PARAG KHANNA: “DÜNYAYI NASIL YÖNETMELİ?”

upa-admin 27 Mayıs 2013 2.706 Okunma 0
PARAG KHANNA: “DÜNYAYI NASIL YÖNETMELİ?”

Küresel jeosiyasette karmaşık süreçler meydana geliyor. Uzmanların dünyanın geleceğine ilişkin endişeleri artıyor. Tanınmış siyaset bilimciler farklı kurtuluş yolları öneriyor.

XXI. Yüzyılda İktidarın Sahibi

Batılı jeosiyasi düşünüşte ilginç dönüşümler oluşuyor. Birçok ilkesel meseleye ilişkin bakışlar yenileniyor. Bunun ana unsuru, ABD’nin dünya egemenliği döneminin sona erdiğinin kavranmasıdır. Fakat bu sürecin içeriği ile ilgili realistler, muhafazakârlar ve liberallerin görüşleri arasında farklar vardır. Bu aslında, dünyanın nasıl yönetileceğiyle ilgilidir. Hint asıllı Amerikalı siyaset bilimci Parag Khanna’nın (Parag Hanna) “How to Run the World: Grafik a Course to the Next Renaissance” (Dünyayı Nasıl Yönetmeli: Yeni Rönesans’a Giriş) başlıklı kitabı tüm bunlar sebebiyle ilginçtir(1). Bazı uzmanlar bunu “liberalizmin rövanşı” olarak değerlendiriyor(2). Yazar, ilk kitabı “İkinci Dünya” ile siyaset bilimcilerin dikkatini çekmişti. Kitap 14 dile çevrilmiştir(3). P. Khanna’yı hocası Z. Brzezinski (Bjejinski) ile karşılaştırıyorlar.

Her halükarda P. Khanna’nın kitapta bahsettiği konular küresel jeosiyasetin gelişme eğilimleri açısından dikkat çekicidir. Ana sav, Amerika’nın gücünün bir sınırı olduğunun kabul edilmesidir. Buradan otomatik olarak dünyanın yönetiminde devletlerin rolüne yeniden bakma gereksinimi oluşuyor; çünkü en güçlü devletin bile nüfuz etme olanaklarının sınırı varsa, uluslararası ilişkiler sistemi değişmelidir. P. Khanna bu görüşten hareket ederek, dünyanın gelecek jeosiyasi görünümünün ana hatlarını belirlemeye çalışıyor.

Ona göre, dünya şu anda tek kutuplu değil; çok sayıda devlet küresel siyasete etki edebiliyor. Bu açıdan, dünya “kutupsuzlaşmıştır”. Bu görüşün P. Khanna’dan önce, Uluslararası İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haass tarafından ileri sürüldüğünü belirtelim(4).

P. Khanna’nın bir diğer temel savı, dünyanın şu anda Ortaçağ dönemini tekrarladığıdır. Yani o dönemde olduğu gibi, bir derecede kargaşa, feodal egemenliği, toplu cezalandırma yöntemlerinin kullanılması, birkaç büyük devletin iktidar için amansız mücadelesi şimdi de gözlemleniyor. Ancak “Yeni Ortaçağ” ifadesi de, P. Khanna’dan önce kullanılmıştı(5).

Tüm bunları dikkate alarak, yazar çıkış yolu olarak dünyanın yönetiminde alternatif yapılanmaların geliştirilmesini ileri sürüyor. Bu amaca ulaşmak için ise, “büyük diplomasi” anlayışını ortaya atıyor. Bu terimin tanımı net olarak kitapta verilmiyor. Genel olarak “büyük diplomasi”, çok sayıda çıkar sahibi ortağın, resmi durumu ya da statüsüne bakılmaksızın, ağa benzer etkileşimler aracılığıyla öne sürülen amaca ulaşmasını ifade ediyor. P. Khanna “büyük diplomasi”nin uygulanmasını üç boyutta ele alıyor: Uluslararası ilişkiler, sosyo-ekonomik gelişme ve çevrenin korunması.

Küresel jeosiyaset, bu görevlerin üstesinden gelmek için P. Khanna devletlerden ziyade, sosyal ve toplumsal kurumların, iş ve bilim adamları ve çeşitli insani kuruluşların rolünün artırılmasını önemli buluyor. Buna gerekçe olarak ise, dünyanın birçok bölgesinde var olan ciddi sorunların çözümünde hükümetlerden çok, tüzel kişilerin belirleyici rol oynadığını gösteriyor. Bu açıdan, siyasilerin bilim ve iş adamlarına daha fazla olanak tanıması gerektiği görüşü ifade ediliyor. Böylece, jeosiyasette girişimde bulunmanın hükümetlerden sosyal kurumlara geçmesi, dünyanın kurtuluş yolu olarak sunuluyor.

Liberalizmin Değişimi

Bu görüşler birçok açıdan günümüz jeosiyasi eğilimlerini küresel düzeyde, yaratıcı şekilde analiz etmeyi sağlıyor. Amerikalı G. Friedman (C. Fridman), J. Nye (Jr.) (C. Nay Cünyır), Z. Brzezinski ve başka tanınmış uzmanlar da, Amerika’nın küresel çapta önderlik rolünün yeni bir içerik arz etmeye başladığı savını kabul ediyor. ABD Merkezi İstihbarat Konseyi’nin 2013 yılı raporunda, sosyal ağlar ve insani kuruluşların siyasette daha fazla yer alacağı öngörüsü var. Demek ki, aslında, P. Khanna genel olarak pek de yeni olmayan görüşler dile getiriyor. Bununla birlikte, bir liberal bakış yanlısı olarak dikkat çekicidir. Son kitabını da bu pencereden değerlendirmek daha nesnel olur.

Meselenin diğer tarafı, dünyada haksızlığın, çifte standardın, çatışmaların, yanlılığın, birinci olma mücadelesinin daha amansızlaşmasıyla ilişkilidir. Bu açıdan, P. Khanna’nın devletleri küçültmesi, gerçekle o kadar da örtüşmemektedir. Şu anda küresel jeosiyasette tüzel kurumlardan ziyade, ABD ile Çin’in yarışının daha etkili olduğunu belirtelim. Aynı mantıktan hareketle, hızla gelişen diğer ülkelerin ve onların yarattıkları uluslararası kuruluşların dünya politikasında rolünün artabileceğini belirtelim. Bu durumda insani kurumlar, kişisel örgütler ve iş adamlarının küresel jeosiyasi görünüme etki olanaklarıyla ilgili net bir öngörüde bulunmak bir hayli zor oluyor.

Geniş maddi olanakları olan iş adamlarının çok az bir bölümünü küresel sorunlar ve dünyanın kaderi ilgilendiriyor. Onlar bu konuyu hayret verici şekilde boşvermiştir. Bu nedenle, genel olarak iş adamlarının jeosiyasette ne derecede rol oynayabileceği ucu açık bir mesele olarak kalıyor.

Burada bir gerçeği itiraf etmek gerekiyor. Bölgesel çapta birçok sorunların çözümünde insani kuruluşlar, bireyler ve iş adamları büyük rol oynayabilir. Fakat bunu her duruma uygulamak bir hayli zordur. Bölgesel ölçekte öyle çatışmalar var ki, onlar karmaşık niteliğe sahiptir ve ulusal çıkarlarla doğrudan bağlıdır. Bu gibi sorunları siyasi ve diplomatik usta adımlar atmadan çözmek olanak dışıdır. Bunların büyük diplomasi çerçevesinde ortadan kaldırılmasının, şimdilik hiçbir yapısı yoktur. P. Khanna’nın bu konuyla ilgili söylediklerinin daha ziyade kuramsal nitelikli olduğu anlaşılıyor. Gerçek ise, her zaman somut ve uygulanabilir verim getiren adımlar atılmasını gerektiriyor.

P. Khanna’nın kitabı, bütün olarak uluslararası politikanın bugünkü durumu ve birbirleriyle rekabette olan entelektüel gelenek yoluyla kavranması girişimine çok yönlü yanıtı hatırlatıyor(6). Yazar liberalizmin geleneksel savlarına yeni temeller arıyor. Öncelikle iç işlerine karışma ideolojisini ve açık dünya görüşünü yeni kıstaslarla anlatmaya çalışıyor. Bunun ışığında, yazarın bölgeselciliğe öncelik vermesi ve küresel kurumların etkinliğini eleştirmesi daha çok ilgi çekmektedir. Liberal gelenek çerçevesinde siyasi gerçeklerin kavranmasında, önceki seçeneklerin önemli ölçüde dışına çıkıldığı görülüyor. Bu akımın temsilcileri önceleri, dünyaya küresel kurumlar prizmasından bakıyor ve onların azami gelişmesine çağrıda bulunuyordu. Şimdi ise bu görüş açıkça, sert şekilde eleştiriliyor. Liberal yaklaşımda önemli yenilikler oluştuğu görülüyor.

Kaynak: Newtimes.az

Kaynakça

  1. Parag Khanna. How to Run the World: Grafik a Course to the Next Renaissance. Random House, 2011, 272 sf.
  2. İqor İstomin. Reцenziya na kniqu “Kak upravlyat mirom: Vlast v XXI veke. Komu ona budet prinadlejat?” // “Rossiyskiy Sovyet po mejdunarodnım delam” 24 Ocak 2013.
  3. Parag Khanna. The Second World: Empires and Influence in the New Global Order. Random House, 2008. 496 sf.
  4. Richard N. Haass. The Age of Nonpolarity. What Will Follow US Dominance // Foreign Affairs. 2008. № 3.
  5. Cerny Philip G. Neomedievalism, Civil War, and the New Security Dilemma: Globalization as Durable Disorder // Civil Wars. 1998. № 1; Jörg Friedrichs. The Meaning of the New Medievalism // European Journal of International Relations. 2001. № 4; Gamble Andrew. Bölgesel Blocs, World Order and the New Medievalism // European Union and the New Regionalism / Ed. by M. Telo. Aldershot: Ashgate, 2001.
  6. Robert Kagan. The Return of History and the End of Dreams. N.Y.: Knopf, 2008; Fareed Zakaria. Post American World. N.Y.: W.W. Norton & Company, 2008; Michael Mandelbaum. The Frugal Superpower: America s Global Leadership in a Cash-Strapped Era. N.Y.: Public Affairs, 2010.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.