JEOPOLİTİK OYUNLARDA ÖNEMLİ BİR AŞAMA

upa-admin 28 Mart 2014 2.897 Okunma 0
JEOPOLİTİK OYUNLARDA ÖNEMLİ BİR AŞAMA

Dünya değişiyor. Büyük devletlerin kendi jeopolitik çıkarları için yaptıkları oyun kurallarının da yenilenmeye ihtiyacı var. Her halde son zamanlarda genellikle uluslararası hukuktan söz ediyorlar. Son yıllarda ise adeta bu terim unutuluştu. Acaba, neler oluyor? Başkalarının karşılaştığı sorunların çözümünde uluslararası düzen ilkelerini unutanlar hangi nedenlerden hukuktan söz açıyorlar? En önemlisi ise jeopolitik güçler kendilerinin yarattıkları karışık durumdan çıkış yolu bulmakta zorlanıyorlar. Ne ileri gidebiliyor, ne de geri çekilme olanakları var.

Jeopolitik “Baş Dönmesi”: Başarılardan Sonraki Aşama

Varşova Anlaşması Örgütü ve SSCB’nin çöküşüyle dünya düzeninin normal hale düşmesi büyük umutlar yarattı. Kısa süreliğine de olsa bir öfori yaşandı. Fakat bu, çok sürmedi. Bir süre Rusya’nın “knockout durumu”na düşmesinden yararlanan Batı, başta ABD olmak üzere, kendi iddialarını gerçekleştirmek için acele jeopolitik adımlar attı ve oluşan bu durumdan yararlanarak etki alanını genişletmeye başardı.

Bu açıdan ABD ve Avrupa yeni bağımsız devletlerle ilişkilerin kurulmasında bir takım olumlu sonuçlar elde etti. Onun Güney Kafkasya ve Orta Asya devletleri ile işbirliği genişledi. ABD ve Avrupa Birliği çeşitli programlar vasıtasıyla bu mekanda konumunu güçlendirebildi. Ekonomik, mali ve sosyal alanları kapsayan programlar gerçekleştirmekle Batı jeopolitik nüfuzunu da yükseltmiş oldu. Ancak somut olaylar gösterdi ki, jeosiyasette iyi başlangıç sürekli başarılı olmanın sağlayıcısı değildir.

Batı da bir takım başarılı adımlardan sonra kendisini jeopolitik meydanda rakipsiz oyuncu hissetti. Bununla küresel ölçekte birbiri ardına istenmeyen durumlar oluştu. Irak ve Afganistan’a olan askeri müdahaleler ise sonun başlangıcı oldu. Sonra İran, Suriye, Mısır, Libya, Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti ve diğer ülkelerle ilgili süreçler kendini gösterdi. Bütün bunları birleştiren bir jeopolitik nokta vardı: Batı silah ve zor kullanılarak, yerel yönetimlere baskı yaparak menfaatine uygun sonuçlara ulaşmaya çalıştı. Bu zaman Batı başka bir ciddi hatayı yaptı.

Burada, onun “çifte standart” politikasına öncelik vermesi kastediliyor. Mesele şu ki, Batı kendi işine gelince tüm etki ve baskı araçlarından yararlanır. Örneğin, Irak’a çok sayıda asker yolluyor ve buna uluslararası hukuk çerçevesinde hak kazandırıyor. Başka devletin topraklarını işgal altına aldığını kabul etmiyor. Hareketlerini demokrasi, insan hakları, uluslararası terörle mücadele vb. gibi benzetmelerle anlatıyor. Başka bir durumdan ise tamamen farklı faktörlerden söz ediyor.

Diyelim ki, Güney Kafkasya’da Ermenistan, Azerbaycan topraklarının bir bölümünü işgal etti. 20 yılı aşkın bir süredir, Batı cüce bir ülkeye işgalci olduğunu beyan etmiyor. Hatta ona saldırgan bile demiyor. Şimdiye kadar öyle bir hal olmamıştır ki, Batı devletleri kendi çıkarlarına dokunan bir konuda herhangi ülkeyi 20 yıl cezasız bıraksınlar. Yugoslavya’ya, Libya’ya, Irak’a, Orta Afrika Cumhuriyeti’ne hemen müdahale ettiler. Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinin önünü hemen aldılar. Üstelik onu yerle bir ettiler. Şimdi de Irak bir ülke ve toplum olarak bu darbelerin acısını yaşıyor. Aynı tepkiyi Libya konusunda gösterdiler. Bu devleti de aslında harabeye çevirdiler.

Ama son zamanlarda sanki durum ani değişen gibi görünüyor. Birkaç yıl jeopolitik meydanda o kadar da aktif olmayan Rusya “va-bank” yapmak istedi. Batı için bu, biraz beklenmedik oldu. Fakat Kremlin sürekli kendi jeopolitik iradesini ortaya koyarak, güçlendiğini ispat etmek için adımlar attı. Sonuçta, dünya yeniden gerginlik içerisindedir. Şu anda geçmişe dönüş, jeopolitik liderlik hırslarının ortaya konulması açıkça kendini gösteriyor. Bu süreçte Çin’in yeri ve rolü giderek daha kabarık kendini göstermektedir. Tüm bunlar ise dünya siyasetinde çok tehlikeli trendlerin belirdiğini ifade ediyor. Unutulmamalıdır ki, jeopolitik hırslar aşırı seviyeye ulaştığında sonuç hiçbir taraf için tatmin edici olmuyor.

Yeni Şartlar: Küresel Siyasete Bakış Değişmelidir

Sadece yirminci yüzyılda iki kez kader bu gerçeği insanlığa gösterdi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları Avrupa devletlerinin hırslarının tuğyan etmesi sonucu yaşandı. Sanırım, dünya bir kez böyle bir tehlike ile karşı karşıya. Her halde çok düşündürücü jeopolitik süreçler kendini gösteriyor. Onlar çelişkili ve karmaşık bir niteliğe sahip olmaları ile küresel çapta ciddi sorunlar yaratmaktadırlar. Bu bağlamda önemli bir özelliği vurgulamak yerinde olur.

Her zaman olduğu gibi, bir yüzyılın sonu, öbür (yeni) yüzyılın başında siyasi ve jeopolitik süreçler daha hızlı gidiyor. Mecazi desek, iki yüzyılın kavşağında hep karmaşık durumlar oluşur. Şimdiki aşama da bu anlamda bir istisna değildir. Son süreçler gösterdi ki, “knockout’tan çıkmış taraf” oyuna var gücüyle girmekten çekinmiyor. Bu, kendisini Suriye ve İran’la ilgili süreçlerde gösterdi. Böylece bir yandan genel jeopolitik manzara ağırlaştırıldı, diğer yandan ise yeni oyun kuralları yaratmanın zamanı geldi. Bu açıdan Ukrayna olaylarına bakınca ilginç yönleri görebiliriz.

Ukrayna ile ilgili Batı’nın ilk aşamada zafer elde ettiği adeta şüphelidir. Moskova kendi iradesini V. Yanukoviç’i korumakta ve Kırım’a kontrolü ele almakta ortaya koydu. Kremlin Batı’nın yaptırımlarından çekinmediğini de göstermektedir. Bu önlemlere “asimetrik cevaplar” verileceğini beyan etti. Şimdi Rusya’da Batı şirketlerine karşı yaptırımlar uygulayacağını bildiriyor. Böylece dünyanın iki büyük gücünün karşı karşıya geldiğini görüyoruz. İşte o anda büyük devletlerin aklına bir mesele geldi.

Biz son yıllarda bazı konularda unutulmuş uluslararası hukuk kavramının birdenbire anılmasını kastediyoruz. Ancak son 15-20 yılda böyle bir izlenim oluştu ki, sanki uluslararası hukuk yoktur. Tamamen unutulmuştur. Çok gariptir ki, son iki on yılda büyük devletlerin yöneticileri uluslararası hukuk ifadesini kullanmaktan çekinen gibi görünüyorlardı. Örneğin, Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun çözümü için uluslararası hukuktan somut olarak bahsedilmiyor. BM Güvenlik Konseyi 4 karar aldı, fakat onun uygulanmamasının uluslararası normlara aykırı olduğunu kesin şekilde bildiren büyük devlet bulunamadı. Onların siyasi hafızası adeta bu konuda tamam bozulmuştu. Peki şimdi ne oldu?

Avrupa Birliği’nin resmi şahısları tehlike çanları çalıyorlar ki, “Avrupa’yı parçalamak olmaz”! Tamam, ancak sorumuz var: ya Azerbaycan’ı parçalamak olur mu? Tabii ki, kesinlikle olmaz! Buna rağmen, Azerbaycan’ın parçalanmasını kaç yıldır, Batı “görmüyor”. Milyonlarca Müslümanın kendi vatanında göçmen duruma düşmesini adilane çözmek için uluslararası hukukta “somut madde bulamıyorlar”. Bunu demeye mecburuz. Çünkü Ermenistan’ın saldırgan olması ile ilgili uluslararası kuruluşlar ne kadar karar kabul etmişler, fakat onlara gerçek uyulması mekanizmasını “tespit” edemiyorlar. Oysa onların ikili oyun yaptıkları ortadadır.

Bütün bunlar uluslararası düzeyde garip bir durum yarattı. Şimdi ileriye gitmek zordur, geriye çekilmek de kolay değildir. Artık büyük jeopolitik güçlerin kendileri karşı karşıya gelmiş ve önceki gibi “ileri gidemiyorlar”. Uluslararası hukuk normlarını Karabağ’da olduğu gibi çiğneyip geçemezler.

Birbirlerini eleştiriyorlar. Her iki taraf kendisinin uyguladığı yaptırımlara hukuki anlam vermeğe çalışıyor. Onlar her biri kendisinin haklı olduğunu esaslandırmaya çalışıyor. Ancak gerçekte tarafların attıkları adımlar ikna edici olmuyor, bu adımların her birinin arkasında çıkarlar görünüyor. Kanun ise sadece sözde var, amelde istedikleri davranışa “hukuksal anlam veriyorlar”.

Ama, ne de olsa dünya da önceki dünya değil. Şu anda birçok ülke güçlenmiş, sıralarında hızla gelişenler de vardır. Batı finans krizinden acı çekerken bu ülkelerde sosyoekonomik, mali ve kültürel ilerleme gözlendi. Şimdi uluslar her yönünden uyanmışlar ve onlar kendi haklarını talep ediyorlar. Bu taleplerin arka fonunda Ukrayna konusunda birbirine uluslararası hukuku hatırlatanların sonra nasıl davranacakları çok ilginçtir!

Kaynak: Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.