“RENKLİ” DEVRİMLERİN SOLAN GÜLLERİ

upa-admin 05 Mart 2013 7.155 Okunma 0
“RENKLİ” DEVRİMLERİN SOLAN GÜLLERİ

İnsanlık tarihinde rejimlerin devrilmesi ve darbeler, kitlesel şehir ve köylü ayaklanmaları; burjuva devrimleri ile demokratik devrimler ve işçi sınıfı devrimleri gibi hem yerel hem de küresel nitelikte çok sayı ve türde sosyo-politik çalkantılar yaşanmıştır. Bunlar şu ya da bu derecede farklı ülke, bölge ve hatta kıtaların gelişimine esaslı etki göstermiştir.

XX. yüzyılın sonu – XXI. yüzyılın başlarında yaşanan jeopolitik süreçler, bu çalkantıların “renkli” devrimler” olarak adlandırılan yeni türlerini (“kadife” ifadesi onu gereksiz yere karmaşıklaştırıyor), daha doğrusu, çıkarı olan öncü ülkeler tarafından beceriyle yönetilen ve çeşitli Batılı vakıflar ve kuruluşlar tarafından büyük kaynak aktarılan, meşru olsa da tam demokratik (Batılı anlamda) olmayan rejimlerin çöküşüne neden olan “halk hareketleri”ni doğurdu. Hem de burada bahsedilenler, öncelikle kendi ulusal çıkarlarını, tarihi ve kültürel özgünlüğünü şu ya da bu derecede korumaya çalışan ve bağımsız iç ve dış siyaset yürüten ülkelerdir. Fakat onlar derhal ve çok çabuk bir şekilde gösterişle cezalandırılıyordu (Libya’da Kaddafi’nin devrilmesi ve vahşice öldürülmesinde Batılı devletlerin katkısı buna parlak bir örnektir).

İç siyasi istikrarsızlaşmanın başlama koşulları ise, sistemli nitelik taşımaktadır; sosyo-ekonomik ve milletler arası ilişkilerde birbirine bağlı örtülü buhranlı durumlarda yaşam güvencesi, güvenlik ve kültüre ilişkin sistemlerin parçalanmasıdır. Tüm bu unsurlar, zorunlu olarak iç siyasi hayatın duraklamasına, toplum bilincinin aşırı uçlara kaymasına, devlet yapılarının zayıflamasına neden oluyor. Genel olarak ise, sosyo-politik patlamanın fitili olarak seçim kampanyaları, hükümetin çeşitli muhalif siyasi yapıları ve onların seçmenleri tarafından bir ağızdan kabul görmeyen, sevilmeyen eylemlerle ortaya çıkıyor. Sırbistan’da (2000 yılındaki “buldozer” devrimi), Gürcistan’da (2003 yılındaki “gül devrimi”), Ukrayna’da (2004 yılındaki “turuncu devrim”), Kırgızistan’da (2005 yılındaki “lale devrimi”), son iki yılda ise Tunus, Libya, Mısır gibi bazı Arap ülkelerinde post-modernist devrimlerin düzenlenmesi ve hayata geçirilmesinde de bütün bunlardan etkili şekilde yararlanılmıştır. Hem de bunlar son yıllarda Arap Doğu’da jeopolitik güç dengesindeki köklü değişiklikler zemininde gerçekleşiyor. Bu değişiklikler İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan, İran gibi bölgesel ve bölge dışı devletlerin burada etkinleşmesiyle ifade buluyor. Bu, özellikle de Suriye’deki son olaylarda kendini göstermektedir.

Bu gibi devrimlerin senaryo ve yapılanmalarına gelince, bunlar temelde aynıdır. Burada hükümetin hoşa gitmeyen adımlarını, seçimlere hile karıştırıldığı şeklindeki suçlamaları, kitlesel gösterileri alevlendirmek için İnternet’in olanaklarını etkin şekilde kullanmayı (Her toplumda hükümetten hoşnut olmayan kesimlerin var olduğu bilinmektedir.), emniyet güçlerine karşı gelme, göstericiler tarafından kurbanlar verildiğinde ise, öç alma çağrıları vb. örnek verilebilir. Bütün bunlar, yeni peyda olan siyasetçilerin “demokratik duygu sömürüsü” ile bir arada görülür. İktidara gelen yeni politik güçler genellikle sadece Batı’nın demokratik değerlerinden uzak olmakla kalmayıp, bazen “Doğu despotluklarının” parlak temsilcilerinden bile sayılmaktadır (Libya, Mısır).

“Galip gelen demokratik” ülkelerin siyasi hayatındaki asıl eğilim ise, demokratik süreçleri kullanarak iktidara gelen İslami partilerin etkisinin güçlenmesi olmuştur. Son yıllardaki gelişmeler, “renkli” devrimler sonucunda toprak kaybı (Sırbistan, Gürcistan) yaşayan, kalıcı iç siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çöküşün oluştuğu, halkın kitlesel olarak yoksulluğa itildiği, yerel oligarkların diktatörlüğünün kurulduğu, bu devletleri yöneten büyük devletlere ise bağımlılığın arttığını gösteriyor.

Genel olarak, bir takım eski Sovyet ülkelerinde ve Arap dünyasında yaşanan “renkli devrimler”, hem bu devletler hem de birçok diğer devlet için uzun vadeli sonuçlara neden olan, nitelik bakımından yeni jeo-politik gerçekler yaratmıştır. “Arap baharı” ise, artık demokrasi örneklerinden çok uzak olan komşu Arap ülkelerinde yayılmaya başlamıştır. Gelecekte “Arap baharı”nın yer aldığı bir takım ülkelerde, İslami rejimlerin daha da köktencileşmesi (radikalleşmesi), Büyük Ortadoğu’da son “renkli” devrimlerden sonra, artık “kendi adamlarını” iktidara getirerek, Batı’nın jeo-politik ve jeo-ekonomik hegemonya meselesini kesin olarak çözmek için ona açık çek verecektir.

Prof. Dr. Pervin DARABADI

Bakü Devlet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.