22 Ocak 2013’te yapılan genel seçimler sonucunda İsrail’de Likud-Beytinu ağırlıklı bir hükümet kurulacağı belli olmuştu. Ne var ki Beytinu lideri ve dışişleri bakanı Avigdor Lieberman, çeşitli yolsuzluk savlarıyla uğraşmak zorunda kaldığından, 2009 Nisan’ından beri İsrail’de başbakanlık görevini sürdüren Benyamin Netanyahu, söz konusu “seçim işbirliği”nde ön plana çıktı. Kısacası Likud-Beytinu ittifakının ve Netenyahu liderliğinin hangi ortaklarla koalisyonu kuracağı, yeni hükümetin belirleyici sorusu oldu.
10 Şubat 2009 seçimlerinden sonra Nisan 2009’da kurulan hükümet de, İşçi Partisi’nden aşırı sağa uzanan bir yelpazede çok ortaklı bir kabine oluşmuştu. ABD-İsrail arasında Obama-Netanyahu zemininde oluşan görüş ayrılıklarında, özellikle Netanyahu hükümetinde Şas dahil, dinci ve ırkçı sağ partilerin ortaklığı sorun oluşturmuştu. Netanyahu ayağının tozuyla, daha henüz Ocak 2009’da göreve gelen Obama’nın Filistin sorunuyla ilgili önerilerini geri çevirmişti. Burada en çok dikkat çeken konu, Arap Birliği’nin Haziran 2007’de oluşturduğu Arap Barış Planı’nı, Obama’nın cesaretlendirmesiyle revize eden Ürdün Kralı Abdullah’ın Netanyahu tarafından refüze edilmesiyle ortaya çıktı.
Öte yandan 2010 Eylül’ünde Obama’nın Beyaz Saray’da Netanyahu-Abbas-Mübarek-Abdullah’la gerçekleştirdiği ve Filistin müzakerelerini yeniden başlatmayı öngören inisiyatifi de Netanyahu hükümetince engellendi. İsrail Batı Şeria’da Yahudi yerleşimleriyle ilgili “morataryum”unu uzatmayınca, Filistin tarafı müzakereler başlamadan, müzakerelerden çekildi. Obama-Netanyahu arasında zaman zaman gerçekleşen görüşmelerde, hep gerginlik ve krize dayanan temalar işlendi. ABD Başkanı Obama’nın, ikinci dönemi başlamadan süren seçim kampanyasında, özellikle ABD’deki Yahudi lobisince siyaseten cezalandırılacağı savları ön plana gelmişti. Cumhuriyetçiler başkan adayları Romney önderliğinde ABD Yahudi lobisinin “tek müttefiki” gibi kendilerini lanse ettirdiler. Oysa İsrail’deki Yahudi liderliği ile ABD’deki Yahudi liderliği, farklı bakış açılarına sahiptiler. ABD’deki Yahudiler Obama’ya oy vermeye devam ederken, İsrail’deki Yahudi bakış açısı, Obama’ya karşı antipatik bir yaklaşım sergiledi. ABD’deki Yahudi lobisi Obama’ya seçim kazandırsa da, İsrail’i dışlayan bir ABD dış politikasının yaşamda karşılığının olmadığı aşikardı.
Netanyahu’nun -eğer bir son dakika sürprizi olmazsa- müstakbel hükümet ortakları, Yair Lapid’in Yeş Atid partisi ile Naftali Bennett’in Bayit Yehudi’si ve Livni’nin Hatnua’sı olacak. Söz konusu siyasal partiler arasında sol yok. Ancak ılımlı ve sağ bir bakış açısı belirleyici gözüküyor. Lapid ve Bennett yeni liderler olarak göze çarpıyor. Lapid merkez bir siyaseti tercih ederken, Bennett seküler bir sağı ortaya koyuyor ve İsrail politikasında gelecek vaat eden bir politikacı. Livni 2009 seçimlerinde Kadima’nın lideriydi ve partisi 1. parti olmuştu. Ancak sağ blok Livni’ye hükümeti kurdurmamıştı. Obama’nın gelecek hafta planlanan İsrail gezisinde, solun ve aşırı sağın yer almadığı “ılımlı ve sağ” bir yeni hükümet muhatabı olabilir. İsrail’in müstakbel hükümetindeki siyasal farklılıklara rağmen ortak zemin İran’ın “uranyum zenginleştirme politikası” ve “nükleer silah yapma” riskidir. Bu bağlamda “İsrail’i haritadan silme” iddiasındaki İran İslam Cumhuriyeti’nin “nükleer silah üretme” olasılığı, İsrail açısından klasik uluslararası hukuk çerçevesinde değerlendirilecek bir konu değildir. 1967’de yaşanan “6 gün Savaşı”nda da İsrail, Akabe Körfezi’ni kapayan Tiran boğazı Mısır tarafından bloke edilince “önleyici savaş” doktrinini ad koymadan uygulamıştı.
Netanyahu’nun 2009’dan beri sürekli gündemde tuttuğu “nükleer İran” konusu, İsrail’in “müstakbel kabinesi”nin temel hedefi olurken, “önleyici savaş” konusu önemli bir seçenek olarak masada durmaktadır. Suriye krizinde ise İsrail, Esad’ın Hizbullah’a “kimyasal silah transferi” konusunu tüm kırmızı çizgilerinin aşılması olarak değerlendirmektedir. Hizbullah ve Esad rejimi İran’ın en önemli müttefikleri ve uzantılarıdır. Obama’nın İsrail’e gelişinden önce kapsamlı bir analiz yayınlayan Reuters, ABD yönetiminin de İsrail’in “nükleer İran” kaygılarını paylaştığını dile getirmektedir. Obama’nın İsrail gezisine uzanan yeni dönemdeki tavrının ilk işareti, ABD Başkanlık seçimlerinin akabinde, İsrail tarafından Gazze’de Hamas’a yönelik uyguladığı “Bulut Sütunu Operasyonu”nda görüldü. Obama özenle “İsrail’in kendini savunma hakkı”nın altını çizdi. Arap Baharı’nın atmosferini öven, İhvan’ın iktidarına ılımlı bakan Obama, artık İsrail’le zayıflayan ilişkilerini tamir ettirme arayışı içindedir.
Bir başka açıdan bakıldığında Obama ikinci döneminde Kongre’de Cumhuriyetçi çoğunluğun siyasal etkisi altındadır. 2016 Kongre seçimlerinde bu çoğunluk pekişirse, Obama son iki yılını “çelimsiz bir topal ördek” olarak geçirmek durumunda kalacaktır. ABD’deki İsrail lobisinin çeşitli vesilelerle gönlünü almaya Obama yönetimi, İsrail-İran geriliminde artık daha duyarlı olma gereksinimini hissetmektedir. O yüzden Obama’nın İsrail gezisi ve mesajlarına dikkat edilmesi gerekmektedir.
Yrd. Doç. Dr. Deniz TANSİ