KİMİN İÇİN HANGİ UKRAYNA?

upa-admin 29 Ağustos 2014 3.307 Okunma KİMİN İÇİN HANGİ UKRAYNA? için yorumlar kapalı
KİMİN İÇİN HANGİ UKRAYNA?

Ukrayna’da Batı yanlısı halk gösteriyle Devlet Başkanı Yanukoviç devrilmiştir ve Ukrayna eski Başbakanı Yuliya Timoşenko da hapishaneden çıkarılmıştır. Batı, bu savaşın ilk devresinde böylelikle galip gelmiştir. Batı’nın bu savaştaki en büyük silahı ise halk hareketiydi. Halk hareketi karşısında devletler asla kayıtsız kalamaz ve bu halk hareketleri sonucunda hükümetler devrilebilir. Çünkü devlet, halk varsa eğer devlettir ve politikada halk gücü çok önemlidir. Rusya ise bu gücü önceleri önemsememiştir. Ama Batı bu gücü önemsemiş ve halka gerekli desteği vermiştir. Bunun sonucunda bu savaşın ilk devresinde Rusya’ya karşı galip gelmiştir. Ama bu savaş hala sürmektedir…

Rusya’nın Ukrayna’yı elinde tutmak istemesinin en büyük nedeni; bu ülke üzerinden geçen boru hatları ve bu boru hatları vasıtasıyla Avrupa ülkelerine ulaşmaktır. Ayrıca Rusya, Karadeniz’deki gücünü de muhafaza etmek istemektedir. Bölgesinde herhangi bir güç kaybına kesinlikle tahammülü yoktur. Batı ise Rusya’nın bu bölgedeki baskısını kırmak ve bu ülkeyi Avrupa’ya entegre ederek, Rusya’nın Sovyetler zamanındaki gibi bir jeopolitik ve ideolojik tehdit olmasını önlemek istemektedir.

Rusya -yazımın ilk kısmında da bahsettiğim gibi- halk hareketlerini önceleri pek önemsememiştir. Ama bu gücün önemini anlayıp, daha sonra Rus nüfusun yoğun olarak yaşadığı Kırım’ı bu güçle ilhak etmiştir. Batı ise, Rusya’yı G8’den çıkararak bir yaptırım uygulamıştır ama bu yaptırım Rusya için şimdilik bir önem arz etmemiştir. Şimdi ise, Rusya bu gücü Ukrayna’nın doğusu için kullanmakta ve buradaki Rusya yanlısı militanlara gerekli desteği sağlamaktadır. Ukrayna’nın doğu bölgesindeki kamu binaları bu militanlarca işgal edilmiştir. Bu bölgenin de bir halk oylamasıyla -Kırım örneğinde olduğu gibi- Rusya’ya bağlanmasını istemektedirler. Bu bölgedeki çatışmalar bir iç savaşa dönüşmüştür. Bunun üzerine AB, ABD, Rusya ve Ukrayna Cenevre’de bir araya gelmişlerdir. Bu ülkeler bir mutabakata varmışlardır. Buna göre; tüm taraflar şiddetten uzak duracak ve provokatif adımlardan kaçınacaktır. Rusya yanlısı milislerin işgal ettikleri binaların boşaltılması ve silahlarını bırakıp bu binaları boşaltanların affedileceğini belirtmişlerdir. Gerginliği düşürmesi amaçlanan bu adımların takibi için de AGİT gözlemcileri görevlendirilecektir.[1] Rusya yanlıları ise bu mutabakata rağmen silahlarını bırakmamışlardır. Silahlarını bırakmaları için şart koşmuşlardır. Kiev’de bulunan Bağımsızlık Meydanı’nı işgal eden Batı yanlılarının meydanı boşaltmalarını istemişlerdir. Bu sağlanmadığı sürece silahlarını bırakmayacaklarını belirtmişlerdir.[2]

Ülkelerin varmış oldukları bu uzlaşmadan dolayı Batı, Rusya’nın üzerine düşeni yapmasını istemektedir. Rusya üzerine düşen bazı adımları atacaktır ama yine inandığı bazı doğrulara göre hareket edecektir. Rusya halk gücünü önemsemeye başlamıştır ama Rusya’nın bu güçten önce inandığı başka bir silahı vardır; o da doğalgazdır. Batı ülkeleri Rusya’ya enerji konusunda tam anlamıyla bağlı durumdalar. Rusya da bu silahını hep koz olarak kullanmaktadır. Ama şunu belirtmekte fayda görüyorum; Rusya’nın en büyük müşterisi Avrupa’dır. Bölgesinde en çok doğalgaza ihtiyacı olan ülkeler Avrupa Birliği ülkeleridir. Rusya, eğer Ukrayna konusunda gerekli adımları atmazsa ve enerji konusunda sürekli Avrupa Birliği’ni tehdit ederse, kendisi de bir anlamda en büyük müşterisini kaybeder. Ve bu da Rus ekonomisi için çok ciddi bir kayıp olur. Ama şu da bir gerçektir ki; politikada dengeler her ne kadar değişse de, ekonomide bu durum biraz farklılık gösterir. En basit örneğiyle İsrail’in bölgesinde halka karşı yaptıklarından dolayı bazı ülkeler politik anlamda bu ülkeyi kınarken ve hatta diplomatik ilişkileri en alt düzeye indirirken, ticari ve ekonomik faaliyetler devam etmekte ve hatta yeni antlaşmalar yapılmaktadır. Başka bir örnek ise boykot çağrılarıdır. Boykot çağrılarına halk ya da devlet yetkilileri asla tam anlamıyla uymaz. Yani işin özü, siyasi anlamda gerilen ilişkiler ekonomiye tam anlamıyla yansımayabilir. Ekonomi ve politika birbirinden farklı değildir. Her iki olgunun da kendi faydaları için farklı stratejileri vardır. Her ikisi de bir nevi hayatta kalmak istemektedirler. Rusya’da da bu durum böyledir. Siyasi olarak bazı kararlar alınır, stratejiler belirlenir ama ekonomi yönetimi de kendince kararlar ve stratejiler belirler. Her ne kadar Rusya en büyük müşterisine karşı doğalgaz kartını kullansa da, bu politik alınmış bir karar olacaktır. Rus ekonomisini belirleyen güçler bu durumu değiştirmek için stratejik bazı kararlar alacaklardır. Ve Avrupa Birliği’nin Rusya’ya karşı yapacağı doğalgaz yaptırımı da, AB’nin içinde bulundurduğu ekonomi güçleri için bazı yeni stratejiler oluşturulmasına neden olacaktır. Çünkü Avrupa Birliği enerji bakımından Rusya dışında ya İran’a ya da Orta Asya ülkeleriyle işbirliğine gitse bile, bu bölgeler dahi Rusya’nın nüfuz alanını oluşturmaktadır.

Ukrayna’nın geleceği için bu güçler birbirlerine ekonomik açıdan bağlı olduklarından farklı bir uzlaşıya gitmeye mecburdurlar. Bu ülkeler büyük olasılıkla fiili bir savaşa girmeyeceklerdir. Evet, Batı ile Doğu arasında yıllar öncesinde başlayan ve biten bir Soğuk Savaş birkaç yıl önce adeta tekrar başlamıştır. Ama bu, aktör devletlerin birbiriyle silah yoluyla savaşacakları anlamına gelmemektedir. Bu savaş, dünya üzerinde gelişen çeşitli olaylar üzerinden olmaktadır. Bunun en son örneği ise Ukrayna’dır. Ukrayna Kırım’ın ilhakı ve doğu bölgesinde başlayan çatışmalarla birlikte, ekonomik ve siyasi olarak önemli bir güç kaybı yaşamıştır. İlerleyen zamanlarda çatışmalar devam edecektir ve ülkeler tekrar belli bir anlaşmaya varacaklardır. Ukrayna’daki çatışmaların sonlanması ancak belli senaryolarla mümkündür. Mesela Ukrayna’nın doğusu özerkliğe kavuşabilir. Bu bölge Ukrayna’ya bağlı ama içişlerinde tamamen serbest bir alan olabilir, ya da bu bölgede yeni bir devlet oluşturulabilir. Bu devletin garantörleri ABD, AB, Rusya ve Ukrayna olabilir. Bu bölgenin geleceği ise bu devletlere bağlı olur. Bunların dışında, bölge halkoylaması yapmaya karar verirse, bölge büyük olasılıkla Rusya’ya bağlanmak isteyecektir (Gerçi bu durum kesin değil çünkü çoğu yerde Rus kökenli nüfus yarı yarıya). Rusya ise bu savaşın ikinci devresini Kırım zaferiyle kazandı ve son devresinde de kazanma ihtimali yüksektir. Ama Avrupa Birliği, Ukrayna’nın birliğe katılması durumunda çok açık ve net ve de önemli bir zafer elde edecektir. Bu durumda AB, Ukrayna üzerindeki Rus hegemonyasını tamamen kıracaktır.

Ukrayna’da yapılan Devlet Başkanlığı seçimi, her iki taraf için bu sebeplerden dolayı önem kazanmıştır. En güçlü iki aday Batı yanlısı olmasına karşın, seçimi kazanan Petro Poroşenko, Rusya’yı iyi tanıyan ve onlarla zamanında işbirliği yapmış bir kişidir. Bu seçim sonuçları şunları göstermiştir ki; halk daha uzlaşmacı, güçlü, olayları kontrol edebilen ve ülke bütünlüğünü sağlayacak birisini görmek istemektedir.[3] Evet, halk yüzünü Batı’ya dönmek istiyor ve bunun için bazı fedakârlıklarda bulundu. Ancak halk, ülkenin bölünmesi karşısında ve aktör devletlerin Ukrayna üzerinde kendi çıkarlarına göre uzlaşmaya veya Ukrayna adına alınacak kararlarda yetkili olmaya çalışması ve aktör devletlerin Rusya’ya karşı etkili bir önlem alamamaları nedeniyle tercihini Turuncu Devrim lideri Yuliya Timoşenko’dan değil, başka birisinden kullanmıştır. Yeni Devlet Başkanı’nın alacağı kararlar Ukrayna için önem teşkil edecektir. Eğer Rusya’nın istediği gibi yerel yönetimlere daha fazla özerklik verilirse, Rusya istediğini elde etmiş olacak ve ülke bütünlüğü sağlanacaktır. AB ise kendisine yakın olan bir liderin başta olması ve Rusya’nın bölgedeki etkisini biraz daha azaltmış olması sayesinde istediğini almış sayılabilir. Ekonomi kartelleri de her iki tarafın belli bir yerde uzlaşmasını sağlayacak, hatta bunu zorlayacaktır. Aktör devletler siyasi anlamda yeterince çatışma yaşamıştır ve şu süreçte istediklerini elde etme durumuna gelmişlerdir. Aktör devletlerin iktisadi ilişkileri ya da birbirlerine karşı ekonomi bağımlılıkları sayesinde bölgede devletlerarası bir çatışma yaşanmasına engel olmuştur ve küresel siyasette savaşlar artık devletlerarası değil, büyük şirketler ya da ülkelerdeki belli gruplar arasında meydana gelmektedir. Aktör devletlerin ya da ekonomi kartellerinin istediklerini elde etme yolunda artık militarist yapıyı güçlendirmek yerine, ülkelerdeki sivil itaatsizliği geliştirmeye ve halk hareketlerine destek verme yoluna başvurmaktadırlar. Bunun en son örneğini Ukrayna’da gördük. Ya devletler kullanılacaktır, ya da ülkelerdeki sivil itaatsizlik hareketleri… Bu dünyanın yeni kuralıdır…

 

Murat ÇİÇEK

 

 

KAYNAKLAR

[1] “Ukrayna’yı Sakinleştirecek İlk Anlaşma”, Al Jazeera Türk, Erişim Tarihi: 26.05.2014, Erişim Adresi: http://www.aljazeera.com.tr/haber/ukraynayi-sakinlestirecek-ilk-anlasma.

[2] “Rus Ayrılıkçılar: Önce Kiev’i İşgal Edenler Gitsin”, AB Haber.com, Erişim Tarihi: 26.05.2014, Erişim Adresi: http://www.abhaber.com/rus-ayrilikcilaronce-kievi-isgal-edenler-gitsin/.

[3] Katya Soldak (2014), “Poroshenko Wins Ukraine Presidency: Business Demonstrates Clear-Headed Outlook”, Forbes, Erişim Tarihi: 26.05.2014, Erişim Adresi: http://www.forbes.com/sites/katyasoldak/2014/05/25/ukrainian-presidential-election-business-demonstrates-clear-headed-outlook/.

Comments are closed.