AB: ESKİ SOVYET COĞRAFYASI POLİTİKASI DEĞİŞİR Mİ? – BÖLÜM 2

upa-admin 07 Mart 2014 2.995 Okunma 1
AB: ESKİ SOVYET COĞRAFYASI POLİTİKASI DEĞİŞİR Mİ? – BÖLÜM 2

Küresel jeosiyasette görülen yeni dinamik, Avrupa Birliği’nin eski Sovyet ülkeleri politikasına etkisiz kalamaz. Bu örgütün son yıllarda yaşadığı mali kriz ve siyasi bütünleşme alanında karşısına çıkan zorluklar açısından da dikkati çeken hususlar kendini göstermektedir. Bunların arka planında Rusya, Ukrayna, Moldova, Güney Kafkasya ve Orta Asya yönünde AB’nin yürüttüğü politikanın içeriği ve stratejisi uzmanların ilgisini çekmiştir. “Doğu Ortaklığı” programı çerçevesinde meydana gelen yenilikler özellikle dikkat çekiyor.

AB Güney Kafkasya: Vaatler ve Gerçek Adımlar

Batı’nın bu alanla ilgili ciddi planlarının olması hakkında 90’lı yıllardan beri konuşuluyor. Fakat geçen süre gösterdi ki, burada somut siyasi adımlardan çok, sözler vardır. Bu siyasi, ekonomik ve jeopolitik açılardan görülebilir. İlk olarak, Güney Kafkasya’daki anlaşmazlıkların çözümünde Avrupa Birliği’nin yeterince aktif ve objektif olmadığını söylemek gerekir. Taraflar arasındaki ilişkilerin dinamiğini analiz eden uzmanlar onun birtakım yetersizliklerini ortaya koyuyorlar (Bkz.: Константин Юматов. Эволюция политики Европейского Союза на Южном Кавказе / “Tomsk Devlet Üniversitesi haberleri”, 2012, № 1 (17), s. 127-131).

K. Yumatov’un fikrine göre, 2008 yılından itibaren Güney Kafkasya’da AB etkisi güçlense de, birtakım çelişkili gelişmeler de kendini göstermiştir. Birincisi, Avrupa Birliği’nin bölgeye sınırlı mali ve askeri yardımda bulunmasıdır. İkincisi, bu örgütün Güney Kafkasya’daki ekonomik çıkarları ile demokratik standartları arasında çelişkilerin olmasıdır (Bkz.: önceki kaynağa). Burada yazarın demek istediği bölge devletlerine karşı olan “çifte standart” politikasıdır. Öyle ki, AB halen bölgedeki devletlere özel farklılaşmış siyaset yürütmez, genel bir yaklaşım sergiler. Somut olarak, Ermenistan’a saldırgan ülke olarak yaklaşmaz. Aksine, bu gerçeği örtbas etmek için çeşitli “demokratik ibarelerden”, “insan haklarından”, “kendi kaderini tayin hakkından” vb. bahseder.

Burada Batılı uzmanlar en büyük engel olarak, Avrupa ile Rusya’nın bölgeyle ilgili mutabakat sağlayamamasını gösteriyorlar. 2008 yılında AB’nin Gürcistan’a gerekli düzeyde yardım edememesi bu anlamda belirleyici faktörlerden oldu (Bkz.: Сергей Маркедонов. ЕС на Южном Кавказе / “Commonspace.eu”, 21 Kasım 2011). Bu tür durum bölgede jeopolitik gerginliğin sürmesine hizmet ediyor. Şimdilik AB’nin ne gibi etkili adımlar atacağı konusunda bilgi yoktur. Fakat bu, örgütün bölgede tam hareketsiz olduğunu göstermez.

Mesele şu ki, Avrupa Birliği’nin “Doğu Ortaklığı” programı çerçevesinde Gürcistan ve Azerbaycan’la ilgili umutları kalmaktadır. Gürcistan bu yaz ortak üyelikle ilgili anlaşmayı imzalayabilir. Azerbaycan ise daha dengeli siyaset yürütür, aynı düzlemde AB ile iş birliğini genişletir. Özellikle, enerji alanında taraflar arasında stratejik ilişkiler gelişmektedir. Bu konu resmi düzeyde defalarca dile geldi. Trans-Anadolu (TANAP) ve Trans-Adriyatik (TAP) boru hatları projelerinin hayata geçmesi ciddi bir adım olarak kabul ediliyor. Kesin bir ifadeyle, Bakü kendi çıkarlarını dikkate alarak AB ile ilişkilerini geleceğe dönük olarak geliştirecektir.

Gürcistan ve Azerbaycan’dan farklı olarak, Ermenistan Avrupa Birliği’ni kandırdı. 3 Eylül’de Moskova’da Sarkisyan Gümrük Birliği’ne üye olmak istedikleri hakkında bildiri vererek ortak üyelik meselesine son verdi. Avrupalılar bunu “şok adım” olarak değerlendirdiler. O zamandan bu yana AB ile Ermenistan arasında herhangi bir ciddi anlaşma imzalanmadı.

Bu ülkeyi Brüksel adeta unuttu. Ancak gariptir ki, Avrupalı analistler Erivan’ı Dağlık Karabağ konusunda savunmaya, bu temelde Azerbaycan’ı saldırgan politika yürütmekle suçlamaya çalışıyorlar (Bkz.: Сергей Маркедонов. Gösterilen makalesi). Kuşkusuz, böyle bir yanlış durumun kökeninde Brüksel’in “çifte standart” politikası durur.

Yukarıda söylenenlerden, AB’nin esasen enerji alanında etkinleşmesinin, onun bütün Güney Kafkasya’da başarılı jeosiyaset yürüttüğü anlamına gelmediği sonucu çıkar. “Doğu Ortaklığı” programının tam destek kazanması için AB’nin bölge devletlerine tutumu değişmelidir. Bu olmadıkça, belirttiğimiz ekonomik çıkarlarla demokratik talepler arasındaki çelişki sürecektir. İşte bu açıdan son yıllarda Brüksel’in bölgede somut başarı elde etmediği hissedilmektedir. Bu durum örgütün Orta Asya politikasını da olumsuz etkiler.

Orta Asya Yönü: AB Karmaşık Durumla Yüz Yüze

Analistler Avrupa Birliği’nin Orta Asya politikasında geniş anlamda sorunların olduğunu vurguluyorlar. Burada ilk olarak “genel düzeyde AB’nin değerlere dayalı dış politika çizgisi yürütmediği” öne çekilir (Bkz.: Hakan Samur. Avrupa Birliği’nin Orta Asya Politikası: İdealist Söylemlerin Yetersiz Eylemlerle Yürütülme Çabası / “Uluslararası Hukuk ve Politika”, 2012, Cilt: 7, Sayı: 13, s. 25). Genel olarak ise bu siyaset, “idealizm sözcülüğü” olarak adlandırılır. Avrupa bugüne kadar Orta Asya’da etkin faaliyet gösteremedi.

Tabii ki, analistlerin görüşlerine katılınmayabilir. Fakat gerçek durumu ifade ediyorlar. Henüz 2007 yılında AB bu bölgeyle stratejik iş birliği hakkında belge hazırlamıştı. 2008 yılından itibaren ise bu yönde etkinleşmeye başladı. Bu bağlamda Avrupa Birliği’nin bölgeyle ilgili “yeni stratejiye geçmesi” hakkında hayli konuşuldu (Bkz.: Esra Hatipoğlu. Avrupa Birliği-Orta Asya İlişkilerinde Yeni Bir Stratejiye Doğru (Mu?)/ “Uluslararası Hukuk ve Politika”, 2008, Cilt: 3, Sayı: 5, s. 1-2). Geçtiğimiz süre zarfında ise tutarlı adımlar atılmadı.

Bunlara rağmen, AB’nin Orta Asya politikası güncelliğini korur. Doğru, şimdi bu bölgede Rusya ile birlikte, Çin gibi bir rakibi de vardır. Pekin kısa bir süre içinde Orta Asya’ya 50 milyar ABD doları değerinde yatırım yapmaya karar verdi. Ayrıca, Çin enerji yollarının kendi lehine düzenlenmesine çalışıyor. Öte yandan, Rusya da bu yönde etkinliğini artırdı. Ek olarak, Moskova bölge devletleri ile askeri iş birliğini de genişletir. Bu süreçlerle, Avrupa Birliği’nin petrol ve gazın Hazar’ın dibinden geçerek boru ile Azerbaycan’a aktarımı projesinden başka başarısı göze çarpmıyor. Burada da Bakü’nün kararlı tutumu rol oynadı. Burada vurgulanması gereken bir nokta var: Söz konusu olan, ABD’nin askeri gücünün Afganistan’dan çıkarılmasından sonra, Orta Asya’da doğabilecek durumdur. Uzmanların tahminini göre, bu bölgede terör ve yasadışı uyuşturucu ticareti artabilir. Sonuçta, bölge devletleri zarar görür, bu da AB’nin tüm programlarını altüst eder. Dikkate almak gerekir ki, mevcut mali kriz durumu zaten çok karmaşıklaştırdı. Avrupa Birliği’ni Orta Asya’da yeni “tatsız sürprizler”in beklediğini söylemek mümkündür (Bkz.: Hakan Samur. Gösterilen eseri, s. 26).

AB’nin bu bölgeyle ilgili politikasının kaderini örgütün Güney Kafkasya’da elde edeceği başarılar ciddi etkileyecektir. Şimdilik Orta Asya devletlerinin “Doğu Ortaklığı” programına katılması söz konusu olamaz. Hatta genel düzeyde bile taraflar arasında ilişkilerin geliştiğini söylemek risklidir. Son zamanlarda orada daha ziyade Rusya, Çin ve ABD’nin mücadelesinden bahsedilmektedir Fakat bunlar Avrupa’yı listeden silmek anlamına gelmez. Mümkündür ki, gelecekte bu örgüt Orta Asya’da somut olarak nüfuzunu arttırsın. Brüksel’i şimdilik bu yönde sevindirebilecek bir olgu yoktur.

Böylece, Avrupa Birliği’nin eski Sovyet cumhuriyetleri yönünde yürüttüğü siyaset bazı açılardan çelişkili noktalar taşıyor. Bazı bölgelerde bu örgütün faaliyeti beklenen sonucu vermedi. Şu anda onun için en önemli deneme alanı Ukrayna. Ancak bu, Güney Kafkasya ve Orta Asya’yı arka plana atmak demek değildir. Aksine, eğer AB bu bölgelerde etkinliğini artırmazsa, onu eski Sovyet coğrafyasında ciddi başarısızlıkların beklediği tahmin edilebilir.

Kamal ADIGOZALOV

Kaynak: Newtimes.az

One Comment »

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.