküptür. Bu miktarın büyük bölümü (2,9 milyar metreküp) Litvanya’ya gitmektedir. Bu ülkeler, aldıkları doğal gazın fiyatının tamamını nakit olarak ödemekte ve bu bağlamda Gazprom’un değerli müşterileri arasında yer almaktadır.

Yevgeni Primakov’a göre Avrupa’nın, Rus petrol ve doğalgaz ihracatının en büyük tüketicisi olarak önemi, önümüzdeki yıllarda da sürecektir.[17] Hem Rusya’nın hem de Avrupalı ortaklarının, Rus petrol ve doğalgazı satışı ile ilgili olarak uzun vadeli anlaşmalar imzalamaları işte bu bakımdan çok kayda değerdir. Rus ihracatının güvenilirliği ayan beyan ortada olan bir durumdur, çünkü bu ihracat Soğuk Savaş döneminde bile kesintiye uğramamıştı. Günümüzde ise bu güvenirlik, mevcut ve ek olarak inşa edilen ve de Rus üreticilerini Avrupalı tüketicileriyle bağlayan petrol ve doğal gaz hatlarına dayanmaktadır.

2.3. Avrupa Birliği’nin Enerji Güvenliği Çerçevesinde Mevcut Fırsatlar ve Karşılaşılan Riskler

Bu başlık altında ilk önce Avrupa Birliği’nin enerji güvenliği bağlamında Türkiye’nin ne gibi fırsatlar sunduğu konusu ele alınacaktır. Daha sonra ise Rusya-Avrupa Birliği ilişkileri temelinde AB’nin enerji güvenliği alanında karşılaştığı sorunlara ve risklere yer verilecektir.

Türkiye Cumhuriyeti Enerji Bakanı Taner Yıldız’a göre Türkiye, yapıcı bir biçimde dünyanın enerji güvenliğine katkıda bulunabilir. Daha özel olaraksa Ankara önemli bir bölgesel rol oynamak suretiyle bir köprü olmaktan daha fazlası olabilir. Bu çerçevede Asya ve Avrupa arasında bölgesel bir merkez olma potansiyeline sahiptir.[18] Türkiye, birtakım özellikleri sayesinde ulusal ve uluslararası enerji taşıma konuları çerçevesinde enerji jeopolitiğinin merkezinde yer almaktadır. Bu nedenlerden ilki, Türkiye’nin jeopolitik konumunun en masrafsız taşımacılık araçları için elverişli olmasıdır. İkinci sebep ise Türkiye’nin jeopolitik pozisyonu çeşitli enerji kaynaklarına ulaşmayı garanti etmektedir. Üçüncü olarak, Ankara kendi eşsiz jeopolitik konumunu merkeze koyan ve bölgesel ve de uluslararası enerji sorunlarını çözme konusundaki becerisini kolaylaştıracak olan bir politik kavramsal çerçeve dayanan enerji politikaları formüle etmektedir.

Türkiye, başta Orta Doğu ve Hazar Havzası olmak üzere, dünyanın ispatlanmış gaz rezervlerinin % 71,8’inin ve ispatlanmış petrol rezervlerinin % 72,7’sinin bulunduğu bir bölgede yer almaktadır.[19] Bu nedenle, Türkiye, kaynak ülkeler ile tüketici pazarları arasında doğal bir köprü işlevi görmekte ve kaynak ve güzergâh çeşitlendirilmesi yoluyla enerji güvenliğinin sağlanmasında önemli bir ülke olarak ön plana çıkmaktadır. Bu hususlar günümüzde Avrupa’da daha da önem kazanmıştır. Avrupa’nın enerji arz güvenliğine katkı sağlayacak olan tamamlanmış ve halen gerçekleştirilmekte olan önemli boru hattı projeleri, Avrasya enerji ekseninde önemli bir transit ülke ve bölgedeki enerji merkezi olarak Türkiye’nin oynamakta olduğu rolün önemini artırmaktadır.

Bu hedeften hareketle, Türkiye, geniş Hazar Havzası hidrokarbon kaynaklarının doğrudan Batı pazarlarına ulaştırılmasını öngören ve 21. Yüzyılın İpek Yolu olarak sunulan Doğu-Batı Enerji Koridorunun gerçekleştirilmesine ön ayak olmuştur. Kafkasya ve Orta Asya’yı Avrupa’ya bağlayan boru hattı projeleri, bölgenin Batı ile bütünleşmesi açısından faydalı olacaktır. Güvenli ve ticari açıdan kârlı boru hatları, bölgeye istikrar ve refahın getirilmesine katkıda bulunacaktır. Bu çerçevede, Türkiye’nin çevresinde yer alan operasyonel ve proje halinde bulunan petrol ve doğal gaz boru hatları aşağıda yer almaktadır;

  • Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı
  • Irak-Türkiye (Kerkük-Yumurtalık) Petrol Boru Hattı
  • Rusya-Türkiye Batı Boru Hattı
  • Mavi Akım
  • İran-Türkiye
  • Azerbaycan’dan Türkiye’ye Güney Kafkasya Doğal Gaz Boru Hattı (Bakü-Erzurum-Ceyhan Doğal Gaz Boru Hattı)
  • Avrupa’ya yönelik Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesi (Türkiye-Avusturya Doğal Gaz Boru Hattı Projesi)
  • Türkiye-Yunanistan-İtalya Ara Bağlantı Hattı (Türkiye-Yunanistan Gaz Boru Hattı)

Kaynak: The Washington Institute for Near East Policy

Kaynak: http://www.botas.gov.tr/images/icerik/harita/BotasProjeT.jpg

Burada özellikle, Nabucco projesinden bahsetmek yerinde olacaktır. Bu proje Haziran 2006’da tüm dâhil taraflarca onaylanmıştır.[20] Bu hat, şu ülkeler üzerinde olacaktır: Türkiye-Bulgaristan-Romanya-Macaristan-Avusturya. Proje, alternatif doğal gaz kaynaklarına güvenli erişimi sağlamanın yanında bunların AB Tek Pazarı’na güvenli bir şekilde taşınmasına da yardımcı olacaktır. Nabucco’nun Ocak 2009’daki Bükreş Deklarasyonu’na bakıldığında, kaynak çeşitlendirilmesi temel hedef olarak belirlenmiştir. Kaynak çeşitlendirilmesinin nedenleri olarak aşağıdaki hususlar ortaya konulmuştur. Enerji piyasalarının;

  •  Daha güvenli hale gelmesi,
  •  Şeffaflaştırılması,
  •  Daha öngörülebilir olması,
  •  Sürdürülebilirliği,
  •  Piyasa ekonomisi şartlarının daha kolay oluşmasıdır.

Deklarasyon ile projenin hem üretici hem tüketici hem de transit ülkelerin faydasına olacağı hususu belirtilmiştir. Projeye üye ülkeler, projenin Avrupa Birliği’nin son dönemdeki enerji konusundaki temel prensip ve politikaları ile de uyumlu olduğunu belirterek Brüksel’in Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu’ya yeni bir enerji koridoru açmayı amaçladığını vurgulamışlardır. Proje, gazı Azerbaycan, Kazakistan, Irak, İran, Mısır ve Türkmenistan’dan almayı hedeflemektedir. Nabucco, 13 Temmuz 2009 günü Ankara’da imzalanan anlaşmayla hayat bulmuştur. ABD ve AB tarafından desteklenmekte olan bu projenin büyük kısmı Türkiye’den geçecek olan ( yaklaşık 2000 km) 3300 km uzunluğunda boru hatları ağından oluşmaktadır. Yapılan hesaplamalara göre bu hattan taşınacak gaz miktarı 31bcm/yıl, tahmini harcama miktarı da 7,9 milyar Euro olarak planlanmıştır. Projenin ortakları; BOTAŞ Anonim Şirketi, Bulgarian Energy Holding EAD, MOL Plc, OMV Gas & Power GmbH, RWE AG, TRANSGAZ SA firmalarıdır. Her bir firmanın ortaklık payı % 16.67’dir.

Kaynak: http://www.nabucco-pipeline.com/portal/page/portal/en/pipeline/route

Zbigniew Brzezinski’ye göre Birleşik Devletler, enerji ihracatçıları olan Orta Asya ülkeleri ile daha çok ve daha doğrudan ekonomik ilişkiler kurmaya yönelik yoğun çabalarda bulunmak zorundadır. Washington, bu ülkelerin çevrelenmesine izin vermemelidir.[21] Bu çerçevede Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı önemli bir stratejik başarıydı. Washington, Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’ni bu erişimin güçlendirilmesi olarak değerlendirmektedir. Brzezinski’ye göre Birleşik Devletler bu konuda ısrarcı olmalıdır. Brent Scowcroft’a göre Washington Hazar Denizi’nin altından geçip Kazakistan’dan Azerbaycan’a giden bir petrol boru hattının inşa edilmesi çaba göstermelidir. Bu durum Rusya’ya zarar vermez, sadece Rusya’nın Avrupa’ya karşı olan tekel olma şansına zarar verir.

Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun Eylül 2009’da hazırlamış olduğu, “Avrupa’da Türkiye: Kısırdöngüyü Kırmak”[22] başlıklı raporda enerji konusunda şu tespitlere yer verilmektedir;

Türkiye’nin coğrafyası, ana enerji hatlarının geçtiği ülke olarak Türkiye’yi Avrupa’nın enerji güvenliği için zaten çok önemli bir ülke yapmaktadır. Bu hatlar arasında boğazlardan geçen tankerler, Irak ve Azerbaycan’dan Akdeniz’e giden petrol boru hatları ve Rusya, Azerbaycan ve İran’dan gelen doğalgaz boru hatları yer almaktadır. Doğalgaz batıda Yunanistan’a bağlanmıştır ve devamında İtalya’ya bir bağlantı yapılması planlanmaktadır. Başlangıçta bu boru hatlarını birer hayal olarak görenler vardı ama bağlantılar hızla gelişmektedir. Avrupa tarafında da Nabucco konusunda bir niyet eksikliği söz konusudur. Hükümetler arası anlaşmanın Temmuz ayında imzalanması ileriye dönük atılmış önemli bir adımdır. Türkiye’nin enerji merkezi olarak oynayabileceği rol göz önüne alındığında, Kıbrıs’ın katılım müzakerelerinde AB’yi Enerji başlığının açılmasını bloke etmeye zorlaması anlaşılmazdır. Hem Türkiye hem de AB, Rusya’nın çok miktardaki petrol ve gaz rezervlerine açıkça muhtaç olmaya devam edeceklerdir ama Avrupalı liderler bu tip projelerin fonlanmasına ve Türkiye ile olan ilişkilerinde tutarlılığa daha çok önem vermeye hazır olurlarsa Ankara enerji açısından AB için kilit bir ortak olabilir. Bugüne kadar bu konudaki isteksizlik sadece Rusya’nın işine yaramıştır.”

Bu boru hattının yapımı ile ilgili bazı sorunların varlığından söz etmek mümkündür. Bunlar iki ana başlık altında ele alınabilir. İlki, temin kısmında yaşanan sorunlardır. İkincisi ise talep kısmında var olan sorunlardır. Rus gazına alternatif olarak düşünülen kaynaklar Azerbaycan, Türkmenistan, İran, Irak ve Mısır’dır. İlk aşamada hattın bağlanacağı Azerbaycan’ın boruları doldurup dolduramayacağı söz konusudur. Özellikle Türkmenistan gazında ciddi şüpheler göz önünde bulundurulduğunda Azeri gazının kapasitenin çok altında olacağı ifade edilmektedir.[23] Türkmenistan’ın gaz kaynaklarına yönelik olarak Birleşik Devletler, Avrupa Birliği, Rusya, Çin ve İran arasında stratejik ve gaz çıkarları bakımından ciddi bir mücadele yaşanmaktadır. Washington ve Brüksel, Türkmenistan’ı kendi gazını Hazar’ı aşıp Azerbaycan ve Türkiye’ye giden teknik ve siyasi açıdan zor bir rota vasıtasıyla Avrupa’ya gönderme konusunda ikna etmeyi ummaktadırlar. Böylece Rusya ve İran’ın Avrupa’ya yönelik alternatif boru hattı rotaları olmasının engelleneceğini düşünmektedirler. Tahran, Türkmen gazının kendisi üzerinden Türkiye’ye oradan da Batı’ya iletilmesini hedeflemektedir. Türkiye her iki durumda da kazanmaktadır fakat şu anda İran’ın gaz sahalarını geliştirip bunu kendisi almanın yanı sıra bu gazın Avrupa’ya aktarılması konusunda da taahhütte bulunmuş durumdadır. Washington bu durumdan hoşlanmamaktadır. Moskova, Tahran ve Ankara arasında Türkmen gazının Batı’ya akışının kontrol edilmesi konusunda asgari olarak üç yönlü bir mücadele vardır. Ne Türkiye ne de İran, bu konuda Washington kadar Moskova’ya stratejik bir meydana okuma durumunda değildirler. Fakat Türkmen gazının transfer edilmesi probleminin çözüme kavuşturulmasından gelecekte Rusya veya İran fayda sağlıyor olacaktır.

Diğer bir seçenek ise Mısır gazıdır. Fakat burada şöyle bir durum söz konusudur. Türkiye komşularıyla beraber Mısır doğalgazını Ürdün ve Suriye üzerinden Türkiye’ye oradan da Avrupa pazarlarına taşımayı amaçlayan Arap Doğalgaz Boru Hattı projesini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Taşıma için mümkün olan gaz miktarı düşük seviyede olup yılda 1,5-2 milyar metreküptür. Mısırlı yetkililer taşımaya yönelik olan uygun miktarları sınırlandırmaya ve kendi rezervlerini gelecek nesilleri için korumaya çalışmaktadır. Öte yandan, Nabucco’nun yıllık ihtiyacı olan 30 milyar metreküplük doğal gazın yarısını sağlamayı taahhüt eden Irak‘ta ise ne yeterli bir istikrar ne de görüşmelerde bulunulacak güvenilir bir hükümetin varlığı söz konusudur.

İran gazı, ise ABD’nin Tahran’ın nükleer programından duyduğu rahatsızlık ve İran’a yönelik olarak uygulanan uluslararası yaptırımlardan dolayı şu anda devre dışı durumdadır.[24] İran, 29,6 trilyon metreküp doğal gaz rezerviyle dünya gaz rezervlerinin yüzde 16’sını elinde bulundurmaktadır. Rusya’dan sonra ikinci büyük doğal gaz tedarikçisi olan İran seçeneği, Türkmenistan bağlantısı açısından da hayati önemdedir. ‘Amerikan engeli’ aşılabildiği takdirde Nabucco’nun önünde Hazar engeli çıktığında Türkmen gazı İran üzerinden sevk edilebilir. Washington’ın Tahran’ın içinde bulunduğu bütün enerji projelerini engellediği bilinmektedir. Ankara’da Nabucco için beş ülkenin başbakanı tarafından imzaların atıldığı gün ABD’nin Avrasya Enerji Özel Temsilcisi Richard Morningstar İran’ın Nabucco’ya gaz sağlamasına karşı olduklarını ifade etmekteydi. İran, projeden dışlandığı takdirde, kıyıdaş ülke olarak Hazar’ın statüsü konusunda aynen Rusya gibi sorunlar çıkarması olasıdır.

Talep tarafında da sorunlar bulunmaktadır. Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı’nın hissedarı olan ülkeler (Almanya, Bulgaristan, Macaristan, Romanya, Türkiye ve Avusturya) kendilerini Rus baskısına ve sindirme politikalarına karşı savunmasız bırakacak şekilde Moskova’dan doğal gaz ithalatına yüksek oranda bağımlıdırlar. Almanya için bu oran % 43, Bulgaristan’da % 89, Avusturya’da % 74’tür. Türkiye için bu oran % 60 civarındadır.

Burgaz-Dedeağaç, Kuzey Akım ve Güney Akım Boru Hatlarının yanı sıra enerji konusunda Rusya’dan Batı’ya doğru uzanan hatların tüketiciye ulaşmadan önce transit ülkelerden geçme zorunluluğundan bahsedilebilir.[25] Ukrayna ve Belarus’un Moskova’dan aldıkları hidrokarbonların fiyatı konusunda yaşadıkları sıkıntılardan dolayı Avrupa’ya enerji transferinde problemler yaşanmış bu da sınai üretimin olumsuz yönde etkilenmesine sebep olmuştur. Son olarak 2009 yılının başlarında Ukrayna ile geçmişte benzer şekilde yaşanan enerji krizi 18 Avrupa ülkesini birden etkileyerek daha ciddi sıkıntıların meydana gelebileceğini ortaya koymuştur. Bir diğer konu ise Rusya’nın Avrupa enerji arzında hâkim konuma gelmesidir. Bu durumda Rusya’nın tekel haline gelmesi ve bunu da bir koz olarak kullanması durumuyla karşılaşılabilir. Özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin doğal gaza ve Rusya’ya bağımlılıkları göz önünde bulundurulduğunda bu durum Birlik içerisinde dengesiz bir durumun ortaya çıkmasına da sebep olmaktadır.

Burada vurgulanması gereken diğer önemli bir husus ise, Rusya’nın Orta Asya ve Kafkasya’da bölgenin kontrolünü sağlaması açısından, Sovyetler Birliği’ndeki gibi bir sistem kurma hedefinde en önemli kaldıracı petrol ve doğal gaz oluşturmaktadır.[26] Bu ülkelerin bazıları alıcı olarak Rusya’ya bağlı iken, diğer bir kısmı enerji kaynaklarını dış dünyaya pazarlamada Rusya’ya bağımlı durumdadır. Eski Sovyet sistemi, bu ülkelerin enerji hatlarını, ekonomik olup olmamasını göz önünde bulundurmaksızın Rusya topraklarından geçirmiştir. Misal olarak Türkmenistan, Kazakistan, Ermenistan ve Azerbaycan’ın hidrokarbon kaynaklarını uzun yıllar ancak Rusya üzerinden dışarıya çıkarabilmeleri örnek olarak verilebilir. Bu minval Rusya’ya bazı ekonomik çıkarların yanı sıra politik faydalar da sağlamaktadır. Özellikle Azerbaycan ve Kazakistan’ın ekonomilerinde hidrokarbonların en kayda değer gelir kaynaklarının başında geldiği göz önünde bulundurulduğunda Rusya, adeta bu ülkelerin nefes borularını tutacak güce sahip olmuştur.

Sınırlı bir büyüklüğe ve nüfusa sahip olmasına rağmen Azerbaycan, elinde bulunan büyük miktarlardaki enerji kaynaklarından dolayı jeopolitik açıdan hayati öneme haiz olup,Hazar Denizi Havzası ve Orta Asya’nın zenginliklerini taşıyan şişe içinde bir mantardır.[27] Eğer Azerbaycan tamamen Moskova’nın kontrolü altına girerse, Orta Asya devletlerinin bağımsızlığı anlamsızlaşabilir. Azerbaycan’ın sahip olduğu çok önemli petrol kaynaklarının, eğer Bakü’nün bağımsızlığı anlamsız bir hale gelirse, Rusya’nın kontrolü altına girmesi riski bulunmaktadır. Rusya tarafından kontrol edilen toprakları bypass eden boru hatları ile Batı pazarlarına bağlanan bağımsız bir Azerbaycan aynı zamanda gelişmiş ve enerji tüketen ekonomilerden enerji zengini Orta Asya Cumhuriyetleri’ne erişim için ana bir kavşak haline gelebilir. Azerbaycan ve Orta Asya’nın geleceği, Moskova’nın gelecekte ne olacağı veya olmayacağının belirlenmesi açısından da önemlidir.

AB üyesi olup Rusya’ya muhalif olan Baltık Cumhuriyetleri Putin yönetiminin enerji silahını doğrulttuğu ülkeler arasında yer almışlardır. İlk olarak, Moskova 2005 yılında doğal gazda Rusya’ya tamamen bağımlı durumda olan bu ülkelere yönelik gaz fiyatlarında artışa gitmiş ve daha sonrasında ise çeşitli durumlarda petrol kesintilerini gündeme getirmiştir.[28]  2007 ilkbaharında Estonya yönetiminin Tallinn’deki Sovyet dönemine ait Bronz Asker Anıtı’nı kaldırması üzerine ortaya çıkan kriz, Putin yönetiminin bu ülkeye yönelik petrol sevkiyatını durdurmasına sebep olmuştur. Rusya, benzer stratejiyi farklı bir durumda Litvanya’ya karşı da uygulamaya koymuştur. Litvanya’daki Mazeikiu Petrol Rafinerisi için açılan ihalede Rus şirketleri yerine Polonya şirketinin seçilmesi, Moskova’nın petrol şalterlerini indirmesine sebebiyet vermiştir.

Norveç’teki rezervlerin miktarındaki düşüş, Ortadoğu’da ise istikrarın bir türlü tesis edilememesi, Avrupa ülkelerini yeni seçenekler bulma konusunda zor duruma sokmuştur.[29] Öte yandan Avrupa ülkeleri, Rusya’ya alternatif bulma derdindeyken, Rusya’da Ukrayna olaylarından ders çıkararak bu ülkeye transit konusundaki bağımlılığını azaltmak için var olan boru hatlarına ek güzergâhlar üzerinde çalışmaya başlamıştır. Avrupa’ya gitmekte olan Rus gazının % 80’i Ukrayna’dan, % 20’si de Beyaz Rusya’dan geçmektedir. Beyaz Rusya ve Polonya üzerinden geçen Yamal-Avrupa boru hattı, 4000 km uzunluğunda olup, yılda 33 milyar metreküp gazı Avrupa’nın çeşitli ülkelerine taşımaktadır. Ukrayna krizinden önce Gazprom yöneticileri, Yamal-Avrupa 2 projesiyle Rus gazını Polonya’nın güneydoğusundan geçirerek Slovakya’ya oradan da Avusturya üzerinden İtalya’ya ulaştırmayı planlamışlardır.

Enerji konusunda Avrupa’nın kendisine olan bağımlılığını sürdürmeyi ve kendisini devre dışı bırakan projeleri etkisiz hale getirmeyi hedefleyen Moskova, tıpkı “Yakın Çevre” ülkelerine olduğu gibi problem yaşadığı AB ülkelerine karşı da enerji silahını kullanmaktan çekinmemiştir. Bu doğrultuda Putin iktidarının atmış olduğu en önemli adım, 2005 Eylül’ünde Baltık Denizi’nin altından geçecek bir boru hattı ile Rus gazının Almanya’ya ve Batı Avrupa pazarlarına doğrudan iletilmesi konusunda Almanya ile imzaladığı anlaşmadır. Böylece Kuzey Avrupa ülkelerine yönelik Rus gazının transferinde temel transit ülke olan Polonya devre dışı bırakılmıştır. Bu proje, Kuzey Akım Boru Hattı Projesi olarak adlandırılmaktadır.

İnşa edilmesi planlanan bu hat sayesinde Batı Avrupa ve Almanya, Moskova’nın Polonya’ya yönelik enerji arzında kesintiye gitmesi durumundan etkilenmeyecek ve böylece Rusya, Polonya’ya karşı enerji kozunu daha rahatça oynayabilecektir. Söz konusu anlaşmadan dolayı Almanya’yı AB bütünleşmesine aykırı davranmakla suçlayan Polonya, Baltık Devletleri’nin de desteğini arkasına alarak, 2006 Martındaki AB Zirvesi’nde enerji konusunda ortak bir Avrupa stratejisi için çözüm önerilerinde bulunmuş, ancak bu öneriler özellikle Almanya ve Fransa tarafından kabul edilmemiştir.

Baltık ülkeleri ve Polonya, bu proje karşı çıkmalarının en önemli sebebi olarak çevre kirliliği tehlikesini ileri sürmüşlerdir. Hatta Polonya eski devlet başkanı Aleksandr Kvasnevskiy, Rusya ve Almanya’nın bu konudaki işbirliğini, 2. Dünya Savaşı öncesinde Stalin’le Hitler’in imzaladığı ve Avrupa’yı kendi aralarında paylaşma planlarını içeren Molotov-Ribentrop Antlaşması’na benzetmiştir.[30] Bununla birlikte Gazprom, eleştirilerin etkisini azaltmak için Kuzey Boru Hattı Projesi’nin başına, eski Alman Şansölyesi Gerhard Schröder’i getirmiştir. Schröder’in projenin başkanlığına getirilmesinin sebepleri arasında, Kremlin’in enerji politikasında Batı’da destek noktaları oluşturma arzusu olduğu ifade edilmektedir. Böylece Baltık Denizi’nin altından geçecek Kuzey Boru Hattı Projesi’nin, Birlik içerisinde Almanya ve Fransa liderliğindeki “eski Avrupa” devletleri ile eski Varşova Paktı üyelerinden meydana gelen “yeni Avrupa” devletlerini karşı karşıya getirdiğini söylemek mümkündür.

7 Kasım 2011 tarihinde, büyük Rus-Alman gaz boru hattı projesi olarak isimlendirilen iki boru hattından oluşan Kuzey Akım Projesi’nin ilk hattından gaz sevkiyatı başladı.[31] Bu olay küçük bir olay olarak nitelendirilemez. Alman Şansölyesi Merkel, Rus Devlet Başkanı Medvedev’in yanı sıra Fransa ve Hollanda’nın başbakanları ve AB’nin Enerjiden sorumlu Komiseri Günther Oettinger’in de katılımıyla Almanya’nın kuzeyinde yer alan Lubmin’de iki tane 1224 kilometrelik boru hattından ilki resmi olarak açıldı. Bu açılış ile Rusya’nın Sibirya’da bulunan Yuzhno-Russkoye gaz sahasından Almanya’ya direkt olarak ilk gazın gönderilmesine başlanmış oldu. Projenin ortakları Gazprom: % 51, BASF Wintershall: % 15,5, E.ON Ruhrgas of Germany: % 15,5. Bu durumda projedeki Rus-Alman hâkimiyet oranı % 82 olmaktadır. Hollanda ve Fransa gibi bazı önemli AB ülkelerinden de projeye katılım olmuştur. Hollandalı N.V. Nederlandse Gasunie firmasının % 9luk payı bulunmaktadır. Öte yandan projenin bir diğer ortağı olan Fransız GDF Suez firması ise % 9luk paya sahiptir. 2012 yılının son çeyreğinde tam olarak faaliyete geçtiğinde bu iki hat en az 50 yıl boyunca Avrupa Birliği’ne 55 milyar metreküp Rus gazı sağlıyor olacaktır.

Kaynak: http://www.gazprom.com/production/projects/pipelines/nord-stream/

Avrupa Birliği enerji güvenliği konusuyla en son gelişme ise 26 Haziran 2012 tarihinde Azerbaycan ve Türkiye arasında TANAP (Trans Anadolu) adı verilen bir doğalgaz boru hattı projesi ilgili anlaşmanın Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Azerbaycan Sanayi ve Enerji Bakanı Natık Aliyev tarafından imzalanmasıdır.[32] Erdoğan ve Aliyev anlaşmaya şahit olarak imza koydular. Ev sahibi ülke anlaşmasına ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Socar Başkanı Rövnag Abdullayev tarafından imza konuldu. Bu boru hattına ilişkin mutabakat zaptına ise Socar Başkanı Rövnag Abdullayev ile Botaş Genel Müdür Vekili Mehmet Konuk tarafından imzalanmıştır. Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR’ın, Türkiye’den BOTAŞ ile TPAO’nun ortaklığı ile 26 Aralık 2011 tarihinde ön anlaşması yapılan Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi, 7 milyar dolar yatırımla faaliyete geçecektir. Projenin ilk etabı 2018 yılında bitirilecektir. Bu proje için oluşturulan konsorsiyumda SOCAR, BOTAŞ ve TPAO ilk ortaklar arasında bulunmaktadır. Bu proje çerçevesinde Ankara’nın BOTAŞ ve TPAO ile beraber % 20lik bir hissesi bulunacaktır. Projenin % 80lik hissesinin sahibi ise SOCAR olacaktır.

Bu boru hattı ile gazın Azerbaycan’dan çıkarılarak, Gürcistan’ı geçip Türkiye üzerinden satılması ve iletilmesi planlanıyor. Şah Deniz 2 Konsorsiyumu’nun 16 milyar metreküplük gazının 6 milyar metreküplük bölümü Türkiye’ye verilecek, 10 milyar metreküplük bölümü de TANAP kanalıyla Bulgaristan ve/veya Yunanistan sınırında teslim edilecektir. TANAP projesi planlanan 4 aşamanın ilki 2018’de ilk gaz akışıyla hayata geçirilecektir. 2020 yılında ise senelik 16 milyar metreküp olacak kapasitenin, 2023’te 23’e, 2026 yılında ise senede 31 milyar metreküp seviyesine ulaşması amaçlanıyor.

Türkiye Ulusal İletim Hattı’nın batı girişini beslemek suretiyle, batı bölgesi arz güvenliğini güçlendirecek proje, gelecekte Türkmen gazının Türkiye ve Avrupa’ya iletimi bakımından alternatif bir hat olma özelliğine de sahiptir.[33] İki başkent açısından çok büyük stratejik öneme haiz bulunan hattın, Türkiye ve Avrupa için makul fiyat ve belirlenmiş doğalgaz kapasitesiyle arz güvenliğine destek verirken, Bakü’nün elinde bulunan doğalgaz kaynaklarının yeni pazarlara iletilmesi gibi önemli kazanımlar da sağlamaktadır. Hazar Bölgesi doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasını hedefleyen Nabucco Projesi’nde karşılaşılmakta olan ‘arz sıkıntısı’, TANAP Projesi’ne olan ilginin yoğunlaşmasına sebep oldu. TANAP’ın gaz arzı, Şahdeniz II sahasından gerçekleştirilecektir. Bundan dolayı, projenin arz hususunda bir sıkıntısı bulunmamaktadır. Bu sebepten ötürü Türkiye ve Azerbaycan tarafından ortaya konulan bu proje için, şu anda İngiliz BP, Fransa Gaz de France, Almanya’nın RWE, Avusturya’nın enerji şirketi OMV ile Norveç, Bulgaristan, Macaristan’ın enerji şirketlerinin ortak olmak için görüşmeler yaptığı ifade edildi.

 

Sonuç

Avrupa Birliği, tüketmekte olduğu enerji kaynaklarının neredeyse tamamını Rusya ve Ortadoğu gibi istikrar konusunda sorunları olan yerlerden temin etmektedir. Bu aşırı bağımlılığın gelecek yıllarda da artarak devam edeceği öngörülmektedir. Enerji alanında %60 oranında Moskova bağımlı durumda bulunan Brüksel, enerji çeşitlendirilmesiyle bu bağımlılığını azaltmaya yönelik çalışmalarda bulunmaktadır. Brüksel için enerjinin güvenliği, nakledilmesi ve enerji çeşitliliği konuları son derece öneme haizdir. Gerek Washington gerekse Brüksel, Moskova’nın bölgedeki etkinliğini azaltabilmek amacıyla bölgedeki ülkelere dünya ekonomisine uyum sağlayabilmeleri için faydalı olacak yardımlar vermektedir. Bu ülkelerin demokratikleşme, insan hakları alanında ilerleme sağlamaları desteklenerek Moskova’dan kopmaları hedeflenmiştir.  Rusya-Ukrayna, Rusya-Moldova, Rusya-Gürcistan, Rusya-Azerbaycan, Rusya-Beyaz Rusya (Belarus), Gaz OPEC’inin kurulmasına yönelik girişimler, Türkmenistan’da yaşananlar, İran ile ilgili yaşanan kriz ve Irak’taki mevcut durum Avrupa Birliği’nin eğer ortak bir enerji politikası oluşturamazsa bu türden sıkıntıları yaşayacağını açıkça göstermiştir.

Moskova, Soğuk Savaş’ın bitiminden sonrası enerji jeopolitiğiyle dış politikasını birleştirmiştir. Moskova’nın enerji diplomasisini baskı unsuru olarak kullanmaktadır. Kremlin, enerjideki hâkim konumunu jeostratejisinin kendine sağladığı avantajla sürdürmeye devam etmektedir. Moskova dışına çıkışı bulunmayan Türkmenistan, Kazakistan ve Azerbaycan hidrokarbon kaynaklarını ucuza satın almakta ve daha sonra Batı pazarlarına pahalıya sunmaktadır. Moskova, enerji nakil hatlarının güzergâhlarından da kendi jeopolitiği çerçevesinde faydalanmaktadır. Kremlin, enerjide tekel konumunu, Hazar Bölgesi’ndeki enerjinin kendi hâkimiyetinde bulunan hatlardan nakledilmesiyle pekiştirmeyi hedeflemektedir. Bölgenin kontrolünün sağlanabilmesi amacıyla zaman zaman istikrarsızlıklara ve çatışmalara destek vermektedir. Karabağ probleminde Ermenilerin, Abhazya probleminde Abhazlara destek verilmesi Moskova’nın emperyal arzularının neticesidir. Kremlin, kendisi ile fikir ayrılığına düşen devletleri, enerji silahını kullanmak yoluyla cezalandırmaktadır. Enerji fiyatlarında karar verici durumunda olmak jeopolitik amaçlarından bir tanesidir. Kremlin, enerji fiyatlarında belirleyici olarak iktisadi bakımdan zengin bir hale gelmektedir. Buradaki başka bir sorun da Rus devlet şirketi Gazprom’un piyasadaki tekel konumunun sağladığı avantajları sonuna kadar kullanmasıdır. Yaşanan bu sıkıntılar Avrupa Birliği’ni ortak bir enerji politikası oluşturma çabalarına hız vermesini de beraberinde getirmiştir. Avrupa Birliği, bu politikasının oluşturulmasında yeni ortaklar aramaya başlamıştır.

Washington, artmakta olan enerji ihtiyacını daha ucuz olan kaynaklardan temin edebilmek için dikkatini Hazar enerjisine yöneltmiştir. Beyaz Saray, Kremlin’in Kafkasya’da tek egemen güç olmasını arzu etmemektedir. Hazar enerjisinin küresel pazarlara Moskova tarafından kararlaştırılacak fiyatlara göre nakledilmesinin Rusya’nın siyasi hedeflerine yaracağının farkında olan Washington, bölgede askeri üslere yerleşerek güçler dengesini her an lehine çevirebileceğinin sinyallerini vermektedir.

İran, Moskova’dan sonra zengin doğal gaz yataklarına sahip bulunan ikinci ülkedir. Zenginliklerinin ve jeopolitik pozisyonunun idrakinde olan Tahran, kaynaklarını kazanca dönüştürebilmek ve gücünü jeopolitik bakımdan ortaya koyabilmek amacıyla bölgede mücadelesini sürdürmektedir. Tahran, enerjinin transferinde en makul güzergâh olmasına rağmen, nükleer silah krizi, BM’nin ambargosu gibi sebeplerden ötürü Beyaz Saray tarafından by-pass durumdadır. Bölgedeki güçlü bir Tahran, Beyaz Saray’ın enerji alanındaki etkinliğini zarara uğratabilir.

SSCB’nin parçalanmasından sonra, ortaya çıkan devletler, kendi topraklarından çıkarılmakta olan enerjiyi Moskova’nın etkisi altında olmadan küresel pazara göndermeye faydası dokunacak antlaşmalardan yana tavır sergilemişlerdir. Egemenliklerinin, politik ve iktisadi gelişmelerinin Kremlin’in kontrolünden uzaklaşmaya bağlı olduğunun idrakiyle liberal dünyayla münasebetlerini geliştirmektedirler.

Hazar enerjisinin Batı pazarlarına aktarılması için birçok proje ortaya konulmuştur. Bunlardan bazıları faaliyete geçirilmiştir. Ankara açısından en kayda değer projeler BTC Ham Petrol Boru Hattı, Mavi Akım Projesi, Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesidir. Bunların arasına geçtiğimiz ay Türkiye ve Azerbaycan arasından imzalanan TANAP Projesini de eklemek mümkündür.

Sonuç olarak; Avrupa Birliği’nin Rusya’ya bu alanda bağımlılığını tamamen ortadan kaldırması mümkün görünmemektedir. Bağımlılığı azaltmaya yönelik birtakım çalışmalarda bulunmasına rağmen bu konuda Türkiye gibi transit ülke alternatiflerinin bulunmasının yanı sıra problemlerin ve de risklerin var olduğunu ifade etmek mümkündür.

 

Sina KISACIK

 

KAYNAKÇA

– A strategy for competitive, sustainable and secure energy”, http://ec.europa.eu/energy/publications/doc/2011_energy2020_en.pdf, Erişim Tarihi: 09 Temmuz 2012.

– AN EXTERNAL POLICY TO SERVE EUROPE’S ENERGY INTERESTS”: Paper from Commission/SG/HR for the European Council,  http://ec.europa.eu/dgs/energy_transport/international/doc/paper_solana_sg_energy_en.pdf, Erişim Tarihi: 19 Temmuz 2012.

– Aras, Bülent, Emre İşeri, “The Nabucco Natural Gas Pipeline: From Opera to Reality,” SETA Policy Brief, No: 34, July 2009,  http://www.setav.org/Ups/dosya/7756.pdf, Erişim Tarihi: 20 Temmuz 2012.

– Bağımsız Türkiye Komisyonu İkinci Raporu, “Avrupa’da Türkiye: Kısırdöngüyü Kırmak”, http://www.independentcommissiononturkey.org/pdfs/2009_english.pdf, Erişim Tarihi: 30 Haziran 2012.

– Brzezinski, Zbigniew, The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives. New York: Basic Books, 1997.

– Brzezinski, Zbigniew, and Brent Scowcroft, America and the World: Conversations on the Future of American Foreign Policy. Moderated by David Ignatius. New York: Basic Books, 2008.

– Caşın, Mesut Hakkı, Novgorod Knezliği’nden XXI. Yüzyıla Rus İmparatorluk Stratejisi, İstanbul: Okumuş Adam Yayınları, 2006.

– Cohen, Ariel,“ Russia: The Flawed Energy Superpower,” içinde Energy Securtiy Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, edited by Gal Luft and Anne Korin, pp. 91-109.  United States of America: Praeger Securtiy International, 2009.

– Cohen, Ariel, “ Energy Security in the Caspian Basin”, içinde Energy Securtiy Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook,  Gal Luft and Anne Korin (eds.), United States of America: Praeger Securtiy International, 2009, pp. 109-128.

 – “Dünya devleri TANAP’ta ortaklık kuyruğunda”, STAR, 28 Haziran 2012, http://www.stargazete.com/ekonomi/dunya-devleri-tanapta-ortaklik-kuyrugunda/haber-622690, Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012.

– Efegil, Ertan, Musaoğlu, Neziha, “Rusya-Avrupa Birliği Ekseninde, Türkiye’nin Enerji Politikasının Analizi”, içinde Murat Ercan ( ed.), Değişen Dünyada Türk Dış Politikası, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2011, ss.147-169.

– Engdahl, William F,  “Russia’s High Stakes Energy Geopolitics Nord Stream, the huge Russian-German pipeline project, began delivering gas to the EU”, Global Research, http://www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=27653, Erişim Tarihi: 15 Kasım 2011.

– http://europa.eu/documents/comm/green_papers/pdf/com2006_105_en.pdf, Erişim Tarihi: 18 Temmuz 2012.

– Kaleağası, Bahadır, Avrupa Galaksisinde Türkiye Yıldızı, İstanbul: Doğan Kitap, 2006.

– Kamalov, İlyas. Putin Dönemi Rus Dış Politikası: Moskova’nın Rövanşı. İstanbul: Yeditepe Yayınevi, 2008.

– Nogayeva, Ainur, Orta Asya’da ABD, Rusya ve Çin: Stratejik Denge Arayışları, Ankara: USAK Yayınları, 2011

– Öğütçü, Mehmet. 2023 Türkiye Yol Haritası. İstanbul: Etkileşim Yayınları, 2007.

– Öğütçü, Mehmet. Turkey and the Changing Dynamics of World Energy: Towards Cleaner and Smarter Energy”, Insight Turkey, Cilt 12, Sayı 3, Summer 2010, ss.63-88.

– Özcan, Mehmet, Elmas, Fatma Yılmaz, Kutlay, Mustafa, and Mutuş, Ceren. Bundan Sonrası? Senaryo Analizleriyle Türkiye-AB İlişkileri. Ankara: USAK Yayınları, 2009.

– Özel, Sadri. Bitmeyen Opera Nabucco: Türkiye’den Avrupa’ya Bir Gaz Yolculuğu. İstanbul: Bizim Avrupa Yayınları, 2010.

– Pamir, Necdet, “ Turkey: A Case of a Transit State,” içinde Energy Securtiy Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, edited by Gal Luft and Anne Korin, United States of America: Praeger Security International, 2009, ss. 250-260.

– Primakov, Yevgeni, Rusyasız Dünya, çev. Aijan Esenkanova, İstanbul: Timaş Yayınları, 2010.

“Security of Energy Supply in Europe”, http://ec.europa.eu/energy/publications/doc/20110601_the_european_files_en.pdf, Erişim Tarihi: 02 Temmuz 2012.

– Rosner, Kevin, “The European Union: On Energy, Disunity”, içinde Energy Security Challenges for the 21st Century, Eds. Gal Luft and Anne Korin, United States of America: Praeger Security International, 2009, ss. 160-176.

– “TANAP projesi anlaşması imzalandı.” Radikal, 26 Haziran 2012, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1092348&CategoryID=80, Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012.

– White, Stephen, Understanding Russian Politics, New York: Cambridge University Press, 2011.

– Yapıcı, Merve İrem, Rus Dış Politikasını Oluşturan İç Etmenler: Yeltsin ve Putin Dönemleri.  Ankara: USAK Yayınları, 2010.

– Yergin, Daniel, The Quest: Energy Security, and the Remaking of the Modern World, London: Allan Lane, An Imprint of Penguin Books, 2011.

– Yıldız, Taner, Turkey’s Energy Policy, Regional Role and Future Energy Vision, Insight Turkey, Cilt 12, Sayı 3, Summer 2010, pp. 33-38.

– Zengin, Gürkan, Hoca: Türk Dış Politikası’nda “Davutoğlu Etkisi”, İstanbul: İnkilap Kitabevi, 2010.


[1] Ertan Efegil, Neziha Musaoğlu. “Rusya-Avrupa Birliği Ekseninde, Türkiye’nin Enerji Politikasının Analizi”, içinde Murat Ercan (ed.), Değişen Dünyada Türk Dış Politikası, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2011, ss. 153-154.

[2] Detaylı bilgi için bakınız: http://europa.eu/documents/comm/green_papers/pdf/com2006_105_en.pdf, Erişim Tarihi: 18 Temmuz 2012.

[3] “AN EXTERNAL POLICY TO SERVE EUROPE’S ENERGY INTERESTS”: Paper from Commission/SG/HR for the European Council,  http://ec.europa.eu/dgs/energy_transport/international/doc/paper_solana_sg_energy_en.pdf, Erişim Tarihi: 19 Temmuz 2012.

[4] Bahadır, Kaleağası, Avrupa Galaksisinde Türkiye Yıldızı, İstanbul: Doğan Kitap, 2006, s. 117.

[5] Mehmet Öğütçü, 2023 Türkiye Yol Haritası, İstanbul: Etkileşim Yayınları, 2007, s. 181.

[6] Kevin Rosner, “The European Union: On Energy, Disunity”, içinde Energy Security Challenges for the 21st Century, Eds. Gal Luft and Anne Korin, United States of America: Praeger Security International, 2009, s. 165.

[7] http://ec.europa.eu/dgs/energy_transport/international/doc/paper_solana_sg_energy_en.pdf, Erişim Tarihi: 19 Temmuz 2012.

[8] A strategy for competitive, sustainable and secure energy”, http://ec.europa.eu/energy/publications/doc/2011_energy2020_en.pdf, Erişim Tarihi: 09 Temmuz 2012.

[9] Daha fazla bilgi için bakınız: “Security of Energy Supply in Europe”, http://ec.europa.eu/energy/publications/doc/20110601_the_european_files_en.pdf, Erişim Tarihi: 02 Temmuz 2012.

[10] Sadri Özel, Bitmeyen Opera Nabucco: Türkiye’den Avrupa’ya Bir Gaz Yolculuğu, İstanbul: Bizim Avrupa Yayınları, 2010, ss. 123-125.

[11] Ainur Nogayeva, Orta Asya’da ABD, Rusya ve Çin: Stratejik Denge Arayışları, Ankara: USAK Yayınları, 2011, ss. 55-56.

[12] Stephen White, Understanding Russian Politics, New York: Cambridge University Press, 2011, s. 157.

[13] Mesut Hakkı Caşın, Novgorod Knezliği’nden XXI. Yüzyıla Rus İmparatorluk Stratejisi, İstanbul: Okumuş Adam Yayınları, 2006, s. 501.

[14] Merve İrem Yapıcı, Rus Dış Politikasını Oluşturan İç Etkenler: Yeltsin ve Putin Dönemleri, Ankara: USAK Yayınları, 2010, ss. 424-425.

[15] İlyas Kamalov,  Putin Dönemi Rus Dış Politikası: Moskova’nın Rövanşı, İstanbul: Yeditepe Yayınevi, 2008, s. 280.

[16] Ariel Cohen, “Russia: The Flawed Energy Superpower”, içinde Gal Luft and Anne Korin (eds.), Energy Securtiy Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, United States of America: Praeger Securtiy International, 2009, ss. 93-94.

[17] Yevgeni Primakov, Rusyasız Dünya, çev. Aijan Esenkanova, İstanbul: Timaş Yayınları, 2010, ss. 127-128.

[18] Taner Yıldız, Turkey’s Energy Policy, Regional Role and Future Energy Vision, Insight Turkey, Cilt 12, Sayı 3, Summer 2010, ss. 36-37.

[19] Mehmet Öğütçü, Turkey and the Changing Dynamics of World Energy: Towards Cleaner and Smarter Energy”, Insight Turkey, Cilt 12, Sayı 3, Summer 2010, ss. 69-70.

[20] Bülent Aras, Emre İşeri, “The Nabucco Natural Gas Pipeline: From Opera to Reality,” SETA Policy Brief, No: 34, July 2009,  http://www.setav.org/Ups/dosya/7756.pdf, erişim tarihi: 20 Temmuz 2012.

[21] Zbigniew Brzezinski, Brent Scowcroft, America and the World: Conversations on the Future of American Foreign Policy, Moderated by David Ignatius, New York: Basic Books, 2008, ss. 174-191.

[22] Bağımsız Türkiye Komisyonu İkinci Raporu, “Avrupa’da Türkiye: Kısırdöngüyü Kırmak, http://www.independentcommissiononturkey.org/pdfs/2009_english.pdf, Erişim Tarihi: 30 Haziran 2012.

[23] Necdet Pamir, Turkey: A Case of a Transit State, içinde Gal Luft and Anne Korin (eds.), Energy Securtiy Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, United States of America: Praeger Securtiy International, 2009, ss. 257-260.

[24] Gürkan Zengin, Hoca: Türk Dış Politikası’nda “Davutoğlu Etkisi”, İstanbul: İnkilap Kitabevi, 2010, ss. 417-418.

[25] Mehmet Özcan, Fatma Yılmaz Elmas, Mustafa Kutlay,  Ceren Mutuş, Bundan Sonrası? Senaryo Analizleriyle Türkiye-AB İlişkileri. Ankara: USAK Yayınları, 2009, ss. 215-216.

[26] Ariel Cohen, “ Energy Security in the Caspian Basin”, içinde Gal Luft and Anne Korin (eds.), Energy Securtiy Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, United States of America: Praeger Securtiy International, 2009, s. 119.

[27] Zbigniew Brzezinski, The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives, New York: Basic Books, 1997, ss. 46-47.

[28] Merve İrem Yapıcı, Rus Dış Politikasını Oluşturan İç Etkenler: Yeltsin ve Putin Dönemleri, ss. 429-430.

[29] Daniel Yergin, The Quest: Energy Security, and the Remaking of the Modern World, ( London: Allan Lane, An Imprint of Penguin Books, 2011), ss. 338-339.

[30] Kamalov, Putin Dönemi Rus Dış Politikası: Moskova’nın Rövanşı, s. 290.

[31] F. William Engdahl, “Russia’s High Stakes Energy Geopolitics Nord Stream, the huge Russian-German pipeline project, began delivering gas to the EU”, Global Research, 14 Kasım 2011, http://www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=27653 (Erişim Tarihi: 15 Kasım 2011).

[32] “TANAP projesi anlaşması imzalandı.” Radikal, 26 Haziran 2012, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1092348&CategoryID=80, Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012.

[33] “Dünya devleri TANAP’ta ortaklık kuyruğunda”, STAR, 28 Haziran 2012, http://www.stargazete.com/ekonomi/dunya-devleri-tanapta-ortaklik-kuyrugunda/haber-622690, Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.