Cumhuriyetçi Chuck Hagel’ın Savunma Bakanı görevinden istifa etmesi, dünya kamuoyunda büyük ilgi uyandırdı. Uzmanlara göre, mesele sıradan bir görev değişikliği değil. Bu adım, Washington’ın siyasi çizgisiyle de sıkı sıkıya bağlıdır. Öyle ki, Amerika’nın son zamanlarda Ortadoğu’da ve Afganistan’da attığı adımlar, bu ülkenin dış politikasında yeni konuların oluşumuna işaret ediyor. Aynı nedenle, Beyaz Saray’a emirleri bağlılıkla yerine getiren ve itiraz etmeyen memurlar gerekir. Meselenin bir tarafı askeri olduğundan, Savunma Bakanı’nın görevden uzaklaştırılması şaşırtıcı görünmüyor. Bundan sonra Washington kimlerin görevlerinde değişiklik yapabilir? Bu dış politikadaki olası değişimlere mi bağlıdır? Bu gibi sorulara cevap vermek için, meselenin derin tahliline ihtiyaç var.
IŞİD ve Afganistan, Hagel’ın Kariyerine Son Veren Sorunlar Mıdır?
Başkan Barack Obama’nın “Amerikalı askerin dostu” olarak adlandırdığı Chuck Hagel’ı göndermesine uzmanların yaklaşımları çeşitlidir. Bu adımın arkasında Washington’ın askeri politikasında değişiklik yapma planının olduğu vurgulanıyor. Bu yönde gözlemlenen bir takım süreçler, söz konusu durumun doğruluğuna işaret edebilir.
Malumdur ki, 68 yaşındaki Chuck Hagel aslen Cumhuriyetçi’dir. Vietnam Savaşı’na katılmıştır. 1997-2009 yılları arasında Kongre’de Nebraska eyaletinden Senatör olarak görev yaptı. Dış politikada sert adımların destekçisi olarak tanınmaz. Bu niteliklerle, B. Obama ona en karmaşık yapılardan olan Savunma Bakanlığı’nın yönetimini verdi. ABD Başkanı C. Hagel’ı istifaya gönderirken; “Chuck örnek Bakan idi. Uzun soluklu tehlikeleri dikkate alarak stratejimizin yenilenmesi ve bütçenin gözden geçirilmesinde, aynı zamanda, acil olan IŞİD ve Ebola sorunlarının çözümünde bizimle inançla çalıştı” dedi (Bkz.: Отставка Чака Хейгела /” Голос Америки “, 24 Kasım 2014).
Belli ki, Başkan’ın bu şekilde övdüğü birini, önemli bir dönemde işinden uzaklaştırması küçük meselelere bağlı olamaz. Uzmanlar burada iki faktöre dikkat çeker; Onlardan ilki, Washington’ın Afganistan politikasında yaptığı değişikliklerle ilgilidir. B. Obama önce kanaat getirmişti ki; 2015 yılından başlayarak ABD askerleri Afganistan’ı terk etmeye başlasın. Onlardan sınırlı sayıda -9.000- kişi orada kalıp, yerli askerleri eğitecekti. Fakat sonradan B. Obama’nın başka bir talimat verdiği ortaya çıktı. Nitekim Amerikan ordusu Afganistan’da askeri operasyonları sürdürme emri aldı (Bkz.: Анна Гущина. США задержатся в Афганистане / “Независимая газета”, 24 Kasım 2014).
Washington’ın bu kararı biraz beklenmedik olsa da, uzmanlar bunun asılsız olmadığı kanaatindedirler. Son zamanlarda küresel çapta jeopolitik ve askeri durum hızla değişiyor. Ortadoğu, Ukrayna ve Asya-Pasifik havzasında yaşanan süreçler tamamen dünyanın jeopolitik manzarasını etkiler. O yüzden, Amerika’nın Afganistan’ı terk etmesi geniş bir coğrafyada güvenlik sorunlarına neden olabilir (Bkz.: Артур Блинов. Барак Обама меняет военную политику / “Независимая газета”, 26 Kasım 2014).
Bunlarla birlikte, Afganistan’ın yeni Başkanı B. Obama’dan ülkede güvenliği sağlamaya yardımcı olmasını rica etmiştir. Kabil, önceki iktidardan farklı olarak NATO’nun “El Kaide”nin yanında “Taliban”la da mücadele etmesini gerekli bulur. Öyle anlaşılıyor ki, Afganistan yönetimi bölgede ABD’nin olmasını çıkarına görüyor ve bunu kendi güvenliğinin sağlanması ile ilişkilendiriyor.
Küresel Jeosiyaset: Amerika’nın Önderlik İddiası ve Hataları
Soruna daha geniş bağlamda da bakılabilir. Asya-Pasifik bölgesinde ABD ve Çin’in jeopolitik mücadelesinin boyut değiştirmesini kastediyoruz. Süreçler gösteriyor ki; Pekin, Washington’un hiçbir talebine boyun eğmek istemiyor. Üstelik Amerika, Çin’e komşu ülkeleri ona karşı örgütlüyor. Pekin’in bölgedeki bir takım ülkelerle tartışmalı meseleleri var. Bununla birlikte, Çin çeşitli bölgesel kuruluşlarda da kendi konumunu güçlendiriyor. Onun attığı adımlar, kuşkusuz ABD’yi rahatsız ediyor. Öyle bir sonuç çıkıyor ki; iki büyük devlet arasında her an ciddi anlaşmazlıklar oluşabilir.
Bunlardan başka, bölgede Hindistan hızla gelişmektedir. Delhi’de milliyetçi siyasi çizgi oldukça güçlenmiştir ki, bu da başlı başına büyük bir jeopolitik alanda nitelikçe yeni ilişkiler sisteminin oluşacağını öngörmeyi sağlar.
Nihayet, yukarıda bakılan bağlamda Rusya faktörünü de es geçmek olmaz. Moskova, Doğu Avrupa’da Batı ile açıkça çatışmaktan çekinmiyor. Taraflar arasında ilişkiler gerginliğini korur. Kremlin, Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçılarla ilişkilerini zayıflatmıyor, Batı ise ona karşı yaptırımları sürdürüyor. Bu durumda, Afganistan unsuru özellikle önemlidir. Bunu uzmanlar da vurgular.
Bununla birlikte, C. Hagel’in istifasında başka bir unsurun daha, Washington’ın Yakın Doğu siyasetinin, ciddi rol oynadığı düşünülür. Burada esas olarak Beyaz Saray ile IŞİD’in mücadelesi söz konusu edilir. C. Hagel, bu meselede sert adımların taraftarı değildi. O, günümüz dünyasını “fikirlerin mücadele alanı” olarak gören demokrat bir kimsedir. Washington, Yakın Doğu’da demokratik devletlerin oluşmasına destek vermelidir. Onun fikirlerine göre, insani ve ekonomik boyut üstünlük taşımalıdır. Terörün önünü askeri yöntemlerle almak çok zordur (Bkz.: Chuck Hagel. A Republican Foreign Policy / Foreign Affairs, July/August 2004, Volume 83, Number 4).
Görüldüğü gibi, bunlar ABD’nin Irak’ta yürüttüğü siyasete uymuyor. Önceleri Washington, bu ülkeyi askeri güçle işgal edip, kendi çıkarlarına uyan bir rejim yaratabilirse, sorunu çözmüş olacağını düşünüyordu. Bu sebeple ABD askerlerini Irak’tan çıkarmaya başladı. Fakat sonraki süreçler bunun riskli olduğunu gösterdi. Zira Irak’ta terör güçlendi. İŞID gibi tehlikeli bir teşkilatın kurulması ise, çok ciddi tehditlerin varlığını gösterdi. C. Hagel, görüldüğü kadarıyla bunlara olumsuz bakıyor. Washington’ın askeri yöntemlere başvurmasının sonuçta başarı sağlayacağına inanmamaktadır.
Uzmanlar görüşlerinde emindir. Fakat yeni Bakan’ın kim olacağı konusunda net değiller. Onun Washington’un sert tutumunu yansıtan kanattan olacağına şüphe yoktur. ABD’nin BM Daimi eski Temsilcisi John Bolton (Con Bolton), bu konuda sorunlar yaşanabileceğini öngörür. Ona göre, “bu tür görev değişiklikleri genelde ileride sorun yaşanmasıyla sonuçlanır” (Bkz.: Отставка Чака Хейгела / “Голос Америки”, 24 noyabr 2014).
Peki bundan sonra neler olabilir? İlk olarak, Washington’ın dış politikasında elinin zayıflaması öngörülür. IŞİD ve Afganistan meselelerine uzmanlar bu açıdan bakıyorlar. Görünüyor ki, yakın gelecekte küresel jeosiyasi manzarada olumlu değişiklik ummak mümkün olmayacak. Bütünüyle büyük devletler arasında ilişkilerin gerginlikten kurtulabileceğini söylemek risklidir.
Onu da unutmak olmaz ki, Amerika’da bir sonraki seçimlerde Cumhuriyetçilerin iktidara gelme ihtimali yüksektir. Bu ise, dış politikada sert adımların atılacağını düşündürüyor. Belki de Hagel’ın istifası bu sürecin başlangıcıdır? Böyle ise, o zaman Bolton haklıdır.
Bütün bunlar Washington’ın dış politikada zor bir durumla yüzleştiğinin göstergesidir. ABD’nin son dönemde farklı bölgelerde karşılaştığı sorunları çözmekte zorlandığı hissedilir. Dünya önderliğinin eski modeli tam kapasite ile çalışmamaktadır. Savunma Bakanı’nın istifası, bu açıdan birçok hususu aydınlatır. Bu süreç, Amerika’nın diğer güç unsurlarına da yayılabilir mi? Bu konuda öngörüler yapmak zor olsa da, uzmanlara göre bu olasılık düşüktür. Her hâlükârda, B. Obama’nın Başkanlığı süresince durumun istikrarını koruyacağına inanılır.
Gerçekler ise her zaman bütün ihtimalleri değiştiriverir. Açıktır ki, Amerika, dış politikasının zorlu dönemlerinden birini yaşamaktadır. Dünyadaki rolü, önceki çapta ya da etkide değildir. Meydana yeni güçlü devletler çıkıyor. Bu durumda, Chuck Hagel gibi isimlerin görevden uzaklaştırılmasının ne derecede doğru olduğunu zaman gösterecek. Zira bugün dünyanın güce değil, akla, bilgeliğe ve küresel stratejik düşünceye ihtiyacı var. Ne yazık ki, sözde bunu kabul etseler de, gerçekte Batılı siyasi çevreler başka türlü davranırlar. Olan da yine insanlığın güvenliğine olur.