21. YÜZYILDA TÜRKİYE-RUSYA FEDERASYONU ENERJİ İLİŞKİLERİ: KARŞILIKLI BAĞIMLILIK MI, YOKSA GİDEREK ARTAN TEK TARAFLI BAĞIMLILIK MI?

upa-admin 27 Haziran 2014 6.704 Okunma 21. YÜZYILDA TÜRKİYE-RUSYA FEDERASYONU ENERJİ İLİŞKİLERİ: KARŞILIKLI BAĞIMLILIK MI, YOKSA GİDEREK ARTAN TEK TARAFLI BAĞIMLILIK MI? için yorumlar kapalı
21. YÜZYILDA TÜRKİYE-RUSYA FEDERASYONU ENERJİ İLİŞKİLERİ: KARŞILIKLI BAĞIMLILIK MI, YOKSA GİDEREK ARTAN TEK TARAFLI BAĞIMLILIK MI?

Mevcut Türk hükümeti, göreve geldiği 2002 yılından bu yana Rusya ile ilişkilerini geliştirmeyi bir öncelik haline getirmiştir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ertesinde Rusya ile ticaret gelişmeye başlamış ve siyasi ve de güvenlik konularında işbirliğine yol açacak şekilde enerji ve ekonomik ilişkileri derinleştirme arayışında olmuştur.[1] Birçok Rus ve Türk müşteri karşılıklı ekonomik bağlardan yararlanmaktadır. Kremlin, Ankara’nın periyodik olarak ABD ve Avrupa politikalarına meydan okuyan uluslararası politikada daha bağımsız bir tutum izlemeye yönelik mevcut isteğini teşvik etmek amacıyla bu bağlantıları araç olarak kullanmaya çalışmıştır. İki hükümet, Yüksek Seviyeli İşbirliği Konseyi, yıllık zirveler ve ekonomik, politik, kültürel ve güvenlik işbirliğini geliştirmekle sorumlu kılınan Ortak Bir Stratejik Planlama Grubu’nu kapsayan önemli bir tantana ile açılan stratejik ortaklık kavramını 2010 senesinde hayata geçirmişlerdir. Fakat ilişki, stratejik olmaktan daha çok taktik düzeyindedir. Çünkü her iki ülkenin ortak bir siyasi gündemi olmayıp ortak çıkarlardan çok daha farklı çıkarları vardır.

erdogan-putin

Kaynak: http://i.milliyet.com.tr/YeniAnaResim/2012/11/27/fft99_mf2830243.Jpeg

Geçen 10 yılda iki ülke arasındaki ticaret, yatırım ve turizm büyük miktarda artmıştır. Rusya, 2008’den beri blok olarak AB’nin ardından Türkiye’nin önemli ticaret ortağı olmuştur. 2011 senesinde toplam ticaret 30 milyar dolara ulaşmasına karşın, bu oranın % 80’lik bölümünü Türkiye’nin Rusya’dan yaptığı enerji ithalatı oluşturmaktaydı. Mevcut durumda Rusya, Türkiye’nin üçüncü büyük ihracat pazarını oluşturmaktadır ki burada üretim, tekstil ve bazı tüketici ürünleri ön planda yer almaktadır. Türk işletmelerin Rusya’daki yatırım tutarı 7 milyar dolardan fazla olmuştur. Türk müteahhitleri bu ülkede 33,8 milyar dolar değerindeki projeleri tamamlamıştır. İki hükümet, ticareti 2015 senesi itibariyle 100 milyar dolar üzerine çıkartmak suretiyle üç kat arttırma konusunda anlaşmaya varmışlardır. Fakat bu, birçok ekonomiste göre gerçekçi bir hedef değildir. İki ülke arasındaki bavul ticareti ve turizm de son 20 yılda büyük aşama kaydetmiş ve Nisan 2011’den sonra vizesiz seyahatlerin başlaması ile daha da artış göstermiştir.

sio ülkelerine ithalat ve ihracatımız

Kaynak: http://www.ekonomist.com.tr/images/News/dst3.jpg

Türkiye’nin enerji stratejisi, Rusya’dan doğalgaz alımını güvence altına alma ihtiyacı ve Avrupa ve de Batı arasında hayati bir enerji köprüsü amacı arasında denge kurmayı tesis etmektir. Ekonomik işbirliğinin siyasi ilişkileri yürüten faktörlerden birisi olmasıyla beraber Türkiye’nin Rusya Federasyonu ile kurduğu yakın işbirliği sadece ticaret verilerine yansımamakta, aynı zamanda karşılıklı bir ekonomik bağımlılık yaratmak suretiyle siyasal alanda ilişkilerin daha da derinleşmesine katkıda bulunmaktadır (daha çok Türkiye’nin enerji tedarik bağımlılığı).[2] Hem Türkiye, hem de Rusya enerji ilişkilerinde karşılıklı çıkar prensibine önem vermektedir. Herhangi bir proje ya da işbirliği alanı her iki ülkenin de çıkarlarına hizmet etmelidir. Doğalgaz, bu iki ülke arasındaki kapsamlı ilişkilerin sadece bir boyutudur. Rusya-Ukrayna 2008 ve 2009 gaz krizlerinde ve de İran’ın Türkiye’ye yönelik olarak 2007 ve 2008 kış aylarında gaz kesintileri esnasında Moskova, Türkiye’ye karşı cömert davranmış ve kesintilerin olumsuz etkisiyle karşılaşmaması için Türk pazarına gaz tedariki konusunda dikkatli davranmıştır. Bu örnek ve daha sonraki benzeri uygulamalar, Rusya’nın “güvenilir tedarikçi” olma konusundaki taahhüdünü göstermektedir. Başbakan Erdoğan tarafından sıklıkla gündeme getirilen karşılıklı fayda veya kazan-kazan prensibi, Mavi Akım ve daha güncel olan Akkuyu Nükleer Santrali gibi büyük projeler üzerinde Türkiye ve Rusya Federasyonu arasında işbirliği yapılmasını olanaklı kılacak şekilde iki ülke arasında dengeli bir karşılıklı bağımlılığı kurmayı amaçlamaktadır. Fakat Türkiye’deki bazı enerji uzmanları tarafından bu durum sert bir biçimde eleştirilmekte ve hükümete, Rusya Federasyonu ile enerji alanında tek yanlı bir politika uygulamaması konusunda uyarılarda bulunmaktadırlar.

Ankara-Moskova Enerji İlişkilerinde Doğalgaz Projeleri

2009 sonrası dönemde Ankara ve Brüksel’in öncelikle Nabucco olmak üzere Anadolu’yu geçmek suretiyle Avrupa’ya varacak boru hatlarını bitirme konusundaki kararlılığının yanı sıra Moskova’nın bu projelerde yer alarak kuzey-güney aksını güçlendirme girişimi çok yönlü merkez yaklaşımını tetiklemiştir.[3] Kremlin’in Türkiye ve Akdeniz kanalıyla erişebileceğini değerlendirdiği piyasalar için ortaya attığı projeler, bu kapsamı güçlendiren unsurlar olmuştur. Rusya’dan başlayan Karadeniz’i ve Anadolu’yu kuzey-güney istikametinde geçip, Ceyhan’a ulaşacak Mavi Akım 2 Doğal Gaz ve Samsun-Ceyhan Petrol Boru Hattı gündemde yer almıştır. Samsun-Ceyhan Petrol Boru Hattı’na Kazak petrolünün de dâhil olması söz konusudur. Kuzey-güney boru hatları projelerinin gündemde yer almaya başlamasıyla birlikte Ankara, enerjide köprü olma stratejisini doğu-batı hattının yanı sıra kuzey-güney doğrultusuna da atıfta bulunarak yeniden tanımlamıştır.

russia-turkey energy maps

Kaynak: http://www.atimes.com/atimes/Central_Asia/images/helmap021109.gif

Ankara’nın çok boyutlu koridor politikası hem arz güvenliğini sağlamlaştırmayı, hem de Ankara’nın transit rolünü öncelikle enerji kavşağına, daha sonra da enerji merkezi haline getirmeyi öngörmektedir. Orta Asya ve Kafkasya ile Türkiye arasında yapımı gerçekleşen ve gerçekleştirilecek enerji taşıma hatlarından en olumsuz etkilenecek ülkeler  ise Rusya ve Çin’dir. Çünkü her iki ülke de, bu bölgeye özel bir önem vermektedirler.

Çin, Orta Asya’yı artmakta olan enerji gereksinimini tedarik edebileceği alternatif bir arz kaynağı olarak kıymetlendirmektedir.[4] Moskova ise bu coğrafyadan çekilecek doğal gaz boru hatlarının Avrupa’ya erişerek en muazzam piyasasına ortak olmasına karşı çıkmaktadır. Moskova, Aşkabat, Bakü, Astana ve Özbek gazını kendi altyapısı kanalıyla Avrupa piyasalarına ulaştırmak, bununla birlikte Anadolu’yu kuzey-güney doğrultusunda boydan boya geçecek boru hatlarıyla Akdeniz’e erişmek niyetindedir. Ayrıca Kremlin, Asya piyasalarına yönelik olarak Kuzeydoğu Asya’da, Pekin’de, Seul’da ve Tokyo’da hidrokarbon satışlarını arttırmak suretiyle ana tedarikçi olmayı hedeflemektedir.

natural gas supplied

Bu niyetler çerçevesinde politikalar ortaya koyan Kremlin, Orta Asya ve Kafkasya hidrokarbon kaynaklarını olabildiğince kendi hâkimiyetinde bulundurmak mecburiyetindedir.[5] Buna karşılık Moskova, Orta Asya ve Kafkasya’daki ülkeler arasındaki işbirliğine geçmişe kıyasla daha çok gereksinim duymaktadır. Rusya’nın biricik karar verici olduğu SSCB tarzı enerji sistemi, Hazar temelinde birden fazla aktörün işin içine dâhil olduğu bir işbirliği ve karşılıklı bağımlılık eksenine doğru gitmektedir. 1991 ertesinde hem üretim, hem de taşımacılık bağlamında yalnızca Rus ve Rus firmaları değil, aynı esnada çok uluslu yabancı şirketlerle boru hatları seçenekleri de gündeme gelmiştir. Hâlihazırda Astana, Taşkent ve Aşkabat, Moskova’ya yüksek oranda bağımlı durumdadırlar. Öte yandan Moskova, aynı oranda Aşkabat, Taşkent ve Astana’nın gaz kaynaklarına gereksinim duymaktadır.

Bu ülkelerin Moskova haricindeki aktörlerle işbirliği tesis etmeleri, Kremlin’in bölgesel gücüne zarar verecektir. Çünkü Moskova ne Brüksel’in kendi çevresinde demokrasi ve insan hakları temelinden yumuşak güç sahası tesis etmesine, ne de Washington’un üs kurma, NATO’nun genişlemesi ve yeni savunma mekanizmaları oluşturma çabalarına şiddetle karşı çıkmaktadır. Bu durum, Moskova’dan Avrupa’ya gitmekte olan gazın yüzde 80’ini taşıyan Ukrayna hattının, Orta Asya’dan Rusya’ya giden Türkmen hattının ve en sonunda da Hazar’dan Türkiye’ye gelen Kafkasya hattının ehemmiyetini bir kat daha arttırmaktadır. Rusya, Kuzey Akım ve Güney Akım gibi boru hattı projeleriyle talep ve geçiş güvenliğini sağlama niyetindedir. Pekin’in Orta Asya ülkeleriyle imzaladığı anlaşmalar Moskova tarafından endişe ile karşılanmaktadır.

Moskova, Gazprom’un çoğunluk hissesini elinde tutmaktadır. Devlet gelirlerinin önemli bir çoğunluğunun başta doğal gaz olmak üzere enerji satışından sağlanmasından dolayı, bu ülkelerin Avrupa’ya doğal gaz satışında bulunmaları ciddi bir finansal kayıp olacaktır. Moskova, en kayda değer gelirini Avrupa’ya olan satışlarından sağlamaktadır ve bu yolla federasyon içerisindeki doğal gaz fiyatlarını sübvanse etmektedir. Avrupa’ya satışlardan elde edilen gelirlerdeki düşüş, iç fiyatların yükselmesi doğrultusunda zorlama yapacağından o zamanki hükümetin zor durumda kalmasına sebebiyet verebilecektir. Gazprom, Rusya’da ve Avrupa’da artış göstermesi beklenen talebe cevap vermektedir ve var olan yataklarda ısrarcı olup, yenilerini devreye almadığı müddetçe zorlanmış olacaktır.[6] Yeni rezervleri devreye almak suretiyle büyük yatırım maliyetlerini üstlenmekten ziyade, Orta Asya gazını satın alıp tekrar satışını gerçekleştirmek çok daha ucuzdur. 2008 sonunda ve 2009 başında küresel iktisadi bunalımdan dolayı gaz tüketiminde düşüş olsa da, kriz sonrasında Kremlin için Orta Asya gazı çok hayatidir. Moskova’nın Orta Asya’dan gaz tedarik etmemesi durumunda Avrupa’daki satışlarını arttırma, yurt içi ihtiyaca cevap verme ve yeni piyasalara girme niyetlerine eş zamanlı olarak erişmesi, çok pahalı yatırımlar gerçekleştirmediği sürece zordur.

Moskova, uzun vadeli anlaşmalar kanalıyla Astana, Aşkabat ve Taşkent gaz kaynaklarının önemli bir bölümünü kendi için ticari bir hale getirme niyetindedir. Başta Aşkabat gelmek üzere Orta Asya ülkeleri Moskova’dan fiyat artışı yapmasını istemişlerdir. Bu artışlar karşılandığı müddetçe Rusya, Orta Asya’daki etkinliğini muhafaza edebilmiştir. Türkmenistan’dan başlayan ve Özbekistan ve de Kazakistan’ı geçerek Çin’e giden doğal gaz boru hattının nihayete erdirilmesi ise Orta Asyalı gaz üreticilerinin ellerini yalnızca Moskova’ya karşı değil, Ankara’ya karşı da sağlamlaştırmıştır.[7]

Türkiye, kullandığı enerji bağlamında dışa bağımlı bir ülkedir. Doğalgaz özelindeki bağımlılık % 30 iken, bunun % 98’i dışarıdan karşılanmaktadır. Doğalgaz alımında bir sıkıntı yaşanması durumunda Türkiye enerji bağlamında ciddi problemlerle yüz yüze kalabilir.[8] Bundan dolayı Ankara’nın enerji politikalarıyla dış politikasının paralellik arz etmesi şarttır. Yoksa kayda değer sorunların yaşanması olasılık dâhilindedir. Şubat 2012’nin başlarında Moskova, Tahran ve Bakü’den Türkiye’ye doğal gaz sevkiyatı eş anlı olarak kesintiye uğramıştır. Moskova ve Tahran’dan tedarik edilen gaz tam olarak kesintiye uğramasa da, neredeyse durmuştur. Bakü’den gelen gaz ise tamamen kesilmiştir.

turkish gas imports

Kaynak: http://www.haaretz.com/polopoly_fs/1.503529.1360838237!/image/2727568444.jpg_gen/derivatives/landscape_640/2727568444.jpg

Aslında Batı Asya’da genel olarak tam bir “enerji satrancı” oynandığından söz edilebilir. Bu satranç Atlantik ve Asya/Avrasya güçleri arasında deyim yerindeyse enerji savaşları halini alabilme riskini de kapsamaktadır.[9] Bu mücadele Ankara’yı da doğrudan ilgilendiren bir durumdur. ABD Başkanı Barack Obama, bu mücadelede Türkiye’yi “Enerji güvenliğinin tesis edilmesi ve Hazar hidrokarbon kaynaklarının ve Kuzey Irak petrol ve doğalgaz kaynaklarının milletlerarası pazarlara taşınması için model ortak” olarak sunmuştur. Nabucco projesi bu çekişmede Atlantik kanadının en güçlü silahıdır. Ankara bu noktada çok kritik bir role sahipti.  Nabucco Anlaşması’na 13 Temmuz 2009 tarihinde Ankara’da büyük umutlarla imza konulmuştu. Başbakan Erdoğan törende yaptığı açıklamada “Türkiye’yi dünyanın dördüncü büyük ana arteri yapacağız” ifadesini kullanırken, Batı basını ise bu anlaşmayı “Rus boyunduruğu kırıldı” biçiminde değerlendirmekteydi. Fakat doğalgazın Aşkabat bölümünü Türkiye üzerinden AB’ye iletecek olan bu projenin imza törenine Aşkabat’ın iştirak etmemesi, mevzubahis projenin daha baştan gerçekleşemeyeceğine dair bir işaretti. Bunun hemen sonrasında Aşkabat, gazının AB’ye sevk edilmesiyle ilgili olarak Moskova ile bir anlaşmaya imza koymuştur.

Nabucco’ya kaynak olması öngörülen diğer iki kaynak ise Azerbaycan ve Kuzey Irak rezervleri idi. Fakat Bakü de bu konuda net bir tavır alamamıştır. Bakü, bir taraftan British Petroleum firması ile bir anlaşma imzalamaya hazırlanmaktaydı. Ankara ile arasında bu sırada Anadolu Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı Projesi konusunda kapsamlı müzakereler devam ettirilmekteydi. Bu hat kanalıyla Hazar’daki Azerbaycan’a ait Şahdeniz sahasından Avrupa’ya, Anadolu toprakları üzerinden doğalgaz sevkiyatı yapılacaktı. Söz konusu bu proje, Nabucco’ya alternatif olarak kıymetlendirilmiştir. Nitekim Nabucco Genel Müdürü Reinhard Mitschek “TANAP limitli bir hattır” değerlendirmesini yaparak bu projeye negatif baktığını ifade etmiştir. Bu esnada Moskova ve Tahran ellerindeki kuvvetli enerji kozları ardı ardına ortaya koymaya başlamışlardır. Moskova, Güney Akım Projesi’ni ortaya atmıştır. Tahran ise Irak, Suriye ve Lübnan’la 5.600 km.lik bir boru hattı anlaşmasına imza koymuştur. Bu hattın planlanan geçiş güzergâhı Kuzey Irak olacağı için, Tahran bu dönemde Kandil bölgesine bir operasyon yaparak PKK’nın yan kolu olan PJAK’ı kontrol altına almıştır. Bağdat ise Erbil’in kendisine rağmen imzaladığı enerji anlaşmalarını geçersiz olarak ilan etmiştir.

Güney Akım Projesi

Kafkasya bölgesinde aniden patlak veren 2008’deki Moskova-Tiflis savaşı, 2007 Münih Güvenlik Konferansı’nda ortaya konulan tavrın sürdürülmesi niteliğinde olup, Moskova’nın bölgedeki hâkimiyet kurma siyasetinin sağlamlaşarak sürdüğüne işaret etmiştir. Bu savaşla Batı ile yakın münasebetler tesis eden Tiflis ve Bakü’ye ciddi uyarılar yapılmıştır.[10] Kremlin bir yandan bölgedeki güvenlik dengeleri üzerinde oynayarak Kafkasya’yı enerji taşımacılığında riskli unsurlar barındıran bir bölge haline getirmeye ve Batı’nın bölge algısında değişiklik yaratmaya çalışırken, öte yandan da kendi alternatif boru hattı projelerini yürürlüğe koymayı sürdürmüştür. Bu kapsamda Moskova tarafından planlanan Yamal II, Kuzey Akım ve Güney Akım Boru Hatları dikkatleri üzerinde toplamaktadır. Kremlin, Güney Akım Projesi aracılığıyla özellikle bir yandan Kiev üzerinde baskı yaratmayı hedeflerken, öte yandan Nabucco projesine alternatif yaratmakta ve Kafkasya’daki enerji yarışında üstün bir konuma erişmeyi amaçlamaktadır.[11]

russia moves into georgian territory

Kaynak: http://amboytimes.typepad.com/.a/6a00d8341c62f553ef00e553fc1cbf8834-pi

Aralık 2011’de Ankara, Moskova’ya Türkiye’nin Karadeniz’deki münhasır ekonomik bölgesinden geçen Güney Akım boru hattı projesinin inşası için onay vermiştir. Güney Akım Projesi, Ukrayna’yı devre dışı bırakarak yılda 63 milyar metreküp Rus gazını Avrupa’ya taşıyacak olan bir projedir.[12] Bunun karşılığında Türkiye fiyat indirimleri, “al ya da” yükümlülükleriyle ilgili ödemelerde daha fazla esneklik ve 1997 ve de 1998’deki doğal gaz anlaşmalarının 2025 senesine kadar uzatılmasını elde etmiştir. 2011 senesinde süresi sona eren 1986 tarihli gaz anlaşması ise 2021 senesine kadar uzatılmıştır. Sonuçta Ankara, Moskova’dan önemli miktarlarda gaz ithal etmeye devam etme konusunda taahhütte bulunmuştur.

planned south stream route

Kaynak: http://www.stratfor.com/sites/default/files/main/images/map2.jpg

2012 senesi Türkiye-Rusya Federasyonu ilişkileri açısından Ankara’nın Moskova’ya Güney Akım Doğal Gaz Boru Hattı’nın kendi münhasır ekonomik bölgesinden geçmesine izin vermesinin iki ülke arasında yarattığı pozitif atmosferle birlikte başlamıştır. Dönemin Rusya Başbakanı Vladimir Putin, 2011 senesi sonunda Enerji Bakanı Taner Yıldız’ı kabulü esnasında Ankara’yı verdiği tüm taahhütleri eksiksiz yerine getiren “güvenilir ortak” olarak ifade etmiş ve Ankara tarafından verilen izni “yılbaşı hediyesi” olarak nitelendirmişti. Buna ilaveten Putin, devlet başkanı olmasının ertesinde iştirak ettiği ve St. Petersburg’da yapılan Uluslararası Ekonomik Forumu’nda gerçekleştirilen enerji oturumundaki konuşmasında, Güney Akım Doğal Gaz Boru Hattı’nın kendi ekonomik sahasından geçmesine verdiği izinden ötürü Ankara’ya teşekkürlerini bildirmiştir.[13] Daha sonraki zamanlarda da Putin her fırsatta bu konuyu değişik ortamlarda gündeme getirmeye ve Ankara’ya teşekkürlerini sunmayı sürdürmüştür. Güney Akım projesinin etkin hale getirilmesi, Kremlin bakımından büyük ehemmiyet arz etmektedir. Bu projeyle birlikte Karadeniz’in altında yapılacak denizaltı hattı ile Rusya’dan Bulgaristan’a kadar giden 900 kilometrelik bir boru hattı inşa edilmiş olacaktır. Karadeniz’in altından gidecek olan bu boru hattının bir kolu Bulgaristan, Sırbistan, Macaristan ve Slovakya’ya, bir diğer kolu ise Yunanistan ve Makedonya üzerinden İtalya’ya gidecektir. Projenin 2015 senesinde bitirilmesi öngörülmektedir. Projenin maliyetinin 20 milyar dolar olacağı düşünülmektedir.

putin-erdogan

Kaynak: http://cdn.static-economist.com/sites/default/files/imagecache/full-width/images/print-edition/20121208_EUP004_0.jpg

Kremlin’in sahibi bulunduğu bu projede cereyan eden söz konusu müspet gelişme esasında gaz tedariki hususundaki tartışmalardan ve Avro bölgesi krizinden menfi yönde etkilenmiş olan ve Ankara tarafından destek verilen “Nabucco” projesinin yapılabilirliği konusundaki soru işaretlerini de arttırmıştır.[14] Böylece Ankara kendisi tarafından desteklenen projenin menfi yönden etkileneceğini bile bile Moskova’nın projesine onay vermiştir. Verilen bu karar ile beraber iki başkent “kazan-kazan” prensibine uygun bir tavır sergilemişlerdir. Türkiye tarafından verilen bu karar, Kremlin nezdinde Türkiye’ye duyulan güveni bir kat daha arttırmıştır. Aynı zamanda bu karar ile Ankara-Moskova arasında enerji sahasındaki işbirliği sahası daha da genişlemiş ve enerji yolu olarak stratejik ehemmiyetini bir defa daha vurgulamıştır. Ankara tarafından verilen bu izin sayesinde Kremlin, Güney Akım projesini devreye almak için çok kritik bir avantajı eline geçirmiştir. Böylece Rusya, rakiplerini devre dışı bırakarak kendi doğal gazını büyük miktarlarda satabilecek ve Avrupa ülkelerini enerjide kendisine daha da bağımlı hale sokabilecek bir pozisyona erişmiştir.

Türkiye’nin Nükleer Enerji Politikası ve Rusya Federasyonu

2009’daki durgunluktan zarar görmesinin ertesinde Türkiye hızlı bir biçimde toparlanarak dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birisi haline gelmiştir. 2012’nin ikinci yarısında zayıflayan/düşen iç ve dış talebin düşüşe yol açmasına karşın Türk ekonomisinin 2012 senesinde % 3’ten fazla ve 2013’te ise % 4,5 civarında büyüyeceği öngörülmüştü. Ekonomik büyümeyi karşılayabilmek için daha fazla gücün elde edilmesine ihtiyaç vardır.[15] Nisan 2010’da, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Başkan Yardımcısı Vedat Gün tarafından yapılan açıklamaya göre Türkiye 2023 yılı itibariyle güç üretim kapasitesini 45,000 megawattan 80,000 megawatta çıkarmak zorunda olacaktır. Bu gereksinimlerin bir bölümünü rüzgâr, güneş ve jeotermal güç gibi yenilenebilir kaynakları daha fazla kullanarak karşılamaya yönelik planlar bulunmaktadır. Yerel kömür kaynakları çevreye zarar verici olmalarına rağmen daha da kullanılacaktır. Rosatom 2019 senesi itibariyle Türkiye’nin Akdeniz sahilinde bulunan Mersin’de Türkiye’nin ilk nükleer santralini inşa edecektir. Türkiye bu nükleer santral konusunda Rus devlet şirketi Rosatom’la kilowatt saati 14 cent olmak üzere bir anlaşma imzalamıştır. 2023 senesi itibariyle Türkiye’de iki adet daha nükleer santral inşa edilmesine yönelik planlar söz konusudur. İkinci santralin Türkiye’nin Karadeniz kıyısında yer alan Sinop’ta yapılması planlanmaktadır. Bu santralin yapımına Güney Koreli, Çinli, Japon ve Kanadalı firmalar tarafından ilgi gösterilmektedir. Üçüncü nükleer santralin yapılacağı yer ise Trakya bölgesindeki İğneada olarak düşünülmektedir.

world nuclear power reactors

Rusya devlet başkanı Vladimir Putin 3 Aralık 2012’ta yaptığı Türkiye ziyareti esnasında iki ülke arasında 11 anlaşmaya imza konulmuştur.[16] Türkiye-Rusya Üçüncü Üst Düzey İşbirliği Konseyi toplantısı çerçevesinde iki ülkenin firma, kurum ve bankaları arasında imza konulan işbirliği anlaşmalarının üç âdeti enerji alanındadır. Görüşmeleri Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde gerçekleştirilen bu üç dikkat çekici enerji belgesi aşağıda yer almaktadır:

  • Çalık Holding A.Ş. ile Rosneft petrol firması arasında pazarlama ve dağıtım sahasında ortak girişim kurulması hususunda işbirliği anlaşması,
  • Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Rusya Federasyonu Devlet Nükleer Enerji Firması Rosatom arasında Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi’ne hakkında ortak bildiri ve
  • Türk-Rus Hükümetlerarası Karma Ekonomik Komisyonu eşbaşkanları Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Rusya Enerji Bakanı Aleksandr Novak’ın toplantısı hakkındaki ortak bildiridir.

Bu ziyaret esnasında yapılan müzakerelerde Mersin Akkuyu’da inşa edilecek olan nükleer santral projesi, gündemin en öncelikli maddesi olmuştur. Putin, Moskova’nın bu projenin tamamına 20 milyar dolardan fazla yatırımda bulunacağını ifade etmiştir. Kremlin, nükleer enerji konusunda tüm giderlerin hepsinin kendi öz sermayesiyle karşılama taahhüdünü ilk defa Akkuyu projesi için vermiştir. Bu proje Moskova bakımından tek başına çok önemli bir proje konumundadır. Putin, 2022 senesine kadar bitirilmesi öngörülen Akkuyu Santrali’nin maliyetinin asgari % 25’inin “Türkiye’de iş olanakları yaratılması amacıyla kullanılacağına” işaret etmiştir. Erdoğan ise nükleer santrali yapacak olan Rosatom firmasının kurucu sermeyesinin yeni yatırımlarla birlikte 2,4 milyar dolara çıkartılmasının planlandığını belirtmiştir. Rusya Enerji Bakanı Novak da Akkuyu Projesi’nin finansmanının esasen iki kaynaktan tedarik edileceğinin altını çizmiştir. Bunlardan biri Rusya Federasyonu’nun bütçesi, diğeri ise bankacılık sektörüdür. Buna ilaveten Novak, Rus Rosatom firmasının Türkiye’deki diğer nükleer santral projelerine  (örneğin Sinop’ta yapılması düşünülen ikinci nükleer santral) dâhil olmak niyetinde olduğunu belirterek Türkiye’de yatırımda bulunmayı düşünen şirketlere yönelik ek vergi indirimleri hususunda istekte bulunmuştur Fakat yapımı konusunda anlaşmaya varılan bu projeyle ilgili bazı çekinceler mevzubahistir.

Belirtilmesi gereken ilk husus hemen bütün ülkeler ilk nükleer santrallerini yerli kamu teşebbüsleri kanalıyla yapmışlar ve işletmişlerdir. Türkiye örneğinde ise bu santrali yabancı bir kamu kuruluşu olan Rosatom tarafından yapılmaktadır. Tesis faaliyete geçirilmesinin ertesinde de bu firma tarafından işletilecektir.[1] Ayrıca Türkiye’de muhtemel bir nükleer kaza esnasında üçüncü tarafın sorumluluğu konusunda yasal manada boşluklar vardır. Bu konu hususundaki milletlerarası sözleşmeler Türkiye tarafından kendi iç hukukuna aktarılmış durumda değildir. Diğer önemli bir konu da nükleer atıklar meselesidir. Bu atıkların Rusya Federasyonu tarafından alınması Rusya’nın hâlihazırdaki yasal düzenlemeleri bağlamında olasılık dışıdır. Çeşitli uluslararası sözleşmeler tarafından nükleer atık transferine engel konulmuştur. Sonuç olarak nükleer atıklar Ankara’nın elinde kalmış olacak ve bunların imhası zorunlu olacaktır.

3 Aralık’ta bu görüşmeler esnasında Ankara buna ilaveten Rus doğalgaz sözleşmesi miktarının 3 milyar metreküp daha arttırma talebini de ortaya koymuştur. Fakat bu miktar artışı talebinin nereden ve nasıl karşılanacağı konusunda net bir anlaşma sağlanamamıştır. Rus Enerji Bakanı Novak ise bu artırımın karşılanabilmesi için iki olasılıktan söz etmiştir:

  1. Mavi Akım’ın kapasitesinin yükseltilerek toplam sevkiyatın senede 19 milyar metreküp yapılması,
  2. Gereksinim duyulan gaz miktarının Güney Akım Hattı’ndan sağlanması.

Vladimir Putin ise bu miktar artışının Mavi Akım üzerinden gerçekleştirilebileceğini ve bu hattın diğer ülkelere de uzatılabileceğinin (Mavi Akım 2) altını çizmiştir.

 

SONUÇ

Türkiye ve Rusya arasında 1980lerin ikinci yarısında hız kazanmaya başlayan enerji alanındaki ilişkileri günümüzde çok farklı alanlara yansımaları olan bir ilişki durumdadır. Rusya’dan Türkiye’ye doğal gaz sevkiyatı ile başlayan enerji sahasındaki münasebetler bugün Türkiye’nin ilk nükleer santralinin Moskova tarafından inşa edilecek olmasıyla çok farklı bir boyuta ulaşmıştır.

Doğal gaz alanında yüksek oranda dışa bağımlı durumda bulunan Türkiye’nin enerji elde etme kaynaklarını çeşitlendirmeye yönelik bir politikası söz konusudur. Böyle bir politikası olmasına rağmen Ankara, ilk nükleer santral inşasını da ithal ettiği doğal gazda yüzde 60 oranında bağımlı bir ülkeye, ülke menfaatlerine aykırı şartlarla vermesi sorgulanması gereken bir durumdur.

Güney Akım’ın kendi münhasır ekonomik bölgesinden geçişine izin vermesi ise Türkiye’nin enerji koridoru olma siyasetiyle uyumluluk arz etmektedir. Çünkü Ankara, sadece Güney Gaz Koridoru’nun Avrupa’nın artmakta olan enerji ihtiyacına cevap veremeyeceğini düşünmektedir. Rusya tarafından geliştirilen projelerin Güney Gaz Koridoru’ndaki projelerle ile birbirine alternatif oluşturmadığı savunan Ankara her ikisinin hem kendisi için hem de Avrupa açısından hayati derecede önemli olduğunun altını çizmektedir.

Rusya’nın Güney Akım projesinin Türk topraklarından geçmesi konusunda Ankara ile yaptığı anlaşma esnasında Türkiye’ye birtakım avantajlar sunması, Kremlin’in Türkiye gibi bir müşteri elinden kaçırmamaya yönelik bir tutum olarak yorumlanabilir. Ayrıca Rusya, Ukrayna ile yaşadığı gaz krizlerinden dolayı da Avrupa’ya göndermekte olduğu doğal gaz için alternatif rotalara öncelik vermektedir. Kuzey Akım ve Güney Akım projeleri bu stratejinin yansımalarıdır.

Türkiye ve Rusya Federasyonu arasındaki enerji temelli gelişen ilişkilerin önümüzdeki yıllarda da artarak devam edecektir. Türkiye’nin Kremlin’e olan yüksek enerji bağımlılığından dolayı Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik müdahalesi konusunda fazla ses çıkaramaması aslında bu alandaki münasebetlerin Ankara’nın Moskova’nın hassas olduğu konulara yönelik izlediği dış politikalar hususunda elini kolunu bağlaması açısından çok çarpıcı bir örnek teşkil etmektedir.

Sina KISACIK

 

[1] Stephen J. Flanagan, “The Turkey-Russia-Iran Nexus: Eurasian Power Dynamics”, Center for Strategic and International Studies, The Washington Quarterly, Kış 2013, http://csis.org/files/publication/TWQ_13Winter_Flanagan.pdf, ss. 166-167, (Erişim Tarihi: 23 Ocak 2014).

[2] Tuncay Babalı, “The Role of Energy in Turkey’s Relations with Russia and Iran”, Center for Strategic and International Studies, Paper Prepared for International Workshop, “The Turkey, Russia, Iran Nexus: Economic and Energy Dimensions”, 29 Mayıs 2012, http://csis.org/files/attachments/120529_Babali_Turkey_Energy.pdf, s. 4, (Erişim Tarihi: 22 Ocak 2014).

[3] Mert Bilgin, “Türkiye’nin Enerji Güvenliği ve Bölgesel İlişkileri”, Faruk Sönmezoğlu, Nurcan Özgür Baklacıoğlu ve Özlem Terzi (der.), XXI. Yüzyılda Türk Dış Politikasının Analizi, (İstanbul: DER Yayınları, 2012), s. 787.

[4] Ariel Cohen, “Russia and Eurasia: Dimensions of Integration”, Engin Selçuk (ed.), China-India-Russia: Security and Strategic Cooperation in Asia, (İstanbul: Tasam Publications, 2012), ss. 180-181.

[5] Hayriye Kahveci, “Enerji Politikaları ve Uluslararası Rekabet”, Mustafa Aydın (der.), Kafkaslar Değişim Dönüşüm (Avrasya Üçlemesi III), (Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık, 2012), ss. 268-269.

[6] Mert Bilgin, “Geo-Economics of European Gas Security: Trade, Geography and International Politics”, Insight Turkey, Cilt: 12, Sayı: 4, 2010 ss. 190-192.

[7] R. Kutay Karaca, “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Dış Politikasında Orta Asya”, Turgut Demirtepe ve Güner Özkan (der.), Uluslararası Sistemde Orta Asya: Dış Politika ve Güvenlik, (Ankara: USAK Yayınları, 2013), ss. 69-72.

[8] Bu konu hakkındaki kapsamlı bir analiz için lütfen bakınız, Sina Kısacık, “Türk Dış Politikasında Enerji Koridorlarının Önemi”, Uluslararası Politika Akademisi, 25 Eylül 2013, http://politikaakademisi.org/turk-dis-politikasinda-enerji-koridorlarinin-onemi/, (Erişim Tarihi: 26 Haziran 2014).

[9] Ömer Göksel İşyar, “Türkiye-Rusya İlişkileri: Günümüzde ‘Doğu-Batı Rekabetinin’ Yeni Kırılma Noktası (2009-2013) ”, Sezgin Kaya (ed.), Rusya’nın Doğu Politikası, (Bursa: Ekin Yayınevi, 2013), ss. 95-96.

[10] Jacek Wieclawski, “Challenges for the Russian Foreign Policy – The Lesson of the Georgian Conflict”, Asian Social Science, Cilt: 7, Sayı: 8, Ağustos 2011, ss. 15-16, http://ccsenet.org/journal/index.php/ass/article/view/11488/8053, (Erişim Tarihi: 26 Temmuz 2013) ve Mikhail Filipov, “Diversionary Role of the Georgian-Russia Conflict: International Constraints and Domestic Appeal”, Europe-Asia Studies, Cilt: 61, Sayı: 10, Aralık 2009, ss. 1825-1847.

[11] Ariel Cohen, “Europe’s Strategic Dependence on Russian Energy”, The Heritage Foundation, Backgrounder, No. 2083, 5 Kasım 2007, http://www.heritage.org/research/reports/2007/11/europes-strategic-dependence-on-russian-energy, (Erişim Tarihi: 26 Temmuz 2013).

[12] Isabel Gorst, David O’Byrne, “Turkey deal boosts Russia’s pipeline project”, Financial Times, 29 Aralık 2011, http://www.ft.com/intl/cms/s/0/e0613af4-3170-11e1-a62a-00144feabdc0.html#axzz35eJuPuga, (Erişim Tarihi: 25 Haziran 2014).

[13] Eric Watkins, “Russia to build South Stream natural gas pipeline via Turkey”, Oil & Gas Journal, 9 Ocak 2012, http://www.ogj.com/articles/print/vol-110/issue-1a/general-interest/russia-to-build-south.html, (Erişim Tarihi:  25 Haziran 2014).

[14] Fatih Özbay, “Türkiye’nin Rusya Politikası 2012”, Burhanettin Duran, Kemal İnat, Ufuk Ulutaş (ed.), Türk Dış Politikası Yıllığı 2012, (Ankara: SETA Yayınları, 2013), s. 341.

[15] Gareth M. Winrow, “The Southern Gas Corridor and Turkeys Role as an Energy Transit State and Energy Hub”, Insight Turkey, Cilt: 15, Sayı: 1, 2013, s. 147.

[16] İşyar, “Türkiye-Rusya İlişkileri: Günümüzde ‘Doğu-Batı Rekabetinin’ Yeni Kırılma Noktası (2009-2013)”, s. 99.

[17] Bu konu hakkındaki detaylı bir çalışma için lütfen bakınız, Sina Kısacık, “Türkiye: Enerji Bağımlılığı Sarmalında Gelişen Bir Ülke”, Uluslararası Politika Akademisi, 11 Eylül 2013, http://politikaakademisi.org/turkiye-enerji-bagimliligi-sarmalinda-gelisen-bir-ulke/, (Erişim Tarihi: 26 Haziran 2014).

 

Comments are closed.