ORTA DOĞU’DA TEHLİKELİ SÜREÇLER

upa-admin 02 Eylül 2013 3.011 Okunma 0
ORTA DOĞU’DA TEHLİKELİ SÜREÇLER

Suriye ve Mısır’dan endişe verici haberler geliyor. Silahlı çatışmalardan, çeşitli gruplar arasındaki çekişmelerden, dış güçlerin müdahalesinden bahsediliyor. Esas olarak dini mezhepler arasında ihtilafların derinleştiği görülmektedir. Buna etnik bağlılığın siyasi amaçlarla kullanımı da eklenmiştir. Bölge genel olarak birçok tehlikelerle yüz yüze kalmıştır. Büyük devletler ise durumu düzeltmek için hiçbir ciddi adım atmak istemiyor.

Mezhep Savaşı: Müslümanlar Arasında İhtilaf Derinleşiyor

Orta Doğu’nun jeosiyasi manzarası çelişkilerle o kadar “dolmuş” ki, bundan sonra bölgenin kaderinin nasıl olacağı belli değildir. Çeşitli dış ve iç güçlerin yarattığı sorunlar önlenemez eğilimleri meydana çıkardı. Şimdi analistler ve uzmanlar daha çok bölgenin bölünmesinden, silahlı çatışmaların yakın çevreye yayılma ihtimalinden, orada bulunan ülkelerin bölünmesinden konuşuyor. Onların savında iki husus dikkati çekmektedir.

Birinci, Orta Doğu’da etnik ilişkiler ciddi kriz yaşıyor. İkincisi, bölgedeki jeosiyasi süreçlere dinin etkisi hayati önem taşıyor. Bu etkenlerin tarihi nedenlerinden bahsediliyor. Fakat büyük devletlerin oynadıkları rol nedense gölgede kalıyor. Batılı analistler daha çok radikal dini grupların etkinliğini ön plana çıkarıyor. Sonuçta, şimdi aynı bölgede yaşananların genel manzarası şöyle görünüyor: Orta Doğu’daki Müslüman devletler etnik kimlik krizi yaşıyor ve burada radikal İslam yıkıcı bir rol oynuyor.

Bu tür düşünce tarzının sadece Batılı uzmanlar tarafından oluşturulmadığını söylemek gerekiyor. Dünyanın diğer büyük devletleri de kendi çıkarı doğrultusunda ya Batıyı, ya bölgede rakip saydıkları devletleri, ya da radikal dini grupları suçluyorlar.

Kuşkusuz, tüm bunların yaşanan süreçlerde rolü vardır. Fakat İslam dünyasını Müslüman ülkelerde kargaşa yaratarak dışarıdan yönetme planlarının yapıldığı hissediliyor. Bu amaç altında krizi derinleştiren gerçek faktörler gölgede kalıyor. Böyle bir yaklaşımın sonucu ise çok ağırdır – her gün artan insan ölümleri, mezhep savaşları ve bölge halkları arasında nifak derinleşmesi!

Belki de Orta Doğu önceleri de buna benzer feci dönem yaşamıştır. Fakat şimdi bu durumun tüm dünyada jeosiyasi dengeleri bozabileceği, aynı şekilde diğer bölgelerde önlenemez olaylara neden olacağı tehlikesi gerçektir. Daha düşündürücüsü de şu ki, Orta Doğu’da denenen çifte standartlar çatışmaların mevcut olduğu diğer yerlerde uygulanabilir.

Bölgede hâlihazırda iki büyük tehlike kaynağı vardır – Mısır ve Suriye! Fakat tüm Orta Doğu bölgesi ciddi kriz yaşıyor. “The Washington Post”, “Foreign Policy”, “Le Figaro”, “Corriere della Sera”, “Le Monde”, “Nezavisimaya Gazeta” ve diğer saygın yayınlarda yayımlanan yazılarda Orta Doğu’nun her yerinde endişe ve belirsizliğin hükmettiği vurgulanıyor. Bu süreçlerin arka fonunda İsrail-Filistin sorununun bölgede oynadığı rolün değerlendirilmesi belli sorular yaratıyor. Orta Doğu’nun her an patlamaya hazır bir barut fıçısına benzediği kanısı oluşuyor.

Suriye’de iç çatışma yeni gerilim aşamasına geçmiştir. Şu anda mevcut yönetim, birleşik Suriye muhalefeti ve Kürtler temel siyasi güç olarak kabul ediliyor. Muhalefet de kendi içerisinde birbiri ile düşman iki gruba bölünüyor – Sünniler ve Şiiler. Bunun yanı sıra, muhalefet dâhilinde diğer bir “sınır da çekmişler”; farklı mezheplerin silahlı grupları! Yani hem dini olarak mezhep bölünmesine siyasi anlam veriliyor, hem de onların çıkarlarının silahlı gruplar tarafından savunulduğu söyleniyor. Sonuçta, Suriye’nin siyasi haritası çelişkili ve karanlık hususları fazla olan renklerden oluşmuş gibi görünüyor (Bkz.: David Ignatius. Syria, Shattered // “The Washington Post”, 15 Ağustos 2013). Savaştan sonra bile ülkede mezhep zıddiyetlerinin devam edeceği tahmin ediliyor. D. İgnatius yazıyor: “Kuzey Halep’te Şii siyasetçinin, Şiilerin yaşadığı mahallede ise Sünni polisin güvenliğine kimse teminat veremeyecek” (Bkz.: yukarıdaki kaynak).

Tehlikeli Senaryo: Bölge Bölünüyor Mu?

“Financial Times” ise daha uzağa giden tahmini veriyor. Burada makalesi yayınlanan Michael Peel Suriye Savaşının dini temelde bölgesel çatışmaya dönüşebileceğini düşünüyor (Bkz.: Michael Peel. Middle East: Battlelines drawn // www.ft.com, 31 Temmuz 2013).

Bu süreçlerde birkaç dini grupların yıkıcı faaliyetlerini özel belirtiyorlar. Esasen “El Kaide”, “el Nusra cephesi”, “Peygamberin Torunları” ve “Irak ve Levant İslam devleti” örgütlerinin adı çekiliyor. Bunların arka fonunda “Hizbullah” ve “Hamas”ın oynadığı rol vurgulanıyor. Anlaşılan şu ki, Suriye’de hükümetin askeri güçlerine karşı farklı siyasi amaçları olan dini gruplar etkin şekilde mücadele ediyor.

“Hizbullah” hariç, adı geçen radikal dini gruplar Sünnilere aittir. Bunlara “Özgür Suriye Ordusu” (ÖSO) da eklenince bölgede büyük mezhep çatışmasının mevcut olduğu kanaatine varabiliriz, çünkü mesele radikal dini gruplarla sınırlı değildir – Arap devletleri ve İran’ın da bu konulara aktif müdahale ettiğinden bahsediliyor. Bunlar Suriye muhalefetinde dini mezhebin önemli yer aldığını gösteriyor.

Başkent Şam’ın kendisine karşı olan güçleri bölmek için din faktörünü yaygın şekilde kullandığını belirtelim. ÖSO Sünni-Şii çatışmasını özellikle B. Esad’ın alevlendirdiğini düşünüyor. Her halde şimdi iktidar-muhalefet savaşından ziyade, çeşitli dini grupların ele geçirilmiş bölgelerde nüfuz uğruna savaşından bahsediliyor.

Sorunun daha tehlikeli diğer tarafı Kürtlerin etnik taraf olarak bu çatışmaya sürüklenmesidir. Şu anda Suriye’deki gelişmelere Kuzey Irak da müdahale ediyor. Sebep ise sözde “El Kaide”ye bağlı militanların Kürt kadın ve çocukları öldürmesidir. Bu gibi durumlarda “dışarıdaki el”in önemli rol oynadığı bellidir.

Fakat Irak yetkilileri Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin etnik kimlikleri nedeniyle öldürüldüğünü düşünüyor. Suriyeli Kürt gruplar şimdi yaşadıkları bölgelere hâkim olmak için savaşıyor. Onlar Süryaniler, Ermeniler ve Şiilerle özerklik kurma konusunda anlaştıklarını söylüyor.

PKK’nın Suriye kolu PYD’nin önderi Salih Müslim ise Ankara gezisinde aynı konular etrafında pazarlık yaptığını iddia ediyor. Uzmanların hesaplamalarına esasen, Türkiye bu süreçte Kürtlere engel olmak istemiyor (Bkz: Курдский кризис-2 и дезинтеграция на Ближнем Востоке // www.russiapost.su, 12 Ağustos 2013), çünkü kendi topraklarında yaşayan Kürtleri hüsrana uğratacağından çekiniyor. Bunun doğru olup olmadığını söylemek zordur. Fakat gerçek her zaman gerçektir: Suriye’nin kuzeyinde Kürtleri temsil eden gruplar “El Kaide”ye bağlı güçlere karşı savaşıyor ve özerklik talep ediyor. Yani aslında Suriye’de etnik aidiyet dini mezhepçilikle beraber, siyasi çatışmalarla bağlantılı hale geldi.

Suriye’de bu tür gergin durumun oluştuğu bir aşamada Mısır’da kan dökülmesi ek tehlikeden haber veriyor. Kahire’de ordu masum direnişçileri toplu katlettikten sonra, süreç devletlerarası çatışma seviyesine kalktı. ABD, Avrupa, Rusya, Arap ülkeleri ve Türkiye kendi görüşlerini bildirdiler. Bunun yanı sıra, Mısır’daki olaylarda dini mezhep faktörü de etkin rol oynadı. Yaşananların tüm bölgeyi olumsuz etkileyeceğine ilişkin tahminler yapılıyor.

Tüm bunların ışığında İsrail-Filistin çatışmasının azalması düşündürücüdür. Amerikan diplomasisi taraflar arasında görüşmeler düzenleyerek süreci barışçıl bir düzleme çekebildi. Batı’nın İsrail’i Orta Doğu’daki çatışma durumundan biraz kenara çekmeye çalıştığı izlenimi oluşuyor. Şu anda bölgenin neredeyse tüm Müslüman devletlerinde endişe ve çelişkiler var. Tel-Aviv’de ise durum sakindir. Fakat bunun bölgenin hangi köşesinde bir sonraki patlamaya neden olabileceğini söylemek zordur.

Kaynak: Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.