Küreselleşmenin insanlığa armağanı olan tüketen insan modelinden, kıt kaynakların bilincine varıp, vazgeçen ve yeni bir arayış oluşturanların sunduğu çözümün adı “Sade Yaşam”. Yapılan araştırmalar, dünyanın ileri gelen ülkelerinde de, sade yaşamın yükselen bir akım olduğunu kanıtlıyor. Dünyayı tehdit eden küresel iklim değişikliği süreciyle birlikte artan çevre duyarlılığı ile sade yaşam taraftarları aynı zamanda çevreyi de hedef alan çalışmalar yapıyorlar.
Sade yaşam fikrinin arka planı çok da yeni değil aslında. Tarihteki pek çok uygarlıkta bu tür düşüncelerin, dönemin bilge kişilerince savunulduğunu görmekteyiz. İtidallilik, aşırılıklardan kaçınma gibi davranışlar ve bunları öğütleyen atasözleri, geçmişten beri hep var olmuştur. Sade yaşam taraftarları da, özet olarak; daha az tüketmeyi, sadeleşmeyi öneriyor ve böylece daha iyi bir yaşama sahip olunacağını belirtiyorlar. Gerçekten de, bir bireyin geliri sabitken, bu gelirden harcadığı miktarın azalması, birey için bir tür zenginleşme sayılırken, dünya üzerindeki bireylerin tüketmekten vazgeçtiği kaynakların bileşimi de, küresel bir zenginleşme, bollaşma olarak düşünülebilir. Bu süreç göz önünde bulundurulduğunda, bireylerin refahında bir artıştan söz edilebilecektir.
Sade yaşam kavramı ile teknolojiden ve günümüzün tüm nimetlerinden uzak, ilkel bir yaşayışın hedeflenmediğine de ayrıca dikkat çekmek gerekiyor. Sade yaşam; sadece çöpleri ayrıştırarak, ekonomik ürünler kullanarak da ulaşılabilecek bir yaşam biçimi de değil kuşkusuz.
Sade yaşamı etkin kılabilmenin en önemli koşulu, kafa yapısının sadelik yönünde değiştirilmesi olarak gösteriliyor. Bunun için de, daha az tüketip, daha sade bir hayatı yaşamayı özellikle istemek gerekiyor. Sade yaşamak için sahip olunan kaynakların azaltılmasından ziyade, daha seçici ve daha verimli olmanın gerektiği vurgulanıyor. Sosyolog Juliet Schor, “kişi kendi ürünlerini ne kadar çok temin edebilirse, yaşam standardını yeniden oluşturmak için o kadar az para kazanmaya ihtiyaç duyar” demektedir.
Sade yaşayarak doğayı, çevreyi ve hatta insanlığı kurtarmaya çalışmak dışında elde edilebilecek en önemli şey; bireysel başarı ve yeterliliğin elde edilmesi olacaktır. Çünkü bu yaşam biçimini benimseyen birey, her şeyden önemlisi yaşamında ulaşmak istediği hedeflere giden yoldaki pek çok engeli önünden kaldırmış olacaktır. Bireyin günlük yaşamını kaplayan fazlalıklar, amaç dışı uğraşlar ve engeller devre dışı kalacak ve hedefe kısa yoldan ulaşmak mümkün olacaktır. Tıpkı belirli mesleki konularda uzmanlaşmanın bireylere getirdiği kazanımlar gibi hem fiziksel hem psikolojik fazlalıkların insan hayatından çıkarılması, hedefe odaklanmış ve başarılı bir birey olmanın önünü açacaktır. Böylece üretim faktörlerinden emeğin, verimliliği artacak ve bu insanlığa daha yüksek bir refah düzeyi ve kaliteli bir hayat olarak geri dönecektir.
Ürettiğinden daha çok tüketen, dışa bağımlı bir ekonomik düzene sahip Türkiye ekonomisindeki aktörler olan bireylerin, sadece zamları/vergileri ya da belirli olayları protesto etmek için başvurduğu seçici tarzdaki tüketimin, her güne yönelik, yani gündelik bir tüketim kalıbı haline gelmesi zaten gerekmektedir. Zira önceden belirtildiği gibi, dışa bağlı bir ekonominin sürdürülebilir olmamasının yanında, tüketici kitlenin, yani kadim dini öğretilerin inananlarının, daha sade bir yaşama sevk edilmesi, aynı zamanda yoğun biçimde bu öğretiler tarafından desteklenen bir tavırdır. Küresel iklim değişikliği alanındaki çalışmalar da, dünya düzeninin, sürekli ekonomik büyüme koşulları için değil de, sade yaşama dayalı bolluk ekonomisi için yaratıldığını zaten ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak, ekonomik büyüme ile refahı birbirinden ayrıştırmanın bir ütopya olmadığı, daha ziyade bir mali ve ekolojik gereklilik olduğu ortadadır. Ekonomide ve ekonomiye bağlı olarak siyasi ya da toplumsal sonuçlar elde etme beklentisi ile atılan adımlar, öncelikle bazı paradigmal değişimlere ihtiyaç duymaktadır. Bunu temel olarak, halen refahın her zamankinden daha fazla tüketmek ve daha fazla büyümek gibi algılanmasından vazgeçilmesi ve refahın yeniden tanımlandığı koşullar altında küçülmeye doğru yönelinmesi olarak özetlemek de mümkündür. Tüketici vasfı ile ekonomide bir güç unsuru olan bireylerin, yaşam felsefelerinde gerçekleştirecekleri dönüşümler, doğrudan ve dolaylı yollarla ihtiyaç duyulan çözüme ulaşılmasını sağlayacaktır.
Oytun MEÇİK
KAYNAKLAR
– Assadourian, E. (2012), “Fazla Gelişmiş Ülkelerde Küçülmenin Yolu”, Worldwatch Enstitüsü Dünyanın Durumu 2012: Sürdürülebilir Refaha Doğru, L. Starke (Ed.), A. Başçı (Çev.), İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s. 37-64.
– Meçik, O. (2008), “Yükselen Akım: Sade Yaşam”, ESOGÜ Haber, Sayı:90, s. 15.
– Schor, J. (1999), “The Overspent American: Why We Want We Don’t Need”, New York: Harper Perennial.
Minimalizm; özellikle sanatta ve müzikte 1960’lı yıllardan başlayıp günümüze kadar ulaşan ve son dönemlerde oldukça popüler olan bir akımdır. Zamanla bir yaşam felsefesi haline gelmiştir. ?
Sade yaşam ile ilgili hazırladığımız blog yazımızı linke tıklayıp okuyabilirsiniz; https://www.tarz2.com/az-coktur-sadelik-mutluluktur
Sürdürülebilir moda, minimalizm, sade yaşam ve bütçe dostu alışveriş konularındaki paylaşımlarımız için bizi takip edebilirsiniz. ?
facebook.com/tarz2com
twitter.com/tarz2com
instagram.com/tarz2com