İMPARATORLUĞUN YIKILIŞI: İSKOÇYA VE SONRASI

upa-admin 14 Eylül 2014 2.047 Okunma 0
İMPARATORLUĞUN YIKILIŞI: İSKOÇYA VE SONRASI

Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı… Bünyesinde İngiltere, Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda’yı barındıran, halen yaşayan bir İmparatorluk… Ancak İmparatorluğun kuzeye açılan kapısı İskoçya, bugünlerde adım adım bağımsızlığa gidiyor. 18 Eylül 2014 Perşembe günü yapılacak olan “Bağımsızlık Referandumu” sonrası İmparatorluğun önemli bir parçası ayrılacak gibi gözüküyor. Anket sonuçlarına göre kafa kafaya bir sonuç beklense de, kısa zaman önce Edinburgh’taki İskoç Parlamentosu’na yapmış olduğum ziyaret sırasındaki gözlemlerim dâhilinde referandumun sonucu “bağımsız bir İskoçya” gibi duruyor. Ancak Edinburgh’taki manevi hareketin Glasgow’da olduğunu söylemek zor. Yani Edinburgh’ta yaşayan İskoçlar, Glasgow’daki İskoçlara göre çok daha ateşliler.

Herkesin malumu olduğu gibi İskoçların köklü bir geçmişi vardır. İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth ile başlayan İngiliz-İskoç yakın teması I. James dönemi ile Taçların Birliği (yani iki ülke, bir Kral) süreci ile devam etti. Sonrasında 1707’de İskoç ve İngiliz Parlamentolarının kabul ettikleri Birleşme Yasası ile Büyük Britanya tamamlanmış oldu. Zaman içerisinde ayrılıkçı gruplar ortaya çıkmışsa da, “yılanın başı küçükken ezildi”. Uzun müzakereler sonucu 15 Ekim 2012’de merkezi hükümet yapılan ile son görüşmeden sonra referandum kararı çıkmıştır. Ancak İskoçlar neden ayrılmak istiyorlar? Bu soruyu koyu İskoç arkadaşım Garry Paterson’a sormuştum Edinburgh’ta iken. O da bakın neler söyledi: “Vatandaşların yaklaşık % 97’si oy kullanmak için kayıt yaptırdı. Bunun ne anlama geldiğini biliyor musun? % 97… Neden “Evet”? Çünkü daha adaletli bir yaşam istiyoruz. İskoçların kimseyle sorunu yok, ama ödediğimiz vergilerin büyük kısmı İngiltere’nin silah harcamalarına gidiyor. Ödediğimiz vergilerin eğitim için, sağlık için kullanılmasını istiyoruz. Daha yaşanabilir bir toplum istiyoruz. Ayrıca, kararlarımızın bir kısmının Londra’dan verilmesini de istemiyoruz.”

Bu ifadeler her ne kadar sadede Garry’e ait gibi gözükse de, gözlemlerim bu ifadelerin % 50’den fazla İskoç tarafından da desteklendiği üzerine. Peki, acaba İskoçya’dan sonra ne olacak? Acaba Galler de ayrılmak ister mi? Açıkçası NATO Zirvesi için gittiğim Newport ve Galler’in başkenti Cardiff’teki gözlemlerim dâhilinde, uzun vadede bunun cevabını rahatlıkla “Hayır, Galler yoluna Birleşik Krallık ile devam edecek” diyebilirim. Ancak Kuzey İrlanda’da durum biraz tehlikeli. Pek çok Kuzey İrlandalının ailesinde İskoçluk bulunuyor, ayrıca İskoçya’da çok sayıda İrlandalı da yaşıyor. Kimilerine göre İskoçya’nın ayrılması Birleşik Krallık’ta yeni çatlaklara yol açıp, İrlanda’nın kuzeyi ile güneyinin birleşmesi fikrini daha cazip kılacak. Bu dâhilde Belfast Queen’s Üniversitesi’nden Profesör Graham Walker, bağımsızlık kararı çıkması halinde İskoçya’daki bağımsızlık karşıtlarının “kimlik krizi” yaşayabileceğini öne sürüyor. Profesör Walker’a göre, bağımsızlık karşıtları için Birleşik Krallığın bir parçası olmak büyük önem taşıyor. Walker, bu referandumun Kuzey İrlanda’da milliyetçi talepleri güçlendirebileceğini, bir “Birleşik İrlanda referandumu” talebi doğurabileceğini belirtiyor.

Bağımsızlık tartışmalarının en önemli ayağını ise ekonomik meseleler oluşturuyor. BBC Ekonomi Editörü Robert Peston’ın birkaç gün önce kaleme aldığı “What Price Scottish Independence?” başlıklı yazısında, İskoçya’nın bağımsız olması durumunda bunun İskoçlara ne tür bir maliyeti olacağını incelemiş. Bu yazıya göre:

  • Referandum sonrası kısa vadede fiyatların reel düzeyde artacağı,
  • Yatırımcıların belirsizliğin olduğu ortamları sevmemesinden ötürü uzun vadede fon akımlarının sorun yaratabileceği,
  • Eğer bağımsız İskoçya kendi parasını basmaya zorlanırsa ve bu para birimi İngiliz Sterlini’ne çıpalanmazsa ihracatçıların çok büyük maliyetlerle yüzleşmek zorunda kalabileceği,
  • Kur dalgalanmalarının da yeni para birimiyle birlikte gelen kaçınılmaz bir sonuç olabileceği ve
  • İşletmelerin her zaman için ürünlerini daha geniş kitlelere ulaştırmak, daha büyük pazarlara açılmak için çabalamasından ötürü İskoçya’nın bağımsızlığını ilan edip yeni ticaret yasaları çıkarmasıyla birlikte hem pazarın küçüleceği, hem de yeni düzenlemelere uyum için şirketler daha çok kaynak kullanmak zorunda kalınacağı belirtiliyor.

Ancak, tüm bu maliyetlere karşın İskoçya’nın bağımsızlığını ilan ederse, bir anda fakir bir ülkeye dönüşeceğini beklemek de çılgınlık olur. Çünkü Kuzey Denizi’ndeki petrol ve doğalgaz İskoçya’nın uzun bir süre ekonomik açıdan rahat ettirecektir.

Bağımsızlık süreci içerisinde tartışma konusu olan bir diğer husus ise, İskoçya’nın AB üyeliği üzerinedir. Akademik camia içerisinde İskoçya’nın yeniden AB üyeliği için başvurması gerekeceğini ve büyük olasılıkla da bu hakkı elde edeceğini söyleyenler hiç de az değil. Ancak kabul koşulları; İspanya’nın Katalunya bölgesi gibi bağımsızlık taleplerinin dile getirildiği diğer bölgelerin girişimlerini caydırmak için sıkı tutulabilir.

Merkezi İngiliz Hükümeti de İskoçların ayrılmasını istemiyor. Bunun için referanduma az bir süre kala iktidar, muhalefet demeden herkes İskoçya’dalar. Başbakan David Cameron İskoçlarının ayrılmaması için daha fazla yetki devrine bile razı olduğunu açıkladı. Devamında yaptığı açıklama sonrasında ise şunları söyledi; “Bu bir seçim… Bir sandık… Ama insanlar bazen bunun bir genel seçim olduğu hissine kapılabilirler. Genel seçimlerde bir seçim yaparsınız ve 5 yıl sonra o partiden memnun olmazsanız yeni bir seçim yapabilir ve oy verdiğiniz partiyi başınızdan def edebilirsiniz. Ama bu bir referandum… Çok farklı bir durum söz konusu. Bu 5 yıl sonra değiştirebileceğiniz bir seçim değil”. Cameron’ın İskoçya üzerine bu denli eğilmesinin sebebi ise; İskoç milletvekillerinin dâhil edilmemesi halinde Londra’daki parlamentoda sandalye üstünlüğünü Muhafazakâr Parti’nin sağlayamayacağı yönündeki teori. Eğer İskoçlar ayrılırsa, büyük ihtimalle Cameron ve kabinesi de bir sonraki genel seçimde iktidardan ayrılmak zorunda kalacak.

Her ne kadar tartışmaların içine girmese de, Kraliçe II. Elizabeth’in de içi kan ağlıyor. Geçen hafta sonu gazeteyi açtığımda manşette Kraliçenin fotoğrafının altında şu yazıyordu: “Do not let me last Queen of Scotland!”. Türkçe meali ile “Beni İskoçya’nın son Kraliçesi yapmayın!”. Bunu görünce aklıma “Don’t Cry For Me Argentina” şarkısı geldi. Bunu İskoçya’ya uyarlarsak “Don’t Cry For Me Queen” diyebiliriz. Yani yüzlerce yıllık yaşına rağmen, Büyük İmparatorluğun ana damarlarından biri daha tıkanmak üzere…

Unutmadan bir şeyi daha belirtmek gerekli; ufak tefek eksiklikleri olsa da, İngilizlerin ve İskoçların medeni bir şekilde süreci bu denli işletmeleri gerçekten Türkiye’ye örnek olabilecek bir davranış. Mühim olan ayrılmak değil, dost kalabilmek…

 

Hacı Mehmet BOYRAZ

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.