Şu anda Ukrayna’da yaşanan olaylara Batı devletleri çok hassas yaklaşıyorlar. Onlar Moskova’yı komşu devleti bölmekte itham ediyor, Rusya’nın Kırım’da ve Ukrayna’nın doğu eyaletlerinde bölücülere aktif destek verdiğini iddia ederek yaptırımlar uygulaması ile tehdit ediyorlar. Başta ABD olmak üzere Batı ülkeleri Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün bozulmasını kabul etmeyeceklerini somut adımları ile teyit ediyorlar. Bu olaylar açısından Dağlık Karabağ’da meydana gelen olaylara baktığımızda düşündürücü gerçekler ortaya çıkıyor.
Aynı İçerikli Olaylara Farklı Yaklaşım: Jeopolitik İkiyüzlülük
Dünya tam manasıyla derin jeopolitik kriz aşamasını yaşıyor. Çeşitli bölgelerde gözlenen olaylar ve onlara uluslararası toplumun verdiği tepkiler sorular doğuruyor. Burada iki yönü vurgulamak gerekiyor. Birincisi, sürecin gittiği bölgelere göre büyük devletler aynı nitelik ve içeriğe sahip olaylara farklı kıstaslara esasen değer veriyorlar. İkincisi, ortaya çıkan sorunu çözmek için tüm durumlarda aynı derecede etkinlik göstermiyor, birbirinden farklı yöntemler uyguluyorlar.
Örnek olarak Ortadoğu’da ve Doğu Avrupa’da son zamanlarda meydana gelen olayları gösterebiliriz. Suriye, Mısır, Irak ve Lübnan’da dünyanın önde gelen devletleri muammalı davrandılar. Lübnan bombalandı, Mısır’da askeri darbeye engel olunmadı, Irak işgal edildi, Suriye ise iç savaşa sürüklendi. Dışarıdan silah yardımları yapıldı. Fakat listelenen Müslüman devletlerinde çeşitli radikal grupların silahlı çatışmasının önü alınmadı. Şimdi de bu süreç devam etmektedir. Hatta bu ülkelerin bölünerek birkaç küçük devlete dönüşmesi senaryolarından da bahsedilmektedir.
Tüm bunlar Ortadoğu’daki Müslüman ülkelerde faaliyet gösteren radikal gruplara silah mühimmatla destek kampanyaları zemininde oluşuyor. Büyük devletler siyasi tutumu onların çıkarlarına uyan örgütlere yardım ediyorlar. Sanki topraklarında kanlı çatışmalar yaşanan ülkenin bütün kaderi onları ilgilendirmiyor.
Ukrayna’da gözlenen olaylara ise tamamen farklı tavır sergilendi. Kırım’ın referandum yoluyla Rusya’ya birleşmesini Batı keskin şekilde protesto etti. ABD ve AB’ye üye olan tüm büyük devletler Moskova’yı Ukrayna’yı bölme girişimiyle itham ettiler. Ardından da Rusya’ya karşı yaptırımlar uygulamaya başladılar. Amerikan Başkanı Barack Obama ve Almanya Başbakanı Angela Merkel sık sık Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’le telefonla konuşuyor, ona itirazlarını bildiriyor ve hatta açık diyorlar ki, o, sorunlarla karşılaşılacaktır.
Son olarak, Amerikan Başkanı “CBS” televizyonuna verdiği röportajda söyledi ki, “Rusya Ukrayna’da istikrarsız durum yaratmak girişimini sürdürürse, bedelini ciddi şekilde ödeyecek”. ABD’nin devlet başkanı sözlerine devam ederek hiçbir tarafın savaş istemediğini de söyledi. Fakat Moskova’ya karşı sert yaptırımlar uygulanabilir. Ek önlemlerin alınması, örneğin, Kiev`e silahların verilmesi de ihtimal dahilindedir. Batı Ukrayna hükümetine mali ve bilgi yardımı yapmayı da değerlendirecektir.
Görüldüğü gibi, Washington ve Brüksel Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün bozulmasını kabullenmek istemiyor. Ellerindeki tüm araçları kullanarak onlar şu anda işgalci saydıkları Rusya’yı cezalandırmak istiyorlar. Ancak oluşan bu duruma biraz geniş açıdan bakıldığında Batı’nın kendisinin de hayli sorumluluk taşıdığı açıkça görülmektedir. Söz konusu her şeyden önce onların jeopolitik gelişmeleri objektif ve sabit kriterlerle değil, çifte standartla değerlendirmesidir.
Dağlık Karabağ’da yaşanan olaylara Batı devletlerinin gösterdiği tutum örneğinde bunun tam onayını bulabiliriz. Azerbaycan’ın toprak parçası olan Dağlık Karabağ’da ve onunla komşu olan bölgelerde hangi süreçler yaşandı? Öncelikle, kısaca tarihe göz atarak olayların içeriğini objektif belirten, somut olgular getirelim.
2 Eylül 1991 tarihinde Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi (DKÖB) ve Azerbaycan SSC Şaumyan (köy) bölgesi sınırları “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti” (DKC) ilan edildi. Buna cevap önlemi gibi, 23 Kasım 1991 tarihinde Azerbaycan Dağlık Karabağ’ın özerklik statüsünü iptal etti. Fakat “SSCB Devlet Konseyi” 27 Kasım 1991 tarihinde Azerbaycan’ın bu kararının anayasaya aykırı olduğunu ilan etti. 10 Aralık 1991 tarihinde “DKC”nde Ermeni toplumunun bağımsızlığına ilişkin önceden tasarlanmış referandum yapıldı. 6 Ocak 1992 tarihinde monoetnik “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti”nin bağımsızlık beyannamesi ilan edildi. Ermeni ayrılıkçılar bu kararı kabul ederek “soğuk savaş”ı hiçbir suçu olmayan Azerbaycanlıların ve Erivan’ın saldırgan xülyalarının rehinine dönüşmüş Ermenilerin toplu şekilde hayatlarını kaybetmesine yol açan “kaynar aşamaya” geçirdiler.
Yapılan Hatalar: Sonuç Çıkarılacak mı?
Şimdi Kırım’da ve Ukrayna’nın doğusunda meydana gelen olaylarla benzerlik hissediyor mu? İçerik, amaç ve mahiyet burada tam örtüşüyor. Peki başta Batılı devletler olmak üzere uluslararası birlik Dağlık Karabağ’da başlatılan bölücülüğe nasıl tepki verdiler? Belli ki, Kırım’daki gibi olmadı. Hatta tamamen farklı tutum sergilendi. Bundan esinlenerek Ermeni işgalciler Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’ın idari topraklarından dışında bulunan birkaç bölgesini de tuttular. Tabii ki, dış destek sayesinde. Meselenin bu tarafı da çok düşündürücüdür.
Çünkü Ermenistan ordusuna ve çeşitli ülkelerden getirilmiş teröristlere büyük devletlerin silah vermesinin üstünden de sessizlik geçildi. Hiçbir Batı devleti teröristlere yasadışı silah satılması veya karşılıksız verilmesini araştırmadı, buna itiraz etmedi, aksi önlemler almadı. Yaptırımlardan söz bile edilemezdi. Artı bu; BM gibi bir örgütün Ermenistan’ın işgalci olduğunu açıkça gösteren 4 kararının kabul edilmesine zemin de oluyordu.
Bugüne kadar BM, Kırım’la bağlı aynı sayıda karar kabul etmedi. Başka uluslararası kurumlar belge hazırlamadı. Ancak ABD ve AB iki kez yaptırım uyguladı. Şimdi de bu süreci genişletmektedirler. Paralel olarak, Washington Moskova`dan birliklerini Ukrayna sınırından ve Kırım’dan çıkarmayı talep ediyor. Üstelik resmen Rusya Ukrayna’ya asker göndermemiş. Orada yer alan askerlerin üniformaları muammalıdır. Buna rağmen Washington düşünüyor ki, bu askerler Rusya ordusunda hizmet ediyorlar.
Ancak Dağlık Karabağ’da ve çevre bölgelerde Ermenistan ordusu savaştı. Onlar ne üniformalarını gizler, ne de Ermenistan ordusunda hizmet ettiklerini inkar ediyorlardı. Şimdi de Ermeniler o yıllardaki cinayetlerini askeri kahramanlık gibi nitelendiriyorlar. Hatta eski Cumhurbaşkanı L. Ter-Petrosyan’a Hocalı’da katliam yapılması ile ilgili soru yöneltildiğinde Napolyon’un ünlü sözünü tekrar etmişti: “Savaşta savaşta olduğu gibi”. Peki bu saldırıya ve vahşete Washington ve Brüksel neden suskun kaldılar? Neden, hiçbir yaptırımdan konuşulmadı?
Bunun yerine, Azerbaycan’a uyarı yapıldı ki, savaş ederse, durum daha da kötü olacaktır. Şimdi Kiev`e tamam başka şeyler konuşuyorlar. Ona her türlü yardım edeceklerine söz veriyorlar. Amerikan Başkanı’nın ulusal güvenlik eski danışmanı Zbigniew Brzezinski ise “CNN”e yaptığı röportajda Amerikan yetkililerine tavsiye etti ki, “Ukrayna’yı Rusya için Vietnam’a dönüştürmek gerekiyor”.
Bunlar tarihin dersleridir. Eğer her ülke jeopolitik süreçlere sadece kendi çıkarları çerçevesinde yaklaşırsa, insanlığın kaderi belirsiz olarak kalacaktır. Bu bağlamda Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in fikirleri ve değerlendirmeleri oluşmuş durumu tam net ifade ediyor. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulu’nda yaptığı son toplantıda söyledi: “… BM Güvenlik Konseyi’nin dört kararı ihlal ediliyor. Yani, hiçbir başka buna benzer halde bu kadar adaletsizlik ve yasa ihlali olmamıştır. Uluslararası normlar ihlal ediliyor. BM Güvenlik Konseyi kararları uygulanmıyor. Diğer uluslararası kurumların – Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu, AGİT, İslam İşbirliği Teşkilatı kararları uygulanmıyor… Soruluyor; Neden? Ne zamana kadar biz bu çifte standartlarla yüz-yüze kalacağız? Bunun sebebi nedir? Neden sözde “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti”nin yöneticilerine yaptırımlar uygulanmıyor? Bu, adaletsizliktir, çifte standarttır”.
Bu sorulara büyük devletler ve uluslararası kurumlar cevap vermelidirler. Ukrayna olaylarının arka fonunda buna ihtiyacın olduğunu daha açık bir şekilde hissetmek mümkündür.
Kaynak: Newtimes.az