Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan jeopolitik değişiklikler büyük devletlerin nüfuz uğruna mücadelesine farklı dinamik vermektedir. Bu sırada Orta Asya konusu son derece güncel görünüyor. Özellikle, Rusya, Amerika ve Çin’in bu bölge doğrultusunda yürüttüğü politikada düşündürücü değişiklikler gözlenir. Uzmanlar sorunun bu yönüne çok ilgi gösteriyorlar.
2014 Yılından Sonra: Washington Pekin Rekabetin İçeriği Değişiyor Mu?
Amerika’nın Afganistan’dan askerlerini çıkarmak hakkında aldığı karardan sonra Orta Asya’da jeopolitik durumun kaderi etrafında çok sayıda tartışmalar yapılıyor. Batılı analist ve uzmanlar çeşitli tahminler veriyorlar. Onlar üç gruba bölünebilir. Birincisi, ABD Afganistan’dan askeri gücünü çektikten sonra bölgede radikal dini grupların etkinliği artacak. Onların arasında “El-Kaide” daha agresif davranacaktır. Sonuçta, terörün bir kanadı Çin’e, diğeri ise Rusya’ya doğru yönelecek. Bu açıdan Orta Asya devletleri de ciddi tehlike karşısında kalacak. Dolayısıyla, Amerikan askerlerinin bölgeden çıkarılması büyük bir jeopolitik mekanda yeni tehditlere yol açar. Onların sırasında İslami radikal grupların terörü daha tehlikeli nitelik kazanabilir.
İkincisi, Amerikan askerlerinin bölgeden çıkarılması Çin’in jeopolitik manevra olanaklarını genişletebilir. Pekin artık bu sürece hazır gibi görünüyor. Bunu iki yönde açıkça görmek mümkündür. Bunlardan birincisi Çin’in bölgesel örgütleri güçlendirmek hattını oluşturuyor. Diğeri ise, Pekin’in Orta Asya ülkelerine ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel nüfuz işini genişletmesiyle ilişkilidir. Başkent Pekin “Şanghay Kulübü” çerçevesinde banka kurmak için 50 milyon ABD doları ayırmayı taahhüt etmiş. Ayrıca, Orta Asya’nın hemen-hemen tüm devletlerine milyarlarca dolar hacminde yatırım yapmaya söz verdi. Çin bu sırada enerji kaynakları alanındaki işbirliğine öncelik veriyor.
Üçüncüsü, ABD’nin askeri güçlerini bölgeden çıkarması Rusya ve İran’ın lehine olabilir. Esasen Rusya Orta Asya’da kendi jeopolitik nüfuzunu yükseltmek imkanı kazanacak. Moskova geleneksel olarak bu coğrafyada güçlü olmuştur. Şimdi ise o, yeni fırsatlar elde etmiş olur. Örneğin, Kırgızistan’ın “Manas” askeri üssünden Amerikan güçlerinin çıkarılması fonunda Rusya bu ülkeye hayli askeri yardım gösterdi. Bunun yanı sıra, Kremlin Tacikistan’a da aynı desteği veriyor. Bunlar gösteriyor ki, Moskova tüm zorluklara ve Çin’le olan ciddi jeopolitik rekabete rağmen, Orta Asya’da konumunu güçlendirmektedir.
İran Rusya kadar nüfuza sahip olmasa da, dini faktöre göre Orta Asya’da nüfuzunu artırabilir. Onun temel etki araçları Afganistan’da mevcut olan İran yanlısı radikal gruplar ve Tacikistanla olan etnik yakınlığı sayılır. Fakat Tahran’ın Moskova’sız bölgede etkin faaliyet gösterebileceğine inananlar çok değildir. Bunun yerine, İran bölgede dini grupları radikalleştirebilir ki, bu da terör tehlikesini artırmış olur.
Bu gibi senaryolar Batılı uzmanların yer aldığı müzakerelerde zaman-zaman ifade ediliyor. Son olarak ABD’de yapılan iki etkinlikte konu Washington’un çıkarları düzleminde daha somut ve keskin konmuştur. Orta Asya uzmanı olan Joshua Kuchera bu bağlamda Amerika’nın bölgeyle ilgili politikasına yeniden bakması gerektiğini açık vurguluoyr (Bkz.: Joshua Kuchera. The U.S. In post-2014 Central Asia: New Silk Road Or Geopolitics / “EurasiaNet”, 20 Aralık 2013). O, bu tezin Batılı analist ve uzmanlar tarafından ileri sürüldüğünü yazıyor. Washington’un dış politikasında bu gibi değişikliğin yapılması ihtiyacı nereden kaynaklanıyor? Neden, Amerikanlar Orta Asya’da daha sert ve aktif jeopolitik siyaset yürütme kanaatine geliyor?
Jeosiyasette “İki Sandalye Arasında” Kalmanın Çelişkileri
Uzmanlar bu ihtiyacı son zamanlarda Ortadoğu ve Orta Asya’da gözlenen bir takım jeopolitik eğilimlerle ilişkilendiriyor. Mesele şu ki, Batı’da Rusya ve Çin’in (bunların gölgesinde ise İran’ın) bu mekanlarda hayli etkinleştiklerini kanıt olarak ifade ediyorlar. Özellikle, Rusya’nın Suriye, Ukrayna ve Ermenistan konularında daha aktif konum sergilediğini ve aslında Batı’ya üstün geldiğini söylüyorlar (Bkz.: Денис Закиянов. 5 побед Владимира Путина над Западом / “Forbes Ukraina”, 24 Aralık 2013).
Süreçlerin kronolojisi gösteriyor ki, büyük devletlerin sonraki mücadele meydanı aslında Güney Kafkasya ve Orta Asya olacaktır. Bu bağlılıkta Batılı uzmanlar Washington’un bu yönde politikasına ayarlar yapmasının gerektiğini biliyorlar.
Fakat burada çok önemli bir hususu vurguluyorlar. Bahis konusu Amerika’nın bölgede Çin faktörünü yeni açıdan dikkate almasıdır. Somut olarak, Washington’un geçen yüzyılın 90’lı yıllarında olduğu gibi, Güney Kafkasya ve Orta Asya’da aktif Jeosiyaset yürütmesi isteniyor (Bkz.: Jeffrey Mankoff. The United States and Central Asia after 2014 / “Center for Strategic and International Studies” (CSIS), Ocak 2013). Aynı dönemde Bakü-Tiflis-Ceyhan gibi büyük bir projenin gerçekleştirilmesini Batılı uzmanlar doğrudan ABD’nin jeopolitik kozlarından biri olarak sunuyorlardı. Böyle anlaşılıyor ki, şimdi aynı politikanın Orta Asya’da yapılmasını doğru sayarlar. Burada ise çok sayıda faktörleri dikkate almak gerekir.
Öncelikle, Orta Asya’nın enerji kaynakları ile ilgili pek anlaşmalar mevcuttur. Onları ciddi düzeyde değiştirmek imkanının olduğu inandırıcı görünmüyor. Özellikle, Rusya ve Çin bu alanda neredeyse temel pozisyonları tuttular. Batı’nın da Orta Asya’daki enerji kaynaklarına erişimi vardır. Örneğin, Trans-Anadolu (TANAP) projesinde Hazar’ın ötesinde bulunan enerji rezervlerinin kullanımı da tasarlanmıştır. Ayrıca, Batı’nın çıkarlarının sağlandığı diğer programlar vardır. Ancak jeopolitik açıdan Washington’u tatmin etmeyen faktörler meydana geldiğini uzmanlar da vurguluyorlar.
İkincisi, Orta Asya devletlerini de içeren bölgesel kuruluşlar konumlarını güçlendirmekteler. Bu sırada “Şanghay Kulübü”, BRİCS ve Gümrük Birliği’ni ayrıca vurgulamak gerekir. Son zamanlarda onların jeopolitik etkileri arttı. Moskova ve Pekin’in etkinliği dikkati çekiyor. Siyasilerin açıklamalarına ve medyada yayılan habere göre, Rusya ile Çin özellikle kurumlar çerçevesinde jeopolitik nüfuzlarını yükseltmek yöntemine daha çok öncelik veriyorlar (Bkz.: Татьяна Децч. БРИКС как новый игрок в сфере международной безопасности / “Российский совет по международным делам”, 9 Aralık 2013).
Üçüncüsü, Batı’nın önde gelen analistlerinin görüşlerine göre şöyle kanı oluşuyor ki, Washington için mevcut aşamada en önemli jeopolitik mekan Uzak Doğu, Pasifik havzasıdır. ABD tüm dikkatini bu bağlamda Çin’le mücadeleye yöneltiyor. Hatta Ortadoğu politikasına da Amerika bu bağlılıkta göz atıyor. Buradan otomatik olarak şöyle sonuç çıkıyor ki, ABD Çin konusuna giderek daha fazla dikkat edecek. Orta Asya bölgesi bu açıdan ilkesel önem taşımaktadır.
Tüm bunlara göre, Joshua Kuchera`nın Orta Asya’yı Amerikan siyasi çevrelerinin bir numaralı konusu gibi nitelemesi rastgele değildir (Bkz.: Joshua Kuchera. Gösterilen makalesi). Amerikan dış politika komitesi (National Committee on American Foreign Policy) geçirdiği son etkinliklerinin birinde “Washington’un bölge politikasının “iki sandalye arasında oturmak” durumuna düşebileceği” uyarısında bulundu (Bkz.: önceki kaynak).
Bu tür durumdan çıkış yolu ise 2014 yılından sonra Washington’un bölgede ekonomik veya jeopolitik çıkarlara öncelik vereceğine bağlıdır. Uzmanlar bu konuda Çin’in bölgeye yönelttiği aktif ekonomik yatırımları bağlamında dikkat getirmeyi tavsiye ediyorlar.
Böyle anlaşılıyor ki, uzmanlar Amerika’ya Orta Asya politikasında Çin’i, jeopolitik ve ekonomik nitelikli faktörleri ciddi dikkate alarak ayarlamalar yapmayı öneriyorlar. Bu, Güney Kafkasya’yı da kapsayabilecek yeni gerilimlere neden olabilir mi? Bizim için meselenin bu tarafı günceldir. Ancak büyük devletlerin bu hususa ne kadar dikkat edeceği hakkında belli bir fikir söylemek zordur.
Kaynak: Newtimes.az