Arap Baharı’nın sembol ülkelerinden ve Arap Ortadoğusu’nun en önemli ülkesi Mısır, Hüsnü Mübarek’in devrilmesinin üzerinden 2 yıl geçtikten sonra bir kez daha siyasal bir değişimin eşiğine geldi. Mübarek’in devrilmesinin ardından 1 yıl boyunca Mısır Ordusu’nun kurguladığı Yüksek Askeri Konsey tarafından idare edilen Mısır, 30 Haziran 2012’den bu yana da demokratik seçimler ile işbaşına gelen Müslüman Kardeşler üyesi Muhammed Mursi tarafından yönetilmektedir. Ne var ki, Muhammed Mursi’nin toplumsal/siyasal meşruiyeti giderek azalmaktadır. Bu durum, onun ve Müslüman Kardeşler’in Mısır’daki siyasal etkinliğini kabul etmek istemeyen kesimlerin yanı sıra, 1 yıllık iktidar süresi içerisinde Mursi’nin başarısız olduğunu gören kesimlerin aynı paydada birleşmelerini beraberinde getirmiştir. Mursi’nin şahsında Müslüman Kardeşler karşıtlığını da ortaya koyan bu kesimin en önemli hedefi, Mursi’nin istifa etmesi ve seçime gidilerek toplumsal kapsayıcılığı daha fazla olan bir hükümetin işbaşına getirilmesidir.
Muhammed Mursi, iktidarının ilk döneminde, Mübarek yanlısı kesimlere karşı sağlam duruşu, Mısır Ordusu’nu siyasetin dışına çekebilme yönünde attığı adımlar ve Mısır’da bürokratik-askeri vesayet rejimini ortadan kaldırma yönünde gösterdiği irade ile gerek Mısır toplumunda, gerekse de uluslararası aktörler nezdinde önemli bir prestije sahip olmuştu. Ancak Mursi’nin bu başarıları, sonraki dönemde izlenen politikalar sonrası konuşulmaz hale gelmiştir. Muhammed Mursi, 1 yıl önce iktidarı devraldığında ülkenin yaşadığı derin ekonomik krize çare bulacağını, yolsuzlukların üzerine gideceğini ve Mısır’ı 100 gün içerisinde düzlüğe çıkaracağını ifade etmişti. Ancak bugün gelinen noktada Mursi’nin sözünü yerine getiremediğini görüyoruz. Zira Mursi döneminde ekonomik problemler çözülememiş, yolsuzlukların üzerine yeterli etkinlikte gidilememiş ve hatta yeni yolsuzlukların yaşandığına dair toplumsal bir ön kabul oluşmuştur. Bu durum, Mursi’nin sözünü yerine getiremediğine dair bir toplumsal algı oluşturmuştur. Mısır halkı, ekonomi politikalarındaki başarısızlığın yanı sıra ülkedeki altyapı yatırımlarının yetersizliği noktasında da hemfikir durumdadır. Mısır’ın bazı bölgelerinde, hatta Kahire ve İskenderiye gibi büyük şehirlerde dahi, süreklilik gösteren elektrik ve su kesintilerinin olması, halkın tepkisini arttırmaktadır. Hatta Mübarek döneminde şehirlerin altyapısının çok daha iyi olduğu ifade edilmektedir.
Mursi döneminde Mısır’ın döviz rezervleri Mübarek dönemine oranla yarı yarıya azalmıştır. Mısır lirasının değeri ABD dolarına oranla % 10’luk bir değer kaybına uğrarken, akaryakıt sıkıntısı Mısır toplumunun en önemli meselelerinden biri haline gelmiş durumdadır. Ülkenin belli bölgelerinde temel gıda maddelerine ulaşım konusunda sıkıntılar olduğuna dair haberler de medyaya yansımaktadır. Ülkenin Mübarek dönemine oranla yaşadığı en önemli problemlerden biri de, asayiş sorunu ve toplumsal huzursuzluktan korkan turistlerin tatil için Mısır’ı tercih etmemeleridir. Bu gerçeklik, ülkenin en önemli ekonomik girdilerinden olan turizm gelirlerini önemli oranda azaltmıştır. Turist akışının azalması, asayiş sorunu ve ekonomik problemler ile birleştiği noktada turizm yatırımlarını da azaltmış ve birçok Mısırlı da işsiz kalmıştır. İşsizlik ve enflasyonun yükselişe geçtiği ülkede gıda ve temel tüketim mallarının fiyatları da sürekli bir artış içerisindedir.
Muhammed Mursi’ye karşı muhalefetin daha geniş bir cephe oluşturabilmesinin en önemli nedenlerinden biri de, Mursi’nin asker, polis, yargı ve toplumsal elitleri siyasal işleyişin dışında tutmaya çalışan yaklaşımıdır. Mısır gibi, ordu ve yargının uzun yıllar boyunca ülke yönetimini elinde tuttuğu ve gerektiği noktada Mübarek ve ondan önceki Enver Sedat gibi devlet başkanlarını dengelediği bir ülkede, Mursi’nin ortaya koyduğu bu tutum bürokrasi, yargı ve ordu içerisindeki huzursuzluğu ayyuka çıkarmıştır. Mevcut yönetimin etkinliğini ve meşruiyetini azaltan hususlardan biri de, başta büyük şehirler olmak üzere, Mısır’ı saran asayiş sorunlarıdır. Mursi yanlıları ile karşıtlarının sokakları birbirleri ile hesaplaşma alanı haline getirmesi ve ekonomik sorunların artması sonrası hırsızlık, yağma ve çete hesaplaşmaları gibi olayların görülme sıklığının artması mevcut asayiş krizinin başlıca nedenleridir. Kamu çalışanlarının ekonomik durumunun giderek kötüleşmesi ve işçi kesiminin huzursuzluğunu gösterebilmek amacıyla grev sıklığını arttırması da Mursi yönetimini zorlamaktadır.
Gelinen noktada solcular, liberaller, milliyetçiler ve hatta Mübarek yanlılarının aynı paydada birleştiklerini ve Müslüman Kardeşler’e karşı ittifak yaptıklarını görüyoruz. Selefi Nur Hareketi dahi Müslüman Kardeşler ve Mursi’ye olan desteğini çekmiş durumdadır. Ancak onlar çok daha radikalleşmiş bir toplum özlemi içerisinde oldukları ve Mursi’yi “yumuşak davranmakla” eleştirdikleri için muhalefetten ayrılmakta ve bağımsız hareket etmektedirler. Müslüman Kardeşler ve Mursi’ye karşı birleşen geniş ölçekli koalisyon ne yapılması gerektiği noktasında ise birbirlerinden çok farklı noktalarda konumlanmışlardır. Yani mevcut muhalif koalisyonun yalnızca Mursi karşıtlığında birleştiğini, Mursi sonrası için ise hemen hiçbir planlarının olmadığını söylemek gerekmektedir.
Mursi karşıtları, onun görev süresinin birinci yılını doldurduğu 30 Haziran’dan itibaren, başta Tahrir olmak üzere, ülke çapında meydanlarda olacaklarını ve Mursi istifa edene kadar da eylemlerini sürdüreceklerini kaydetmektedirler. Ne var ki, meydanda olanlar yalnıza Mursi karşıtları değildir. Başta Müslüman Kardeşler olmak üzere muhafazakârlık paydasında birleşen çok sayıda siyasi parti, örgüt ve aktör de Mursi’ye destek verebilmek için meydanlara çıkmış durumdadır. Hatta bu iki grup arasında çatışmalar da yaşanmış ve 10’a yakın gösterici hayatını kaybetmiştir. Mursi muhalifleri, “Tamarud (İsyan) Hareketi” adı verilen bir şemsiye oluşum içerisinde birleşmişlerdir. Muhammed Mursi’ye yönelttikleri en önemli eleştiri ise Mısır’da tüm önemli pozisyonları İslamcılara vermek ve muhalefeti sindirerek Mısır’ı her yönüyle İslamlaştırmaktır. Tamarud içerisinde Müslüman Kardeşlerden kopan isimlerin ve grupların da bulunduğu iddia edilmektedir. Zira hareketin sözcüsü Mahmud Badr, bu yönde açıklamalar yapmakta ve tabanlarının oldukça geniş ve çeşitlilik içeren bir yapıda olduğunu ifade etmektedir. Muhammed Baradey, Tamarud Hareketi’ne en fazla destek veren muhalif lider olarak göze çarpmaktadır. Bu durum, onun muhalefetin liderliğine oynadığını ve Mursi sonrası devlet başkanlığı için hazırlık yaptığını göstermektedir. Mursi yanlıları ise, Tamarud Hareketi’ne karşı Tagarud (tarafsızlık) Hareketi’ni kurmuşlar ve sokaklara çıkarak Mursi’ye olan desteklerini ifade etmişlerdir. Mursi’nin siyasal meşruiyetinin tartışılamayacağını ve demokratik seçimlerle iş başına geldiğini kaydeden Tagarud Hareketi, muhalefetin çabalarının anlamsız olduğunu ve Mursi’nin görevine devam edeceğini belirtmektedir.
Mısır’da ortaya çıkan toplumsal kutuplaşma ortamı Gezi Parkı Hadisesi esnasında ve sonrasında Türkiye’de gözler önüne serilen resme çok benzemektedir. Nitekim hem Türkiye’de hem de Mısır’da muhalefet hemen her konuda birbirinden farklı görüşler ortaya koymalarına karşın, mevcut iktidarın sona erdirilmesi noktasında kararlı bir duruş sergilemektedirler. Aynı şekilde her iki ülkede de toplum yarı yarıya bölünmüş ve kutuplaşmış durumdadır. Sokak gösterileri ve toplu eylemler her iki ülkede de büyük bir önem taşımaktadır. Türkiye’de olduğu gibi Mısır’da da devletin medya üzerindeki etkisi eleştirilmektedir. Ancak Türkiye’nin aksine Mısır medyasında muhalefetin etkinliği çok daha fazladır. Mısır’da iktidar, kendisine karşı çıkanları vesayet yanlılığı ve Mübarek dönemine öykünmekle suçlarken; Türkiye’de ise muhalefet partilerinin kurumsal etkinlik ve toplumsal meşruiyet noktasında büyük bir problem yaşadıkları görülmektedir. Mısır’dan farklı olarak Türkiye’de iktidar partisine destek verenlerin sokak gösterileri için meydanlara dökülmediğini, bu bağlamda sokağa taşan muhalefete cevap verme görevinin kolluk kuvvetleri tarafından yerine getirildiğini görüyoruz.
Mısır’da toplumun katı bir biçimde ikiye bölünmüş olması ve her iki grubun da birbirlerine karşı sokağa dökülmeye hazır bir görüntü sergilemesi, kutuplaşmanın çok keskin bir şekilde yaşandığını kanıtlamaktadır. Bu görüntü, Mısır’da kanlı bir iç savaşın çok da uzak olmadığını anlatmaktadır. Mısır Ordusu’nun Genelkurmay Başkanı ve aynı zamanda Savunma Bakanı olan Abdülfettah el Sisi’nin, “ülkenin kontrol edilemez bir çatışma ortamına sürüklenmesine izin vermeyeceklerini” kaydeden açıklaması ise Mısır Ordusu’nun her an kontrolü ele alabileceğini ve sistemsel vesayetini kurgulayabileceğini açıkça göstermektedir.
Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU