Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ülkede reformların yapılması ile ilgili düzenlenen belgenin içeriğini kamuoyuna açıklaması ilginç tartışmalara neden oldu. Bu konuya yaklaşımlar çeşitlidir. Analistler ve uzmanlar bazen birbirine tam zıt olan tahminler veriyorlar. Onlar belgede yer alanların uygulanması gerekliliğini vurguluyorlar. Yani aslında herkes bu paketin önemini derk ediyor. Dolayısıyla demokratikleşme belgesinin Türkiye’yi nereye götürebileceği hakkında tahminler ilginçtir.
Demokrasinin Sınırı: Ankara “Kırmızı Çizgiyi” Çekiyor
Türkiye tarihinin çok sorumlu bir aşamasındadır. “Demokratikleşme paketi” denilen belgenin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından topluma açıklanması bunun temel belirtisi olarak kabul edilebilir. Ülkenin siyasi partilerinin bu belgeye yaklaşımı net olmasa da, onun somut hükümlerinde belirtilen yenilikler ilginçtir. Şunu demek mümkündür ki, Türkiye bununla demokratikleşme yolunda sıradaki büyük adımı atmıştır.
Bunun yanı sıra, ülke genelinde bazı siyasetçi, yazar ve gazetecilerin konuya hayli farklı yaklaştığı gözleniyor. Hatta gerçekte hiçbir ciddi demokratikleşme sürecinin gitmediğinden yazıyorlar. Örneğin, “Milliyet”in köşe yazarı Mehveş Evin “Paketli demokrasi” başlıklı makalesinde “Demokratikleşme paketi”nde “…zaten çok gecikmiş, önceleri sözü verilmiş adımlar”ın yer aldığını vurguluyor (Bkz.: Mehveş Evin. Paketli demokrasi / www.milliyet.com.tr, 2 Ekim 2013). İtirazlar esas olarak demokratikleşme sürecinin yeterince geniş alanları kapsamamasına ilişkindir. Örnek olarak gösteriyorlar ki, okullarda yeminin iptal edilmesi fonunda toplumda Türklüğün ve etnik – dini değerlerin anlatılması çelişkili hususların habercisidir (Bkz.: önceki kaynak).
Doğrusu, bu sakıncayı anlamak hayli zordur, çünkü Türkiye’de şu anda etnik kimliğe dayalı herhangi bir propagandanın gittiği müşahede edilmemektedir. Yönetimin kullandığı “Türklük” terimi ise etnik yok, siyasi anlam taşıyor. Buna rağmen, toplumda demokratikleşme ile ilgili belgeye net bir yaklaşımın olmadığını itiraf etmek gerekiyor.
Avrupa Birliği artık “Demokratikleşme paketi” ile ilgili kendi tutumunu aktardı. Brüksel anadilinde eğitim, öğrencilerin zorunlu yemininin kaldırılması, siyasi partilerin seçime katılımı için daha geniş imkanların oluşturulması, Romanlar ve Şiiler için öngörülen önlemler hakkında olumlu görüş bildirdi. Bununla birlikte, AB pakette vurgulanan tüm hususların gerçekleşmesi zorunluluğunu ayrıca kaydetti. Yani AB bunların sadece kâğıt üzerinde kalabileceğinden endişeleniyor.
Böyle düşünmekle Avrupalıların ne kadar haklı olduğunu söylemeye gerek yok. Ana nokta şudur ki, Türkiye yönetiminin ülkede daha gelişmiş demokratik ortam yaratma isteğini anlamaktadırlar.
Bu açıdan önemli bir etkeni vurgulamak gerekiyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Parlamentoda tarihi bir konuşma yaptı. O, konuşması sırasında “demokrasi” kelimesini 30 kereden fazla kullandı. Uzmanlar bu durumu resmi Ankara’nın toplumda reformları sürdürmeye kararlı olması şeklinde değerlendirmişler.
Onlar düşünüyorlar ki, Türkiye yönetimi bu yönde yeni adımlar atacak. Bu husus Başbakanın Parlamentonun kulvarlarında Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) temsilcisi Sırrı Sakık’la diyaloğunda ifade edildi. Milletvekili R. T. Erdoğan’dan daha derin reformların yapılmasını istedi. Başbakan cevabında “sıradaki adımlar atılacak”, – dedi.
Siyasi Diyalog Gerçekleşiyor Mu?
Bunlar Parlamentoda Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez gözlenen olaylara eşlik etti. Ülkenin neredeyse tüm saygın siyasi partilerinin temsilcileri etkinliğe katıldı. BDP’lilerle CHP, MHP ve diğerleri aynı salonda olmuşlardır. Uzmanlar bu manzarayı Türkiye toplumunun daha yoğun birlik yönünde gittiği gibi değerlendirmişler.
Burada son günlerde gözlenen bir eğilimi hatırlamak gerekiyor. Batılı medyada Orta Doğu’da birkaç devletin bölünebileceğine ilişkin öngörü nitelikli yazıların sayısı çoğalıdı (Bkz.: Ortadoğu’da 5 devlet parçalanacak / Milliyet, 1 Ekim 2013). Örneğin, “New York Times”ın yazarı Robin Wright bu bölgede 14 yeni devletin ortaya çıkacağından bahsediyor.
R. Wright’e göre, Suriye ve Irak topraklarında “Kürdistan” devleti oluşturulacak. Suudi Arabistan daha çok yere parçalanacaktır. Fakat bu senaryoda Türkiye’nin adı geçmiyor. Önceleri ise onun adı çok konuşuluyordu. Uzmanlar Batı’nın tutumundaki bu değişimin nedenini henüz konuşmuyorlar. Gerçekte ise durum tamamen farklı olabilir.
Mesele şu ki, “Demokratikleşme paketi” üstün yönleriyle beraber, Türkiye toplumu içindeki sosyal, dini, siyasi, etnik, kültürel farklılıkları derinleştiriyor. Artık mezhep ve etnik aidiyet daha kabarık şekilde kendini gösterecektir. Hatta bir ülkenin genelinde aynı harflere dayalı, farklı alfabe meydana gelmiş olur.
Bir toplumda birbirinden farklı alfabe olabilir (örneğin, Latin ve Ermeni harfleri), ancak aynı bir harf dahilinde (örneğin, Latin) çeşitli alfabenin olması asırlarca bütün olan bir toplumu parçalamak demektir. Bu tür eğilimin yakın vadede toplumu hangi duruma götüreceğini tahmin çok zordur. Şunu söylememiz gerekiyor ki, genellikle, böyle sosyal sistemlerde iç çelişkiler artıyor.
Türkiye’de süreçlerin hangi yönde gelişeceğine ilişkin de net tahmini vermek zordur. Bununla birlikte, “Demokratikleşme paketi”nin ülke hayatında ciddi bir olay olduğunu kabul etmek mümkündür. Gerçek şu ki, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez insanlar dini ve etnik aidiyete bakılmaksızın daha geniş çapta eşit haklara sahip oluyorlar. Aynı şekilde, toplumun gayrimüslim bölümü için yeni olanaklar yaranıyor. Bu nokta tabii ki, Avrupa Birliği’ni tatmin ediyor. Onu vurgulamak mümkündür ki, Türkiye Ermenilerinin patriği de demokratikleşme yönünde giden süreçlerden memnun kaldığını açık söyledi.
Bunların yanı sıra, “Demokratikleşme paketi”inde seçim kuralı ile ilgili yer alan fikirlerin daha bir süre tartışma konusu olabileceğini tahmin etmek mümkündür. Çünkü belgede bu meselenin somut çözümü mevcut değildir. Sadece, mümkün olabilen 3 seçenek sunuluyor.
Bunlardan hangisine öncelik verileceğini söylemek zordur. Fakat bu soruna başka açıdan bakınca olumlu yönü de bulunabilir. Mesele şu ki, yönetim aslında siyasi grupların ve toplumun bu konuyu tartışmaya götürmesini istemektedir. Nihai olarak öyle bir karar bulunmalıdır ki, tüm toplumsal bilinci tatmin etsin. Bu açıdan pakette gösterilen seçeneklerin arasından şu dönem için en uygununun seçilmesi mümkündür.
Anlaşılan burada, ülkenin yönetim sisteminde öngörülen yeniliği de unutmamak gerekiyor. Söz konusu olan, Parlamento yönteminden Başkanlık yöntemine geçiştir. Eğer bu haber onaylanırsa, seçim sisteminde buna uygun seçeneğin bulunacağını öngörmek mümkündür.
Tüm bunlar Türkiye’nin devlet ve toplum olarak ciddi değişiklikler aşamasında olduğunu onaylıyor. O, Orta Doğu’nun tek ülkesidir ki, gelişme teorisine sahiptir. Komşu devletlerde siyasi ve askeri çatışmaların tuğyan ettiği bir dönemde Türkiye’de sosyal bilincin demokratik reformlarla meşgul olması, bu ülkenin perspektifinin habercisidir. Bu bağlamda İran’ın dahi yavaş-yavaş dış politikada radikal hususları azaltarak, Batı’yla diyalog yolunu tutması, Ankara’nın stratejik hattı doğru seçmesine işarettir.
Aslında Türkiye iç ve dış politikada eşgüdümlü şekilde reformlar uyguluyor. Hem jeosiyasette nüfuzu artıyor, hem de toplumun şeffaflık seviyesi yükselmektedir. Bunların fonunda ise ülkenin askeri kudreti yükseliyor. Yakın vadede Türkiye’nin daha büyük başarılar kazanacağı beklenebilir. Fakat her şey somut olarak gerçekleştirilen reformlara bağlıdır. Bu gerçeğin hiçbir zaman unutulmaması gerekiyor. Hiçbir yapay görüntü, asılsız manevralar somut değişikliklere götürmüyor.
Kaynak: Newtimes.az