TÜRKİYE’NİN ENERJİ STRATEJİSİ

upa-admin 17 Şubat 2013 7.614 Okunma 0
TÜRKİYE’NİN ENERJİ STRATEJİSİ

1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması ile sona eren Soğuk Savaş dönemi, birçok ülkenin dış politika vizyonunu etkilerken, jeostratejik öneme sahip olan Türkiye’nin ulusal güvenlik politikasının yeniden şekillenmesine neden olmuştur. Özellikle Orta Asya ve Hazar Havzası enerji kaynaklarının Batı’ya güvenli biçimde aktarılması ve Rusya’nın “arka bahçesi” olarak tabir ettiği bölgedeki enerji kaynaklarının güvenliğinin nasıl tesis edileceği konusu o dönemde ortaya çıkan kritik tartışmalardan biri haline gelmiştir. Bu bağlamda, Orta Asya ve Kafkaslardaki zengin yer altı kaynaklarının Batı pazarlarına ulaştırılması meselesi “yeni büyük oyun” stratejilerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.[1]

“Türkiyesiz” bir bölge politikasının oluşması son derece güç

Türkiye, enerji havzalarının tam ortasında yer almaktadır. Kuzeyinde doğal gaz ve petrol zengini Rusya Federasyonu, güneyinde yeryüzündeki en çok petrol rezervini topraklarında barındıran Orta Doğu coğrafyası ve doğusunda Hazar Havzası ile Orta Asya enerji yatakları bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na göre; Türkiye’nin stratejik konumu, köklü devlet ve kültürel geleneği ve dünya petrolünün vanasını elinde tutan az sayıda devletten biri olması “Türkiyesiz” bir bölge politikasının oluşmasına izin vermemektedir.[2] Bu noktada “enerji jeopolitiği” kavramının önem kazandığı görülmektedir. Jeopolitik, coğrafi bölgeler sebebiyle meydana gelen güç mücadelelerini incelerken, gelecekte meyadana gelebilecek olayları analiz edebilmek için geçmişten beslenmektedir.[3] Enerji jeopolitiği petrol veya doğalgaz yataklarının yer aldığı bölgeler ile değil, aynı zamanda enerji transit yolları ile birbirine bağlanan ülkeleri de içermektedir. Örneğin, Avrupa ülkeleri ve Türkiye enerjide dışa bağımlı ülkeler iken, Rusya, Hazar ve Orta Doğu devletleri enerji kaynakları üzerinde yaşayan ülkelerdir. Özellikle 2000’lı yıllarda Türkiye’nin enerji tedarik zincirindeki öneminin Batı perspektifinde yükselişte olduğu gözlemlenmektedir. 2006 yılı Avrupa Parlamentosu tarafından hazırlanan raporda, Türkiye’nin önemine şu cümlelerle vurgu yapılmıştır; “Türkiye’nin Rusya, Hazar Denizi ve İran Körfezi’nin petrol ve doğalgazının taşınabildiği transit bir ülke olma potansiyeline sahip olması, Avrupa Birliği nezdindeki stratejik önemini arttırmaktadır. Türkiye aynı zamanda Avrupa Birliği’ni Orta Doğu’ya bağlamakta ve Akdeniz’de de önemli bir aktör olarak ön plana çıkmaktadır”.[4]

Türkiye için enerji güvenliği açısından Orta Asya bölgesi büyük önem arz ediyor

Türkiye’nin stratejik geçiş yolları ile birçok önemli ekonomik ve siyasi coğrafyanın merkezinde yer alması, enerji güvenliği hususunda nasıl bir politika izleyeceği merakını uyandırmaktadır. Çünkü Türkiye’nin komşu bölgeleri olan Orta Doğu, Rusya, Avrupa ve Orta Asya Devletleri yeryüzünde ispatlanmış doğal gaz ve petrol reverzlerinin yüzde 73’ünü oluşturmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, sözü edilen bölgeler Türkiye’nin yanı başında yer almaktadır. Bahsi geçen coğrafyadan Avrupa’ya doğru yerleştirilecek boru hatları için en güvenli güzergah Türkiye toprakları olarak ön plana çıkmaktadır.  Dünya genelinde, özellikle Avrupa enerji ihtiyacının hızla artması gözlerin Kafkas ve Orta Asya enerji kaynaklarına yönelmesine neden olmuştur. Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla Hazar enerji kaynakları dünya siyasetinin önemli gündem maddelerinden biri haline gelmiştir. Öyle ki Rus uzmanlar bu bölgeyi “Rusya’nın arka bahçesi” ve Rusya’yı da bölgenin lider ülkesi olarak değerlendirmektedir. Orta Doğu ve özellikle Hazar havzası petrolleri henüz çıkarılmamış rezervler de hesaba katıldığında önemli kaynaklar olarak dikkat çekmektedir. Rus uzmanların araştırmalarına göre, Hazar havzasındaki toplam petrol rezervi 7 milyar ton, yani 50 milyar varil dolaylarındadır.[5] Orta Asya’nın ispatlanmış ve olası doğal gaz rezervi değerlendirilecek olursa, Hazar kaynakları, Kuzey Amerika, Avrupa ve Orta ve Güney Amerika rezervlerinden daha fazla olduğu anlaşılmaktadır.[6] Dolayısıyla Türkiye için enerji güvenliği açısından Orta Asya bölgesi büyük önem arz etmektedir. Kuşkusuz bundaki en büyük neden coğrafyanın doğu-batı ve kuzey-güney enerji koridorlarının kesişiminde yer alması ve enerji taşımacılığının merkezini oluşturmasıdır. Türkiye’nin son dönemde ivmelenen ekonomisi, enerji politikasında edindiği bilgi ve tecrübeler ve bölge ülkelerine kıyasla çok daha istikrarlı  siyasi yapıya sahip olması Türkiye topraklarını enerji transit yollarının belirlenmesinde ön plana çıkarmaktadır. Çünkü bir ölçüde enerjiye bağımlılık ülkelerin dış güvenlik stratejilerini şekillendirirken, enerjiye sahip olma ve güvenliğini sağlama ile denetim kurma amacı bu faktörün politikalar üzerindeki belirleyiciliği rolünü pekiştirmektedir.

Türkiye’nin Enerji Politikalarında İyileştirme Gerçekleştirilmeli

Türkiye konumu itibariyle bir yandan Batı’nın enerji ihtiyacı için önemli bir geçiş güzargahında yer alırken, diğer yandan jeostratejik rekabet sebebiyle yeni boru hatlarınının inşasında engellerle karşılaşmaktadır. Türkiye enerji ithalatının yaklaşık yüzde 50’sini Rusya’dan ve İran’dan aldığı doğal gaz ile karşılamaktadır. İran’dan gelen doğal gaz, Türkiye’nin toplam enerji ithalatının yüzde 20’sini oluşturmaktadır. Tahran’ın nükleer programından dolayı Amerika’nın yaptığı izolasyon baskısı nedeniyle bu oranda azalma gerçekleşmektedir. [7] Amerikan yönetimi ısrarlı bir şekilde İran kaynaklarını dünya pazarlarına aktaracak enerji nakil hatları projelerine karşı çıkmaktadır. Enerji meselesi gittikçe ikili ilişkileri belirleyen ana birim haline gelirken, karar alma süreçleri enerji boru hatlarının hangi ölçüde ülke topraklarını birbirlerine bağladığı zemin üzerinde şekillenmektedir. Aslında enerji nakil hatları ile birbirlerine bağlanan ülkeler arasında savaş çıkma ihtimali tersi bir duruma göre son derece düşüktür. Çünkü taraflardan birinin ulusal güvenliği tehdit edildiği takdirde aynı koridor içindeki diğer ülkelerde benzer oranda ekonomik, siyasi veya ulusal anlamda tehdit algılayacaktır.

Türkiye statüsü itibariyle enerji terminali özelliğini devam ettirmesine karşın bir takım eksiklikleri bulunmaktadır. Bunların başında Türkiye’nin Avrasya enerji jeopolitiği üzerinde yeterli ölçüde politika geliştirmemesi gelmektedir. AB enerjide dışa bağımlı olması sebebiyle Rusya’nın enerji tedarikinde tekelini kırmak için alternatif enerji yolları projelerini desteklemektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin AB enerji güvenliğinin sağlanmasındaki kritik rolü Ankara tarafından iyi değerlendirilmelidir. Türkiye’yi ilgilendiren bir başka önemli mesele Hazar’ın hukuki statüsü tartışmalarındaki potansiyel rolüdür.[8] Türkiye geliştirdiği bölge siyasetiyle bu coğrafyada karmaşık sorunlarda kilit öneme sahip ülke olurken, şüphesiz güç dengesinin ülkelerin jeopolitik özellikleri üzerinden sağlanmasına Türkiye’nin katkısı sorunlarda “arabulucu” olma siyasetinden ileri gelmektedir. Birçok önemli enerji boru hattı Türkiye topraklarından geçerek Avrupa’ya taşınmaktadır. Örneğin, Kerkük-Yumurtalık Boru hattı yaklaşık 30 yıldır petrol akışını sağlarken, boru hattının kapasite arttırma çalışmaları devam etmektedir. Hat sayesinde Basra Körfezi’nden gelen Irak petrolleri çeşitlendirilmekte ve Avrupa’ya gönderilmektedir. 2002 yılında açılan İran-Türkiye doğal gaz hattı ile Türkiye, Rusya’ya enerjide olan bağımlılığını azaltmayı hedeflemiştir. Fakat tıpkı 2008 yılında olduğu gibi havaların soğukluğunu ve gaz miktarında azalmayı bahane ederek Tahran yönetimi, gaz ihracında indirime giderek “güvenilmez” enerji tedarikçisi olduğunu göstermiştir. Bir sonraki bölümde detaylı olarak inceleyeceğimiz Azerbaycan petrollerini Akdeniz’e taşıyan Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı, enerji hatları arasıda kritik öneme sahiptir. 2006 yılında faaliyete giren, çoğunluğu Türkiye topraklarından geçen boru hattı, Türkiye’nin jeopolitik konumuna büyük katkı sağlayarak ülkeyi “enerji terminali” statüsüne taşımıştır. Bir başka başlık altında incelenecek olan Nabucco Projesi ise Avrupa’nın enerji güvenliği için kilit rolde görülüyor. Bu sayede Orta Asya, Kafkaslar ve Orta Doğu’daki zengin enerji kaynakları Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılacak, bu sayede Rusya’ya olan bağımlılık azami ölçüye indirilmesi hedeflenmektedir. İç talebi karşılamak için alınması gereken önlemler enerji nakil hatlarında oynayacağı kritik öneme bağlı olan Türkiye için geleceğe yönelik, uzun vadeli enerji stratejileri geliştirmesi zaruridir.

Bölgede Boru Hatlarının Çeşitlendirilmesi Ülkeler Arası Bağları Kuvvetlendirecektir

Nabucco gibi büyük projelerin devamı ve mevcut olan boru hatlarının kapasitelerinin arttırılması için Hazar Denizi’nin hukuki statüsü netlik kazanmalıdır. Sorunların “halı altına” süpürülerek Türkmen gazını İran üzerinden Türkiye’ye, oradan da Avrupa’ya taşıma düşüncesi enerji güvenliğinin sağlanması açısından olumlu bir görüş değildir. Türkiye öncelikle Hazar’ın statüsü meselesini aydınlığa kavuşturabilmek için Enerji Bakanlığı’nın ayrı bir alt biriminde Hazar’a kıyıdaş ülkeler arasında mutabakat sağlayabilmek için açık diplomasi yürütmelidir. Bu sayede Hazar  havzasından gelecek enerji kaynakları ile boru hatlarının kapasitesi arttırılırken aynı zamanda Türkiye’nin de içinde yer alacağı başka projelere de imkan sağlanacaktır. Türkiye’nin yeni enerji stratejisinde bir başka nihai hedefi ise Orta Doğu ve Kafkasya bölgelerini yeni boru hatları ile daha entegre hale getirmek, dolayısıyla yalnız ekonomik açıdan değil, siyasi anlamda da ülkeler arası iletişimi kuvvetlendirerek yakınlaşmalarını sağlamaktır. Türkiye topraklarının enerji hatlarının kesiştiği coğrafya haline gelmesi ülkenin “dengenin dengeleyicisi” konumunu pekiştirirken, bölgesel güç olabilme hedefine uygun zemin sağlayacaktır.

 

Furkan KAYA


[1] Gökhan Özkan, “Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya’daki Bölgesel Politikasında Enerji Güvenliği Boyutu,” Akademik Bakış, Cilt 4, Sayı 7, 2010, s. 19.

[2] Gürkan Zengin, “Hoca, Türk Dış Politikasında Davutoğlu Etkisi,” İstanbul, 2010.

[3] Parag Khanna, “Yeni Dünya Düzeni,” İstanbul, Pegasus Yayınları, 2011.

[4] European Parliament, “EU-Turkey Relations in the Field of Energy,” Policy Deparment Note, 20 Nisan 2006.

[5] Ali Hasanov, “Hazar Havzası ve Güney Kafkasya’nın Enerji Kaynaklarını ve Avrupa’nın Enerji Güvenliğindeki Yeri,” http://www.ekovitrin.com/guncel/hazar-havzasi-ve-guney-kafkasyanin-enerji-kaynaklari-ve-avrupanin-enerji-guvenligindeki-yeri-h7960.html , Erişim: 21 Ocak 2013.

[6] Ertan Efegil, “Türkiye’nin Enerji Politikası, Avrupa Birliği’nin Enerji İhtiyacı, Hazar Havzası Enerji Kaynaklarının Dünya Enerji Sektörü Açısından Önemi,” Enerji Raporu, 2010, s. 9.

[7] Berkshire Miller, “Türkiye’nin Enerji ile Dansı,” Turquie Diplomatique, Sayı: 43, Eylül 2012, s. 7.

[8] Sohbet Karbuz, Barış Şanlı, “On Formulating a New Energy Strategy for Turkey”, Insight Turkey, Vol. 12, No.3, 2010, s. 102.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.