1. Kendinizden bahseder misiniz?
Almanya’nın Pforzheim kentinde dünyaya geldim. Burada ilkokul ve lise eğitimimi tamamladıktan sonra Mannheim kentinde Hukuk Fakültesi’ne başladım ve buradan mezun oldum. Daha sonra Karlsruhe kenti Eyalet Mahkemesi’nde stajımı tamamladım ve şu an avukat olarak çalışıyorum. Annem de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu ve Bingöl’de 3 yıl ceza hâkimliği yapmış, daha sonra Tekirdağ’da 3 yıl avukat olarak çalışmış. Babam ise makine mühendisi ve Almanya’ya 21 yaşındayken okumaya gelmiş ancak daha sonra burada kalmış. Bir kız kardeşim var, o da sanat tarihçisi. Ailece burada derneklerde oldukça faaliz, özellikle kültürel alanda Almanlara Türkiye’yi ve Türk insanını tanıtmaya çalışıyoruz. Klasik Türk Müziği Derneği, Türk Halk Oyunları Derneği gibi çeşitli derneklerde faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. İlgilenenler için internet sayfaları şunlar; www.klasiktuerkmusikisipforzheim.de.tl ve www.arthoy.de.tl.
2. Almanya’da Stuttgart yakınlarındaki Pforzheim kentinde yaşıyorsunuz. Hukuk eğitimi alarak avukat oldunuz. Buralara ulaşmak zor oldu mu sizin için, okurlarımızla paylaşır mısınız?
Kolay olduğunu söyleyemem. Derslerin yoğunluğunun dışında, bir de Türk olduğunuz için ister istemez engellerle karşılaşıyorsunuz. Ama bunlara ben şahsen alıştığım için engelleri engel olarak görmemeye bile başladım. Özellikle lise yıllarında Türklüğümden dolayı öğrenci arkadaşlarımdan hakaret işittiğim çok olmuştur. Öğretmenler de kimi zaman saklı ya da yarı-saklı şekilde Türklüğümü yüzüme vurup, bana zaman zaman kötü davrandılar. Ama ben tüm bunları aşarak buralara geldim ve bence bu beni daha da güçlü yaptı.
3. Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın en önemli sorunları sizce nelerdir?
Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın en önemli sorunu bence eğitimsel alanda geride kalmanın yanı sıra, burada Türk kimliğinden uzaklaşma tehlikesidir. Birçok Türk çocuğu Türkçemizi ne yazık ki doğru dürüst konuşamıyor. Buna ek olarak Almancaları da kötü. Bilim adamları ana dilini yani Türkçe’yi iyi öğrenen çocuklar yabancı dili de daha iyi öğrenir diyorlar, ama aileler bu konuda bilinçli veya bilinçsiz bu kadar hassas değiller maalesef. İşsizliğin had safhada olduğu bu günlerde, diplomalı insanların bile zor iş bulduğu bu dönemlerde eğitimsiz Türk gençliğinin yarınlarını tahmin etmek pek zor değil herhalde. Türk insanı olarak yapmamız gereken 3 temel şey var burada başarılı olabilmek için; 1-) Mümkün olduğu kadar yüksek seviyede ve iyi eğitim almak, 2-) Türkçemize önem vermek ve 3-) Almanlardan en az 2 kat daha çalışkan olmak.
Özgür Dobruca
4. Almanya’da yaşayan bir vatandaşımız olarak, şayet Almanya olmasaydı başka hangi ülkeyi yaşamak için seçerdiniz ve neden?
Somut bir örnek vermeyeceğim ama sanırım yabancılara karşı önyargının mümkün olduğu kadar az olduğu bir ülke olurdu.
5. Sizce Alman hükümetinin uyguladığı ekonomi, finansman, maliye politikaları ve teşvik uygulamaları Alman ekonomisinin daha hızlı, istikrarlı ve sürdürülebilir gelişmesi açısından yeterli mi? Bu alanda alınması gereken önlemler nelerdir?
Biliyorsunuz Almanya Avrupa Birliği’nde olduğu için, ekonomi, maliye politikaları ve teşvik uygulamalarını Avrupa Birliği bazında değerlendirmek görmek gerekiyor. Almanya’da uzun zamandan beri özellikle teşvik uygulamalarında kısıtlamaya gitme konusu, kısacası kemer sıkma politikalarının ekonomik alana yayılması tartışılıyor. Fakat şu ana kadar çok büyük bir kısıtlamaya gidilmedi. Almanya Avrupa Birliği’nin ekonomik anlamda da lokomotifi ve bu özelliğini korumaya çalışıyor. Misal olarak tarımsal alanda Avrupa Birliği kaynaklarından 40 milyar euro teşvik veriliyor, bundan 7 milyar euro Almanya’nın payına düşüyor.Yeni enerji kaynakları bulma eğiliminde olduğu sanılan veya bu şekilde bir tutum sergileyen Almanya, vazgeçmek üzere olduğu veya en aza indirgeme eğiliminde olduğu bilinen atom enerjisi alanında bile teşvikler vermeye aynı hızla devam ediyor. Almanya kendi kaynaklarıyla ekonomisini var gücüyle hayatta tutmaya çalışıyor. ABD, Çin, Rusya gibi ülkelerin yanında zorlanan Almanya, dünya sıralamasındaki yerini kaybetmek istemiyor. Yine de uluslararası rekabet arttığı için, özellikle üretim maliyetlerinde rakipleri ile yarışmakta çok zorlanan Almanya, dış yatırımlara yönelik çalışmalarını hızlandırdı. Doğru adımlar attıklarını düşünüyorum fakat yeterli mi olur emin değilim. Bu biraz da küreselleşmenin getirdiği yan etkiler. Bunun bilincindeler tabii ki. Almanlar genellikle kendi bildiklerinin dışına çıkmayan, katı düşünceli ve biraz da inatçı diyebileceğimiz yapıdalar. Ama bu özelliklerini son yıllarda biraz olsun yumuşattılar. O eski kendini beğenmiş ve yukarıdan bakan üsluplarından biraz olsun vazgeçtiler. Fakat dediğim gibi önlemler yeterli mi, bence değil. Dünyadaki bu değişime ayak uydurmak gerektiğini onlar da anladı doğal olarak. Üretimde eskisi kadar cazip olamayacaklarını fark ettikleri için, daha çok hizmet alanına yönelmeye başladılar. Hukuksal alanda baktığımda ise şunu da belirtmeliyim; eskiden Almanya’da şirket kurmak için belirli bir sermaye (25.000 euro GmbH yani limited şirket için, 50.000 euro AG yani anonim şirket için) gerekiyordu. Avrupa Birliği yasalarına göre Avrupa Birliği’ne bağlı bir başka ülkede kurulan bir şirketin Almanya’da faal olma ve bu ülkede ana merkezini kurma hakki olması gerekiyor. Bu yüzden birçok kişi katı Alman kanunlarından kaçmak ve o demin bahsettiğim belli sermayeyi karşılayacak parayı ödememek için, şirketlerini misal olarak İngiltere’de “limited” olarak kurdu. Dolayısıyla İngiliz yasalarına tabi tutuldu. Doğal olarak bu Almanları çok rahatsız etti ve şirketler yasalarını değiştirmek zorunda kaldılar. Artık 1 euroluk sermaye ile bile şirket kurabiliyorsun Almanya’da da. Eskiden düşünülemeyen adımları attılar. Burada da işte yine Avrupa Birliği’nin önemi çıkıyor ortaya. Almanya’nın attığı her adımı Avrupa Birliği penceresinden görmemiz gerekiyor. Rekabet gücünü ayakta tutmak için, birçok ideallerinden vazgeçen bir Almanya’dan bahsediyoruz. Avrupa Birliği’ni sorgulayan marjinal diyebileceğimiz Alman partileri olsa da, büyük çoğunluk biliyor ki Almanya’nın geleceği Avrupa Birliği olmadan düşünülemez. Aynı şey tabii ki diğer Avrupa Birliği üyeleri için de geçerli.
Bunu da belirtmeliyim ki, finansal alanda kısıtlamaya giderken daha çok sosyal devlet ile ilgili alanlarda gerekli önlemler ya alınmıyor ya da gerektiği şekilde üzerine gidilmiyor. Kısacası kısıtlama ekonomik alan yerine sosyal devlet alanında gerçekleşiyor. Burada da yine biz Türkler mağdur oluyoruz, çünkü buradaki toplumun sosyal alanda ne yazık ki en kırılgan halkalarından biriyiz. İşsizlikte Türkler, Almanlara göre çok daha kötü durumda. İş bulanlar da genelde Almanlardan daha alt kategori işlerde çalışıyor ve dolayısıyla maaşlar düşük. Emekli olunduğunda ise maaşlar buna orantılı olarak daha da düşük oluyor. Ayda 300 euro ile geçinmeye çalışan emeklilerimiz var. Bunu başarmak gerçekten büyük bir maharet istiyor.
6. Sizce geleceğin Almanya’sında Türkiye’den gelen vatandaşlarımızın sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel statüleri ne olacak? Önümüzdeki 10 yıl için neler öngörüyorsunuz?
Eskiye oranla Türkleri her alanda daha çok görmeye başladık. Artık daha fazla siyasetçimiz var, daha çok sanatçımız, işverenimiz, doktorumuz, avukatımız ve mühendisimiz var. Fakat yeterli değil… Toplumsal alanda sınıf atlayan vatandaşlarımız olduğu gibi, ne yazık ki anne-babalarının, hatta anneanne-babaanne ve dedelerinin toplumsal sınıflarının daha da altına düşen insanlarımız oluştu. Burada Almanların politikaları da büyük rol oynuyor. Bir yandan “entegre olmuyorsunuz” diyorlar – ki bundan daha çok asimilasyonu kastediyorlar (çoğu zaman kabul etmeseler de), bir yandan da Türklerin gettolaşmalarına göz yumuyorlar. Hatta bu durum işlerine geliyor. Almanya’da hiç Almanca bilmeden yaşayabileceğiniz bir sürü mahalle var. Ve ne yazık ki bu mahallelerde her türlü karanlık iş de dönüyor. Böyle ortamlarda yetişen çocuklarımız ve gençlerimizden başarı beklemek biraz haksızlık oluyor.
Bizim asıl amacımız; kimliğimizi Almanlara kabul ettirerek buradaki toplumun aynı haklara sahip birer ferdi olabilmek. Burada da hepimize büyük görevler düşüyor. Türk toplumunun hassas ve bilinçli kesimi sorumluluk almak mecburiyetinde. Almanlardan beklersek, daha çok bekleriz diyebilirim. Sorumluluk almadığımız takdirde geleceğimizi iyi görmüyorum. Alman da değil, Türk de değil, geçmişte ABD’deki Afrikalı-Amerikalı gettolarında yaşayan ve çeşitli sosyo-kültürel sebeplerle kriminal olaylara karışan zenciler ile kıyaslayabileceğimiz Türk asıllı patlamaya hazır mayın gibi bir gençlik yetişiyor. Buna dur demezsek hem biz Türkler kaybedeceğiz, hem de Almanlar kaybedecek. Çünkü bu gençlik Almanya’ya ait bir gençlik olacak. Toplumda negatif olan her şeyin daha çok göze batmasından dolayı yine işte “Pis Türkler” diye bizi suçlayacaklar ve bundan Türkiye Cumhuriyeti Devleti de olumsuz yönde etkilenecek. İmajımızı zedelemeye kimsenin hakkı yok. Dediğim gibi olumlu yönde misallerimiz çoğalsa da, yeterli değil. Çünkü buna paralel olarak hiç de küçümsenemeyecek bir çoğunlukta sorunlu bir gençlik yetişiyor burada.
7. Ölü ya da dünyada yaşayan herhangi biriyle sohbet etme şansınız olsaydı, kiminle sohbet etmek isterdiniz?
Mustafa Kemal Atatürk ile sohbet etmek isterdim. O günkü şartlarda elde ettiği tüm başarılar bence mucizeye eşdeğer. Kendisi bugün hayatta olsaydı, bugün atılan adımların hangilerini doğru, hangilerini yanlış olarak gördüğünü öğrenmek isterdim.
8. Almanya’da mesleki eğitim sonuçlarını ölçüyor musunuz? Eğitimde iş piyasası ve işgücü verimliliğinin etkisi nedir?
Almanya’nın eğitimsel alanda en olumlu bulduğum yönü, önünün hiçbir zaman kapatılmamasıdır. Sonradan okumak isteyen her gence bu şans veriliyor. Tabii ki dersteki başarılarla orantılı olarak. Almanya bildiğiniz gibi eyaletlere ayrılmış bir federal devlet. Eğitim konusunu da burada her eyalet kendisi belirliyor. Sonradan ortak bir konferans ile aralarında istişarede bulunarak belirli bir standardın altına düşmemeye özen gösteriyorlar bu eyaletler. Yine de seviye farkı oluşuyor ister istemez. Almanya’nın Bavyera ve Baden Württemberg eyaletleri eğitim alanında ilk sıradalar başarı oranlarında. Bu iki eyalet aynı zamanda ülkenin ekonomik alanda da en refah içinde olan eyaletleri.
Son yıllarda eğitimsel alandaki sorunlar gündeme geldi sıkça ve bu konuda çözümler üretilmeye çalışıldı. Bu sorunların içinde gençlerin sayılarının azalmasından dolayı okulların bazılarının kapanma aşamasına gelmesi sorunu ve ilkokuldan sonra liselerin başarı oranlarına paralel olarak 3’e ayrılmasındaki sakıncalar gibi konular çok konuşuldu. Biraz bahsedeyim isterseniz. Başarılı öğrenciler ilkokuldan sonra “Gymnasium” denen 8 veya 9 yıllık liseye, onlardan biraz daha başarısız olanlar “Realschule” denen 6 yıllık liseye, başarı oranları düşük öğrenciler ise 5 yıllık “Hauptschule” denen liseye gidiyorlar. Bazı eyaletlerde ise “Gesamtschule” denen tek tip lise var. Bu okul tiplerinin artıları ve eksileri burada sık sık tartışılıyor. Bizim Türk gençleri de ne yazık ki bu alanda da genelde başarısız öğrenciler sınıfına girdiği için fazla yükselme şansı olmayan okullara yönlendiriliyorlar.
Burada ailelerimizin bilinçsizliği de büyük rol oynuyor. Genelde iş işten geçtikten sonra uyanıyor ailelerimiz. Mesleki eğitime yönelen gençlerimiz, eğitim kurumlarına girmekte zorlanıyorlar. Ya notları yeterli olmuyor, ya fazla seçici oluyorlar veya çabuk pes ediyorlar. Tabii ki yine yabancı ve Türk düşmanlığını da göz ardı etmemek gerekiyor burada. İşte demin dediğim “Almanlardan en az iki kat iyi veya çalışkan olmalıyız” tezi de buradan kaynaklanıyor. Alman ile eşdeğer bir Türk, bir eğitim kurumuna talip olduğunda ve sadece birini kabul edeceklerse bu kurum daima Alman’ı tercih ediyorlar. Hâlbuki Türk ondan daha iyi olsa, büyük olasılıkla bizim genç kazanacak bu seçimi. Birçok işyeri kendi kurumunda eğitim alan başarılı gençleri, eğitimlerinin ardından çalıştırmaya devam ediyor. Başarılı olmak hiçbir zaman karşılıksız kalmıyor. Kısacası istekli olduğunu gösteren ve öğrenmeye aç olan gençlerin iş bulma imkânı da o kadar büyük olasılık dâhilinde oluyor. Almanya’nın en büyük sorunu gençlerinin sayısının gittikçe azalması ve kalifiye eleman konusundaki sıkıntılar. Bu yüzden yurtdışından üniversitelerine yabancı öğrenci çekme konusunda çalışıyorlar ve yurtdışında eğitim görmüş kalifiye elemanları ülkelerine kazandırma eğilimindeler. Ne de olsa dünya çapında kendini kanıtlamış bir sürü dünya markası diyebileceğimiz Alman firmaları mevcut. Bu firmaların varlığını Almanya’daki eğitim imkânları ile birleştirmek, iş bulma ve yeteneklerini gösterme fırsatları açısından büyük bir şans bence.
9. Son olarak gençlerimize iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Gençlere mesajım disiplinli ve çalışkan olmaları ve hiçbir zaman pes etmemeleri gerektiği olacak. Disiplin olmadan istikrar olmaz, çalışkanlık olmadan kalite oluşmaz, pes ederlerse de inançlarını ve inandırıcılıklarını kaybederler. Özellikle Almanya gibi bir yerde, her zaman yabancı gözüyle bakılan Türk genci olduğunuzda, başarıya giden yoldaki engellerin diğer bireylere göre daha yüksek olduğunu hiçbir zaman unutmamanız gerekiyor. Bir de çok yönlü olmaları çok önemli. Eğitim her ne kadar ağırlık verilmesi gereken bir konu olsa da, sosyal yaşamdan da geri kalmamalılar. Spor kulüplerine girsinler, sanatsal alanda faaliyet göstersinler ve çok önemli bir şey tabii, mutlaka Türk kimliklerinin değerini bilsinler ve bu doğrultuda tarihimizi, dilimizi, dinimizi, tüm kültürümüzü en iyi şekilde öğrensinler. Onlar da yarınların anne ve babaları olarak büyük sorumluluk alacaklar. Bugün aldıklarımızı yarın çocuklarımıza biz aktaracağız. Bunu yapmaz veya yapamazsak, kendi geleceğimize balta vurmuş oluruz.
Röportaj: Murat TOPÇU
Cok başarılı bir reportaj olmuş paylaşım için tesekkürler.Avukat sayin Özgür Dobruca çok önemli konulara değinmiş.Türk gençlerimizin çoğu konularda sıkıntı çektiklerini malesef kendimiz görüyoruz ve bir coğumuzda kendi cocuklarımızla yaşıyoruz.
Almanyada “tutunabilmek” coğu zaman kolay olmuyor. Benim görüşüm 1:0 geride başlıyorsun.
Okullarda, is hayatında ön yargılarla karşılaşıyoruz coğu zaman.
Bu demek oluyorki hiçbir zaman pes etmemek gerekiyor. Başarıya koşmak onu hedefte tutmak en önemli faktörlerden biri.
Iyi akşamlar
Yavuz Kilic