Karabağ semalarında Ermeni askeri helikopterinin vurulması Erivan’da şaşkınlık yarattı. Olayın teferrüatını kendi vatandaşlarına anlatamayan Ermenistan yönetimi Azerbaycan’ı suçlamaya ve aynı zamanda, cevap önlemleri ile de tehdit etmeye çalışıyor. Ama gerçekte burada anlaşılmaktadır ki, Azerbaycan ordusu kat ve kat güçlüdür. Söylenenlerin arka fonunda uluslararası kuruluşların susması ve bazı siyasetçilerin muğlak fikirler söylemesi ise çok düşündürücüdür. Sanki onlar Ermenistan’ı üzmek istemiyorlar. Fakat bir gerçek unutulmamalıdır; adaletsizlik kimseye uğur getirmez!
Vurulan Ermeni Helikopteri: İşgalcinin Cezası
Saldırgan Ermenistan’ın kışkırtmaları devam ediyor. Çatışma bölgesinin temas hattında yasadışı uçuş gerçekleştiren Ermeni helikopterinin, Azerbaycan ordusu tarafından vurulmasından sonra, Ermenistan ve onun bazı destekçileri gürültü kopardılar. Erivan yaşanan olayı çarpıtarak, Bakü’yü suçlamaya çalışıyor. Gerçekler ise tamamen başka bir manzarayı ortaya koyuyor.
Her şeyden önce, Batı’nın bazı çevreleri ve Ermenistan, Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sinin işgal edilmesi olgusunu örtbas etmeye çalışıyor.
Onlar öyle davranıyorlar ki, güya helikopter herhangi bir tarafsız bölgede askeri tatbikat yapıyormuş. Gerçekte ise Ermenistan ordusuna ait olan bu helikopter, Azerbaycan’ın hava mekanında tehlikeli manevralar yapıyordu. Birincisi, Ermenistan ordusuna ait “Mi-24” savaş helikopterinin Karabağ’da, Ağdam’da ne işi vardı? İkincisi, helikopter ekipajının komutanı Serj Sahakyan, Ermenistan silahlı kuvvetlerinin askeridir.
Bu gerçekleri inkar etmek büyük bir adaletsizliktir. Özellikle, Batı’nın bir takım çevrelerinin olaya verdiği tepki çok düşündürücüdür. Hissediliyor ki, onlar mevcut durumun gerçek içeriğinden kaçınıyor, meseleyi soyut önermeler düzleminde değerlendirmeye çalışıyorlar. Örneğin, Kongre üyesi Adam Schiff açık yalan söyleyerek vurulan helikopterin spor-eğitim amaçlı olduğunu iddia etti.
O dedi ki, “helikopter tarafsız araziye düştü ve yandı… Bu olay, yani Azerbaycan’ın hareketleri, bölgedeki istikrarı bozmaya hizmet etmektedir. Silahsız helikopterin vurulması onaylıyor ki, Azerbaycan tarafı insan hayatına kesinlikle değer vermiyor”.
Hangi mantıkla A. Schiff, Azerbaycan topraklarının ortasında “tarafsız bölge” arıyor? Olayın gerçekleştiği Ağdam bölgesi, bu Kongre üyesinin bağlı olduğu kurum tarafından resmi olarak Azerbaycan toprağı olarak tanınmıştır. Aynı zamanda, çatışmanın gidişatı da kimin aslında insan hayatını kesinlikle önemsemediğini gösteriyor. Acaba neden Hocalı Soykırımı, esir düşen Azerbaycanlılara yapılan işkenceler, Kelbecer’de rehin alınan soydaşlarımızla ilgili yaşananlar Kongre üyesinin dikkatinden kaçmıştır? Sadece, Ermeni lobisine hizmet etmek için açık yalanlar söylüyorlar. Uluslararası hukukta bu tür bir davranışın adının ne olduğunu, Sayın A. Schiff büyük olasılıkla, iyi biliyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jennifer (Jen) Psaki de olayla ilgili çok genel düzeyde bir görüş belirtti. O, “çabaları arttırmak”tan, “gerilimi azaltmak”tan ve “ateşkese uyulması”ndan söz etti. Tabii ki, bunlar iyi niyetler… Fakat olaya somut görüş bildirilmeli, Ermenistan silahlı kuvvetlerine ait helikopterin Azerbaycan topraklarında ne aradığı sorusu sorulmalı idi. Maalesef, bu konuda Batı’nın hiçbir resmi çevresi söz açmıyor.
Adalet Kriteri: Ölçü Hissi Kaybedilirse
Bununla birlikte, yabancı uzmanların arasında gerçek durumu görenler de az değil. İsrailli uzman Arye Gut böyle bir görüş ifade etti ki, helikopterin vurulmasında sorumluluk Erivan’ın üzerine düşüyor. Olayın arkasında duran bir takım nedenleri de açıklayan uzman şunları söyledi; “Tamamen açıktır ki, bölgede şimdi oluşmuş gerginlik Ermenistan’ın işgalci politikasının, onun görüşmeler sürecini yeniden bozmak girişiminin sonucudur. Bu konuda, öncelikle, Ermenistan yönetimi suçlu. Ben defalarca tekrar ettim ki, Ermenistan Cumhurbaşkanı halihazırda ağır jeopolitik ve ekonomik durumda olan ülkesi hakkında değil, her şeyden önce, kendi kişisel hakimiyetini korumak ve sağlamlaştırmak hakkında, kendi sülalesinin çıkarları hakkında düşünüyor”.
Bizce, yabancı uzmanın Ermenistan’ın müzakere sürecini bozmak için bu provokasyona el attığını söylemesi için haklı gerekçeler vardır. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın teşebbüsü ile, Azerbaycan ve Ermenistan Cumhurbaşkanlarının görüşünün teşkilinden kısa süre sonra böyle bir olay oluyorsa, demek ki, Erivan’ı tatmin etmeyen hususlar var. Destekçilerin de burada etkisi mümkündür. Çünkü şu anda bölgede jeopolitik durum çok hassastır.
Serj Sarkisyan’ın kendi sülalesinin çıkarını herşeyden üstün tutması da bir gerçektir. Bunu hatta Ermeni uzmanlar şöyle vurguluyorlar; son zamanlarda Ermenistan Cumhurbaşkanı iktidar yapılarında değişiklikler yapmaya çalışıyor. O, kendi konumunu korumak için istenilen adımı atmaya hazır görünüyor. Öyle anlaşılıyor ki, Ermenistan artık ölçü hissini kaybetti. Erivan sağduyu ile adım atamıyor. Aksi halde, Azerbaycan topraklarında askeri tatbikat yapma hakkının olmadığını fark ederdi. Üstelik, bunu Dağlık Karabağ’daki sözde kurumla ortak ediyorsa, uluslararası hukukun kurallarını bozuyor. Hiçbir devlet tarafından tanınmayan bir bölücü rejimle ortak askeri operasyon gerçekleştirmek suçtur.
Bununla yetinmeyen Erivan, işlediği provokasyonun sorumluluğunu Azerbaycan’ın üzerine atmaya gayret ediyor. Ermenistan’ın bu tür hareketi defalarca yaptığı olgusunu da unutmamak gerekir. Demek ki, sistemli ve tutarlı bir bozgun söz konusudur. Uluslararası topluluğun bunun üstünden sessizlikle geçmesi teessüf doğurur. Bunun yerine, Azerbaycan’ı kınamaya çalışıyorlar. Çok haksız ve insanlık adına utanç verici bir durumdur.
Aynı bağlamda daha bir hususu vurgulamak gerekir. Bu gibi durumlarda, uluslararası hukukun temsilcisi gibi davranan AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanları “yumuşak konumlu danışman” olarak görev yapar, tarafları sakinleşmeye çağırırlar. Örneğin, Minsk Grubu’nda ABD’yi temsil eden Eşbaşkan James Worlick, kendisinin “Twitter” hesabında şöyle yazıyor; “Sorunun askeri yolla çözümü kabul edilemez”. Bu, ne tür bir konumdur? Somut yaşanan olayı adil değerlendirmek yerine, saldırganlığı örtbas etmek girişimi sonuç vermez. Bu tür bir adaletsizliğe tahammül etmek oldukça zordur.
Meseleye başka açıdan yaklaştıkta, Ermeni helikopterinin vurulması Azerbaycan ordusunun gücünün onayı olarak kabul edilebilir. Ermenistan idrak etmelidir ki, artık önünde imkanları ondan birkaç kat ileride olan bir silahlı kuvvetler duruyor. Tüm dünya bir daha emin oldu ki, Azerbaycan’da ordu kuruculuğu düşünülmüş programlar temelinde, gelişmiş ülkelerin deneyimini derinden benimsemekle gerçekleştiriliyor. Cumhurbaşkanı ve Başkomutan İlham Aliyev’in yönetimi ile, ordu her an işgal topraklarını kurtarmaya hazırdır.
Tabii ki, tüm bunları Ermenistan da biliyor. O, kendisini tehlikede hissediyor. Çalışıyor ki, Azerbaycan’ın haklı taleplerini gözden düşürsün ve onu tüm bölge için tehdit kaynağı olarak göstersin. Görünür ki, bu konuda Ermenileri Batılı bazı siyasetçiler de destekliyorlar. Onların sık sık “savaş olmasın” fikrini tekrarlaması bunu teyit ediyor. Bunun yerine işgalciden tuttuğu toprakları terk etmesini talep etmek gerekir. Bunu özellikle yapmayan ise Batı’dır.
Şimdi Erivan’ın gürültü koparmaya çalışmasının önemi yoktur, olamaz da. Çünkü hem haksızdır, hem de askeri yönden zayıftır. S. Sarkisyan`ın ekibinin bu yönde başarı kazanma şansı yoktur. Bunu Erivan da anlamalıdır. Fakat uluslararası toplumun, Ermenistan-Azerbaycan ve Dağlık Karabağ çatışması ile ilgili tutumunu değiştirmesi için artık uygun zaman gelmiştir. Çünkü böyle devam ederse, Ermenistan provokasyonlarına devam edecek. Bu da gerçek manada bölgede bir savaşı tutuşturabilir. Hiç kimse Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü sağlamak yönünde attığı adımların önünü alamaz.