Geçen sene Şubat ayında Florida’nın bir kasabasında meydana gelen cinayet şimdi tüm ABD’yi titretiyor. Siyah gence kurşun sıkan polise yargı beraat verdikten sonra insanlar sokaklara çıkarak adalet arıyorlar. Resmi kurumlar ise ciddi bir önlem almıyorlar. Uzmanlar olayın bir kasabayla sınırlı kalmadığını, genel olarak Amerikan sosyal psikolojisinde değişikler meydana geldiğini söylüyorlar. Batılı toplumlarda ise insan faciaları sona ermiyor.
Bir Merminin Masum Kurbanı
ABD’nin Florida eyaletinin Sanford kasabasında 26 Şubat 2012 tarihinde yaşanan suç tüm ülkeyi karıştırdı. Amerika gibi yüksek demokrasiye sahip devlet için bu, son derece düşündürücü bir olaydır. İlk bakışta hukukun üstünlüğünün hüküm sürdüğü söylenen bir toplumda bu gibi olayların adalet ilkesine dayanılarak çözülmesi gerekiyordu. Fakat …
O gece asayiş görevlisi George Zimmerman 17 yaşındaki siyah genç Treyvon Martin’i şüpheli davranışları yüzünden vurdu. Bundan birkaç dakika önce ise o, merkezden “genci takip etmeme” emri almıştı. Görevli emri uygulamamıştır. Sonuçta, ölüm olayı meydana geldi. İlginçtir ki, soruşturma yaşananların ayrıntılarının henüz kesinleşmediğini söylüyor. Kimin kavgaya ilk başladığı, silah kullanma ihtiyacın nereden kaynaklandığı, tanıkların somut ifadeleri vb. gibi meseleler kesin olarak belli değildir. Üstelik fiziksel açıdan iyi hazırlıklı 29 yaşındaki görevlinin bir gence silahsız kavgada nasıl yenilebilmesi meselesi belli değildir. T.Martin’in şapkalı monttan, soğuk çay şişesinden ve yemek tabağından başka herhangi bir “silahı” olmamış.
Öncelikle mahkeme G. Zimmerman’ın masum olduğuna dair karar çıkarmış. İnsan hakları örgütleri konuyu yeniden gündeme getirdikten sonra “asayiş görevlisinin” 150 bin ABD doları karşılığında tutuksuz yargılanmasına karar verilmiş. Fakat hak savunucuları ve binlerce Amerikan vatandaşı yine itiraz ettiler. Başkan Obama Martin’in anne-babasını sakin olmaya çağırdı ve olayı “trajedi” olarak değerlendirdi. O, ABD’nin bir hukuk devleti olduğunu ayrıca vurguladı (Bkz.: Obama’dan sükunet çağrısı // www.zaman.com.tr, 15 Temmuz 2013) Aynı zamanda, ABD’nin ilk siyah devlet başkanı tedirgin bir fikir de söyledi: “Benim de oğlum olsaydı, Treyvon gibi görünürdü”.
Tüm bunlar 6 kadın jürinin kararını etkilemedi. Onlar G. Zimmerman’ın masum olduğuna ilişkin karar verdi. Bundan sonra New York’un ünlü “Times” meydanı göstericilerle doldu. Farklı ırklara mensup binlerce insan mahkemenin kararına itiraz etti. Onlar her bir ABD vatandaşının yasa karşısında eşit olduğunu ifade ettiler, G. Zimmerman’ın yeniden yargılanması istediler. Polis ise sivil göstericilere müdahale ederek 12 kişiyi gözaltına aldı.
Olayların bu tür gidişatı siyasi nitelikli bazı meseleleri meydana çıkardı. Amerika’da insan haklarının çiğnendiği ortadadır. Ülkenin Cumhurbaşkanı bile bunu önleyemiyor. Renginin siyah olması nedeniyle sokağın ortasında kurşunlanan zencilerin haklarının korunmaması binlerce ABD vatandaşını rahatsız etse de, polis inadından dönmüyor. Sivil protestocuları cezalandırıyorlar. Bu sürecin sakinleşmemesi düşündürücüdür. Bir taraftan protestocular faaliyetlerini sürdürüyor, diğer taraftan ise resmi makamlar mahkemenin kararının değişmesi için hiçbir çaba göstermiyor.
Mesele Batı’nın dünyanın çeşitli bölgelerinde insan haklarıyla ilgili kopardığı gürültünün fonunda oldukça düşündürücü görünüyor. Yeri geldi-gelmedi başka devletlerde yaşanan olaylara müdahale eden ABD ve Avrupa ülkeleri kendilerine ait meselelerde tamamen farklı tavır sergiliyor. Örneğin, Azerbaycan’da somut bir suçtan dolayı hapse atılan bazı insanların mesleki faaliyetlerini bahane göstererek “siyasi tutuklu” gibi değerlendirmeye çalışıyorlar. Resmi kurumlara karşı şiddet uygulayanların yargılanmasını insan haklarının ihlali şeklinde çeşitli raporlara ekliyorlar. Çeşitli ülkelerde Müslümanların haklarının toplu şekilde çiğnenmesine ise hiç bir tepki vermiyorlar. Bunları onaylayan binlerce örnekler vardır.
Bazı somut örnekler verebiliriz. Ermenistan’dan 100 binlerce Azerbaycanlı şiddete maruz kalarak sınır dışı edildi. Dağlık Karabağ’dan, kendi ata yurdundan binlerce vatandaş zorla göç ettirildi. Hocalı’da Ermeniler yüzyılın trajedisini gerçekleştirdi. Hâlihazırda Myanmar’da Müslümanlar toplu şekilde şiddete maruz kalıyor ve öldürülüyor. Avrupa’da işlenen suçlar arasında etnik mensubiyete göre öldürülenlerin sayısı gittikçe artıyor. Bugün Avrupa’da İslam düşmanlığının yaygın olduğu bir sır değildir. T. Martin de işte böyle bir tavrın kurbanıdır. Polis gerçek durumu aydınlatmadan, gencin silahlı olup-olmadığını belirlemeden onu tabancayla vurmuştur. Bundan sonra onun anne-babasından özür dilemenin hangi anlama geldiğini bilmek zor değildir. Polisin bizzat kendisinin öldürülen şahsın babasına çocuğun silahı olmadığını bilmediğini söylemesi ilginçtir. O zaman, neden ona ateş açmıştır?
Batılı Toplumlarda Psikolojik Sorunlar
Nedeni bellidir – onun rengi siyahtı! O, beyaz derililerin yaşadığı mahalleden geçiyordu. Martin’in başka hiçbir suçu yoktu. Bu, tabii ki, Batı için utanç verici bir durumdur. Aynı zamanda, mesele daha derin katlardaki sorunlarla bağlantılı görünüyor. Söz konusu, Batı’nın devlet düzeyinde çifte standart politikası yürütmesidir. Şu anda bu fikri tam onaylayan birkaç örnek vardır. Irak’ta, Mısır’da, Suriye’de, Afganistan’da, Myanmar’da ve diğer Müslüman ülkelerde insanların hakları ağır bir biçimde çiğneniyor. Örneğin, Mısır’da yasal Cumhurbaşkanı askerler tarafından görevinden uzaklaştırıldı, sonra ise ona karşı dava açıldı. Tüm bunlara karşı Washington ve Brüksel itirazlarını bildirmedi. “Tahrir”de gösteri yapanların polis şiddetine maruz kalmasına duyarsız kalıyorlar.
Azerbaycan’a karşı da yaklaşık aynı tavrı görüyoruz. Ülkenin elde ettiği büyük başarılara kıskançlıkla yaklaşan çevreler “karalama”dan vazgeçemiyorlar. Milli azınlık sorunu bulmak için çabalar harcıyorlar. Üstelik de bu süreç Azerbaycan bağımsızlığını elde ettiği zamandan gidiyor. Ermenistan’ın saldırısı sırasında hakları çiğnenen soydaşlarımızla bağlı ise Avrupa sessiz kalıyor. Tüm bunlar neyi ifade ediyor?
Batı’nın hem devlet geleneği, hem de hukuki ve manevi-ahlaki değerlerin korunması açısından ciddi sorunları vardır. ABD dünyanın en demokratik devleti sayıldığı halde, insanları rengine göre mahkemesiz yargılayanlar bulunuyor. Buna itiraz eden vatandaşlar ise şiddete maruz kalıyor. Demek ki, söz konusu bir grup değildir – bütünüyle Amerikan toplumsal-politik bilincinde olumsuz yöne değişimler gözlemleniyor. Sıradan vatandaşlar ve hak savunucularının bir kısmı bunları hissederek, önlem alınmasını talep ediyorlar. Ancak aynı zamanda, C.Zimmerman’ı savunan sosyal çevre de mevcuttur. Onun avukatı mahkemenin kararını “adil, ama çok adil” diye değerlendirdi. Yani 17 yaşındaki gencin ölmesi bir hukukçu gibi onu asla ilgilendirmiyor. Kuşkusuz, avukatın müvekkilini savunması gerekiyor, fakat burada söz konusu onun yaşadığı sevinç hissi, aldığı paraya göre insan hayatını hiç saymasıdır.
Tüm bunları, bakın, T.Martin’in yakınları nasıl değerlendiriyorlar. Babası mahkemeden sonra, “ABD’de siyah derilileri artık asker olarak görmeye başlarlar” şeklinde konuştu. Yani kim olursa olsun, derisinin rengi siyah olanlara mermi atabilir. Katledilen çocuğun babasının toplumda böyle bir psikolojik durumun varlığına işaret etmesi ilginçtir. Aynı fikri Siyahları Geliştirme Sosyal Birliği (NAACP) ve insan haklarını savunan “ColorOfChange.org” örgütü de ifade etmiştir (Bkz.: Zimmerman kararı, ABD’de ırkçılık tartışmalarını yeniden alevlendirdi // www.zaman.com.tr, 15 Temmuz 2013) .
Bunlar bazı Batılı analistlerin endişelendiği toplumun radikalleşmesi sürecinin daha da derinleştiğini gösteriyor. Sosyal-ekonomik ve manevi kriz derinleştikçe meydana çok çarpıcı suç olayları çıkıyor. Şimdi Amerikalı ve Avrupalı kendi ailesini kurşunlayabiliyor, komşusuna saldırıda bulunuyor, yabancılara karışı şiddet uyguluyor ve en kötüsü, farklı dini inanç sahiplerine, başka ırka ait olanlara hoşgörüsüzlük yapıyor. ABD veya Avrupa’nın kendi sorunlarının nedenini başka yerlerde arama gibi psikolojik kusura sahip olduğuna ilişkin bir izlenim oluşuyor.
Burada bir mantık vardır. Şimdiye kadar kendilerini dünyanın efendisi hesap edenler, tüm sorunlarını başkaları üzerinden çözmeye alışkınlar. Suçluyu da kesinlikle başka yerlerde aramışlardır. Benzer olarak, toplum genelinde oluşan sıkıntıların müsebbibi de yine de “siyahlar”, “Müslümanlar”, “Asyalılar”, “Latin Amerikalılar”, “Ortadoğulular” vb.dir. Böyle olmasaydı, polis 17 yaşındaki bir genci “silahı olabilir” ihtimaliyle öldürmezdi. Ancak her şeyin bir sonu vardır. Adaletsizlik de bir yere karardır. Şimdi New York sokaklarında “adalet yoksa demokrasi de yoktur” diyenler, yarın toplumda büyük çalkantılar yaratabilirler. Öldürülen Martin’in kardeşi Sezar’ın ünlü sözünü değişerek söyledi: “Sen de mi, Amerika?!” Yarın bu soruya cevap bulmak geç olabilir.
Kaynak: Newtimes.az