2011 yılı sonlarından başlayarak günümüze kadar uzanan süreç, toplumsal hareketler anlamında çok dolu bir zaman dilimi olmuştur. Gelişen olaylar neticesinde Kuzey Afrika’da Tunus, Mısır ve Libya’da onlarca yıllık tek adam yönetimleri değişmiştir. Bu süreç hakkında birçok komplo teorisi üretilse de, sürecin içerisinde bizzat yer alanlar bu eylemlerin tamamen halk hareketleri olduğunda ısrarcılar.
Bu olayın analizinde içerisinde yaşadığımız yüzyılın toplumsal değişimleri kolaylaştırıcı yapısı göz önünde bulundurulmalıdır. Yaygın kitle iletişim araçlarının internet sayesinde çeşitlendiği ve çok güçlendiği bir zamandayız. Özellikle internetin anlık iletişim gücü toplumsal hareketlerin yayılmasını epey kolaylaştırmıştır. Toplumsal hareketler anlamında birçok yönden derin bir analize tabi tutulması gereken bir konu olan Arap Baharı’nın Suriye’ye yansıyan kısmına baktığımızda, karşımıza çıkan tablo yıllarca baskı altında kalan bir toplumun bir kıvılcımla ateşlenmesidir. Suriye’de Arap Baharı’nı değerlendirirken şu noktaya dikkat etmek gerekir; Esad ailesi Suriye’yi 40 yıldır demir yumrukla yönetmektedir. Kuzey Afrika’daki olaylar esnasında halk hareketleri komşu ülkelere yayılmaya başladığında, Suriye’yi iyi tanıyan siyasi yorumcular ve analistler Suriye’nin iç dengelerinin farklı olduğunu ve rejimin değişmesinin mümkün olmayacağını söylediler.
Suriye’deki karışıklık birçok yönden önemli bir konudur. Zira Suriye; Arap, Kürt, Dürzî, Türkmen ve daha pek çok etnik kimliği barındırdığı gibi, Sünni, Şii, Nusayri mezheplerini ve nüfusun % 10’unu oluşturan bir Hıristiyan topluluğunu da barındırmaktadır. Bu girift toplum yapısı, şu anda olduğu gibi karışıklık dönemlerinde birçok öngörülemeyen sorunu beraberinde getirmektedir. Suriye Devleti’nin merkezi yönetiminin gücünü kaybetmesiyle, kalabalık oldukları bölgelerde çeşitli iddialarla ortaya çıkan radikal gruplar görülmektedir. Suriye yönetimi, artan gösteriler sonucu muhaliflere karşı şiddetini arttırmıştır. Özellikle Hama, İdlib ve Humus’u kuşatma altına alarak, katliam seviyesinde kasıtlı öldürme olayları gerçekleştirmiştir.
Suriye, içinde bulunduğu iç savaş ortamıyla Arap Baharı’nın şu ana kadarki son temsilcisi ve Arap Baharı’nın kışa döndüğü kavşaktır. Ülkedeki birçok grubun, farklı tekniklerle Baas yönetimine karşı gerçekleştirdikleri direniş ve devlet aygıtının ülkedeki rejim karşıtı fraksiyonlara karşı giriştiği temizlik harekâtı, henüz bir kazanan olmadığı için çok kanlı bir şekilde sürmektedir. Ülkedeki bu karışık durum sürdüğü müddetçe, Suriye halkı kaybetmeye devam edecektir. Her iki taraf da gün geçtikçe şiddetin dozunu arttırma eğilimindedir. Ülkedeki kötü yaşam şartları, ekonomik sıkıntılar ve keskin sınıf ayrımları, halkı isyana teşvik eden önemli unsurlardandır. 15 Mart 2011’de gösteriler başlamadan önce de ülkede yüksek işsizlik oranı, petrol gelirlerinde düşüş, idarecilerin keyfi tutumları, halkın üzerindeki istihbarat örgütü baskısı, Irak’tan gelen 1,5 milyon, Filistin’den gelen yüz binlerce mülteci gibi sorunlar mevcut olduğundan yönetimin halkı memnun etme oranı zaten bayağı düşüktü. Olayların başlamasıyla bu oran daha da düşmüştür.
Suriye birçok yönden kilit bir ülkedir. Ortadoğu’nun kalbindeki Suriye’de, dış aktörler bu ülkenin etkileme gücüne sahip olabilmek için çok büyük çaba sarf etmektedirler. Suudi Arabistan, İran, Türkiye, Batı dünyası ve Rusya bu yarışta öne geçmek için çaba göstermektedir. Suriye’de mezhepsel, ırksal veya menfaatlere dayalı bir iç savaş günden güne kendini net bir şekilde belli etmektedir.
1971 yılından itibaren Suriye’yi yöneten Esad ailesine karşı halkın önemli bir bölümü nefret duygusu beslemektedir. Halka tanınan özgürlükler noktasında yaşanan gelişmeler tatmin edici değildir. Ülkede kaybolma, işkence, sansür ve suikastlar devlet eliyle yapılmakta ve halkın ciddi anlamda tepkisini çekmesine rağmen zor kullanılarak devam ettirilmektedir. Baas diktası altında fikri ve vicdani hakları kısıtlanan Suriye halkı, özgürlüklerini kazanmak ve rejimin devrilmesi adına bir toplumsal hareket başlatmıştır.
Suriye’de halk hareketinin ortaya çıkışı ile ilgili olarak yaşanan olaylara bakalım. Arap Baharı ile ilgili telefonda konuşan iki Suriyeli kadın doktor, telefon konuşmasının dinlendiğinden haberleri olmadığı için, konuşmanın sonunda “darısı başımıza” diyerek konuşmayı bitirdikleri için gözaltına alınırlar. Uzun süre gözaltında tutulan kadın doktorlar, daha sonra saçları kesilerek salınır. Bu olaya tepki gösteren üniversite öğrencileri 15 kişilik bir grupla barışçıl bir gösteri yaparken, açılan polis ateşi sonucu bir genç öldürülür. Öldürülen gencin kardeşi ve arkadaşları okudukları lisenin duvarına “Eş-şeab yurid iskat en-nizam”[1] yani “Halk düzenin değişmesini istiyor” yazdıkları için gözaltına alınırlar ve işkence görürler. Dera’nın sözü geçen kanaat önderleri, gençlerin salınmasını istemek için Suriyeli bir Komiserle görüşürler. Komiser, “O çocuklar yok, kendinize yeni çocuk yapın” diyerek bu isteği reddeder. Bunun üzerine 100 kadar genç bir yürüyüş düzenler. Yürüyüşün amacı yalnızca çocukların salınmasını sağlamaktır. Yoksa Suriye’de halkın rejimin değişeceğinden, Beşar Esad’ın düşeceğinden ümidi yoktur. Bu gösteri esnasında halka ateş açılır ve gençlerden ikisi ölür. O genç şehitlerin cenaze töreninde 1.000 kişi toplanır. Polis ve askerin bu topluluğa açtığı ateşte hayatını kaybedenlerin cenazesine ise bu defa 6.000 kişi katılır. Bu şekilde katlanarak büyüyen olaylar üç ayda tüm Suriye’yi sarar.[2]
Bugüne kadar 120.000’den fazla kişinin hayatını kaybettiği düşünüldüğünde üç yıldan fazladır devam eden bu toplumsal hareketin bastırılabileceğini ya da rejimi değiştirmeden dağılacağını düşünmek kanımca oldukça zordur. Suriye gibi çok dinli ve çok mezhepli ülkelerde, merkezi yönetimin güçsüzleşmesi görünmeyen birçok sorunu tetikleyebilecektir. Bugün gerçekleştirilen direniş, rejim devam ettikten sonra da hemen güçlü bir merkezi yönetim kurulamayacağından sahip olduğu gücü meşru bir devlete devretmek istemeyecektir. Birçok etnik ve dini ayrışma içindeki Suriye’de federal bir yapılanma öngörmek yanlış olmayacaktır. Bunun en büyük örneklerinden bir tanesi de Kürt milislerinin, Kürt bölgelerinin savunulması işini üstlenmiş olmasıdır. Suriye’de daha önce Irak’ta ve Lübnan’da yaşanan pek çok şey tekrarlanabilir, belki de daha ciddi ve toprak birliğinin bozulması ile yeni ülkeler kurulması gibi bir süreç yaşanabilir. Ayrıca bu durum sadece Suriye’ye zarar vermekle kalmaz, Suriye ile birlikte bölge ülkeleri de bu durumdan zarar görecektir. Durum böyle devam ettikçe, Suriye belli bir zamandan sonra, istikrarsızlığın ve bölgedeki terörün merkezi haline gelebilir. Suriye’nin toprak bütünlüğünün bozulması durumunda ise bu coğrafyada yeni devletler kurulacaktır. Bu kurulan yeni devletler arasında çıkması muhtemel savaş ise küresel bir risk ve etki oluşturabilir.
Sonuç olarak Suriye’de devam eden bu duruma “Bahar” demek pek doğru olmayacaktır. Küresel aktörler Bahar’a hasret olan bölge insanına her zaman olduğu gibi şimdi de “Kış” yaşatmaya devam edeceklerdir. Ümit ediyorum ki bir gün sadece Suriye’de değil, tüm bölgede istenilen “Bahar” yaşanır.
Fadıl ŞANVERDİ
Girne Amerikan Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü lisans öğrencisi
[1] Suriye’deki halk hareketlerinden bir örnek; http://www.youtube.com/watch?v=zbr0VeGX3zw&NR=1.
[2] Suriye’deki toplumsal hareketin başlangıcıyla ilgili bilgiler, gazeteci Adem Özköse’nin 14 Aralık 2012 tarihli Antalya konferansından derlenmiştir.
Çok dolu bir makale. Elinize, kaleminize sağlık. Global aktörlerin suriye üzerinden yaptığı güç savaşını, Rusyanın BMyi kilitlemesi(1) ve ABD ve ABnin suriye halkına, Türkiyeye attığı kazığı da başka bir makalede kaleme almanızı diliyorum.
Evet mutlaka bir gün bu topraklara bahar gelecektir. Ama ne yazık ki kış çok çetin sürüyor..