Irak’ta terör dalgasının daha güçlü şekilde devamı dünyada büyük endişe yarattı. IŞİD denilen bir dini grup ülkenin topraklarının belli bölümünde kontrolü ele geçirdi. Bu olaya uzmanların yaklaşımı farklıdır. Ancak meselenin çok sayıda jeopolitik, enerji ve siyasi faktörlere bağlı olduğu inkar edilemez. IŞİD yerel çıkarlara dayalı hareket etmiyor. O, hangi riske gittiğini de biliyor. Fakat görünüyor, Ortadoğu’da bir kez daha ciddi jeopolitik değişiklikler oluşuyor. Bundan kimler kazanacak ve yenilen hangi güçler olacak? Bu sorunun cevabı sadece bu bölgede olanlarla sınırlı değildir.
Mezhepçilik ve Siyaset: Terörde Kesişen Çıkarlar
Ortadoğu’da durum daha da gerginleşti. Terör Irak’ta yeniden canlar aldı. Bu rastgele görünmüyor. “Irak ve Şam İslam Devleti” (IŞİD) denilen radikal dini örgüt gerçek anlamda bölgeyi karıştırdı. Hızlı askeri operasyonları ile Irak’ın Musul, Tikrit ve Tuzhurmatu gibi büyük şehirlerini ele geçirdi. Ek olarak, küçük kasabalara ve köylere saldırdı. IŞİD ülke arazisi boyunca ilerlemeye devam ediyor. Şimdiye kadar diğer terör gruplarının gölgesinde kalan bu grup nasıl meydana geldi ve amacı nedir?
IŞİD selefi ideolojisine sahiptir. Irak ve Suriye’de faaliyet gösteriyor. Onun lideri Ebubekir Bağdadi`dir. Komutasında bir zamanlar Saddam Hüseyin ordusunda hizmet etmiş subaylar var. İlginçtir ki, onlar ABD ordusunda esir olmuşlar, sonra ise serbest bırakıldı. Bu örgütün ilk adı “Tevhid ve Cihad” olmuş. Kurucusu Ebu Musa Zarkavi`dir (sonradan “el-Kaide” ye geçti). IŞİD`in Suriye’de 6-7 bin, Irak’ta ise 10 binden fazla silahlı adamlarının olduğu bildirilmektedir (bkz.: 10 soruda Irak-Şam İslam Devleti / “Zaman” gazetesi, 11 Haziran 2014).
IŞİD`in “el-Kaide” ile ilişkilerinin geçmişi de ilginçtir. Her ikisi aynı ideolojiye sahip. Öncelikle IŞİD “el-Kaide”nin bir kolu olarak faaliyet gösteriyordu. IŞİD`in ilk başkanı Ebu Ömer Bağdadi Amerikalılar tarafından öldürüldükten sonra Ebubekir Bağdadi’nin örgütün başına geçmesi ile durum değişti. Şu anda “el-Kaide” IŞİD`den imtina etti, kendi temsilcisi olarak “Nusra cephesi”ni gösteriyor. Sonuncunun lideri de Suriye’de öldürüldü.
IŞİD Kürtler ve Şiilere karşı savaşıyor. Suriye’de PKK’ya yakın Kürt grupları ile savaşıyor, Irak’ta ise Maliki ve Barzani`ye yakın güçlere karşı savaştığını söylüyor. Fakat bunların sadece görüntü olduğunu tahmin etmek mümkündür. Çünkü bu örgütün eylemleri onun siyasi-ideolojik kimliğinin karışık olduğunu göstermektedir.
Mesele şu ki, IŞİD Suriye ve Irak’ın bölünmesi, iç ihtilafların güçlenmesi yönünde faaliyet gösteriyor. Irak’ta İslam devleti kurmak gibi niyetini belirtiyor, fakat bunu sadece Müslümanlar arasına nifak sokan terörle hayata geçirmeye çalışıyor. Selefiliği (Vahabiliği) savunmakla baştan İslam’ı bölüyor, Ortadoğu’da mezhepçiliğin çok tehlikeli modelini ortaya koyuyor. Şimdi uzmanlar bölgede yeni mezhep ayrımının başladığı konusunda fikir yürütüyor (bkz.: İhsan Bal. Mezhepçilik Irak’ın felaketi mi olacak? / “Habertürk” gazetesi, 9 Haziran 2014).
Bu açıdan Müslümanlar arasında savaşın Suriye’den Irak’a sızması çok tehlikeli gidişat izlenimi oluşturuyor. İslam dünyasında iç entrikalar yeni seviyeye geçmiş gibi görünüyor. Bunu bölgede nüfuz mücadelesi olarak değerlendirmek mümkündür. Fakat sürecin özü Ortadoğu halklarının karşı karşıya konulduğuna işaret ediyor. Örneğin, “el-Kaide” veya IŞİD ele geçirdiği bölgelerde kendi dindaşlarını mezhebe ve ideolojik mensupluğa göre katlediyor. Bunun son örneği olarak Musul’da Türk diplomatları ve sürücülerin rehin alınması gösterilebilir (bkz.: Servet Yanatma. IŞİD, bayrağımızı indirip, diplomatlarımızı rehin aldı / “Zaman” gazetesi, 12 Haziran 2014).
Bu tür hareketlerini onlar Türklerin Maliki hükümeti ile ilişkisinin olup olmamasını aydınlatma isteği ile anlatıyorlar. Yani IŞİD esas rakibinin el-Maliki hükümeti olduğunu göstermeye çalışıyor. Uzmanlara göre, bunlar tam olarak gerçek durumu yansıtmamaktadır.
Gizli Hususlar: IŞİD Kimin Ekmeğine Yağ Sürüyor?
Sorunun bir tarafı küresel jeosiyasetle, Irak’taki parlamento seçimlerinin sonuçları ve enerji güvenliği faktörleri ile ilişkilidir. Bu açıdan dikkati çeken nokta IŞİD`in Kuzey Irak petrolünün Türkiye üzerinden dünya pazarına çıkarılması sürecinin başlamasına “tesadüf” etmesinden ibarettir. ABD petrolün bu yolla ihraç edilmesine karşı olduğunu beyan etti (bkz.: ABD’den ‘Kuzey Irak petrolü’ açıklaması / “Hürriyet”, 23 Mayıs 2014). Bağdat da aynı görüştedir. Dolayısıyla onun Türkiye ile ilişkileri soğumuş. Bunların arka planda IŞİD`in petrolle zengin Musul`u işgal etmesi ve Kerkük’e yaklaşması düşündürücü görünüyor.
Onu diyelim ki, Irak Kürtleri de oluşmuş durumdan rahatsızlar. Onlar Amerika’nın jeopolitik çıkarlarına kurban gitmekte olduklarını idrak etmeye başladılar. Tesadüfi değil ki, Peşmergeler denetimde bulundurdukları bölgelerde askeri hazırlığı güçlendirdiler.
Öte yandan, merkezi Irak Hükümeti M. Barzani`den rahatsızlığını yeniden dile getirdi. Ülkenin petrol rezervlerini sadece Bağdat’ın onayı ile ihraç etmenin meşru olduğunu Erbil`in dikkatine ilettiler. Kuzey Irak yönetimi ise şimdilik Maliki’yi dinlemiyor.
Uzmanlar tüm bu süreçlerde Irak parlamentosuna seçimin sonuçlarının rolü olduğunu vurguluyorlar (bkz. örn., Othman Ali. A Reading on the Iraqi National Assembly Election Results: National and Regional Implications / “ORSAM Review of Regional Affairs”, Mayıs, № 3, 2014) . Bu yıl 30 Nisan`da yapılan seçimde Nuri el-Maliki kazandı. O, esasen Şii gruplarla koalisyonda olmuştur.
Bunun yanı sıra, Sünnîlerden Salih Mutlaki ile işbirliği yapan Maliki, onlara parlamentoda 10 yer verdi. Türkiye’nin ve Irak Türkmenlerinin desteklediği Ü. Nuceyfi (“Muttahidun” koalisyonu) ise genellikle, bir milletvekili yerine bile sahip olmadı (bkz.: Bilgay Duman. Maliki’nin zaferi sonrası Irak manzarası / “Al Jazeera Turk”, 24 Mayıs 2014). Tüm bunların sonucunda şimdi Irak’ta Sünni-Şii-Kürt siyasi dengesinin oluşturulması meselesi öne çıktı.
Gerçek durum şöyledir ki, el-Maliki’yi Sünni Arapların çoğunluğu ve Kürtler kabul etmezler. Ancak ona İran’ın güçlü desteği vardır. Meselenin bu tarafı da ülkede siyasi ihtilafları tutuşturan faktörlere sahiptir. Anlaşılan, IŞİD`in uğur kazanmasında Irak’taki siyasi güçler arasında birliğin olmaması ciddi rol oynamıştır. Bu açıdan Maliki’nin ülkedeki siyasi gruplardan destek istemesi ve hatta uluslararası kurumlara başvurması doğal görünüyor. İlginçtir ki, BM artık IŞİD`in hareketlerinden endişesini ifade etti (bkz.: BM Irak’ta yaşananlardan kaygılı / “Zaman” gazetesi, 11 Haziran 2014).
Nihayet, IŞİD`in son eylemlerinin Ortadoğu’da yapılan jeopolitik oyunlarla ilgisinin olduğunu istisna etmek zordur. Her şeyden önce, uzmanlar bu örgütle B. Esad’ın ilişkisinin olduğunu vurguluyorlar. Suriye’deki başkanlık seçiminden sonra dikkati kenara yöneltmek için Şam’a herhangi provokasyon gerekiyordu.
IŞİD`in işi bu anlamda Esad’ın planlarına tam uygundur. Şimdi dünya esasen Irak’ı konuşuyor. Burada terör ve mezhep ayrımının güçlenmesi gerçekten Suriye’yi unutturabilir. Şüphe yok ki, büyük devletlerden bazıları da B. Esad`a bu açıdan desteklerini devam ettirecek.
İlginçtir ki, Irak’ta oluşan durum Suudi Arabistan’ı da tatmin ediyor. Çünkü orada Selefilerin konumunun güçlenmesi ile birlikte, terörün Riyad’a sızmasını frenliyor. Aynı zamanda, Suudiler yeniden bölgede güç sahibi olduklarını ortaya koymuş olurlar. İran ve İsrail’in de bu gidişattan jeopolitik getiri saölayabileceğini tahmin etmek mümkündür. Bütün İslam dünyasında fikir ayrılıkları ve ihtilaflar Tel Aviv`in çıkarına uygundur. Tahran ise köşeye sıkıştırılmış Türkiye ile işbirliğini geliştirmek, onun Maliki ile yakınlaşmasına destek vermek ve Irak’ta nüfuzunu artırmak gibi fırsat elde ediyor.
Her halde, IŞİD`in attığı adımlar genelde İslam dünyası için ciddi tehlikedir. Bu örgüt, Müslümanların birbirine düşman kesilmesi açısından “düşman ekmeğine yağ sürmüş olur”. Mezhebine bakılmaksızın, her bir Müslüman kayb ediyor.
Kaynak: Newtimes.az