Başbakan Erdoğan’ın Tahran’a ziyareti bir çok düşündürücü husus meydana çıkardı. Uzmanlar bu olay ile ilgili görüşlerini bildirirler. Onlar Ankara-Tahran yaklaşmasında stratejik çıkarların temel rol oynadığını vurguluyorlar. Bununla birlikte, İran-Türkiye ilişkilerinin Ortadoğu’da jeopolitik dinamizmi değişebilecek güçte olduğunu da itiraf etmek gerekir. Dolayısıyla Erdoğan’ın komşu ülkeye ziyaretinde uzak jeopolitik hedefler arayanlar az değil.
Karşılıklı Suçlamalardan İş Birliğine: Ankara-Tahran Hattında Etkinleşme
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Tahran’a yolculuğuna dünya medyası özel ilgi gösterdi. Bu mesele sadece Ortadoğu’da cereyan eden jeopolitik süreçlerle bağlantılı değildir. Genel olarak küresel ölçekte dünyanın yeni düzeninin oluşumu açısından Türkiye-İran ilişkilerine ilgi gösteriyorlar. Tabii ki, ilk bakışta bu yaklaşım normal görünüyor. Çünkü tarihsel olarak bu iki devlet büyük bir jeopolitik mekanda ciddi rol oynamıştır. Fakat soruna modern jeosiyasetin dinamikleri düzleminde yaklaşıldığında bir dizi ince noktaya rastlanmaktadır (Bkz.: Bayram Sinkaya. Başbakan Erdoğan’ın Tahran Ziyareti: Türkiye-İran İlişkilerinde Yeni Bir Dönüm Noktası / Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM), 30 Ocak 2014).
Her şeyden önce, Erdoğan’ın İran’da çok sıcak karşılanması dikkat çekiyor. Mesele şu ki, Türkiye’de başbakanın son zamanlarda temel sorunu “cemaat” denilen ve Fethullah Gülen’in taraftarları olarak bilinen dini kesimledir. Onların İran’ın dini çevreleri ile ilişkileri yoktur. Hatta İran “cemaat” okullarının açılmasına izin vermeyen nadir Müslüman ülkelerdendir. Gülen’in İran’da sıradan bir temsilciliği bile yok.
Unutmayalım ki, R.T. Erdoğan İran’a sefer yapmadan önce Türkiye’de aslen İranlı olan işadamları sıkıştırılmıştı. Bütün bunlara rağmen, Tahran Türkiye’nin başbakanını sıcak karşıladı ve birtakım önemli düzenlemeler yapıldı. Sebep nedir?
Uzmanlar da meselenin işte bu yönü üzerinde düşünüyorlar. Onların kanaatine göre, Ankara ile Tahran’ı küresel jeopolitik mekanda yaşanan süreçlerin mantığı daha çok ilgilendiriyor (Bkz.: Петр Искендеров.Турция рвется в региональные лидеры (III) / Фонд Стратегической Культуры, 2 Şubat 2014). Birincisi, Suriye konusunda Ankara emin oldu ki, Batılı devletler öncelikli konularda gerçeği, nesnelliği ve demokrasiyi değil, kendi jeopolitik çıkarlarını savunurlar. Bunun içindir ki, Suriye’de çatışma başladıktan az sonra Türkiye aslında meydanda yalnız kaldı. Avrupa Birliği bütünüyle, etkisizleşti. Rusya’nın kendi çıkarları vardı ve Moskova buna göre hareket etti. Aynı şekilde Ankara ile Kremlin arasında bazı sorunlar oluştu. ABD ise birkaç kısa manevradan sonra Tahran’la yaklaşmaya başladı.
İkincisi, İran Ortadoğu’daki mezhep farklılığını siyasi ve jeopolitik amaçları için aktif olarak kullanmaya başladı. Tahran bölgede kendisine sadık olan radikal dini silahlı grupları Türkiye’nin Suriye’de desteklediği muhalif güçlere karşı seferber etti. Beşar Esad birlikleri ile birlikte onlar Özgür Suriye Ordusu’na ağır darbe vurdu. Sonuçta anlaşıldı ki, Şam rejimini silahlı yolla devirmek imkansızdır. Türkiye ile İran arasında ciddi çelişkilerin oluşma tehlikesi oluştu. Tahran’ın Batı’yla ilişkileri iyileştirmesi yanında bu, oldukça istenmeyendir. Onu da unutmayalım ki, Rusya ve Çin gibi jeopolitik güçler de İran’ı destekliyor. Türkiye’nin bu ülke ile ilişkileri geliştirmekten başka yolu kalmıyordu.
Üçüncüsü, Ortadoğu’da Suudi Arabistan aktif şekilde süreçlere müdahale ediyor. Bunu diplomatlar mecazi olarak “asimetrik, aşırı ve istenmeyen müdahale” olarak isimlendirir. Meselenin özü şudur ki, Riyad, Ortadoğu’nun lider devleti olma gibi stratejik bir amaç edinmiştir. Bunun için, bir yandan Washington’un diğer yandan ise “Selefiler” denilen radikal dini gruplaşmaların desteğine dayanır.
İtiraf etmek gerekir ki, Riyad dini grupları o derecede etkinleştirmiş ve dünyanın birçok bölgesine yayabilmiş ki, artık onu küresel bir tehdit olarak kabul ediyorlar. Bundan Çin, Rusya, Avrupa Birliği ülkeleri, ABD, İran, Pakistan vb. devletler zarar görür. Selefiler çeşitli örgütlenmelerde birleşti. Örneğin, “El Kaide”, “Nusra cephesi”, “Irak Levant İslam devleti” ve başka savaşçı gruplar dünyanın çeşitli bölgelerinde kan akıtır. Onlara şemsiye isim olarak “Vahhabiler” de denir.
Kuşkusuz, bu meselenin bu ölçüde küreselleşmesi Washington’u da düşündürüyor. Bu nedenle son zamanlarda ABD İran’a daha fazla önem veriyor. Bu da Riyad’ı kızdırdı ve onu yeni adımlar atmaya yöneltti. Bu durumun oluşumunda, Ankara-Tahran hattında sıcak ilişkilerin olma ihtimali yüksek görünüyor.
Nihayet, enerji projelerinin gerçekleşmesi açısından Türkiye ile İran’ı birleştiren belirli noktalar vardır. Ankara’da görüyor ki, Tahran’ın petrol ve gaz rezervlerinden yararlanmak isteyen çevreler fazladır. İran’ın Avrupa ile bu alanda ilişkileri artsa, enerjinin nakil yolları gündeme gelecek. Bu açıdan Türkiye’nin planlarına uygun bazı incelikleri dikkate almak gerekir. Tesadüfi değil ki, R.T. Erdoğan’dan önce Türkiye’nin Enerji Bakanı Tahran’da görüşmeler yaptı. Her iki taraf bu yönde belli şekilde anlaştı.
Bölgesel ve Küresel Jeopolitik Çelişkiler: Stratejik Ortaklığın Şartları
Yukarıdaki argümanlar açıkça göstermektedir ki, mevcut aşamada İran’la Türkiye’yi yakın iş birliğine sevk eden çok sayıda faktör mevcuttur. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Tahran’da yaptığı görüşmelerden sonra Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Konseyi kurulmasına ilişkin anlaşmanın elde edilmesini uzmanlar tarihi olarak adlandırır. Onlar vurguluyorlar ki, iki devleti her şeyden önce ekonomik çıkarlar birleştirir (Bkz.: Игорь Панкратенко. Эрдоган в Тегеране: сначала – торговля, затем – политика / Фонд Стратегической Культуры, 4 Şubat 2014).
Bunun yanı sıra, Ankara-Tahran iş birliğinde Suriye meselesinin ciddi rol oynadığını unutmamak gerekir. Her iki devlet bölgede gittikçe daha büyük tehlikeye dönüşen “El Kaide” sorununa karşı mücadele etmek zorundadırlar. Son günlerde Türk ordusu ülke sınırına yaklaşan ve “El Kaide”ye yakın olan bir grubu imha etti. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bu olayı “tehlike bize yaklaşıyor” şeklinde değerlendirdi. Bazı Türk uzmanlar ise artık bu tehdidin ülkeye sızdığını belirtti. Öte yandan, PKK’ya yakın olan Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP), karışıklık çıkarmak için mevcut durumu kullanmaya çalıştığı hakkında bilgiler yayılıyor.
Bütün bunlar onu ifade ediyor ki, İran’la Türkiye bölgede bazı terör örgütlerine karşı ortak mücadele vereceklerdir. Fakat bu, iki devlet arasında bu konuda tam anlaşmanın elde edilmesi anlamına gelmiyor. Davos’ta Türkiye’nin Dışişleri Bakanı ile İranlı meslektaşı arasında Suriye’de mezhepçiliği tutuşturmakla ilgili tartışmanın oluşması tesadüf değildir (Bkz.: Mehmet Seyfettin Erol. Ankara-Tahran hattında “Yeni Suriye” faktörü… / “Milli Gazete”, 30 Ocak 2014). Uzmanlar, bu gibi görüş ayrılıklarının iki ülke arasındaki ilişkilerin tamamen bozulmasına neden olmayacağını düşünüyor.
Öyle görünüyor ki, İran-Türkiye ilişkilerinde nitelik değişikliği oluşabilir. Onlar tarihi bir adım atarak, ortak faaliyet göstermeyi başarsa, Ortadoğu’da jeopolitik manzara ciddi biçimde değişebilir. Burada birkaç devletin çıkarları ile kesişen noktalar meydana çıkabilir. Öncelikle, Suudi Arabistan’ın bölgesel liderlik iddialarına ciddi engeller oluşur. Bu, Riyad’ın radikal adımlar atmasına neden olabilir. Aynı şekilde bölgede mezhepçiliğe dayanan terörün artması mümkündür. Bu süreçten yararlanmak isteyen ve Müslüman aleminde ihtilafları derinleştirmeye çalışan çevrelerin ise, etkinleşme olasılığı artıyor. Özetle, bölgede jeopolitik belirsizlik artabilir.
İkincisi, İran-Türkiye yakınlaşması Washington ve Tel Aviv’i rahatsız edebilir. Erdoğan’ın Tahran’a ziyareti arefesinde ABD’nin Maliye Bakanı’nın Terörizm ve Mali İstihbarat’tan Sorumlu Yardımcısı David Cohen Ankara’ya gelerek, İran’a karşı yaptırımların ortadan kalkmadığını hatırlattı ve onu Tahran’la iş birliğini geliştirmemeye çağırdı. Fakat Türkiye buna aldırış etmedi (Bkz.: Игорь Панкратенко. Gösterilen makalesi).
Üçüncüsü, Rusya ve Çin’in Ortadoğu politikasında bazı düzenlemeler olabilir. Çünkü şimdiye kadar Türkiye-İran iş birliğinin bu seviyeye varabileceğini düşünmemişlerdi. Pekin ve Moskova’nın oluşmakta olan duruma nasıl tepki vereceği merak konusu.
Nihayet, Avrupa Birliği Türkiye’nin bu adımına nasıl tepki gösterecek? Çünkü Ankara AB’ye girmeye çalışıyor. Bu durumda, İran’la stratejik ortaklığı Brüksel’i rahatsız etmeyecek mi? Muhtemelen, bu konuda Berlin’de Merkel ile Erdoğan arasında görüş alışverişinin olduğu akla geliyor.
Tüm bunlar Türkiye Başbakanı’nın Tahran’a ziyaretinin bazı konulara açıklık getirmesi ile birlikte, bölgesel ve küresel jeosiyaset açısından birtakım sorular da yarattığını gösteriyor. Her halükarda, siyasetçiler için bu iki devlet “yeni bulmacalar” ortaya koyabilmiştir.
Kaynak: Newtimes.az