Arap Baharı, iradelerinin hükümsüzleştirildiğini ve hükümsüzleştirilemediği zaman mahkûm edildiğini düşünen Arap halklarının, adil bir hürriyet ve hür bir adalet talepleriyle, mesuliyetsiz ve meşruiyetsiz gördükleri iktidarlara karşı başlattıkları içtimai mücadelenin Arap dünyasında ortaya çıkardığı siyasi dönüşüm süreci olarak tanımlanabilir. Bu dönüşüm sürecinde tebarüz eden ilginç siyasi neticelerden biri de, geniş çaplı gösteri ve ayaklanmaların akabinde Arap dünyasında müşahede edilen iktidar değişikliklerinin hepsinin, resmi yönetim şekli “cumhuriyet” olan ülkelerde gerçekleşmesi ve buna karşın resmi yönetim şekli “krallık” olan ülkelerde muhtelif çaptaki gösterilere karşın bir iktidar değişikliğinin şimdiye dek gerçekleşmemesi. Gösterilerin dar çapta kaldığı ve iktidarın Arap Baharı’ndan en az etkilendiği krallıklardan biri de Suudi Arabistan Krallığı.
Arap Baharı’nın etkisiyle Suudi Arabistan’da ortaya çıkan iktidar karşıtı kitlesel hareketlerin, 11 Mart 2011 tarihinde, Doğu Eyaleti’ndeki Hofuf, Avamiye ve Katif gibi şehirlerde eşzamanlı düzenlenen gösteriler ile başladığı söylenebilir. Dağınık, düşük katılımlı ve Doğu Eyaleti ile sınırlı kalan bu gösteriler 2012 sonu itibarıyla kitlesellik özelliğini yitirdi. Kadınlara araç sürebilme hakkının tanınması, siyasi mahkûmların serbest bırakılması ve Suudi Hanedanı’nın iktidardan ayrılması gibi muhtelif taleplerle ortaya çıkan ve neticede bir halk hareketine evrilemeyen iktidar karşıtı gösterilere iktidarın tepkisi sert oldu ve gösterilerde 22 kişi hayatını kaybetti.
İbn-i Haldun ve Suudi Arabistan
Arap Baharı sürecinde, Suudi Arabistan’da diğer birçok Arap ülkesinde görüldüğü gibi geniş çaplı, bir halk hareketi hüviyeti kazanmış, iktidarı ciddi tavizlere ve/veya tedbirlere zorlayan muhalif bir kitle hareketinin ortaya çıkmamasının ve iktidarın şimdiye kadar değişmediği gibi büyük ihtimalle yakın gelecekte de değişmeyecek olmasının sebepleri iç sebepler ve dış sebepler olarak ayrılabilir. Bu durumun ortaya çıkmasında, iç sebepler, Arap Baharı’ndan olumlu ve olumsuz etkilenen veya etkilenmeyen tüm ülkelerde olduğu gibi Suudi Arabistan’da da dış sebeplerden daha etkili.
İç sebepler, iktidarın tabiatı, halkın tabiatı ve muhalefetin tabiatı şeklinde üçe ayrılabilir. İlk olarak, demokratik olmayan tüm iktidarların birer azınlık iktidarı olduğu ve bu iktidarların, birine, birkaçına veya tamamına olmak üzere, menfaat asabiyeti, nesep asabiyeti ve sebep asabiyetine dayandığı söylenebilir. İbn-i Haldun’un umran ilminin temel kavramı olan asabiyet, en geniş anlamıyla bir gruba mensup olan fertleri birbirine bağlayan birlik bilinci ve dayanışma duygusu. Suudi Arabistan’daki iktidarı, Arap Baharı’nda devrilen veya şiddetli bir muhalefet ile karşılaşan demokratik olmayan iktidarlardan farklı kılan ve Arap Baharı karşısındaki konumunu kuvvetlendiren husus, iktidarın bu üç asabiyete birden dayanması.
Tüm iktidarlar menfaat birliğine dayanır ve menfaatin maddi ve maddi olmayan unsurları olabilir. Suudi Arabistan’daki mevcut iktidar, hem kendi içinde hem de halk ile arasındaki ilişkide, büyük ölçüde bir menfaat birliğini tesis etmiş ve bu menfaat birliğini sürdürmekte şimdiye kadar başarılı bir siyaset yürütmüş bir iktidar. Tüm demokratik olmayan iktidarlarda olduğu gibi, Suudi Arabistan’daki iktidar için de en büyük menfaat iktidarda kalmak. Bu nedenle, iktidara bir tehdit olarak görülen gösterilere karşı orantısız denilebilecek bir tepki verilerek göstericiler cezalandırıldı ve gösteriler bastırıldı.
Neseb asabiyeti, bir grup içindeki, aynı soydan gelmeye bağlı olarak ortaya çıkan birlik bilinci ve dayanışma duygusu. Bir iktidarı merkez ve çevre olarak ayıracak olursak, Suudi Arabistan’daki iktidarın merkezi, çevreye de nüfuz edecek şekilde, aynı soydan gelen ve binlerce üyesi bulunan bir “aile”. Bu ‘aile’nin üyeleri halihazırda dışişleri bakanlığı, savunma bakanlığı, iç işleri bakanlığı, eğitim bakanlığı ve istihbarat teşkilatı başkanlığı gibi üst düzey mevkilerde görev yapmakta. Suudi Arabistan siyasetinde olduğu gibi ekonomisinde de bu “aile” iktidarın merkezinde. Arap Baharı da dâhil olmak üzere, Suudi Arabistan’daki iktidarın iç ve dış meydan okumalar karşısında gösterdiği direnci değerlendirirken, Suudi Arabistan’ın, “Suudi” Arabistan olduğu hatırdan çıkarılmamalı.
Sebep asabiyeti, aynı soydan gelmeye bağlı olmadan, bir grup içindeki, aynı değerler, inanç sistemi, dünya görüşü ve zihniyete bağlı olmaktan kaynaklanan birlik bilinci ve dayanışma hissi. Suudi Arabistan’daki iktidarı, Arap Baharı’nda devrilen veya şiddetli bir muhalefet ile karşılaşan demokratik olmayan iktidarlardan farklı kılan bir husus da sebep asabiyeti. Suudi Arabistan’daki iktidarın tabiatı, kuruluşunda ve kuruluşundan beri din merkezli bir dünya görüşü (Vahhabilik/Selefilik) ile içiçe geçmiş durumda. İktidar din merkezli bir dünya görüşünün, teoride ve paratikte, savunulmasını, temsil edilmesini ve yayılmasını varoluşsal bir görev olarak görüyor ve icra ediyor. İktidara siyaset-ötesi bir meşruiyet kazandıran, Suudi Arabistan’ı hem iktidarın hem de halkın gözünde bir “misyon-devlet” kılan, iktidara muhalefeti din merkezli bir dünya görüşüne muhalefetle aynileştiren ve dolayısıyla Arap Baharı sürecinde geniş çaplı kitlesel gösterilerin ortaya çıkmasını engelleyen önemli bir etkenin de iktidardaki ve halktaki sebep asabiyeti olduğu söylenebilir.
Petro-Refah devleti ve muhalefetin kimliği
İkinci olarak, iç sebeplerin bir diğeri, Suudi Arabistan’daki halkın tabiatı. Suudi Arabistan’da, devletin siyaset-ötesi bir anlayışla değerlendirilmesi ve meşru görülmesine ek olarak, siyaseten de kamuoyu, iktidarın “petro-refah politikaları” izlemesi neticesinde, devlete yönelik, onun meşruiyetini sorgulayan ve iktidarına meydan okuyan muhalif hareketlere çok büyük oranda itibar etmiyor. Suudi Arabistan’da, devletin izlediği sosyal politikaların, kamuoyunun memnuniyetini sağlamada başarılı olması, Arap Baharı sürecinde iktidarın kitlesel tepkilerle karşılaşmamış olmasının bir diğer sebebi.
Üçüncü iç sebep, Suudi Arabistan’daki muhalefetin tabiatı. Gösterilerin kitlesel bir halk hareketi hüviyeti kazanmamasının ve iktidarın gösteriler karşısında şiddet kullandığı durumlarda kamuyounda iktidara yönelik sert eleştiri ve tepkilerin ortaya çıkmamasının arkasındaki bir sebep, muhalefetin daha ziyade Suudi Arabistan’daki Şii azınlığın tekelinde başlaması ve bu şekilde kalması. Bir azınlık muhalefeti olmanın getirdiği organizasyonel yetersizliğe ek olarak, muhalefetin bir Şii hareketi olarak kamuyounda görülmesi ve iktidar tarafında bu şekilde gösterilmesi, Şii azınlığın yoğun yaşadığı Doğu Eyaleti’nde başlayan ve devam eden gösterilerin Suudi Arabistan’ın geneline yayılmasını engellerken, iktidarın gösteriler karşısındaki tutumu kamuyounun geniş bir kesimi tarafında meşru görüldü.
Sonuç olarak, Suudi Arabistan’daki iktidarın, halkın ve muhalefetin tabiatına bağlı olarak, Muhammed Buazizi’nin kanat çırpan ruhunun Arap dünyasında yarattığı kasırganın Suudi Arabistan sahillerine ulaşmadığını ve ufukta da bu yönde şimdilik bir emare görülmediğini ifade edebiliriz.
Not: Bu yazı daha önce Analist dergisinde yayımlanmıştır.
Kaynak: Newtimes.az
Eyüp ERSOY
PhD., Bilkent Universitesi, Ankara, Türkiye