“İslam’ın yükselişi belki de insanlık tarihinin en etkileyici hikayesidir. Önceden yok sayılan bölge ve insanlar arasında doğan İslam, bir asır içinde dünyanın yarısına yayıldı. Büyük imparatorlukları parçalayarak uzun süre hüküm süren dinleri temelinden sarstı. Irkların ruhuna yeniden şekil vererek tamamen yeni bir dünya inşa etti. İslam, mucizevi bir kolaylıkla geldi ve Pirenelerden, Himalayalara ve Orta Asya çöllerinden Orta Afrika çöllerine kadar uzayan bir coğrafyada galip gelecek parlayan hilali gördü.”
Ünlü İngiliz tarihçi Joseph Toynbee’nin mülakatından aktarmış olduğum bu alıntı aslında İslam’ın Arap coğrafyasında toplumlar arası yeniden tutkal vazifesi görmeye başladığı ve siyasal İslam’in güç kazanma paranoyasının ABD eski başkanı G. W. Bush’un korkuyla ifade ettiği gibi, “İspanya’dan Endonezya’ya kadar uzanan radikal İslam imparatorluğu” düşüncesi bugün halk iradesinin demokrasi dışı tutulduğu ve bu iradeye karşı aşırı şiddet ile meşruiyet sağlamaya çalışan gayri meşru yönetim biçimi halini aldı.
Cuntanın kukla yöneticilerine Batı’nın sessizliği
Mısır tarihinde ilk defa halkın oylarıyla iktidara gelen devlet başkanı Mursi henüz seçilmesinin üzerinden bir sene geçmesinin ardından dış destekli askeri cunta darbesi ile tutuklanıyor ve yerine kukla yöneticiler getiriliyor. Bu da yetmezmiş gibi verdiği oyların hesabını soran ve meşru protesto hakkını kullanan Mısır halkına karşı tankla tüfekle katliam yaparak sindirmeye çalışıyor ve buna “demokrasi ihraç etme” stratejisi ile ülkelere hukuksuz müdahalelerde bulunan başta ABD olmak üzere bazı batılı ülkeler sesini çıkaramıyor. Peki neden?
Arap Uyanışı veya Arap Baharı fitilinin ateşlenmesinden beri İsrail’in en çok korktuğu mesele değişimin yaşandığı bölge ülkelerinde Müslüman Kardeşlerin, yani siyasal İslam’ın güç kazanmasıydı. Hatta Golan Tepeleri’ndeki menfaatine karşı Esad’ın koltuğunda kalmasını isteyecek kadar güvenlik paranoyası yaşayan İsrail yönetimi, batı sınırını garanti altında tutmak için Mübarek sonrası Mısır hükümetinin kendileriyle ortak çizgide buluşabilecek bir idare tarzıyla şekillenmesini istiyordu. Nitekim Müslüman Kardeşler seçimlerden zaferle ayrıldı ve o andan itibaren İsrail, Mısır ordusu içindeki cuntayı darbe yönünde desteklemeye başladı.
Mısır darbesinin perde arkasında İsrail payı büyük
Bunun bir ispatı olarak Başbakan Erdoğan’ın da bahsetmiş olduğu video da yer alan görüntülerde, İsrail Dış İşleri Bakanı Livni’nin yanında yer alan İsrailli bir aydının “Müslüman Kardeşlerin seçimi kazansa, kazanmış olmayacaklar. Çünkü demokrasi sandık demek değildir.” şeklinde açıklamalarda bulunması Mısır’da gelinen noktada perde arkasındaki gücün kim olduğunu gözler önüne seriyor.
İsrailli bir başka yetkilinin New York Times’a vermiş olduğu röportajda İsrail’in Mısır planının İsrailli diplomatların güvenlik nedeniyle Batı’da lobi yapacaklarını ve yetkililere “orduyu destekleyin, demokrasiyi sonra düşünürüz” mesajı verilecek. Bu stratejiye yönelik İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin 1,5 milyar dolarlık yardım paketinin kesilmemesi için baskı yapmaya devam ediyor. Diğer taraftan Başkan Obama ise biraz olsun yangını soğutmak adına sembolikte olsa Mısır Ordusu ile olan bazı anlaşmalara yönelik hibelerden vazgeçtiğini duyursa da cuntanın iktidarı devirmesine halen darbe diyememektedir. 1978 de Mısır ile İsrail arasında imzalanan ve ilk kez bir Arap devletinin İsrail’i tanıdığı manasına gelen Camp David anlaşması İsrail’i oldukça rahatlatan ve Filistin meselesi üzerinde elini kuvvetlendiren bir anlaşma olarak görülmelidir. Şimdi bu düzenin Mursi’nin zaferi ile tehlikeye düşmesi elbette İsrail yönetimi tarafından riske edilemeyecek kadar önemli bir vaziyet.
Mısır, Arap milliyetçiliği ve İslamcılığın yüzyıllardır yayıldığı ve harmanlandığı temel süzgeç görevi görüyor
Demokrasi ve İslamcılık adına Arap dünyasının devrilme noktası olan Mısır, Müslüman Kardeşlere Ürdün ve Suriye’den önce en fazla katılım görülen ülke konumunda. Arap coğrafyasında yıllardır komünizm ve İslamcılığa karşı siper olarak kullanılan otokrasiye karşı İslamcılar demokrasi silahını kullanmaya başladılar. İslami demokrasi mantığına göre İslam, teslimiyetten öte özgürleştirme ile ilgilidir ve demokrasi buna giden araçlardan birisidir.[1]
Fakat görüldüğü üzere en somut örnek olan Mısır’da ve genel olarak dünya genelinde demokrasinin “reel” bir değeri yoktur. Böyle bir düzende neticeler süreçleri gölgede bırakmaya devam edecek. Çünkü Orta Doğu’da gerçek anlamda demokrasinin ve barışın tesis edilmesi İsrail’in bölge üzerindeki kontrol mekanizmasının bozulmasına ve işgalin sona ermesi anlamına gelebilir.
Demokrasinin içinde insani değerler olmalı
Zaman gazetesi yazarı sayın Hüseyin Gülerce’nin bir görüşmemizde bana söylemiş olduğu gibi, demokrasinin içinde mutlaka insani değerlerin olması gerekiyor. Yani demokrasi insani boyutlara ulaştırılmadığı sürece hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Ne bugün ne de yarın.
Unutmayalım! Artık “ordu devletleri” düzeni geride kalmak zorunda. Ordular ülkenin toprak bütünlüğünü sağlamak için kurulur ve kendi ülkelerinin anayasası ile yönetilir. Demokrasiye saldırmak kimsenin haddi değil.
Haftanın Sözü: “Dünya bir kitaptır ve hiç seyahat etmeyenler sadece bir sayfasını okuyup dururlar.” – Saint Augustine
Furkan KAYA
[1] Parag Khanna, “Yeni Dünya Düzeni,” Pegasus Yayınları, İstanbul, 2008.