AMERİKA: ÇİN POLİTİKASI SERTLEŞİYOR

upa-admin 24 Şubat 2014 3.674 Okunma 0
AMERİKA: ÇİN POLİTİKASI SERTLEŞİYOR

Dünyanın bazı medya organları Washington’un Asya-Pasifik politikasında değişiklikler olduğu hakkında bilgiler yayar. Uzmanlar ABD’nin bu yönde biraz farklı tavır tutmaya başladığını vurguluyorlar. Hissedilir ki, küresel jeosiyasette ciddi yenilikler oluyor. Tahminlere göre, bu bölgede savaş başlayabilir. Bölge devletlerinin birbirine olan toprak iddiaları zemininde Amerika orada askeri gücünü artırıyor. Bu süreçlerin nasıl sonuçlanabileceğine ilişkin görüşler dile getiriliyor.

Washington’un Emelleri: Yeni Denge Arayışı

ABD’nin Çin politikasının sertleştiği hakkında bilgiler yayılıyor. Washington’un Pekin ile iş birliğinde çıkarlı olduğu görünüşü aldatıcıymış. Son günlerde gözlemlenen bazı süreçler bunu teyit ediyor. Bu yıl 5 Şubat’ta Amerika’nın Kongre’sinde ülkenin Asya politikası ele alındı. Orada Asya-Pasifik bölgesindeki sınır uyuşmazlıklarının çözümüne dengeli yaklaşımdan daha sert konuma geçilmesi kararlaştırıldı.

Hatta güç uygulanması ihtimali inkar edilmedi. Uzmanlar bunu Washington’un imparatorluk hedeflerini dayatma eğilimi gibi değerlendiriyorlar (Örn., Vladimir Odintsov. The USA’s Asia Policy is Shifting / “New Eastern Outlook”, 12 Şubat 2014).

Bunlar ABD’nin Güney Çin Denizi’ndeki adalarla ilgili Pekin’e karşı sık sık eleştirilerde bulunması zemininde ilginçtir. Öyle ki, mesele Amerika’nın bu bölge doğrultusunda sistemli siyaset yürütmesiyle ilgili görünüyor. Burada ise son zamanlarda baskı ve askeri güç kullanımı yöntemlerinin daha fazla yer aldığı görülür. Geçenlerde Çin’in yukarıda anılan adaların bulunduğu bölgeyi, kendi askeri hava kuvvetlerinin gözlem bölgesi ilan etmesi bu bağlamda bir tesadüf görünmüyor.

Aslında, ABD’nin bunu da bahane ederek daha geniş çapta baskı ve tehdit düzlemine geçtiği gözleniyor. Gözlemciler argüman olarak onu da vurguluyorlar ki, Güney Çin Denizi’nde Amerika’nın ticaret hacmi 1,2 trilyon ABD doları civarındadır (Bkz.: önceki kaynağa). Kuşkusuz bu, büyük bir tutardır. Fakat sorunun mahiyeti sadece ticaretle sınırlı değil. Esas mesele ABD’nin jeosiyasetinde gözlenen değişikliklerin içeriği ve amacındadır. İşte bu açıdan dünya için önemi olan birkaç nokta oluşur ki, onların dikkate alınması gerekmektedir.

Bu bağlamda 30 Ekim 2013’te ABD’nin Temsilciler Meclisi’nde “Çin’in deniz ve diğer coğrafi tehlikeleri” konusunun tartışılması dikkat çekiyor. Bu oturuma Cumhuriyetçi Kongre üyesi Dana Rohrabaher başkanlık etti. Katılımcılar Asya-Pasifik bölgesinde Çin ile askeri karşı durmanın sertleştiğini belirttiler. Buna cevap olarak Washington’un bu bölgede askeri gücünü artırarak, konumunu güçlendirmesi önerildi. Bu zaman Japonya ile iş birliği ön plana çekilmiştir.

Uzmanların görüşüne göre, son Davos Zirvesi’nde Çin ve Japonya temsilcilerinin karşılıklı suçlamaları tesadüf değildi. 5 Şubat’ta Kongre’deki konuşmasında ABD Dışişleri Bkanı’nın Doğu Asya ve Pasifik’ten Sorumlu Yardımcısı Daniel Russell ise daha somut konuşarak, Pekin’in Güney Çin Denizi’ndeki girişimlerini artırmasına karşı çıktıklarını açıkladı. O; “… biz denizdeki taleplere karşı sert tutum almalıyız…” (Bkz.: önceki kaynağa). Bunun öncesinde ise, Amerikalı politikacılar Güney Çin Denizi’ndeki anlaşmazlıklara tarafsız olduklarını beyan etmişlerdi. Dolayısıyla uzmanların kanaatine göre, Washington’un adı geçen bölgeyle ilgili politikalarında ciddi değişiklikler olur. Artık bu politikanın ilk belirtileri kendini gösterir.

Washington, Filipinler hükümetinin Çin’i Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi’ne (ITLOS) vermesine yardım etmişti. Ayrıca, bu ülkenin Cumhurbaşkanı Akino “The New York Times” gazetesine yaptığı açıklamada, Çin’i faşist Almanya ile karşılaştırmıştı. Bazı uzmanlar bunu ABD’nin savaşa bile hazır olmasıyla ilişkilendiriyor (Bkz.: önceki kaynağa).

Bölgesel Savaş Ihtimali

Tüm bunlarla beraber, Amerika Pasifik’te askeri üslerinin sayısını artırıyor ve onları daha güçlü silahlarla donatıyor. Görünen o ki, söz konusu olan sıradan, yerel ve sistemsiz adımlar değildir. Washington, stratejik düzeyde Asya-Pasifik bölgesinde güç dengesini değiştirir, aynı zamanda Çin’e yaklaşımını değiştirir.

Bu nokta, Joseph Nye (Cozef Nay)’ın son makalelerinden birinde ileri sürdüğü görüşlerden de açıkça görülmektedir. Onun kanaatine göre, Amerika dünya liderliği iddiasından asla el çekmemiştir, bu anlamda kendini tecrit söz konusu değildir (Bkz.: Joseph S. Nye. The Myth of isolationist America / “Project Syndicate”, 10 Şubat 2014).

Görünüşte ABD Suriye ve Afganistan konularında zayıflık gösteren taraf gibi görünüyor. Hatta Amerika’da yapılan anketlerde katılımcıların % 51’i ülkenin önceki yıllara oranla “gücünün azaldığını ve etki alanının sınırlandığını” düşündüğünü belirtti (Bkz.: önceki kaynağa). Gerçekte ise durum bundan biraz farklıdır.

Mesele şu ki, Amerikan ekonomisi büyük ölçüde seferber olabilmiştir. Şimdi, gelişme aşamasına başlıyor. Öte yandan Çin ise, dünyanın en büyük ekonomisine sahip olduğunda bile, ABD’den daha güçlü olmayacak. J. Nye’ın tahminini göre, daha birkaç on yıl Amerika dünyanın en güçlü devleti olmayı sürdürecek.

Biz “Amerika sonrası (Post-Amerika)” döneminin başladığını diyemeyiz. Şimdilik “XX yüzyıl Amerikan çağının” sona erdiğini söyleyebiliriz. Bu, ABD’nin “birinci” olarak kalacağı, ancak “tek” olmayacağı anlamına geliyor. İşte bu anlamda o, dünyaya liderlik edebilecek (Bk. önceki kaynağa).

Böyle anlaşılıyor ki, Washington’un yeni konumuna göre, sadece Çin değil, diğerlerinin de gelişimini sağlamak gerekir. Bu anlamda iki büyük devletin çatışması gerçekten şiddetli olabilir. Eğer Pekin Asya-Pasifik bölgesinde tek lider olma isteğini güçlendirirse, mutlaka Amerika’nın direnişiyle karşılaşacaktır. Bu, ABD’nin genel tutumundan kaynaklanmaktadır. Barack Obama 2014 yılında yaptığı geleneksel konuşmasında şunları vurgulamıştı: “Dünyada karmaşık tehlikeler vardır, bizim güvenliğimiz ve liderliğimiz iktidarımızın tüm öğelerine bağlıdır-güçlü ve ilkeli diplomasiyi de buraya dahil etmek gerekir” (Bkz.: önceki kaynağa).

Amerikan Başkanı aslında, devletin stratejik amacını anlatıyordu. Washington güvenliğini sağlama alan liderlik modelini tercih ediyor. Bunun için o, J. Nye’ın fikrine göre, dünyada birinci olmanın yanı sıra (devletin kudreti açısından), bölgesel liderlerin yetişmesine de çalışacak. Ancak onlar da Washington’un stratejik çıkarlarına uygun siyaset yürütmelidir.

Anlaşılan, son yıllarda Brezilya, Rusya, Türkiye ve Hindistan ekonomisi hakkında karamsar tahminlerin çoğalmasının altında işte bu nokta duruyor. Bu ülkeler bazı ilkesel açılardan Amerika’nın stratejisinə uymayan adımlar atmışlardır.

Meselenin daha düşündürücü tarafı ise dünyanın jeopolitik ağırlık merkezinin Asya’ya doğru değişmesi ile ilgili tahminlerin geleceğiyle bağlantılıdır. Amerika’nın Çin doğrultusunda politikasını sertleştirmesi bu öngörüde bazı değişiklikler yapabilir. Güney Kafkasya’da yaşananlar, burada sanki birtakım gizli niyetlerin varlığından haber verir.

Washington’un Asya-Pasifik bölgesinde “bölgedeki bazı ülkelerin toprak iddiaları”ndan bahsetmesi, Ermenistan’ın benzer enformasyon hazırlığından sonra, saldırganlığa başlamasını hatırlatıyor. Şimdi ise Vietnam, Filipinler, Güney Kore ve Japonya ile Çin’in toprak konusunda tartışmaları vardır.

Eğer bu ülkelerden herhangi biri Pekin’e karşı savaş açarsa, bunun sonu ne olabilir? Şimdiden Washington Çin’i suçluyor. Demek ki, Asya-Pasifik bölgesinde de sürüncemede kalan savaş olabilir. Bu olasılığı inkar etmek ne kadar esaslı olurdu?

Kaynak: Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.