Jeopolitika Nedir?
“Coğrafya üzerine geliştirilen politika bilimi olarak ele alınabilen jeopolitika, tarih boyunca ya dünya egemenliği için hangi coğrafi bölgelerin kontrol edilmesi gerektiği, ya da devletlerin yayılmasına gerekçe olacak coğrafi nedenler üzerine yoğunlaşmıştır” (İŞCAN, 2004). Yukarıdaki tanımdan da anlaşılacağı üzere, jeopolitika genel bir bakış açısıyla incelenebileceği gibi, devletler üzerindeki etkisi de tek tek incelenebilir. Ülkemizde jeopolitik fazla ilgi gören bir konu olmamasına karşın, ülkelerin bazı davranışlarını anlamamızda bize yardımcı olacağı kesindir. Bu doğrultuda bu yazıda Irak’ın jeopolitik özelliklerini inceleyip bunun ülke üzerindeki etkilerini göstermeye çalışacağım.
Irak Topoğrafyası
Irak’ın coğrafi özelliklerine baktığımızda, Irak’ın 4 bölgeye ayrıldığını görürüz. Bunlar; kuzey ve kuzeydoğuyu kaplayan dağlık bölge, bu bölgenin güneyinde yer alan Basra Körfezi kıyısındaki bataklıklar, güney ve batıdaki çöllerle sınırlanmış olan Mezopotamya arazisi ve Ürdün, Suudi Arabistan ve güney Suriye sınırlarına yakın bölgelerden başlayarak komşu ülkelerin içlerine doğru uzanan step ve çöllerdir. Ülkenin en büyük platosu kuzeyde bulunan Cezire’dir. Yine kuzeydeki Alp-Himalaya dağ dizisi üyeleri Zagros Dağları Irak’ın en yüksek bölgeleri olup, 5605 metreye kadar yükselirler (Eliçalışkan).
Bu özellikler arasından bazıları cımbızla çekilmelidir. Bunun nedeni ise bize özel olarak bazı şeyleri anlatmalarıdır. Öncelikle dağlık bölgelere sahip olmaları, halkın birbiriyle iletişim kurmakta sıkıntı çektiğine delalet eder. Coğrafi olarak bunu açıklamaya çalışırsam, dağlık bölgelerde yaşayan insanların ulaşım sorunu yaşamaları doğaldır. Bu nedenle pek fazla ülke içi dolaşımda bulunmazlar. Dağlık bölge dışında kalan insanlarla da fazla iletişim olanağı bulamazlar. Bir nevi izole bir hayat sürmeye başlarlar. Bu nedenlerden ötürü kendilerinde “biz” ve “öteki” algısı gelişmesi doğaldır. Bunun etkilerini aşağıdaki haritada görebilmek mümkündür.
Kaynak : http://www.iraqkids.org/images/iraq-ethnic-map.gif
Harita 1’de kuzey ve kuzeydoğuyu kaplayan dağların, harita 2’de bulunan Kürt ve Arap ayrımına katkıda bulunduğu gözle görülmektedir. Bu yüzden bir ülkenin jeopolitiği incelenirken, dağlık bölgelerle dikkat edilmelidir ve bunun yanı sıra dağlık bölgelerin ulaşım ve iletişimi kolaylaştıracak önlemler alınmalıdır ki, aynı ülkede yaşayan insanlar birbirlerini ötekileştirmesin.
Irak’ın bir başka özelliği ise Dicle ve Fırat nehirlerinin bu ülkeye akmasıdır. Bu yüzden jeopolitik olarak çok önemli bir değere sahiptir. Tarih boyunca birçok imparatorluk, burayı kendi evi olarak benimsemiş ve bu bölgenin kontrolü için büyük savaşlar verilmiştir. Bu iki nehrin arasında bulunan topraklara Mezopotamya adı verilmektedir ve Yunanca’da bu kelimenin anlamı iki nehir arasında bulunan topraklardır (Finkelstein, 1962). Mezopotamya’yı önemli yapan özellikler ise; göç yollarının üzerinde olması ve topraklarının verimli olmasıdır. Aynı zamanda tarih boyunca ticaretin daha çok su yolu ile yapıldığı ve daha etkili bir yol bulunmadığı sürece su yoluyla yapılmaya devam edileceği düşünülürse, Fırat ve Dicle nehri bu nedenden ötürü çok büyük önem arz etmektedir. Aynı zamanda burası “medeniyetler beşiği” olarak da bilinir.
Bu büyük öneminden dolayı ise tarih boyunca Sümer, Babil, Akad ve Hitit imparatorlukları gibi bir çok imparatorluk tarafından kontrol edilmişlerdir. “Yazıyı icat ederek yazılı tarihi başlatan Sümerler Fırat ve Dicle’yi “yaşamın kaynağı ve tükenmez bir enerji potansiyeli” olarak görmüşlerdir” (Bülent ERANDAÇ, 2010).
Irak’ın Jeopolitik Merkezi
Bir ülkenin jeopolitik merkezi bulunurken o ülkenin nüfus yoğunluğu, ekonomik aktiviteleri, doğal kaynakları gibi özelliklerin gösterileceği haritalardan yararlanılabilir ve coğrafi özelliklerine bakılır. Bu verilere baktığımız zaman ise Irak’ın jeopolitik merkezinin Bağdat olduğu görülmektedir. Irak’ın nüfus yoğunluğu haritasına bakıldığı zaman, en fazla nüfusun Bağdat’ta toplandığı görülmektedir. 2002 rakamlarına göre Bağdat’ta 5,5 milyonun üzerinde insan yaşarken, bu sayıya en yakın olan bölgeler Musul (1.700.000) ve 1.300.000’e yakın nüfusuyla El Basra’dır.
Bağdat’ta yoğunlaşmış olan bu nüfusun en temel nedeni buranın Mezopotamya merkezi olmasıdır. Fırat ve Dicle’nin birbirlerine en çok yaklaştıkları bölge Bağdat’tır. Bu yüzden nüfusun burada yoğunlaşmış olması bir tesadüf değil, coğrafyanın getirdiği bir özelliktir. Bir diğer nüfus yoğunluğu fazla olan şehir ise Musul’dur. Burada ise açıkça dağların oynadığı rol görülmektedir. Dağlarla birbirinden ayrılan toplumun, dağlık bölgelerde yoğunlaştığı temel yerinin Musul olduğu görülmektedir. Ayrıca petrol konusu da bu durumda önemli bir rol oynamaktadır. El Basra şehrinde olan yoğunluğun ise, Irak’ın İran Körfezi’ne en yakın olan bölgesi olmasından ötürü kaynaklandığını düşünmek yanlış olmaz.
Bütün bu verilere bakıldığında; coğrafi özelliklerin bir toplumu nasıl ayırabildiği, bazı şehirlerin diğerlerinden nasıl önemli hale geldiğini gibi konuları anlayabilmemiz mümkün.
Irak ve Petrol
Irak denince akla gelen en önemli noktalardan biri ise petroldür. Irak dünya petrol rezervleri bakımından 2. sırada yer almaktadır. Bu da Irak’ı çok önemli bir konuma sokmaktadır. Bu önemli konum yine coğrafyasında bulunan özelliklerden dolayı ortaya çıkmıştır. Faka Irak haritasına bakıldığı zaman, Irak’ın komşularının da yine zengin petrol rezervlerine sahip olduğunu görmekteyiz. Suudi Arabistan, İran, Kuveyt gibi komşularla rekabet edebilmek pek de kolay değildir. Bunun en büyük nedeni ise Irak’ın petrol ihracatı yaparken hep başka ülkelere bağımlı olmak zorunda kalmasıdır. Öncelikle Irak’ın, İran Körfezi’ne çok sınırlı bir kıyısı bulunmaktadır. Deniz yolunun ise en önemli ticaret vasıtası olduğu düşünülünce, bu limitli erişim komşularıyla rekabette Irak’ın işini zorlaştıran bir coğrafi engel olarak ortaya çıkmaktadır. Öte yandan Irak, Akdeniz’e ulaşmak içinse Suriye ve Türkiye gibi ülkelerle olan boru hatlarından yararlanmaktadır. Fakat diğer ülkelerden bu boru hatlarını geçirmesinin bazı sorunları olabilir.
Tıpkı Fırat ve Dicle’nin Suriye ve Türkiye’den geçmesi gibi, petrol boru hatlarının da bu ülkelerden geçmesi Irak’a karşı olumsuz sonuçlar doğurabilir. İstikrar sadece kendilerine bağlı olmaz ve diğer ülkeleriyle olan ilişkilerine de yüksek ölçüde dayanır. Suriye veya Türkiye’nin yapacağı herhangi bir su kesintisi veya petrol akışında koyacakları engel, bu durumda Irak’ın elini kolunu bağlayabilir. Bazen ülkelerle askeri olarak savaşmadan da ülkeleri diz çöktürebilirsiniz ve Irak’ın bu zayıf karnı Irak’ı her zaman için tehdit eden bir durum olacaktır.
Yukarıda verilen bilgiler ve haritaya bakıldıktan sonra, Irak’ın yapmak isteyecekleri ile ilgili fikirler üretilebilir. Öncelikle Irak’ın başka ülkelere olan bağımlılığını azaltmayı doğal olarak isteyebileceği düşünülebilir. Bunun en olası hali ise Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinden geçer. Kuveyt’in, İran Körfezi’ne olan kıyısı göz önüne alındığında, Irak’ın burayı işgal etmesi ülkenin coğrafi olarak yararına olacaktır. Saddam Hüseyin geçmişte Kuveyt’i fazla petrol üreterek petrol fiyatlarını düşürmekle suçlamış ve bu yüzden Kuveyt’i işgal etmiştir. Fakat haritaları inceleyen biri, coğrafi olarak Saddam’ın amacının çok daha büyük olduğunu görebilir. Bu amaç ise; hem Kuveyt’in elinde tuttuğu petrol rezervlerini ele geçirmek ve böylece dünya petrol rezervlerinde Irak’ı en başa taşımak, hem de İran Körfezi’nde hatırı sayılır bir rekabet gücü yaratmaktır. Keza bunu yapmayı başarmıştır, fakat Irak’ın artan bu gücü Orta Doğu’daki statükoyu tehlikeye sokmuş ve hoş karşılanmamıştır. Keza 2003 yılında Irak’ın Suriye’den geçen petrol boru hattını bombalandığı düşünülürse, İran Körfezi’nin Irak için ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılabilir.
Yukarıdaki verilerden çıkarımlar yapmak gerekirse; Irak hükümetinin ister demokrasiyle, ister diktatörlükle yönetilsin coğrafi olarak temel alacağı bazı şeyler vardır. Bunlar; hükümetlerin ideolojileri ne olursa olsun, başa gelen herkesin Irak’a akan Fırat ve Dicle sularının akışını sağlaması zorunda olduğu gerçeğidir. Bu suların kesilmesi, Irak’ın ekonomisini çökertecek en önemli faktörlerden biridir. Ayrıca başa gelen hükümet, her zaman için petrolünü ihraç edecek yolları bulmalı ve istikrarlı bir şekilde bu petrolü ihraç etmeyi sağlamalıdır. Bunları yapamayan bir Irak hükümeti var olmakta büyük güçlükler çeker.
Sarp YAKUT
Girne Amerikan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü lisans öğrencisi
Çok güzel olmuş…