RUSYA, ABD VE TÜRKİYE’NİN ENERJİ POLİTİKALARI ÇERÇEVESİNDE DOĞALGAZ BORU HATTI PROJELERİNİN İNCELENMESİ

upa-admin 02 Ağustos 2012 8.147 Okunma 0
RUSYA, ABD VE TÜRKİYE’NİN ENERJİ POLİTİKALARI ÇERÇEVESİNDE DOĞALGAZ BORU HATTI PROJELERİNİN İNCELENMESİ

GİRİŞ

Günümüzde, gelişmiş devletlerin yanı sıra gelişmekte olan devletler için en önemli konulardan birisi de enerji kaynaklarına güvenli ve sorunsuz bir biçimde erişebilmektir. Bu, kendi sistemlerin ve küresel ekonomik sistemin sürdürülmesi açısından çok önemlidir. Bu kaynaklara sahip olan devletler ile bu kaynaklara ihtiyaç duyan diğer devletlerarasında kimi zaman yakın ilişkiler kurulabilmekte kimi zaman da problemler cereyan edebilmektedir.

Enerji kaynakları açısından zengin fakat henüz gelişmesini tamamlayamamış ülkeler, ellerinde bulundurdukları petrol ve doğalgaz gibi kaynakları, bu kaynaklara aşırı ölçüde gereksinimi bulunan sanayileşmiş ülkelere satarak kendilerine girdi sağlamayı amaçlamaktadırlar. Aynı zamanda bu kaynakların satışından elde ettikleri gelirleri kendi ülkelerini gelişmesi için kullanmaktadırlar. Birleşik Devletler gibi endüstrileşmiş ülkeler bu kaynakların kendi ülkelerine problemsiz bir şekilde ulaşmasını hedeflemektedirler. Bu amaca yönelik olarak gelişmiş devletler birtakım stratejiler ortaya koymaktadırlar. Bunlardan en önemlilerinden birisini bu kaynaklara sahip olan ülkelerle her alanda yakın ilişkiler geliştirmektir. Bir diğeri ise petrol ve doğalgaz gibi kaynakların boru hatları ile kendilerine aktarılması hususunda bu hatların geçtiği ülkelerle yakın ve sağlam münasebetler tesis etmektir.

Bu bağlamda hidrokarbon kaynaklarının sorunsuz olarak üreticilerden tüketicilere ulaşmasını temin etmeye yönelik politikalar geliştiren ülkelerden birisi Birleşik Devletlerdir. Beyaz Saray takip ettiği küresel politikalar çerçevesinde müttefiklerinin enerji temin güvenliğini sağlama konusunda birtakım boru hatları projeleri geliştirmekte ve geliştirilen yeni projeleri güçlü bir biçimde desteklemektedir. Türkiye coğrafi konum itibariyle bir petrol ve doğalgaz okyanusunun bulunduğu bölgelere komşudur. Bu durum, enerji güvenliği sağlamak için büyük çaba sarf eden AB ve enerji güvenliğini kavramını, bu kaynakların bulunduğu ülkelere yönelik olarak geliştirdiği küresel stratejinin bir parçası olarak düşünen Birleşik Devletler için çok büyük bir öneme haizdir. Türkiye’nin bu kaynakların çoğunlukla yer aldığı ülkelerle ve bu kaynaklara bağımlı olan ülkeler arasında bir köprü rolünü oynayabileceği iddia edilmektedir.

Ayrıca Türkiye’nin bu kaynakların yer aldığı ülkelerle birçok alanda yakın ilişkilere sahip bulunması, enerji temini konusunda artan ölçüde bağımlılık yaşayan Batılı ülkeler için dikkat çekici bir husustur. Buna ilaveten bu kaynakların transferinin Rusya gibi bu konuyu siyasi baskı aracı olarak kullanan bir ülkenin eline bırakılmaması gerektiği de ön plana çıkarılmaktadır. Rusya geliştirdiği yeni doğalgaz boru hattı projeleri ile bu bağımlılığı artırmaya yönelik bir politika takip etmektedir. Bu çerçevede ilk bölümde zengin hidrokarbon kaynaklarına sahip bulunan ve bunu dış politikasında baskı aracı olarak kullanmaktan çekinmeyen Rusya Federasyonu’nun enerji stratejisi geliştirmiş olduğu iki önemli doğalgaz boru hattı projesi, Kuzey Akım ve Güney Akım, bağlamında ele alınacaktır. Bu bölümde son olarak Kremlin’in Orta Asya ve Kafkasya ülkelerine yönelik geliştirdiği enerji politikası bir örnekle beraber anlatılacaktır. İkinci bölümde ise Birleşik Devletler küresel enerji güvenliği stratejisinden söz edilecektir. Üçüncü bölümde ise, Türkiye’nin enerji stratejisine değinilecektir. Dördüncü ve son bölümde ise, Nabucco, Samsun-Ceyhan ve TANAP Doğalgaz Boru Hattı Projeleri’nin ayrıntılarına yer verilecektir.

 

BÖLÜM 1: Rusya Federasyonu’nun Enerji Stratejisi

Rusya, Vladimir Putin’in 2000 yılında devlet başkanı seçilmesinden sonra gerek iç politikada gerekse dış politikada büyük ölçekli değişimler yaşamıştır. İzlemiş olduğu merkeziyetçi politika sayesinde ülke içinde kontrolü tekrar tesis eden Putin, beynelmilel alanda da Rusya’nın imajının değiştirilmesi konusunda da başarılı olmuştur.[1] Rusya, artık bağımsız bir dış siyaset izlediği gibi, dış politikasında bazı araçları daha etkili biçimde kullanmaktadır. Putin Rusya’sının toparlanmasında ve tekrar söz sahibi olmak için atmakta olduğu büyük adımlarda, uluslararası ortamın da payının bulunduğu yadsınamaz bir gerçektir.

Çin ve Hindistan gibi hızla gelişen ülkelerin enerji taleplerinin artması ve enerji kaynaklarının bulunduğu bölgelerdeki istikrarsızlıklar gibi faktörler enerji fiyatlarının yükselmesine sebebiyet vermiştir. Rusya, dünya petrol rezervlerinin yaklaşık olarak %6,6’sına, doğalgaz rezervlerinin ise % 26,3’üne sahip bulunmaktadır.[2] Rezerv/üretim oranları incelendiği zaman var olan rezervler ile ham petrolde yaklaşık 22 sene, doğal gazda ise 80 senelik üretim yapılabileceği görülmektedir. Kanıtlanmış doğal gaz rezervleri ile dünyada birinci sırada olan Moskova, dünyanın en büyük doğal gaz ihracatçısı, ikinci en büyük petrol ihracatçısı ve üçüncü en büyük enerji tüketicisidir. İhracatının % 65’ini enerji sektöründe gerçekleştiren Rusya, enerji ihracatından gelen gelirin bir bölümü ülke içindeki reformlar için kullanırken diğer bölümüyle de dış borçlarının büyük bir bölümünü temizlemiştir. Sonuçta, Rusya’nın doğal zenginliklerinin Moskova’nın dış politikasındaki önemi her geçen gün artmaktadır. Kremlin’in enerji politikasından bahsedildiği zaman akıllara ilk olarak Gazprom firması gelmektedir.

Gazprom, 1989 yılında kurulan bir şirket olup hisselerinin çoğunluğu devletin elinde bulunmaktadır. Bugün için dünyanın en büyük enerji firmalarından birisidir.[3] Temel olarak ilgilendiği alanlar, ısı ve elektrik gücünün üretilmesinin, pazarlanmasının yanı sıra hidrokarbonların jeolojik keşfi, üretimi, taşınması, depolanması, işlenmesi ve pazarlanmasıdır. Gazprom’un amacı kendi müşterilerine etkin ve istikrarlı gaz teminin en yüksek oranda sağlanmasının yanı sıra uzun dönemli gaz ihracat kontratlarını güvenilir bir biçimde yerine getirmektir. Şirketin dünya doğalgaz rezervlerindeki payı % 17, Rusya’daki payı ise % 60’tır. Gazprom’un yeni pazarlar geliştirerek, iş aktivitelerini çeşitlendirerek ve arzların güvenirliliğini sağlamak yoluyla küresel enerji firmaları arasında bir lider olmaya yönelik stratejik bir hedefi bulunmaktadır.

Gazprom, aynı anda hem enerji üreticisi olması bakımından hem de güçlü bir kaynak tabanına ve çoklu bir gaz taşıma altyapısına sahip olan bir tedarikçi olmasıyla eşsiz bir konuma sahiptir.[4] Rusya’nın coğrafi durumundan dolayı, şirketin kendi doğal gazını temin etme ve diğer üreticilere gaz transit hizmetleri sağlama yoluyla Avrupa ve Asya pazarları arasında bir enerji köprüsü olma potansiyeli bulunmaktadır. Dünya Bankası’nın verilerine göre Rusya’nın Gayri Safi Hasılasının % 25’ini petrol ve doğal gaz sektörü oluşturmaktadır. Petrol ve gaz sektörü, toplam işgücünün % 1’ini karşılamasına rağmen, ekonomide bu denli ağırlığa sahip olması ekonomik yapı bakımından sağlıksız olarak kabul edilse de Rusya Federasyonu yöneticilerinin var olan durumdan memnun oldukları görülmektedir. Rusya’nın vergi gelirlerinin % 25’ini tek başına Gazprom tarafından sağlanmaktadır. Dünya doğal gaz üretiminin % 22,5’ini de Rusya tarafından gerçekleştirilmektedir. Rus Gazprom firması tek başına dünya doğal gaz rezervlerinin % 25’ine sahip bulunmaktadır.

İktidarının ilk döneminde yürüttüğü politikalar ile “Yakın Çevre” ülkelerini enerji bağlamında Moskova’ya bağlayan Putin, bu dönemde mevcut bağımlılıktan yararlanarak dış politika hedeflerine ulaşmaya çalışmıştır. Enerjinin araç olarak kullanıldığı bu tür bir dış politika yaklaşımında hiç şüphesiz en önemli faktör söz konusu sektörün 2003 sonlarından itibaren, büyük oranda devlet hâkimiyetine geçirilmesi olmuştur.[5] 2004 Ağustos’unda Ukrayna’ya gazın 1000 metreküpü için 50 dolar gibi ucuz bir fiyat veren Gazprom, sunduğu bu teklifle Ukrayna’da yaklaşan başkanlık seçimlerinde ABD destekli Viktor Yuşçenko’ya karşı Kremlin yanlısı Viktor Yanukoviç’in elini güçlendirmeyi hedeflemiştir. Fakat Ukrayna’da meydana gelen iktidar değişikliği sonrasında Beyaz Saray yanlısı Yuşçenko’nun iktidara gelmesi ve Batı yanlısı bir dış politika takip etmeye başlaması ile birlikte Rusya’nın politikasında değişiklik yaşanmıştır. 2005 yılının başlarında Gazprom, eski Sovyet Cumhuriyetleri ile yapılan gaz anlaşmalarında “piyasa kurallarına” uyulacağını bir başka deyişle gazın bu ülkelere artık ucuz fiyattan değil Batı Avrupa’ya verilen fiyattan yollanacağını açıklamıştır. Bu açıklamadan sonra, Ukrayna’ya 1000 metreküp gaz için teklif edilen 50 dolarlık fiyat, önce 160 dolara, sonra 230 dolara çıkarılmıştır. Üstelik 2004’teki anlaşmaya göre Avrupa’ya Ukrayna üzerinden yollanan gazın geçiş ücreti olarak Kiev’e gaz vermeyi kabul eden Rusya, 2005 sonrasında bu ödemenin gaz olarak değil nakit para şeklinde yapılacağını açıklamış ve böylece Ukrayna’nın ciddi anlamda gaz sıkıntısı çekmesine sebep olmuştur. Moskova’nın fiyat artışına yönelmesinde Batı taraftarı bir politika izleyen Ukrayna’yı cezalandırma amacı kadar ekonomik kazancı maksimum düzeye çıkarma amacı da etkili olmuştur.

2006 Ocak ayında fiyat artış oranını kabul etmeyen Ukrayna’ya yönelik gaz akışı durdurulurken, Ukrayna boru hatlarından Avrupa ülkelerine ihraç edilen Rus doğalgazı pompalanmaya devam edilmiştir. Fakat Avrupa ülkeleri kendilerine ulaşan gazda kayda değer miktarlarda düşüş olduğunu belirterek, Rusya’ya şikâyetlerini iletmişlerdir.[6] Bu olayın diğer önemli bir boyutu ise Rus Gazprom şirketinin adını dünyaya duyurmasıdır. Bu dönemde Gazprom’un sermayesi 200 milyar dolar civarındadır. Böylece Gazprom, dünyanın en büyük yedinci şirketi, enerji şirketleri arasında ise Exxon Mobil, Royal Dutch Shell ve BP’den sonra en büyük dördüncü şirket haline gelmiştir. Gazprom’un bu kadar hızlı büyümesinin sebepleri ise şirket senetlerinin satışıyla ilgili sınırlandırmaların kaldırılması, enerji fiyatlarının artması ve Gazprom’un devletin de yardımıyla Rusya’daki diğer küçük enerji şirketlerini satın almasıdır.

1.1. Kuzey Akım ve Güney Akım Doğal Gaz Boru Hattı Projeleri

Avrupa ülkeleriyle olan ilişkilerinde, Rusya’nın temel olarak yoğunlaştığı alan AB ekonomisi ile daha fazla bütünleşme olup, bu doğrultuda birçok önemli anlaşmayı sonuçlandırmıştır. Rusya doğal gaz bağlamında Birliğin en önemli enerji tedarikçisiyken, Avrupa Birliği, Rusya’nın enerji ürünlerinin en büyük satın alıcısıdır.[7] Rusya ile Ukrayna ve Rusya ile Belarus arasında gaz bedeli, transit ücreti, depolama miktarları gibi konularda pek çok defa sorun çıkmış olmasına rağmen 1967’den beri kesintisiz devam eden Rusya’dan Avrupa’ya gaz akışı Ocak 2009’da tarihte ilk defa durmuş ve bazı Avrupa ülkeleri kışın ortasında yakıtsız durumda kalmışlardır. Rusya’nın Avrupa Birliği’nin en büyük üçüncü ticari ortağı olması, başta Gazprom olmak üzere AB’de güçlü bir lobisinin var olması ve AB üyelerine büyük yatırımlar yapması gibi nedenler Rusya’ya bir nevi en müsaadeye mazhar ülke görünümü kazandırmıştır. Gazprom; Almanya, İtalya, Fransa, Türkiye, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Polonya, Avusturya, Finlandiya, Belçika, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan gibi birçok Avrupa ülkesine % 65’ten fazla bir oranda gaz ihracatı gerçekleştirmektedir.

AB üyesi olan ve Rusya’ya muhalif olan Baltık Cumhuriyetleri Putin yönetiminin enerji silahını doğrulttuğu ülkeler arasında yer almışlardır. İlk olarak, Moskova 2005 yılında doğalgazda Rusya’ya tamamen bağımlı durumda olan bu ülkelere yönelik gaz fiyatlarında artışa gitmiş ve daha sonrasında ise çeşitli durumlarda petrol kesintilerini gündeme getirmiştir. 2007 ilkbaharında Estonya yönetiminin Tallinn’deki Sovyet dönemine ait Bronz Asker Anıtı’nı kaldırması üzerine ortaya çıkan kriz, Putin yönetiminin bu ülkeye yönelik petrol sevkiyatını durdurmasına sebep olmuştur.[8] Rusya, benzer stratejiyi farklı bir durumda Litvanya’ya karşı da uygulamaya koymuştur. Litvanya’daki Mazeikiu Petrol Rafinerisi için açılan ihalede Rus şirketleri yerine Polonya şirketinin seçilmesi, Moskova’nın petrol şalterlerini indirmesine sebep olmuştur.

Norveç’teki rezervlerin miktarındaki düşüş, Ortadoğu’da ise istikrarın bir türlü tesis edilememesi, Avrupa ülkelerini yeni seçenekler bulma konusunda zor duruma sokmuştur.[9] Öte yandan Avrupa ülkeleri, Rusya’ya alternatif bulma derdindeyken, Rusya’da Ukrayna olaylarından ders çıkararak bu ülkeye transit konusundaki bağımlılığını azaltmak için var olan boru hatlarına ek güzergâhlar üzerinde çalışmaya başlamıştır. Avrupa’ya gitmekte olan Rus gazının % 80’i Ukrayna’dan, % 20’si de Beyaz Rusya’dan geçmektedir. Beyaz Rusya ve Polonya üzerinden geçen Yamal-Avrupa boru hattı, 4000 km uzunluğunda olup, yılda 33 milyar metreküp gazı Avrupa’nın çeşitli ülkelerine taşımaktadır. Ukrayna krizinden önce Gazprom yöneticileri, Yamal-Avrupa 2 projesiyle Rus gazını Polonya’nın güneydoğusundan geçirerek Slovakya’ya oradan da Avusturya üzerinden İtalya’ya ulaştırmayı planlamışlardır.

2003 yılında, Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında Almanya’ya Rus doğal gazı teminine yönelik North Transgas olarak da bilinen Kuzey Akım Boru Hattı inşa edilmesi konusunda anlaşma imzalandı.[10] 16 milyar dolarlık bu boru hattı, Ukrayna, Belarus ve Polonya’yı bypass ederek Baltık Denizi’ni geçip Rusya’nın Vyborg Limanı’ndan Alman Greifswald’a ulaşmış olacaktır. Kuzey Akım Boru Hattı’nın ilk başta yıllık kapasitesinin 27,5 milyar metreküp olması öngörülmektedir. İnşa edilmesi planlanan bu hat sayesinde Batı Avrupa ve Almanya, Moskova’nın Polonya’ya yönelik enerji arzında kesintiye gitmesi durumundan etkilenmemiş olacak ve böylece Kremlin, Varşova’ya karşı enerji kozunu daha rahat kullanabilecektir. Bu anlaşmadan dolayı Almanya’yı Avrupa Birliği bütünleşmesine aykırı davranmakla suçlayan Polonya, Baltık Devletleri’nin de desteğini arkasına alarak, 2006 Martındaki AB Zirvesi’nde enerji konusunda ortak bir Avrupa stratejisi için çözüm önerilerinde bulunmuş, ancak bu öneriler özellikle Berlin ve Paris tarafından reddedilmiştir.

Baltık ülkeleri ve Polonya, bu projeye çevre kirliliği tehlikesini öne sürerek karşı çıkmışlardır.[11] Hatta Varşova, Moskova ve Berlin’in bu konudaki işbirliğini, 2. Dünya Savaşı öncesinde Stalin’le Hitler’in imzaladığı ve Avrupa’yı kendi aralarında paylaşma planlarını içeren Molotov-Ribentrop Antlaşması’na benzetmiştir. Bununla birlikte Gazprom, eleştirilerin etkisini azaltmak için Kuzey Boru Hattı Projesi’nin başına, eski Alman Şansölyesi Gerhard Schröder’i getirmiştir. Schröder’in projenin başkanlığına getirilmesinin sebepleri arasında, Kremlin’in enerji politikasında Batı’da destek noktaları oluşturma arzusu olduğu ifade edilmektedir. Böylece Baltık Denizi’nin altından geçecek Kuzey Boru Hattı Projesi’nin, Birlik içerisinde Berlin ve Paris liderliğindeki “eski Avrupa” devletleri ile eski Varşova Paktı üyelerinden meydana gelen “yeni Avrupa” devletlerini karşı karşıya getirdiği söylenebilir.

Avrupa Birliği’ne olan gaz ithalatının gelecek 10 yılda yaklaşık olarak 200 milyar metreküp veya % 50’den fazla artacağı öngörülmektedir.[12] Rusya’da bulunan dünyanın en büyük gaz rezervleri ve Avrupa gaz iletim sistemi arasındaki doğrudan bağlantıdan dolayı Kuzey Akım ithal gaza olan ek talebin yaklaşık % 25lik bir bölümünü karşılama kapasitesine sahip olacaktır. Bu çerçevede, Aralık 2000’e dönüldüğünde, Avrupa Komisyonu Kuzey Akım Projesi’ni Trans-Avrupa Ağı kapsamına sokmuştur ki bu durum 2006 yılında tekrar doğrulanmıştır. Bu demektir ki, Kuzey Akım Avrupa’da sürdürülebilirliği ve enerji güvenliğini sağlamaya yönelik olarak sınır aşan hayati taşıma kapasitelerinin tesis edilmesini amaçlayan temel bir projedir.

7 Kasım 2011’de, büyük Rus-Alman gaz boru hattı projesi olarak isimlendirilen iki boru hattından oluşan Kuzey Akım Projesi’nin ilk hattından gaz sevkiyatı gerçekleşti.[13] Bu olay küçük bir olay olarak nitelendirilemez. Alman Şansölyesi Merkel, Rus Devlet Başkanı Medvedev’in yanı sıra Fransa ve Hollanda’nın başbakanları ve AB’nin Enerjiden sorumlu Komiseri Günther Oettinger’in de iştirakiyle Almanya’nın kuzeyinde yer alan Lubmin’de iki tane 1224 kilometrelik boru hattından ilki resmi olarak faaliyete geçti. Bu açılış ile Rusya’nın Sibirya’da bulunan Yuzhno-Russkoye gaz sahasından Almanya’ya direkt olarak ilk gazın gönderilmesine başlanmış oldu. Projenin ortakları Gazprom: % 51, BASF Wintershall: % 15,5, E.ON Ruhrgas of Germany: % 15,5. Bu durumda projedeki Rus-Alman hâkimiyet oranı % 82 olmaktadır. Hollanda ve Fransa gibi bazı önemli AB ülkelerinden de projeye katılım olmuştur. Hollandalı N.V. Nederlandse Gasunie firmasının % 9luk payı bulunmaktadır. Öte yandan projenin bir diğer ortağı olan Fransız GDF Suez firması ise % 9luk paya sahiptir. 2012 yılının son çeyreğinde tam olarak faaliyete geçtiğinde bu iki hat en az 50 yıl boyunca Avrupa Birliği’ne 55 milyar metreküp Rus gazı sağlıyor olacaktır.

Rusya kendisini bypass eden Brüksel destekli Nabucco Boru Hattı Projesi’ne karşın elini kuvvetlendirmek için Rus doğal gazını Karadeniz’in altından Bulgaristan’a ve oradan da Avrupa’ya ulaştıracak ve böylece Türkiye’yi bypass edecek Güney Akım Projesi’ni ortaya atmıştır.[14] Hatta Gazprom, İtalyan destekli bu proje üzerinde Bulgaristan ve Sırbistan ile anlaşmaya varmıştır. Üstelik İran gazı konusunda Washington’un problem çıkarması, Mısır rezervlerinin sınırlı olması ve Türkmen gazının büyük ölçüde (2003’te imzalanan bir anlaşmadan ötürü 25 yıllık bir süreyle) Rusya’ya bağlanmış olması, Nabucco’nun uygulanabilirliği konusunda şüpheler uyandırmakta ve Fransa’dan da destek alan Güney Akım Projesi’nin şansını artırmaktadır. Güney Akım Projesi Rus doğal gazını Avrupa’ya taşıyacak olan toplam 3.200 km’lik bir boru hattı projesi olup boru hattının 900 km’lik kısmı Karadeniz’in altından geçecektir. Nakil hattının AB üyesi ülkelerden geçtikten sonra kuzey ve güney olmak üzere iki kola ayrılması öngörülmektedir. Kuzeye giden hattan Macaristan ve Avusturya’ya, güneyden giden hattan ise Yunanistan üzerinden İtalya’nın Otranto Limanı’na kadar gaz sevk edilecektir. Bu projeyle yılda 30 milyar metreküp doğal gaz sevk edilmesi planlanmaktadır. Projenin maliyetinin yaklaşık 10 milyar avro olacağı öngörülmektedir.

Rusya ve Türkiye arasında enerji konusundaki en son gelişme ise, İstanbul ve Marmara için hayati olan Batı hattında geçici bir çözüm bulunmasıdır. BOTAŞ ‘al ya da öde’den kaynaklanan alımlarını gerçekleştirecek.[15] Öte yandan Türkiye, Nabucco projesi gecikince Rusya ile anlaşmaya vardı. Güney Akım’da imzalar dün Moskova’da atıldı. Başbakan Erdoğan geçen hafta bir toplantıda, Nabucco projesi ile ilgili faturanın Türkiye’ye kesilmek istendiğini ifade ederek, “Türkiye hazır ama Avrupa Birliği henüz hazır değil” demişti. Karadeniz altından döşenecek olan Güney Akım Hattı’nın Türkiye’den geçen bölümünün inşasına onay veren anlaşmanın imza törenine Rusya Başbakanı Vladimir Putin de katıldı. Putin bu anlaşmanın her iki ülke için iyi bir yılbaşı hediyesi olduğunu ifade etti. Doğalgaz anlaşmalarının ardından Rusya Başbakan Yardımcısı İgor Seçin de Türkiye’nin 2012 yılında 25,5 milyar metreküp doğalgaz alacağını ve bunun 2011’e kıyasla 1,4 kat artış anlamına geldiğini belirtti. Rusya Başbakanı Putin, Türkiye hükümetine Güney Akım’ın inşasına verdiği izin nedeniyle teşekkür etmek istediğini söyleyerek, iki ülke arasındaki gaz alanında önem verdikleri büyük bir çalışmanın sonuçlandığını görmekten duyduğu memnuniyeti belirtti. Putin, “Bu diyaloğu Türkiye Başbakanı Sayın Erdoğan ile başlattık” dedi.

Rusya’nın dışarıda kendi enerji çıkarlarının peşinde koşması, ABD’yi öfkelendiren bir durumdur. Rusya’nın Orta Asya ve Kafkasya’da bölgenin kontrolünü sağlaması açısından, Sovyetler Birliği’ndeki gibi bir sistem kurma hedefinde en önemli kaldıracı petrol ve doğalgaz oluşturmaktadır. Birleşik Devletler, alternatif Bakü-Tiflis-Ceyhan ham petrol boru hattını inşa etmesinin ve olası yatırımcıların yanı sıra Orta Asya devletlerini Hazar Denizi’nin altından inşa edilecek Hazar Geçişli Boru Hattı Rotası için ikna etmeye uğraşmaktadır.[16]  Rusya ise Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’dan Rusya’nın boru hatları aracılığıyla Orta Asya enerjisinin ihracatının artırılması hususunda taahhütlerini garanti altına almıştır. Bu ülkelerin bazıları alıcı olarak Rusya’ya bağlı iken, diğer bir kısmı enerji kaynaklarını dış dünyaya pazarlamada Rusya’ya bağımlı durumdadır. Eski Sovyet sistemi, bu ülkelerin enerji hatlarını, ekonomik olup olmamasını göz önünde bulundurmaksızın Rusya topraklarından geçirmiştir. Bu minval Rusya’ya ekonomik bazı çıkarların yanı sıra politik faydalar da sağlamaktadır. Özellikle Azerbaycan ve Kazakistan’ın ekonomilerinde hidrokarbonların en kayda değer gelir kaynaklarının başında geldiği dikkate alındığında Rusya, adeta bu ülkelerin nefes borularını tutacak güce sahip olmuştur. Moskova, petrol ve doğal gaz zengini olan Türkmenistan ve Kazakistan’la fiyat ayarlamalarıyla ilgili yeniden müzakere ederek onları Avrupa’ya ve Çin’e satmasını daha az teşvik edici bir durumda bırakmıştır. Mevcut uygun fiyatlar ve taşımacılık sistemlerinden ötürü Hazar devletleri, Rus olmayan uluslar tarafından önerilen yeni boru hatlarının inşa edilmesi hususunda daha az istekli olacaklardır. Buna ek olarak Orta Asya’daki otokratik rejimler, Rusya’nın kendilerini demokratikleştirme amacının olmamasından memnuniyet duymaktadırlar.

Buna verilebilecek en iyi örneklerden birisi; Hazar Kıyısı (Prikaspiskiy) Boru Hattı Projesidir. 20 Aralık 2007 tarihinde zamanın Rusya, Türkmenistan ve Kazakistan devlet başkanları tarafından imza edilen anlaşma çerçevesinde Hazar Denizi, Türkmenistan ve Kazakistan’daki doğal gaz yataklarından çıkarılan gaz bu hat ile Rusya’ya ulaştırılacaktır.[17] Bu boru hattı aracılığıyla Türkmenistan’dan yıllık 30 milyar metreküp, Kazakistan’dan ise 10 milyar metreküp doğalgaz taşınacaktır. 1700 km. olan hattın 1200 kilometresi Kazakistan, 500 kilometresi ise Türkmenistan topraklarından geçecektir. Her ülke de topraklarından geçen boru hattının inşasını kendisi yapacaktır. Bunun için görev verilen Gazprom, KazMunayGaz ve Türkmengaz 2008 yılının Eylül ayında işbirliği ilkeleri üzerinde anlaşmaya varmış, Koordine Komitesi ve Proje Yönetimi Grubu’na ilişkin yönetmeliği kabul etmişlerdir. 2011 yılının Mart ayı itibariyle hukuki zemini ve teknik kararları müzakere etme çalışmalarını sürdürmektedirler.

 

BÖLÜM 2: Birleşik Devletlerin Küresel Enerji Güvenliği Stratejisi

ABD’nin de içerisinde yer aldığı endüstrileşmiş Kuzey ülkeleri var olan küresel enerji düzeninin temel belirleyicileri olup, dünyadaki CO2 salınımlarının % 75’inin de kaynağını teşkil etmektedirler. Buna ek olarak dünyanın mineral ve maden kaynaklarının %70’ini tüketmektedirler.[18] ABD’nin enerji politikası öncelikle küresel bir boyuta sahip olup, bu politikanın temelini oluşturan ana unsur dünya çapında artmakta olan arz ve kaynak çeşitliliğidir. Mevcut durumda, ABD kendi enerji güvenliğini ve küresel ekonomik sistemin sürdürülebilirliğini sağlamaya yönelik olarak dünyanın en önemli petrol ve doğal gaz üreticisi ülkeleriyle yakın işbirlikleri kurmaktadır.

1990larda Amerikan yönetimleri daha çok ülkenin uzun dönemli enerji güvenliğinin sağlanması için çaba göstermişlerdir. Amerikan ekonomisinin petrol ithalatına olan bağımlılığının sürekli olarak artmakta olması bu konudaki kaygıları daha da ön plana çıkarmıştır.[19] 2000li yıllara bakıldığı zaman ABD’nin özellikle Körfez ülkelerinden ithal ettiği petrol miktarında artış olduğu gerçeği ile yüz yüze kalınmıştır. Bundan ötürü, ABD’nin stratejik hedefi olarak hem Amerikan hem de dünya enerji talebini karşılayabilecek her türlü kaynak çeşitliliğinin (özellikle Hazar Havzası) ve enerji türünün gerçekleştirilmesi ortaya konulmuştur. Amerika, petrol ithalatında tek bir kaynağa bağımlı kalmayı istememektedir. Petrol ihracatçılarının sayısının çoğalması öncelikle Körfez bölgesinde meydana gelebilecek herhangi bir siyasi karışıklık durumunda ABD, Batı Avrupa ve Japonya’ya petrol sevkiyatında yaşanabilecek kesinti riskini de azaltmış olacaktır. Bu bağlamda, Körfez ülkelerinin ve OPEC’in dünya petrol fiyatlarını belirleme yeteneğini azaltması durumunu da ortaya çıkarabilecektir.

Hazar Havzası coğrafi açıdan kapalı bir bölge olmasından dolayı, burada bulunan fosil yakıt ve hidrokarbon üreticisi ülkeler bu kaynaklarını dünya pazarlarına iletmek konusunda birçok problem ile karşı karşıyadırlar. Bu ülkelerin enerji kaynaklarını değerlendirebilmeleri ve zenginlik seviyelerini artırabilmeleri için ABD, çeşitli boru hattı projelerine destek vermektedir. Hazar bölgesinin Amerikan politikasında sahip olduğu konumunun ana belirleyici faktörü ABD’nin enerji çıkarlarıdır.[20] 1990’lı yılların ortalarından itibaren Washington, Hazar Denizi ürünlerinin pazarlanması amacıyla bir doğu-batı eksenini destekleme kararını verdi. Amerikan yönetimine göre bu eksenin en temel özelliği Rusya ile İran arasındaki kuzey-güney ekseninin ehemmiyetini azaltıyor olmasıydı. Burada bahis konusu olan, bölgede Rusya’nın nüfuzunu sınırlandırmak, Kafkasya ve Orta Asya’daki eski Sovyet cumhuriyetlerinin “batı yanlısı” eğilimlerini desteklemek, dünya enerji kaynaklarının çeşitliliğini artırmak, İran’ı bölgesel düzeyde tecrit etmek ve de Amerikan şirketlerinin çıkarlarını korumak ve desteklemekti. Bu hedefler bağlamında, bölge ülkelerinin petrol ve doğal gaz kapasitelerinin geliştirilmesi için aşağıdaki gerekli önlemler belirlenmiştir. Bunlar;

  • Kısa ve uzun vadede enerji kaynaklarının ihracat yollarının çeşitlendirilmesi;
  • Türkiye üzerinden geçecek petrol boru hattı projesinin desteklenmesi;
  • İran’a önemli miktarda siyasal, ekonomik ve stratejik kazanımlar sağlayacak projelerin yasaklanması ve bloke edilmesi;
  • Amerikan şirketlerinin çıkarları doğrultusunda Hazar Boru Hattı Konsorsiyumu’nun yeniden yapılandırılması.

Zbigniew Brzezinski’ye göre sınırlı bir büyüklüğe ve az bir nüfusa sahip olmasına rağmen, Azerbaycan elinde bulundurduğu çok büyük enerji kaynaklarıyla jeopolitik bakımdan bir öneme haizdir. Hazar Denizi yatağı ve Orta Asya zenginliklerini içeren şişe içindeki bir mantardır.[21] Eğer Azerbaycan tamamen Moskova’nın kontrolü altına girerse Orta Asya devletlerinin bağımsızlığı büyük ölçüde anlamsızlaşabilir. Azerbaycan’ın bağımsızlığı anlamsız hale geldikten sonra son derece önemli petrol kaynakları da Rusya’nın hâkimiyetinin süjesi olabilir. Rusya’nın hâkimiyetinde olmayan bir bölgeden geçen boru hattıyla Batı pazarıyla bütünleştirilmiş olan Azerbaycan, ileri ve yüksek enerji tüketimi olan ekonomilerle enerji kaynakları bakımından zengin olan Orta Asya arasında ulaşımı gerçekleştirebilen bir anayol olma potansiyeline sahiptir.

Mayıs 1998’de Washington yönetimi, geniş ölçekli “Hazar Denizi Girişimi’ni deklare etmiştir. Aynı zamanda Amerikan firmalarının ilgisine mazhar olmayan Bakü-Ceyhan projesine politik desteğini giderek artırmıştır. Hazar politikasının önemini vurgulamak ve etkinliğini sağlamak amacıyla, Haziran 1998’de Amerikan Başkanı ve Dışişleri Bakanı için ABD’nin Hazar temelli enerji diplomasisini organize edecek özel bir danışman ( ilki Richard Morningstar) atanmıştır.[22] İlk başlarda Hazar kaynaklarının Amerikan enerji güvenliği açısından sahip olduğu önemin üzerinde daha çok durulurken, yeni dönemde özellikle bölge ülkelerinin petrol ve doğal gaz sektörlerinin geliştirilmesinin yanı sıra Beyaz Saray’ın, Orta Asya ve Kafkasya’daki stratejik çıkarlarının savunulmasını ön plana çıkarılmıştır. Enerji diplomasisi, içerik açısından daha kapsamlı bir stratejinin alt başlığı olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Morningstar, “dört önemli stratejik hedefi” hayatiyete geçirmeye yönelik bir araç olarak gördüğü boru hattı projeleri ile ilgili görüşmeleri tamamıyla politik alana çekmiştir. Bu hedefler aşağıdaki hususları içermektedir;

– Hazar bölgesindeki yeni cumhuriyetlerin bağımsızlıklarının ve refah seviyesinin güçlendirilmesi ve ekonomik ve siyasi reformların teşvik edilmesi;

– Bölgenin yeni ulus-devletleri arasında ekonomik ilişkileri geliştirmek suretiyle, bölgesel ihtilafların ve muhtemel savaşların önüne geçilmesi;

– Amerikan ve diğer şirketler için ticari ve yatırım imkânlarının iyileştirilmesi ve

– ABD ve müttefiklerinin enerji güvenliğinin desteklenmesi ve Hazar bölgesinin bağımsızlığının korunmasıdır.

Zbigniew Brzezinski’ye göre Birleşik Devletler, enerji ihracatçıları olan Orta Asya ülkeleri ile daha çok ve daha doğrudan ekonomik ilişkiler kurmaya yönelik yoğun çabalarda bulunmak zorundadır. Washington, bu ülkelerin çevrelenmesine izin vermemelidir.  Bu çerçevede Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı önemli bir stratejik başarıydı. Washington, Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’ni bu erişimin güçlendirilmesi olarak değerlendirmektedir. Brzezinski’ye göre Birleşik Devletler bu konuda ısrarcı olmalıdır. Brent Scowcroft’a göre Washington Hazar Denizi’nin altından geçip Kazakistan’dan Azerbaycan’a giden bir petrol boru hattının inşa edilmesi çaba göstermelidir. Bu durum Rusya’ya zarar vermez, sadece Rusya’nın Avrupa’ya karşı olan tekel olma şansına zarar verir.

28 Ocak 2010 tarihinde Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığı’nın Avrasya Enerji Birimi Özel Temsilcisi Büyükelçi Richard Morningstar Amerikan İlerleme Merkezi’nde yaptığı bir konuşma ile Birleşik Devletlerin 2010 ve sonrasında Amerikan hükümetinin Avrasya enerji konuları ile ilgili politikalarını ortaya koymuştur. Buna göre Washington’un Avrasya bölgesine yönelik stratejisinin 4 unsuru bulunmaktadır. Bunlardan ilki, aynı zamanda alternatif teknolojilerin yanı sıra tüm enerji kaynaklarının kullanımında verimliliği ve muhafazayı desteklerken, diğer yandan da yeni petrol ve doğal gaz kaynaklarının geliştirilmesini teşvik etmektir.[23] Washington burada Azerbaycan ya da Türkmenistan’da yeni doğal gaz üretiminden bahsederken bunun Birleşik Devletlerin çıkarı için olmadığını ifade etmektedir. Bu durum küresel enerji güvenliğini arttıracak biçimde uluslararası gaz akışına katkıda bulunacaktır. Bu stratejinin bir diğer parçası ise, Amerikan yönetimi, Avrupa’nın kendi enerji güvenliğini sağlamaya yönelik arayışlarına destek vermek istemektedir. Bu stratejinin son ayağında ise; Birleşik Devletler, Kafkasyalı ve Orta Asyalı üretici ülkelerin hidrokarbon kaynaklarını satmaları için yeni pazarlar bulmalarına yardımcı olmak yer almaktadır.

 

BÖLÜM 3: Türkiye’nin Enerji Stratejisi

Türkiye Cumhuriyeti Enerji Bakanı Taner Yıldız’a göre Türkiye, yapıcı bir biçimde dünyanın enerji güvenliğine katkıda bulunabilir. Daha özel olaraksa Ankara önemli bir bölgesel rol oynamak suretiyle bir köprü olmaktan daha fazlası olabilir. Bu çerçevede Asya ve Avrupa arasında bölgesel bir merkez olma potansiyeline sahiptir.[24] Türkiye, birtakım özellikleri sayesinde ulusal ve uluslararası enerji taşıma konuları çerçevesinde enerji jeopolitiğinin merkez noktasında konumlanmaktadır. Bu nedenlerden ilki, Türkiye’nin jeopolitik konumunun en masrafsız taşımacılık araçları için uygun durumda bulunmasıdır. İkinci sebep ise Türkiye’nin jeopolitik pozisyonu çeşitli enerji kaynaklarına ulaşmayı garanti etmektedir. Üçüncü olarak, Ankara kendi eşsiz jeopolitik konumunu merkeze koyan ve bölgesel ve de uluslararası enerji sorunlarını çözme konusundaki becerisini kolaylaştıracak olan bir politik kavramsal çerçeve dayanan enerji politikaları formüle etmektedir.

Türkiye, başta Orta Doğu ve Hazar Havzası olmak üzere, dünyanın ispatlanmış gaz rezervlerinin %71,8’inin ve ispatlanmış petrol rezervlerinin %72,7’sinin bulunduğu bir bölgede yer almaktadır.[25] Bu nedenle, Türkiye, kaynak ülkeler ile tüketici pazarları arasında doğal bir köprü işlevi görmekte ve kaynak ve güzergâh çeşitlendirilmesi yoluyla enerji güvenliğinin sağlanmasında önemli bir ülke olarak ön plana çıkmaktadır. Bu hususlar günümüzde Avrupa’da daha da önem kazanmıştır. Avrupa’nın enerji arz güvenliğine katkı sağlayacak olan tamamlanmış ve halen gerçekleştirilmekte olan önemli boru hattı projeleri, Avrasya enerji ekseninde önemli bir transit ülke ve bölgedeki enerji merkezi olarak Türkiye’nin oynamakta olduğu rolün önemini artırmaktadır. Bu hedeften hareketle, Türkiye, geniş Hazar Havzası hidrokarbon kaynaklarının doğrudan Batı pazarlarına ulaştırılmasını öngören ve 21. Yüzyılın İpek Yolu olarak sunulan Doğu-Batı Enerji Koridorunun gerçekleştirilmesine ön ayak olmuştur. Kafkasya ve Orta Asya’yı Avrupa’ya bağlayan boru hattı projeleri, bölgenin Batı ile bütünleşmesi açısından faydalı olacaktır. Güvenli ve ticari açıdan kârlı boru hatları, bölgeye istikrar ve refahın getirilmesine katkıda bulunacaktır. Bu çerçevede, Türkiye’nin çevresinde yer alan operasyonel ve proje halinde bulunan petrol ve doğal gaz boru hatları aşağıda yer almaktadır;

  • Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı
  • Irak-Türkiye ( Kerkük-Yumurtalık) Petrol Boru Hattı
  • Rusya-Türkiye Batı Boru Hattı
  • Mavi Akım
  • İran-Türkiye
  • Azerbaycan’dan Türkiye’ye Güney Kafkasya Doğal Gaz Boru Hattı ( Bakü-Erzurum-Ceyhan Doğal Gaz Boru Hattı)
  • Avrupa’ya yönelik Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesi ( Türkiye-Avusturya Doğal Gaz Boru Hattı Projesi)
  • Türkiye-Yunanistan-İtalya Ara Bağlantı Hattı (Türkiye-Yunanistan Gaz Boru Hattı)

 

BÖLÜM 4: Nabucco, Samsun-Ceyhan ve TANAP Doğal Gaz Boru Hattı Projeleri

4.1. Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesi

Nabucco projesi, Haziran 2006’da tüm dâhil taraflarca onaylanmıştır.[26] Bu hat, şu ülkeler üzerinde olacaktır: Türkiye-Bulgaristan-Romanya-Macaristan-Avusturya. Proje, alternatif doğal gaz kaynaklarına güvenli erişimi sağlamanın yanında bunların AB Tek Pazarı’na güvenli bir şekilde taşınmasına da yardımcı olacaktır. Nabucco’nun Ocak 2009’daki Bükreş Deklarasyonu’na bakıldığında, kaynak çeşitlendirilmesi temel hedef olarak ortaya konulmuştur. Enerji piyasalarının; daha güvenli hale gelmesi, şeffaflaştırılması, daha öngörülebilir olması, ssürdürülebilirliği ve piyasa ekonomisi şartlarının daha kolay oluşması, kaynak çeşitlendirilmesinin temel sebepleri olarak ifade edilmiştir.

Deklarasyon ile projenin hem üretici hem tüketici hem de transit ülkelerin faydasına olacağı hususu belirtilmiştir. Projeye üye ülkeler, projenin Avrupa Birliği’nin son dönemdeki enerji konusundaki temel prensip ve politikaları ile de uyumlu olduğunu belirterek Brüksel’in Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu’ya yeni bir enerji koridoru açmayı amaçladığının altını çizmişlerdir. Proje, gazı Azerbaycan, Kazakistan, Irak, İran, Mısır ve Türkmenistan’dan almayı hedeflemektedir. Nabucco, 13 Temmuz 2009 günü Ankara’da imzalanan anlaşmayla hayat bulmuştur. ABD ve AB tarafından desteklenmekte olan bu projenin büyük kısmı Türkiye’den geçecek olan ( yaklaşık 2000 km) 3300 km uzunluğunda boru hatları ağından oluşmaktadır. Yapılan hesaplamalara göre bu hattan taşınacak gaz miktarı 31bcm/yıl, tahmini harcama miktarı da 7,9 milyar Euro olarak planlanmıştır. Projenin ortakları; BOTAŞ Anonim Şirketi, Bulgarian Energy Holding EAD, MOL Plc, OMV Gas & Power GmbH, RWE AG, TRANSGAZ SA firmalarıdır. Her bir firmanın ortaklık payı %16.67’dir.

Projeyi hem Brüksel hem de Washington güçlü bir biçimde desteklemektedir. Bu destek, Amerika Dışişleri Bakanlığı’nın Avrasya Enerji Özel Temsilcisi Richard Morningstar tarafından dile getirilmiştir.[27] Washington’daki düşünce kuruluşlarından Amerikan İlerleme Merkezi’nde bir konuşma yapan Morningstar, güney koridorundaki alternatif projelere de bakmakta olduklarını ifade etmiştir.

“ Nabucco’nun daha fazla dile getirilmesindeki gerekçe, bu projenin siyasi anlamda Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine daha fazla yararı olmasından dolayıdır… Avrupa başkentlerine uğradığım zaman, Türkiye-Yunanistan-İtalya boru hattından söz edilmiyor. Çoğunlukla Nabucco’dan söz ediliyor. Güney Koridoru projesinde payı olan şirketlere, siyasi gelişmelere de bakmalarını tavsiye ediyorum. Onlara, Orta ve Doğu Avrupa’da doğal gaz ihtiyacı açısından kırılgan ülkelere daha fazla yararı olacak projelerle gelmelerini öneriyorum. Eğer Türkiye-Yunanistan-İtalya boru hattı, stratejik olarak Nabucco’nun yapabileceklerini yapsa, bu durumda iki hattan hangisinin daha karlı olabileceği düşünülebilir. Belki de bu iki boru hattını savunanlar bir araya gelip, Orta ve Doğu Avrupa’ya daha etkili gaz sevk edilmesi konusunda işbirliğini görüşebilir. Bu konuda yaratıcı olmak gerek. Amerika’nın sadece Nabucco’yla ilgilendiği yaklaşımını kabul etmiyorum. Konu çok daha geniş…”

Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız [28], Nabucco Projesi’nin olası faydalarını şu şekilde ifade etmiştir:

  • Projede yer alan ülkeler ve Avrupa için yeni bir gaz koridoru açmak;
  • Rota boyunca yer alan katılımcı ülkelerin geçiş profilini yükseltmek;
  • Tüm katılımcı ülkeler ve de bütün Avrupa için arz güvenliğine katkıda bulunmak;
  • Tüm Nabucco ortaklarının gaz boru hattı şebekelerinin Avrupa gaz ağıyla bağlantılı olarak rolünün güçlendirmek;
  • Avrupa Gaz Direktifinde bahsedilen şeffaflığı sağlama ve rekabeti artırma yoluyla iyi işleyen bir tek gaz pazarına katkıda bulunmak.

ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesinde diplomatik misyon faaliyetlerini denetleyen Genel Teftiş Bürosu (OIG), ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, İstanbul, Adana ve İzmir temsilcilikleriyle ilgili Temmuz 2010’da yayımladığı raporda bu makalenin konusuyla ilgili olarak şu tespitte bulunulmuştur; “Türkiye, kendisi aracılığıyla Azerbaycan’dan, Hazar bölgesinin diğer yerlerinden boru hatları aracılığıyla Batı Avrupa’ya petrol ve gaz temin edilmesinin çeşitlenmesinde giderek artan bir rol oynamaya da devam edecektir”.[29]

Bu boru hattının yapımı ile ilgili bazı sorunların varlığından söz etmek mümkündür. Bunlar iki ana başlık altında ele alınabilir. İlki, temin kısmında yaşanan sorunlardır. İkincisi ise talep kısmında var olan sorunlardır. Rus gazına alternatif olarak düşünülen kaynaklar Azerbaycan, Türkmenistan, İran, Irak ve Mısır’dır. İlk aşamada hattın bağlanacağı Azerbaycan’ın boruları doldurup dolduramayacağı söz konusudur. Özellikle Türkmenistan gazında ciddi şüpheler göz önünde bulundurulduğunda Azeri gazının kapasitenin çok altında olacağı ifade edilmektedir.[30] Türkmenistan’ın gaz kaynaklarına yönelik olarak Birleşik Devletler, Avrupa Birliği, Rusya, Çin ve İran arasında stratejik ve gaz çıkarları bakımından ciddi bir mücadele yaşanmaktadır. Washington ve Brüksel, Türkmenistan’ı kendi gazını Hazar’ı aşıp Azerbaycan ve Türkiye’ye giden teknik ve siyasi açıdan zor bir rota vasıtasıyla Avrupa’ya gönderme konusunda ikna etmeyi ummaktadırlar. Böylece Rusya ve İran’ın Avrupa’ya yönelik alternatif boru hattı rotaları olmasının engelleneceğini düşünmektedirler. Tahran, Türkmen gazının kendisi üzerinden Türkiye’ye oradan da Batı’ya iletilmesini hedeflemektedir. Türkiye her iki durumda da kazanmaktadır fakat şu anda İran’ın gaz sahalarını geliştirip bunu kendisi almanın yanı sıra bu gazın Avrupa’ya aktarılması konusunda da taahhütte bulunmuş durumdadır. Washington bu durumdan hoşlanmamaktadır. Moskova, Tahran ve Ankara arasında Türkmen gazının Batı’ya akışının kontrol edilmesi konusunda asgari olarak üç yönlü bir mücadele vardır. Ne Türkiye ne de İran, bu konuda Washington kadar Moskova’ya stratejik bir meydana okuma durumunda değildirler. Fakat Türkmen gazının transfer edilmesi probleminin çözüme kavuşturulmasından gelecekte Rusya veya İran fayda sağlıyor olacaktır.

Diğer bir seçenek ise Mısır gazıdır. Fakat burada şöyle bir durum söz konusudur. Türkiye komşularıyla beraber Mısır doğalgazını Ürdün ve Suriye üzerinden Türkiye’ye oradan da Avrupa pazarlarına taşımayı amaçlayan Arap Doğalgaz Boru Hattı projesini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Taşıma için mümkün olan gaz miktarı düşük seviyede olup yılda 1,5-2 milyar metreküptür. Mısırlı yetkililer taşımaya yönelik olan uygun miktarları sınırlandırmaya ve kendi rezervlerini gelecek nesilleri için korumaya çalışmaktadır. Öte yandan, Nabucco’nun yıllık ihtiyacı olan 30 milyar metreküplük doğal gazın yarısını sağlamayı taahhüt eden Irak‘ta ise ne yeterli bir istikrar ne de görüşmelerde bulunulacak güvenilir bir hükümetin varlığı söz konusudur.

İran gazı, ise ABD’nin Tahran’ın nükleer programından duyduğu rahatsızlık ve İran’a yönelik olarak uygulanan uluslararası yaptırımlardan dolayı şu anda devre dışı durumdadır.[31] İran, 29,6 trilyon metreküp doğal gaz rezerviyle dünya gaz rezervlerinin yüzde 16’sını elinde bulundurmaktadır. Rusya’dan sonra ikinci büyük doğal gaz tedarikçisi olan İran seçeneği, Türkmenistan bağlantısı açısından da hayati önemdedir. ‘Amerikan engeli’ aşılabildiği takdirde Nabucco’nun önünde Hazar engeli çıktığında Türkmen gazı İran üzerinden sevk edilebilir. Washington’ın Tahran’ın içinde bulunduğu bütün enerji projelerini engellediği bilinmektedir. Ankara’da Nabucco için beş ülkenin başbakanı tarafından imzaların atıldığı gün ABD’nin Avrasya Enerji Özel Temsilcisi Richard Morningstar İran’ın Nabucco’ya gaz sağlamasına karşı olduklarını ifade etmekteydi. İran, projeden dışlandığı takdirde, kıyıdaş ülke olarak Hazar’ın statüsü konusunda aynen Rusya gibi sorunlar çıkarması olasıdır.

Talep tarafında da sorunlar bulunmaktadır. Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı’nın hissedarı olan ülkeler ( Almanya, Bulgaristan, Macaristan, Romanya, Türkiye ve Avusturya) kendilerini Rus baskısına ve sindirme politikalarına karşı savunmasız bırakacak şekilde Moskova’dan doğal gaz ithalatına yüksek oranda bağımlıdırlar. Almanya için bu oran % 43, Bulgaristan’da % 89, Avusturya’da % 74’tür. Türkiye için bu oran % 60 civarındadır.

Washington’da bu sene 31’cisi gerçekleştirilen yıllık Türk-Amerikan Konseyi (ATC) kapanış oturumunda bir konuşma yapan Amerika Enerji Bakan Yardımcısı Daniel Poneman önemli açıklamalarda bulunmuştur.[32] Poneman, Türkiye’nin Avrupa’ya giden enerji yollarının yaşamsal kavşak noktasında yer aldığını ifade etti. Enerji güvenliği meselesinin bütün taraflar açısından önemli olduğunu belirten Poneman, Ankara’nın bu tarz enerji güvenliği tesis etme bakımından üstlenmekte olduğu rolün farkında olduklarının altını çizdi. Birleşik Devletlerin uzun zamandan beri güney koridorunu meydana getiren doğal gaz boru hatlarını desteklediğini vurgulayan Poneman, bu koridorun hedefinin Avrupa’nın yeni doğalgaz kaynaklarını Türkiye üzerinden Batı pazarlarına aktarmak olduğunu sözlerine ekledi.

 

4.2. Trans-Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi-TANAP

 26 Haziran 2012 tarihinde Azerbaycan ve Türkiye arasında TANAP ( Trans Anadolu) adı verilen bir doğalgaz boru hattı projesi ilgili anlaşmanın Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Azerbaycan Sanayi ve Enerji Bakanı Natık Aliyev tarafından imzalanmasıdır.[33] Erdoğan ve Aliyev anlaşmaya şahit olarak imza koydular. Ev sahibi ülke anlaşmasına ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Socar Başkanı Rövnag Abdullayev tarafından imza konuldu. Bu boru hattına ilişkin mutabakat zaptına ise Socar Başkanı Rövnag Abdullayev ile Botaş Genel Müdür Vekili Mehmet Konuk tarafından imzalanmıştır. Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR’ın, Türkiye’den BOTAŞ ile TPAO’nun ortaklığı ile 26 Aralık 2011 tarihinde ön anlaşması yapılan Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi, 7 milyar dolar yatırımla faaliyete geçecektir. Projenin ilk etabı 2018 yılında bitirilecektir. Bu proje için oluşturulan konsorsiyumda SOCAR, BOTAŞ ve TPAO ilk ortaklar arasında bulunmaktadır. Bu proje çerçevesinde Ankara’nın BOTAŞ ve TPAO ile beraber % 20lik bir hissesi bulunacaktır. Projenin % 80’lik hissesinin sahibi ise SOCAR olacaktır.

Bu boru hattı ile gazın Azerbaycan’dan çıkarılarak, Gürcistan’ı geçip Türkiye üzerinden satılması ve iletilmesi planlanıyor. Şah Deniz 2 Konsorsiyumu’nun 16 milyar metreküplük gazının 6 milyar metreküplük bölümü Türkiye’ye verilecek, 10 milyar metreküplük bölümü de TANAP kanalıyla Bulgaristan ve/veya Yunanistan sınırında teslim edilecektir. TANAP projesi planlanan 4 aşamanın ilki 2018’de ilk gaz akışıyla hayata geçirilecektir. 2020 yılında ise senelik 16 milyar metreküp olacak kapasitenin, 2023’te 23’e, 2026 yılında ise senede 31 milyar metreküp seviyesine ulaşması amaçlanıyor.

Türkiye Ulusal İletim Hattı’nın batı girişini beslemek suretiyle, batı bölgesi arz güvenliğini güçlendirecek proje, gelecekte Türkmen gazının Türkiye ve Avrupa’ya iletimi bakımından alternatif bir hat olma özelliğine de sahiptir.[34] İki başkent açısından çok büyük stratejik öneme haiz bulunan hattın, Türkiye ve Avrupa için makul fiyat ve belirlenmiş doğalgaz kapasitesiyle arz güvenliğine destek verirken, Bakü’nün elinde bulunan doğalgaz kaynaklarının yeni pazarlara iletilmesi gibi önemli kazanımlar da sağlamaktadır. Hazar Bölgesi doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasını hedefleyen Nabucco Projesi’nde karşılaşılmakta olan ‘arz sıkıntısı’, TANAP Projesi’ne olan ilginin yoğunlaşmasına sebep oldu. TANAP’ın gaz arzı, Şahdeniz II sahasından gerçekleştirilecektir. Bundan dolayı, projenin arz hususunda bir sıkıntısı bulunmamaktadır. Bu sebepten ötürü Türkiye ve Azerbaycan tarafından ortaya konulan bu proje için, şu anda İngiliz BP, Fransa Gaz de France, Almanya’nın RWE, Avusturya’nın enerji şirketi OMV ile Norveç, Bulgaristan, Macaristan’ın enerji şirketlerinin ortak olmak için görüşmeler yaptığı ifade edildi.

4.3. Samsun-Ceyhan Boru Hattı Projesi

Samsun-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi çerçevesinde inşası öngörülen boru hattı, Samsun’un doğusunda Ünye’den başlamakta, Sivas’a ulaşmakta, devamında Bakü-Tiflis-Ceyhan ham petrol boru hattına paralel gitmektedir.[35] Hattın % 45’inin BTC’ye paralel olmasından ötürü geçiş hakkından faydalanabilecektir. Bu projenin inşaatı Çalık Enerji-ENI ortaklığı TAPCO (The Trans Anatolian Pipeline Company) şirketi tarafından yapılmaktadır. Projenin temel atma töreni 24 Nisan 2007 tarihinde Ceyhan’da gerçekleştirilmiştir. 550 km uzunluğunda olması öngörülen hattın Ceyhan Limanı’na yılda 60 milyon ton petrol taşıması planlanmaktadır. Projeyle, Geniş Hazar petrolünün bir kısmının doğrudan Ceyhan Terminali’ne ve buradan dünya pazarlarına ulaşmasını kolaylaştırması, böylelikle Türk Boğazları üzerindeki yükü hafifletmesi hedeflenmektedir. Samsun-Ceyhan projesine yönelik bir Hükümetlerarası Anlaşma’nın (IGA) imzalanması için Rus tarafıyla 24 Eylül 2010 tarihinde Moskova’da görüşmelere başlanmış olup, müzakerelere devam edilmektedir.

 

SONUÇ

Rusya, Vladimir Putin’in 2000 yılında iktidara gelmesinden sonra sahip olduğu muazzam büyüklükte hidrokarbon kaynaklarını üretimini ve ihracatını dış politikasının temel araçlarından birisi haline gelmiştir. İlişki kurduğu devletlere bu alandaki üstünlüğünü kullanmaya devam etmektedir. Hidrokarbon kaynaklarına aşırı ölçüde bağımlı devletler ve Avrupa Birliği, Kremlin’i kızdırmamaya çalışmamaktadır. Rusya’nın Gürcistan’a 2008 yılında düzenlediği askeri operasyon bu bağlamda değerlendirilebilir. Çünkü Moskova, transit ülkeler tarafından ödeme yapılmadığı zaman vanaları kapatmakta ve bu durum Avrupa ülkelerinde gaz kesintileriyle sonuçlanmaktadır. AB, 2006 ve 2009 yıllarında bu tarz iki krizle karşılamıştır. Bu alandaki bağımlılığı azaltmak için Nabucco gibi alternatif doğal gaz boru hattı projelerini ortaya koymuştur. Fakat bu projenin hayata geçirilmesinde birtakım sorunların varlığından söz etmek mümkündür.

Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin en önemli sıkıntısı kaynak tedarikidir. Bu projeye gaz sağlama konusunda taahhütte bulunan Azerbaycan’ın yeterli derecede doğal gazı olup olmadığı bir soru işaretidir. 30 milyar metreküplük kapasitenin yarısını temin etmeyi teklif eden Irak’ta ise durum siyasi istikrarsızlıktan ötürü durum belirsizdir. Bu projeye kaynak temin etmesi öngörülen İran, nükleer programındaki belirsizlikten ötürü uluslararası yaptırımlarla karşı karşıyadır. Washington ve Brüksel, Tahran’ın içinde olduğu enerji nakil projelerine karşıdırlar. Diğer bir sağlayıcı olarak düşünülen Türkmenistan ise, 2003 yılında Rusya ile yaptığı bir anlaşma ile doğalgazını 25 yıl süreyle Moskova’ya satacaktır.

Bütün bu gelişmeleri iyi ve yakından takip eden Kremlin, Avrupa’ya yönelik doğalgaz ihracatında transit ülkeleri devreden çıkaracak projeler üzerinde çalışmaktadır. Bunlardan en önemlileri Kuzey Akım ve Güney Akım Doğal Gaz Boru Hattı Projeleridir. Bu projeler Nabucco’ya kıyasla faaliyete geçme olasılığı daha yüksek projeleridir. Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin ortaklarının Rusya’ya doğal gaz konusunda yüksek oranda bağımlılıkları söz konusudur ki bu ortakların bulunduğu ülkeler Moskova’nın bu konudaki baskılarına karşı gelecek durumda değildirler. Ayrıca burada şöyle bir durum da söz konusudur. Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin ortağı olan firmalar ve diğer Avrupalı enerji firmalarının birçoğu Rus enerji devi Gazprom ile çeşitli ortak projeler yapmaktadırlar ki bu durum Nabucco Boru Hattı Projesi’nin hayata geçmesini zorlaştırmaktadır. Rusya ile daha yakın işbirliğini savunan Almanya ve Fransa, Kuzey Akım ve Güney Akım projelerinde Gazprom şirketi ile ortaklık yapmaktadırlar.

Birleşik Devletler ise izlemekte olduğu küresel politikalar çerçevesinde hidrokarbon kaynaklarının yoğun olduğu bulunduğu Avrasya bölgesine yönelik özel stratejiler geliştirmektedir. Beyaz Saray’ın amacı bu bölgedeki muazzam miktardaki hidrokarbon kaynaklarının Rusya ve İran gibi ülkeler tarafından kontrol edilmesini engellemektir. Bu doğrultuda 1994 yılından itibaren Rusya’ya alternatif olarak ortaya konulan birçok petrol ve doğalgaz boru hattı projesi geliştirmekte ve bu konuda girişimlerde bulunan ülkelere güçlü siyasi destek vermektedir. Şu anda faaliyette olan Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı, Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı ve proje aşamasında olan Nabucco Doğalgaz Boru Hattı Projesi bunlara örnek olarak verilebilir.

Avrasya bölgesindeki hidrokarbon kaynaklarının Batı pazarlarına problemsiz bir biçimde transfer edilmesi konusundaki en önemli transit ülkelerden birisi ise Türkiye’dir. Ankara, dünya üzerinde ispatlanmış petrol ve doğal gaz kaynaklarının % 70’inin yer aldığı bir bölgeye komşudur. Türkiye’nin doğusunda hidrokarbon kaynakları açısından çok zengin olan ülkeler yer almaktadır. Türkiye’nin batısında hidrokarbon kaynaklarına aşırı ölçüde gereksinim duyan ülkeler bulunmaktadır. Türkiye’nin her iki tarafla da yakın siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerinin bulunması Ankara’nın Avrupa’nın dördüncü büyük ana gaz arteri (hub) olma politikasının altyapısını oluşturmaktadır. Nabucco Projesi’nin, diğer adıyla Türkiye-Avusturya Doğalgaz Boru Hattı Projesi- ortaklarından birisi olan Ankara, Samsun-Ceyhan Doğal Gaz Boru Hattı ve TANAP projesini ortaya koyarak bu alanda önemli bir oyuncu olduğunu göstermeye çalışmaktadır. Öte yandan şu da akıldan çıkarılmamalıdır ki Türkiye’nin buradaki rolü sadece transit ülke olmasıdır. Samsun-Ceyhan Projesi’nin Rusya’ya olan bağımlılığı daha da artıracağı öngörülmektedir. TANAP Projesi, Türkiye ve AB’nin enerji temin rotalarını çeşitlendirme politikası bakımından kritik bir projedir.

Yukarıda adı geçen projeler içinde gerçekleşme şansı en düşük olan proje sayılan sebeplerden dolayı Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesidir.  Bunun farkında olan Rusya, durumdan çok iyi faydalanarak AB ülkelerini “böl-yönet” politikasıyla yanına çekerek kendisine karşı geliştirilebilecek projeleri engelleme yolunda başarılı bir strateji izlemektedir. Birleşik Devletler ve Türkiye ise bu alandaki Rus hâkimiyetini tamamen ortadan kaldıramayacaklarının farkında olduklarından enerji temin rotalarının çeşitlendirilmesi konusunda çalışmaya devam etmektedirler. Bu alandaki kıyasıya mücadelenin önümüzdeki yıllarda da artarak devam edeceği öngörülmektedir.

 

Sina KISACIK

 

KAYNAKÇA

– Amanov Şatlık, ABD’nin Orta Asya Politikaları, İstanbul: Gökkubbe Yayınları, 2007.

– Aras, Bülent, İşeri, Emre, The Nabucco Natural Gas Pipeline: From Opera to Reality,” SETA Policy Brief, No: 34, July 2009,  http://www.setav.org/Ups/dosya/7756.pdf, Erişim Tarihi: 20 Temmuz 2012.

– Bilgin, Mert, “Orta Asya ve Kafkasya’da Enerji Stratejileri: Rekabet, İşbirliği ve Bölgesel Sorunlar”, içinde Tayyar Arı ( ed.), Orta ve Kafkasya: Rekabetten İşbirliğine, Bursa: MKM Yayıncılık, 2010, ss. 157-191.

– Bilgin, Mert, “ AB’nin Hazar-içi Ülkelerine Olan Komşuluğunu Anlamlandırmak: Gelişmekte Olan Bir Enerji Merkezinin Önemi ve Özellikleri”, içinde Bezen Balamir Coşkun, Birgül Demirtaş (der.), Çev. Sinem Demirkaya,  Avrupa Birliği ve Komşuları: Fırsatlar ve Zorluklar, Ankara: Elips Kitap, 2012, ss. 259-279.

– Brzezinski Zbigniew, The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives, New York: Basic Books, 1997.

– Brzezinski, Zbigniew, Scowcroft, Brent, America and the World: Conversations on the Future of American Foreign Policy, Moderated by David Ignatius.New York: Basic Books, 2008.

– Caşın, Mesut Hakkı, Novgorod Knezliği’nden XXI. Yüzyıla Rus İmparatorluk Stratejisi, İstanbul: Okumuş Adam Yayınları, 2006.

– Cohen, Ariel, “Russia: The Flawed Energy Superpower”, içinde Gal Luft and Anne Korin (eds.), Energy Securtiy Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, United States of America: Praeger Securtiy International, 2009, ss. 91-109.

– Djalili Mohammed Reza & Kellner Thierry, “ Yeni Orta Asya Jeopolitiği. SSCB’nin bitiminden 11 Eylül Sonrasına” (Çev: Dr. Reşat Uzmen), İstanbul: Bilge Kültür Sanat, 2009.

– Luft, Gal. “United States: A Shackled Superpower”, içinde Gal Luft and Anne Korin (der.), Energy Securtiy Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, United States of America: Praeger Securtiy International, 2009, ss. 143-160.

– “Doğalgazda yeni yıl hediyeleri!”, Radikal, 29 Aralık 2011, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&VersionID=96727&Date=30.12.2011&ArticleID=1073886, Erişim Tarihi: 30 Aralık 2011.

– “Dünya devleri TANAP’ta ortaklık kuyruğunda”, STAR, 28 Haziran 2012, http://www.stargazete.com/ekonomi/dunya-devleri-tanapta-ortaklik-kuyrugunda/haber-622690, Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012.

– F. William Engdahl, “Russia’s High Stakes Energy Geopolitics Nord Stream, the huge Russian-German pipeline project, began delivering gas to the EU”, Global Research, 14 Kasım 2011, http://www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=27653, Erişim Tarihi: 15 Kasım 2011.

– Esmer, Alparslan. “ABD’den Enerji Güvenliği Konusunda Türkiye’ye Destek,” Amerika’nın Sesi, 13 Haziran 2012,  http://www.amerikaninsesi.com/content/abd-enerji-guvenligi-konusunda-turkiye-destek/1208145.html, Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012.

– Haydaroğlu, Ceyhun, Türkiye-Avrasya İlişkileri Bağlamında Enerjinin Jeopolitiği, içinde Murat Ercan (ed.), Değişen Dünyada Türk Dış Politikası,  Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2011, ss. 377-405.

– Kamalov, İlyas,  Putin Dönemi Rus Dış Politikası: Moskova’nın Rövanşı, İstanbul: Yeditepe Yayınevi, 2008.

– Morningstar Richard, “Enerji yolları bazı ülkelerin güvenliği için”, http://www.enerjienergy.com/haber.php?haber_id=159, Erişim Tarihi: 10 Temmuz 2011.

– Morningstar, Richard L. “2010 Outlook for Eurasian Energy”, Center for American Progress, http://www.americanprogress.org/events/2010/01/av/morningstar_remarks.pdf, Erişim Tarihi:  30 Mart 2011.

– Nogayeva, Ainur, Orta Asya’da ABD, Rusya ve Çin: Stratejik Denge Arayışları, Ankara: USAK Yayınları, 2011.

– “Nord Stream”, Gazprom Resmi İnternet Sitesi,  http://www.gazprom.com/production/projects/pipelines/nord-stream/, Erişim Tarihi: 28 Ekim 2011.

– Özel, Sadri, Bitmeyen Opera Nabucco: Türkiye’den Avrupa’ya Bir Gaz Yolculuğu, İstanbul: Bizim Avrupa Yayınları, 2010.

“Pre-Caspian gas pipeline”, Gazprom’un Resmi İnternet Sitesi, http://www.gazprom.com/production/projects/pipelines/pg/, Erişim Tarihi: 16 Ocak 2012.

– Pamir, Necdet, Turkey: A Case of a Transit State, içinde Gal Luft and Anne Korin (eds.), Energy Securtiy Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, United States of America: Praeger Security International, 2009, ss. 250-261.

– “TANAP projesi anlaşması imzalandı.” Radikal, 26 Haziran 2012, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1092348&CategoryID=80, Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012.

– T.C. Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye’nin Enerji Stratejisi”, http://www.mfa.gov.tr/data/DISPOLITIKA/EnerjiPolitikasi/Turkey’s%20Energy%20Strategy%20(Ocak%202009).pdf, Erişim Tarihi: 11 Temmuz 2012.

– United States Department of State and the Broadcasting Board of Governors Office of Inspector General Report of Inspection Embassy Ankara, Turkey Report Number ISP-I-10-55A, July 2010, http://oig.state.gov/documents/organization/146175.pdf, Erişim Tarihi: 31 Temmuz 2012.

– White, Stephen, Understanding Russian Politics, New York: Cambridge University Press, 2011.

– Yapıcı, Merve İrem, Rus Dış Politikasını Oluşturan İç Etkenler: Yeltsin ve Putin Dönemleri, USAK Yayınları: Ankara, 2010.

– Yergin, Daniel, The Quest: Energy Security, and the Remaking of the Modern World,  London: Allan Lane, An Imprint of Penguin Books, 2011.

– Yıldız, Taner, Turkey’s Energy Policy, Regional Role and Future Energy Vision”, Insight Turkey, Cilt 12, Sayı 3, 2010, ss. 33-38.

– Zengin, Gürkan, Hoca: Türk Dış Politikası’nda “Davutoğlu Etkisi”, İstanbul: İnkılap Kitabevi, 2010.


[1] Sadri Özel, Bitmeyen Opera Nabucco: Türkiye’den Avrupa’ya Bir Gaz Yolculuğu, İstanbul: Bizim Avrupa Yayınları, 2010, ss. 123-125.

[2] Ainur Nogayeva, Orta Asya’da ABD, Rusya ve Çin: Stratejik Denge Arayışları, Ankara: USAK Yayınları, 2011, ss. 55-56.

[3] Stephen White, Understanding Russian Politics, New York: Cambridge University Press, 2011, s. 157.

[4] Mesut Hakkı Caşın, Novgorod Knezliği’nden XXI. Yüzyıla Rus İmparatorluk Stratejisi, İstanbul: Okumuş Adam Yayınları, 2006, s. 501.

[5] Merve İrem Yapıcı, Rus Dış Politikasını Oluşturan İç Etkenler: Yeltsin ve Putin Dönemleri, Ankara: USAK Yayınları, 2010, ss. 424-425.

[6] İlyas Kamalov,  Putin Dönemi Rus Dış Politikası: Moskova’nın Rövanşı, İstanbul: Yeditepe Yayınevi, 2008, s. 280.

[7] Mert Bilgin, “Orta Asya ve Kafkasya’da Enerji Stratejileri: Rekabet, İşbirliği ve Bölgesel Sorunlar”, içinde Tayyar Arı (ed.), Orta ve Kafkasya: Rekabetten İşbirliğine, Bursa: MKM Yayıncılık, 2010, ss. 172-174.

[8] Ariel Cohen, “Russia: The Flawed Energy Superpower”, içinde Gal Luft and Anne Korin (eds.), Energy Securtiy Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, United States of America: Praeger Securtiy International, 2009, ss. 93-94.

[9] Daniel Yergin, The Quest: Energy Security, and the Remaking of the Modern World,  London: Allan Lane, An Imprint of Penguin Books, 2011, ss. 338-339.

[10] Cohen, “Russia: The Flawed Energy Superpower”, ss. 94-95.

[11] İlyas Kamalov, Putin Dönemi Rus Dış Politikası: Moskova’nın Rövanşı,  İstanbul: Yeditepe Yayınevi, 2008,  s. 290.

[12] “Nord Stream”, Gazprom Resmi İnternet Sitesi,  http://www.gazprom.com/production/projects/pipelines/nordstream/, Erişim Tarihi: 28 Ekim 2011.

[13] F. William Engdahl, “Russia’s High Stakes Energy Geopolitics Nord Stream, the huge Russian-German pipeline project, began delivering gas to the EU”, Global Research, 14 Kasım 2011, http://www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=27653, Erişim Tarihi: 15 Kasım 2011.

[14] Cohen, “ Russia: The Flawed Energy Superpower”, s. 97.

[15] “Doğalgazda yeni yıl hediyeleri!”, Radikal, 29 Aralık 2011, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&VersionID=96727&Date=30.12.2011&ArticleID=1073886, Erişim Tarihi: 30 Aralık 2011.

[16] Mert Bilgin, “ AB’nin Hazar-içi Ülkelerine Olan Komşuluğunu Anlamlandırmak: Gelişmekte Olan Bir Enerji Merkezinin Önemi ve Özellikleri”, içinde Bezen Balamir Coşkun, Birgül Demirtaş (der.), Çev. Sinem Demirkaya,  Avrupa Birliği ve Komşuları: Fırsatlar ve Zorluklar, Ankara: Elips Kitap, 2012, ss. 262-264.

[17] “Pre-Caspian gas pipeline”, Gazprom’un Resmi İnternet Sitesi, http://www.gazprom.com/production/projects/pipelines/pg/, Erişim Tarihi: 16 Ocak 2012.

[18] Şatlık Amanov, ABD’nin Orta Asya Politikaları, İstanbul: Gökkubbe Yayınları, 2007, s. 149.

[19] Gal Luft, “United States: A Shackled Superpower”, içinde Gal Luft and Anne Korin (eds.), Energy Securtiy Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, United States of America: Praeger Securtiy International, 2009, ss. 149-150.

[20] Mohammed Reza Djalili & Thierry Kellner  Yeni Orta Asya Jeopolitiği: SSCB’nin bitiminden 11 Eylül Sonrasına”,  Çev: Dr. Reşat Uzmen,  İstanbul: Bilge Kültür Sanat,  2009, s. 180.

[21] Zbigniew Brzezinski, The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives, New York: Basic Books, 1997, ss. 46-47.

[22] Amanov, a.g.e, s. 161.

[23] Richard L. Morningstar, “2010 Outlook for Eurasian Energy”, Center for American Progress, http://www.americanprogress.org/events/2010/01/av/morningstar_remarks.pdf, Erişim Tarihi:  30 Mart 2011.

[24] Taner Yıldız, Turkey’s Energy Policy, Regional Role and Future Energy Vision, Insight Turkey, Cilt 12, Sayı 3, Summer 2010, ss. 36-37.

[25] Necdet Pamir, Turkey: A Case of a Transit State, içinde Gal Luft and Anne Korin (eds.), Energy Securtiy Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, United States of America: Praeger Security International, 2009, ss. 250-251.

[26] Bülent Aras, Emre İşeri, “The Nabucco Natural Gas Pipeline: From Opera to Reality,” SETA Policy Brief, No: 34, July 2009,  http://www.setav.org/Ups/dosya/7756.pdf, Erişim Tarihi: 20 Temmuz 2012.

[27] Richard Morningstar, “Enerji yolları bazı ülkelerin güvenliği için”, http://www.enerjienergy.com/haber.php?haber_id=159, Erişim Tarihi: 10 Temmuz 2011.

[28] Taner Yıldız, “Turkey’s Energy Policy, Regional Role and Future Energy Vision”, Insight Turkey, Summer 2010, s. 37

[29] United States Department of State and the Broadcasting Board of Governors Office of Inspector General Report of Inspection Embassy Ankara, Turkey Report Number ISP-I-10-55A, July 2010, http://oig.state.gov/documents/organization/146175.pdf, Erişim Tarihi: 31 Temmuz 2012.

[30] Ceyhun Haydaroğlu, Türkiye-Avrasya İlişkileri Bağlamında Enerjinin Jeopolitiği, içinde Murat Ercan (ed.), Değişen Dünyada Türk Dış Politikası,  Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2011, ss. 384-389.

[31] Gürkan Zengin, Hoca: Türk Dış Politikası’nda “Davutoğlu Etkisi”, İstanbul: İnkilap Kitabevi, 2010, ss. 417-418.

[32] Alparslan Esmer, “ABD’den Enerji Güvenliği Konusunda Türkiye’ye Destek,” Amerika’nın Sesi, 13 Haziran 2012,  http://www.amerikaninsesi.com/content/abd-enerji-guvenligi-konusunda-turkiye-destek/1208145.html, Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012.

[33] “TANAP projesi anlaşması imzalandı.” Radikal, 26 Haziran 2012, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1092348&CategoryID=80, Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012.

[34] “Dünya devleri TANAP’ta ortaklık kuyruğunda”, STAR, 28 Haziran 2012, http://www.stargazete.com/ekonomi/dunya-devleri-tanapta-ortaklik-kuyrugunda/haber-622690, Erişim Tarihi: 16 Temmuz 2012.

[35] T.C. Dış İşleri Bakanlığı, “Türkiye’nin Enerji Stratejisi”, http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-enerji-stratejisi.tr.mfa, Erişim Tarihi: 11 Temmuz 2012.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.