DÜNYA TEHLİKE KARŞISINDA: ABD’NİN “KIRMIZI ÇİZGİSİ” NEREDEN GEÇİYOR?

upa-admin 22 Temmuz 2014 1.978 Okunma 0
DÜNYA TEHLİKE KARŞISINDA: ABD’NİN “KIRMIZI ÇİZGİSİ” NEREDEN GEÇİYOR?

Batılı analistler ve uzmanlar küresel jeosiyasette gözlenen süreçleri değerlendirmektedirler. Onlar bütün durumun karmaşık ve riskli olduğunu itiraf ediyorlar. Bunun nedeni olarak Amerika’nın uzun süredir gerçekleştirdiği dış politikanın içeriğine işaret ediyorlar. Washington kendi çıkarlarını sağlamak için dünyanın herhangi bir bölgesine müdahale edebiliyor. Onun Irak’ta, Afganistan’da, şimdi de Ukrayna’da attığı adımlar bunun açık kanıtıdır. N. Chomsky ve F. Zakaria’nın görüşüne göre, artık Amerika her devletin içinde dahi kendi çıkarlarını sağlamaya çalışıyor. Oldukça tehlikeli olan bu eğilim dünyayı nereye götürüyor?

Etnik ve Dini Bölünme: Washington’un Müslümanlara “Hediye”si

Dünyanın “jeopolitik ritmi” bozuldu mu? Şimdi Batılı uzmanlar için güncel olan sorulardan biri budur. Onlar Amerika’nın hırslarını anlatmaya çalışıyorlar. Görünen o ki, şu anda insanlığı rahatsız eden süreçlerin kökeninde işte Washington’un uzun yıllar ustalıkla gerçekleştirdiği siyasi hat duruyor.

Bu açıdan şu anda Amerika’nın uzman ve analistleri çevresinde söz sahibi olan N. Chomsky ve F. Zakaria`nın görüşlerine başvurmak faydalı olacaktır. F. Zakaria, Suriye meselesi örneğinde ABD’nin dış politikasının çok önemli bir biçimde değiştiğine dikkat çekiyor (bkz.: Fareed Zakaria. Obama caves to conventional wisdom on Syria / “The Washington Post”, 10 Temmuz 2014). Washington’ın Ortadoğu politikasının uzun yıllardır gözlenen bazı özellikleri şu anda Suriye’de yaşananların içeriğini doğrudan etkiliyor.

Bu bağlamda ABD Kongresi’nin Suriye muhalefetine 500 milyon dolarlık mali yardım ayırması “ateşin üzerine petrol dökmeye” benziyor. F. Zakaria, geçen yüzyılın 1960-1970’li yıllarından başlayarak, Suriye’de siyasi ortamın oluşmasına dikkat çekiyor.

İlginçtir ki, henüz o dönemde ülkede siyasi süreçleri silahlı şekilde etkilemek yolunu seçmiş radikal gruplar faaliyet gösteriyorlardı. Bu savaş sonucunda Suriye’de dini mezhep ayrımına göre binlerce insan öldürüldü. Buna göre Hafız Esad ve ona muhalif olan Sünni gruplar (öncelikle “Müslüman Kardeşler”) aynı derecede sorumludurlar.

1970-1980 yıllarında Sünni isyanları ara vermedi. Bu süreçte yüzlerce insan mezhep mensupluğuna göre öldürüldü. Onların en vahimi 1982 yılında Hama kentinde H. Esad güçlerinin 10-20 bin sivil insanı öldürmesi kabul edilir. F. Zakaria yazıyor ki, “Suriye bağımsızlığını kazandığından beri istikrarsız oldu. 1946 yılından başlayarak, H. Esad dünyasını değişinceye kadar 10 isyan oldu (bkz.: önceki kaynağa). 1970 yılında ülke artık dini-mezhep emilimine göre birkaç gruba bölünmüştü. Onlara Suudi Arabistan, İran ve Irak destek veriyordu.

Nihayet, tüm bu çelişkiler 2011’de patlamayla sonuçlandı. Şimdi Suriye’de 1500 muhalif grup mevcuttur (bkz.: önceki kaynağa). Hepsi radikal siyasi konumda olmakla, siyasi amaca silahlı yolla ulaşmaya çalışıyor. En kötüsü odur ki, bu gruplara dini ortamdan öte etki minimum seviyesindedir. Bu açıdan F. Zakaria, Türkiye’nin Suriye’de yumuşak siyasi muhalefet yaratmak girişimlerinin baş tutmayacağına dikkat çekiyor. Bunun arka fonunda Suriye’deki durum oldukça riskli görünüyor.

Böyle ise Amerika kime para ayırıyor? Esas mesele bu… Eğer Suriye muhalefeti esasen silahlı gruplardan oluşuyorsa, o zaman Washington onlardan birilerini güçlendiriyor. Bu da hem iktidara karşı keskinliği artırır, hem de muhalefetin sivilleşmesini engeller. Tüm bunların arkasında ABD’nin Ortadoğu’da ihtilafları mezhep düzleminde netleştirmek niyeti durmuyor mu? Peki amaç nedir?

Bu soruya diğer ünlü  Amerikalı filozof, dilci ve siyasetbilimci N. Chomsky’nin görüşlerinde cevap bulmak mümkündür (bkz.: Noam Chomsky: America Is the World Leader at committing ‘Supreme International Crimes’ / “AlterNet”, 7 Temmuz 2014 ve Chomsky: US Leaders ‘Panik over Crimea Is About Fear of Losing Global Dominance / “AlterNet”, 3 Mayıs 2014). O, meseleyi Amerika’nın dünya liderliği hırslarının yarattığı facialar düzleminde ortaya koyuyor. N. Chomsky düşünüyor ki, ABD “vahim uluslararası suçlar” üzerine liderdir ve bunlar onun çektiği “kırmızı çizgiler” temelinde oluşur. 

Yeni Dünya Düzeni, Yahut Geçmişe Dönüş?

Burada filozof somut örnekler getiriyor. Bunlardan Irak ve Ukrayna’yı göstermek yeterlidir. Her iki olay da “Washington’ın ulusal çıkarları başka devletlerin sınırından başlar” tezinden kaynaklanıyor. Amerika’nın 20. yüzyıl boyunca uyguladığı kurala göre, onun çıkarları bölgesel lider iddiasında bulunan herhangi bir devletin sınırından başlar. Dolayısıyla nerede bir devlet baş kaldırırsa, hemen vuruluyor. Irak’a saldırının kökeninde de bu iddia duruyordu.

Sonuçta, ABD Irak’ı dini ve etnik esaslara göre böldü. Gazeteci A. B. Atvan ve Irak uzmanı R. Carrar emindirler ki, ülkede ihtilaflar ve ayrım, Amerikan askeri bölgeye müdahil olduktan sonra başladı. O zamana kadar Irak’ta dini mezhepçiliğe göre yönetim olmamıştı. R. Carrar vurguluyor ki, Washington’un yarattığı Dini Yüksek Konsey bu sürecin temelini ateşledi (bkz.: Noam Chomsky: America Is the World Leader at committing ‘Supreme International Crimes’ / “AlterNet”, 7 Temmuz 2014).

Görüldüğü gibi, Washington kendisinin belirlediği “kırmızı çızgi”nin korunması için çok acımasız ve taviz vermez adımlar atıyor. Örneğin, Irak’ta Sünni, Şii ve Kürt faktörleri üzerine siyasi güçler yaratmak da onun planlarına dahildir. Şimdi ise sözde Irak’ın bölünmemesi için oraya askerler yolluyor. Ülkede radikal gruplar güç gösterisi yapıyorlar. Terör yüzünden binlerce insan hayatını yitirmektedir. Irak devlet olarak artık üç bölüme ayrılmıştır. Tüm bunlardan sonra ABD hangi bütünlüğü sağlayabilir? Genellikle, onun böyle bir isteği var mı? Çok şüphelidir.

Kırım olayına olan tepki de aynı içerik taşımaktadır. N. Chomsky vurguluyor ki, Ukrayna’daki süreçlerin kökeninde Amerika’nın “kırmızı çizgi”yi Rusya’nın sınırında görmesi duruyor. Obama, geçenlerde yaptığı konuşmalarının birinde Rusya’yı “bölgesel lider” olarak sunmuştu. Bu ise, işte Amerika’nın çıkarlarının Rusya’nın sınırından başladığına işaret imiş. Bu nedenle Washington, Kırım’ın istila edilmesini kendisinin çıkarlarına darbe olarak kabul etti (bkz.: Chomsky: US Leaders ‘Panic Over Crimea Is About Fear of Losing Global Dominance / “AlterNet”, 3 Mayıs 2014).

Moskova ise direndi. Hatta çıkarlarını daha geniş mekanda sağlamak niyetini ortaya koydu. Bununla, N. Chomsky’nin ifadesiyle dersek, “Amerikalıların telaşı” başladı. Onlar dünya egemenliğini kaybetmekten korkuyorlar. Şu anda bu amile göre Ukrayna’da askeri operasyonlar devam ediyor. Onun başka bölgelere sıçramayacağının garantisi yoktur. Çünkü ABD, şimdi her bir devletin sınırını kendisinin “kırmızı çizgi”si olarak görüyor. Tüm bunlar jeopolitik bağlamda ilginç tasavvurlar oluşturuyor.

Her şeyden önce, ABD’nin jeopolitik egemenlik iddialarının ortadan kalkmadığı anlaşılıyor. Washington şimdi sadece başka tarzda davranıyor. Müslüman ülkelerde dini ve etnik ihtilafları derinleştirmek onun planlarında özel bir yer tutmaktadır. Bu yöntemle İslam dünyasına uzun süre devam edecek entrikalar, savaşlar ve çekişmeler düşürmek mümkündür. İtiraf etmek gerekir ki, bu, çok tehlikeli bir gidişattır.

Öte yandan, Amerika dünyanın hızla gelişen ülkelerine karşı ciddi önlemler alacaktır. Onların topraklarındaki ihtilafların, Rusya, Türkiye, Çin gibi ülkelerde çeşitli bozucu senaryoların oluşabileceğini dışlamak mümkün değildir. Böyle bir ortamda uluslararası hukuktan söz etmek de oldukça zor oluyor.

Bunların yanında, çeşitli bölgelerdeki sorunların çözümü de belirsiz şartlar altında olmuş oluyor. Burada Amerika’nın “kırmızı çizgi”lerinin nereden geçtiğini bilmek gerekir. Aynı zamanda, bölgede söz sahibi olmak iddiasında olan ülkelerin ABD ile savaşını da dikkate almak gerekir. Bu bağlamda da kimin hangi amacı güttüğü tam olarak net değildir.

Bütün bunlardan çıkan sonuç ki, küresel çapta gözlenen jeopolitik kaosun kaynağı terörist gruplar değil, onları yetiştiren büyük jeopolitik güçlerdir. Radikal gruplar sadece kendilerine verilen emirleri yerine getiriyorlar. Belli anlamda onlar “büyük güçlerin maşaları”dır. Bu durumda adaletin nerede olduğunu açıklamak da zordur. Karmaşık durumda düzgün dış politikanın yapılması meselesi de son derece karmaşık oluyor. İnsanlık büyük haksızlık ve yapay iddialardan artık bıkmıştır.

Leyla MAMMADALIYEVA

Kaynak: Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.