Küresel çapta ciddi jeopolitik sorunların arttığı bir zamanda, AB-Çin ilişkileri güncel bir şekilde ilerliyor gibi görünüyor. Dünya sisteminin önde gelen parçalarından olan Avrupa ile yükselen Çin’in ilişkileri, bu son dönemde yeni bir içerik taşımaktadır. Son 9 yılda Pekin’e 9 kez gezi gerçekleştiren Almanya Başbakanı, bu açıdan dikkatleri çok çekiyor. Sonuncu defa, Alman Şansölyesi A. Merkel 4 gün süreyle Çin’de çeşitli görüşmeler yaptı. Berlin’in bu etkinliğini uzmanlar rastgele düzenlenmiş bir gezi olarak hesap etmiyorlar. Onlar Almanya’nın Avro-Atlantik mekanda bağımsız siyaset yürütmek ve küresel çapta kendi yerine sahip olmak planlarının varlığından söz ediyorlar. Fakat bu süreç kolay değil ve bazı çelişkili hususlara eşlik ediyor.
Berlin’in İnadı: Almanlar “Çin Seddi”ni Geçebilecekler mi?
Angela Merkel 2005 yılından bu yana 9 defa Çin’i ziyaret etti. Uzmanlar bunu Almanya’nın dış politikasında Çin’in özel bir yer tutması gibi anlatıyorlar. İlginçtir ki, geçen süre zarfında Berlin’in Pekin yönündeki etkinliği o kadar da müzakere edilmedi. Burada, ABD ve Rusya’nın Çin’le olan ilişkilerinin medyada sık sık yer alması fonunda Almanya hakkında konuşulmamasını kastediyoruz. Fakat A. Merkel`in Brezilya’ya Dünya Kupası’na gitmeden önce Pekin’e yolculuk etmesi dikkatleri büyük ölçüde Alman-Çin ilişkilerine yöneltti.
Uzmanlar konuya ABD-AB ve ABD-Almanya ilişkileri bağlamında bakmayı daha doğru kabul ederler. Burada ciddi bir mantık vardır. Çünkü Amerika bir yandan Avrupa Birliği’nin en yakın ortağıdır, Avrupa’nın güvenliğinin teminatıdır, diğer yandan ise Çin’le dünya liderliği yolunda gergin savaşır. Bu bağlamda bir hususu vurgulamak yerinde olur.
ABD birkaç yıl önce Çin’e “G2” denilen yeni bir işbirliği biçimi önerdi (bkz.: Чжэн Юннянь. Будущее Азии: отношения в формате G2 или новая холодная война? / “İnoSMİ.ru”, 2 Haziran 2014). Bu, Obama’nın ilk başkanlık döneminde oldu. Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü uzmanı Leonid Gusev`in görüşüne göre, burada amaç “dünyayı ABD ve Çin arasında bölmek değildi, Çin’i küresel etki alanına dahil etmekten ibaretti” (bkz.: Леонид Гусев. Китай ловко лавирует между Обамой и Путиным / “МГИМО Университет”, 9 Temmuz 2014). O zaman Çinliler ekonomiyle uğraştıklarını bahane ederekvazgeçtiler.
Şimdi Obama Pekin’e yeni bir işbirliği modeli sunuyor. Bunun temel fikri meydana çıkabilecek tüm görüş ayrılıklarını yapıcı şekilde çözmekten ibarettir. Uzmanlar böyle bir girişimi, ABD’nin Çin’le çelişkisiz işbirliğine can atması gibi değerlendiriyorlar (bkz.: önceki kaynağa). Fakat Pekin bunu da kabul etmiyor. O, Rusya ile ABD arasındaki görüş ayrılıklarından kendi yararı için yararlanmaya çalışıyor. Çin’in bu tür manevraları küresel jeopolitik oyuncuların her birini düşündürüyor. Örneğin, AB’nin lider devleti olan Almanya kendi sonuçlarını çıkarıyor.
Demek, Berlin ABD’nin Pekin`le ilişkileri geliştirmesini görüyor. Tabii ki, Almanya gibi devlet kendi konumunu korumak ve mümkünse güçlendirmek üzerine düşünebilir. Özellikle, Amerika’nın “Ajan öyküleri” Almanları rahatsız ediyor.
Son olarak, Berlin Washington’u Almanya’nın istihbarat servisleri çalışanlarını kendi tarafına çekerek bilgiler toplamakla suçladı. Bu, Amerikanların Avrupa’nın tüm liderlerini gizlice dinlediğini gösteren olaylardan sonra Berlin tarafından daha ciddi olarak kabul edilir. Uzmanlar işte bu olaydan sonra A. Merkel`in Çin’e yolculuk etmesine dikkat çekiyorlar (bkz.: Şahin Özşahin. Angela Merkel’in Çin ziyareti / “Milliyet”, 12 Temmuz 2014).
Şansölye Pekin’de birkaç belge imzaladı. Onlar daha çok ekonomik alana aittirler. Çin Almanya’dan 100 helikopter almaya karar verdi. Alman iş adamları bu ülkeye 12,8 milyar dolar yatırım yapmaya hazırlanıyorlar. Yeni teknolojiler alanında ilişkilerin genişlemesi konusunda mutabakata varıldı. Fakat Alman tarafı Çinlilere bu alandaki bir husustan şikayet ettiler. Öyle ki, Çin şirketleri yasadışı olarak Almanların yeni fikirlerini alıyor ve ondan yararlanıyorlar.
Bunlardan başka, iki ülke nükleer tıp alanında ortak çalışmaya karar verdi. Onlar enerji alanında işbirliğini yeni bir seviyeye yükseltmek istiyorlar. Genellikle taraflar milyar dolarları kapsayan anlaşmalar imzaladı.
ABD Faktörü: Bağımsız Politikanın Çerçevesi
Uzmanlar tüm bunların Almanya ile Çin arasında ekonomik ilişkileri güçlendireceğini yazıyorlar. Fakat karşılıklı işbirliğinin sadece ekonomik alanla sınırlı olmadığını da vurguluyorlar. Öyle ki, Berlin ve Pekin için güncel olan çok sayıda jeopolitik meseleler vardır. Amerikalı analitik J. Nye bu soruna ABD-AB-Çin ilişkileri bağlamında bakınmayı tercih ediyor (bkz.: Joseph S. Nye. The Old World s New Roles / “Project Syndicate”, 10 Temmuz 2014).
Onun fikrine göre, Çin Avrupa’nın dünyadaki lider rolüne niyet ediyor. Buna karşılık Avrupalılar ciddi hiçbir iş yapamıyorlar. Onlar ancak “kendi milli işleri için pazarlama yöneticisi olarak hizmetle meşguldürler” (bkz.: önceki kaynağa). Çıkış yolu “karmaşık meseleleri Amerika’nın üstüne bırakmaktan ibarettir”. Somut ifade edilirse, Avrupa Birliği`ne önerilir ki, Çin konusunda bağımsız hareket etmesin ve Washington’un yanında olsun.
Bu bağlılıkta Almanya’nın Şansölyesinin yürüttüğü siyaset tamamen başka amaçlara hizmet ediyor. Berlin, Avro-Atlantik entegrasyonda kendisinin özel bir yerinin olmasına çalışıyor. A. Merkel`in attığı adımlar doğrudan bunu haber verir. Fakat Washington uyarıyor; AB Çin’e olan ihracatı kısıtlamalı ve teknolojilerin yasadışı benimsenmesine olanak vermemelidir. Çünkü bunlar ABD’yi tehdit edebilir (bkz.: önceki kaynağa).
Buradan ABD’nin geleneksel hırsının kokusu geliyor. O, kendi güvenliğini bahane ederek Almanya’nın Çin’le ilişkileri sadece belli çerçevede geliştirebileceğine işaret ediyor. Bu nokta Washington-Berlin ilişkilerinde gerginliğin devam edebileceği anlamına gelir. Amerika bundan sonra durumu tam kontrolde tutmak için Berlin’e baskılarını artırabilir. Bunun için onun elinde somut mazeretleri vardır.
Söz konusu Çin’in dünyanın jeopolitik manzarasında derin değişiklikler yapması yönünde siyaset yürütmesidir. Bu süreç, meydana yeni ulusüstü sorunlar çıkarıyor. Bu sırada iklimin değişimini, terörizmi, bilgisayar cinayetlerini ve başkalarını vurgulamak mümkündür. Amerika bu durumlara karşı ortak mücadele etmeyi argüman olarak öne sürüyor. Oysa amaç Avrupa-Çin ilişkilerini denetim altına almaktan ibarettir.
Bunlarla birlikte, Almanya’nın Çin politikası AB için Rusya faktörünün önemini artırıyor. Bu bağlamda Avrupa-Rusya ilişkilerinin kaderi ilginçtir. Böyle anlaşılıyor ki, şu anda Ukrayna konusuna göre, Brüksel`le Moskova arasında ihtilafın derinleşmesi onların hiçbirinin işine gelmiyor. O zaman bu sorunun siparişçisinin kim olduğuna ilişkin ilginç sorular ortaya çıkıyor. Çin böyle bir noktada arabulucu rolünü oynayabilir mi? Uzmanlar Pekin’in “sana ne gerekiyorsa, onu yap” prensibi üzere hareket etmesini dikkate alarak, bu seçeneğe o kadar da inanmıyorlar.
Yukarıda söylenenler Çin’in ABD-Avrupa-Rusya karşıdurmasından yararlanmaya çalışacağı kanaatine gelmeye olanak sağlar. Beklenir ki, Pekin işte bu yönde manevralarını sürdürsün. Bu durumda Almanya’nın Çin’e yakınlaşmasının perspektifi neler olabilir? Uzmanlar bu soruya net cevap vermeseler de, belli şüpheler mevcuttur. Şimdi anlaşılan Avrupa’nın Uzak Doğu’da Amerika’dan farklı siyaset yürütmeye başlamasıdır. İlginçtir ki, büyük devletlerin her biri Çin’le özel ilişkiler kurmaya çalışır. Bu, artık Pekin’in önlenmesinin mümkün olmadığı anlamına mı geliyor? Olabilir.
Bununla birlikte, unutulmamalıdır ki, ABD küresel çapta büyük etki gücüne sahiptir. Onun bölgelerde ihtilaflar yaratmak olanakları da geniştir. Dolayısıyla Çin’le stratejik ilişkiler kuran her bir büyük devlet Amerika faktörünü dikkate almaya mecburdur. Bu açıdan BRİCS`in dünya çapında canlanma planları ilginçtir. Çin ve Rusya’nın da dahil olduğu bu örgütün imkanları nereye kadardır? Öte yandan, Almanya’nın Pekin yönünde yürüttüğü siyaset BRİCS`in ekonomik politikası zemininde nasıl izlenim oluşturuyor? Bu gibi soruların cevabı çok ilginç görünüyor.
Kaynak: Newtimes.az