Kiev’in Batı ile Rusya arasında ciddi bir jeopolitik soruna dönüştüğü sır değil. Bu konu o kadar geniş etki imkanına sahiptir ki, son zamanlarda neredeyse tüm büyük uluslararası etkinliklerde tartışılmıştır. Taraflar birbirlerini itham etmekten çekinmiyorlar. Bununla birlikte, Minsk’te elde edilen anlaşmanın birtakım hükümleri vardır. Ancak ne yazık ki, onlar da gerçekleştirilmeye çalışılmıyor. Şimdi uzmanlar Ukrayna krizinin çeşitli gelişim senaryolarından bahsediyor, olası seçenekleri analiz ediyorlar. Fakat kesin görüş şimdilik müşahede edilmemektedir. Problem, jeopolitik açıdan belirsizliğini korur.
Yaptırımlar: Çıkış Yolu Değil
Ukrayna krizinin çözüm imkanlarının tükenmediğini düşünenler vardır. Somut bir yol gösterilmese de, süreçlerin olası gelişim senaryoları ile ilgili tahminler verilir. Önceden vurgulamak gerekir ki, her ne olursa olsun net fikir söylemek çok zordur. Çünkü durum belirsizdir. Hem iç, hem de dış faktörler durumu önemli ölçüde karmaşıklaştırır. Ortada Minsk Anlaşmaları denilen bir belge var. Fakat onun yerine getirildiği konusunda kesin fikir belirtmek imkansızdır.
Rusya ve Batı konumlarını korumaktadırlar. Uzmanlar, Moskova’nın temel maddelerde taviz vereceğine inanmıyorlar. Carnegie Merkezi’nin uzmanları bu bağlamda şunları öngörüyor: “Yaptırımlar Ruslarda şöyle bir izlenim yaratacak ki, onların ülkesi ABD’nin daimi baskısı altındadır. Bu, Rusya vatanperverliği ve milletçiliğini kışkırtır, ayrıca Amerika’yı bir dış düşman olarak gösterir. Yeni yaptırımlar sadece bu izlenimi güçlendirebilir ve hakimiyeti de seferber edebilir” (Bkz: Дмитрий Тренин. Украинский кризис и возобновление великодержавного соперничества / Московский Центр Карнеги, 15 Ekim 2014).
Uzmanların bu kanaate gelmeleri tesadüf değildir. Başkan V. Putin, son röprtajlarından birinde Donetsk ve Lugansk’ın federallaşma meselesini ayrıca vurguladı. O, birtakım siyasetçilerin Ukrayna’nın federalleşme olasılığını görememelerini anlamadığını ifade etti (Bkz:Интервью Владимира Путин немецкому телеканалу ARD / “Российская газета”, 17 Kasım 2014).
Burada bir hususu mutlaka dikkate almak gerekir: Biz Kremlin’in Kırım konusunda çok kararlı bir tutum almasını kastediyoruz. Moskova açıkça bildirir ki, Ukrayna krizinin çözümünde Kırım esastır. Bu, hiçbir şartla değiştirilemez. Halihazırda iki yaklaşım var: Birinci yaklaşımda Rusya, Kırım faktörünü Batı ve Ukrayna ile görüşmeler sürecinin dışına çıkarıyor, yani onu tartışma gereğini bile duymuyor. İkinci yaklaşımda ise, Moskova Donbass’a verdiği bazı tavizler karşılığında Kırım’ı alır ve bunun en az birkaç yıl yürürlükte kalmasını sağlar (Bkz.: Александр Гущин, Сергей Маркедонов.Россия и Украина: коридор возможностей / РСДМ, 21 Kasım 2014).
Bunlardan hangisinin kabul edileceğine bağlı olarak Ukrayna’nın geleceği hakkında farklı senaryolar tahmin edilir. Fakat sorunun karmaşıklığı bununla bitmiyor. Ana faktör, yakın perspektif için ABD-Rusya ilişkilerinin içeriği ile ilişkilidir. Uzmanlar bu konuda da hemfir değiller. Onlar B. Obama’nın Başkanlığından sonra, Washington’ın Rusya politikasının daha sertleşebileceğini tahmin ediyorlar. Bu da yaptırımların güçlenmesi, Rusya’nın ekonomik açıdan daha zor duruma düşmesi demektir. Bu durumda ülke genelinde hoşnutsuzluk dalgası güçlenebilir ve Ortadoğu’daki duruma benzer durumlar görülebilir. Bu, tabii ki, öncelikle sade Rus vatandaşlarının hayatına olumsuz etki eder. Öte yandan, Moskova’nın Avrasya Ekonomik Birliği oluşturma imkanları da hayli azalır (Bkz.: Дмитрий Тренин.Украинский кризис и возобновление великодержавного соперничества / Московский Центр Карнеги, 15 Ekim 2014).
Aynı sürecin tüm postsovyet mekânını kapsayacağı belirtiliyor. Dolayısıyla, Moldova, Ukrayna, Beyaz Rusya, Gürcistan, Azerbaycan, hatta Ermenistan ve Orta Asya devletleri kendilerine yeni birer ortak aramayı düşünebilir (Bkz.: önceki kaynağa).
Üç Senaryo: Kurtuluş Yolu Yok
Tüm bunlar Ukrayna krizinin çözüm senaryolarına dâhil olan hususlardır. Uzmanlar onları üç gruba ayırırlar: Birincisi merkezin zayıflaması (desentralizasiya) – uzlaşı senaryosu olarak adlandırılır. Burada Ukrayna’nın Donbass ve ona yakın bölgelerinin otonomisinin güçlendirilmesi temel amaç sayılır. Kırım ise kesin olarak Rusya’ya bırakılır. Moskova umuyor ki, Minsk Anlaşması bu planın gerçekleşmesi için temel olabilir.
Uzmanlar bu bağlamda Washington’ın Kiev’e baskı yaptığını yazıyorlar. Özellikle ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Ukrayna’nın başkentine son ziyaretinde Devlet Başkanı P. Poroşenko’yu Minsk’te imzalanan anlaşmalara uymaya çağırdığı vurgulanıyor (Bkz.: Киев возвращают в Минск / “Эксперт Online”, 21 Kasım 2014). Ukrayna Cumhurbaşkanı, J. Biden ile yaptığı görüşmeden sonra Minsk Anlaşması’nda öngörülen “üçlü temas grubu” fikrini tamamen desteklediklerini beyan etti. Halbuki bir süre önce Kiev, Donbass’taki ayrılıkçılarla bir masaya oturmayacağını bildirmişti.
Böylece uzlaşma senaryosu için Rusya’nın eline imkân geçtiği bildirildi. Burada Ukrayna parlamentosunda Başkan taraftarlarının mutlak üstünlüğü sağlayamaması da argüman olarak getirilir. Bu husus, Kiev’de fikir ayrılığını artırabilir. Bu sebeple P. Poroşenko taviz vermeye mecburdur.
Meselenin diğer yönü Moskova’nın önceki gibi Ukraynalıları milliyetçilikle ya da başkalarıyla ittifak kurmakla itham edememesidir; çünkü parlamentoya farklı siyasi görüşten gruplar girebildi. Bu faktör de uzlaşı senaryosunun lehine olan bir durum olarak değerlendiriliyor. Aynı zamanda, olayların başka senaryolar üzere gelişmesi de muhtemeldir (Bkz.: Александр Гущин, Сергей Маркедонов. Россия и Украина: коридор возможностей / РСДМ, 21 Kasım 2014).
İkinci senaryo, sıcak çatışmaya götürecek güç uygulamasıdır. Bu, Ukrayna’nın doğusunda aslında Rusya-NATO savaşının başlaması demektir. Bu ise tüm taraflara büyük zarar verir. Rusya’nın sosyo-ekonomik durumu daha da kötüleşir. Batı ise, askeri operasyonlara büyük kaynak harcamak durumunda kalmanın yanı sıra, Rusya gibi savaşçı bir ülke ile karşı karşıya kalmış olur. Ayrıca Avrupa ve eski Sovyet ülkelerinin güvenliği meselesi de hassaslaşır.
Uzmanlar Rusya için de tehlikeli senaryoların gerçekleşebileceğini vurguluyorlar. Örneğin, rakip Ukrayna’nın doğusunda askeri üstünlük elde ederse, bazı müttefikleri Moskova’ya sırtını dönebilir. Bunun tersi olursa, o zaman Kremlin askeri yönden kazanır, ancak siyasi ve jeopolitik açıdan yenilir. Çünkü Rusya, bu durumda Ukraynalıları aslında kendisine ebedi düşman etmiş olur. Aynı zamanda, uzun yıllar Rusya ile bir arada olan halklar, kendilerine yönelik bundan olumsuz bir sonuç çıkarırlar. Batı, tamamen Moskova ile ilişkilerini sertleştirir. Son olarak, Çin tüm bunlardan yararlanarak Rusya’yı etki altına alacak jeopolitik önderlik modelini gerçekleştirebilir.
Nihayet, üçüncü senaryoya “derin dondurulma” veya “statüko” denir. Bu, Ukrayna’nın güneydoğusunda, Rusya-Ukrayna ilişkilerinde ve Rusya-Batı ilişkilerinde tartışmalı konuların dondurulmasını öngörüyor. Bu senaryo daha muhtemeldir. Ancak burada mevcut sorun çözülmez, sadece geçici olarak ertelenir. Bir yandan Moskova oluşan durumu kullanarak Donetsk, Lugansk ve çevrelerinde yaşayan nüfusa etki olanaklarını genişletmeye çalışabilir. Öte yandan Ukrayna, Batı ile işbirliğini güçlendirerek, ekonomik ve askeri gücünü arttırır. Kuşku yok ki, bu bağlamda ortak üyelik faktöründen de yararlanır.
Olayların böyle bir senaryo üzere gelişimi de bazı sorular meydana çıkarır. Mesele tamamen çözülmemekle birlikte, taraflar daha da güçlenmeye yönelir ve çatışma bölgesinde nüfuzlarını artırmaya gayret ederler. Süreçlerin nasıl sonuçlanacağını söylemek zordur.
Yukarıda tarif edilen senaryolara genel olarak baktığımızda, kelimenin gerçek anlamında Ukrayna krizinin dünya için ciddi bir soruna dönüştüğünü kabul etmeliyiz. Hâlihazırda bu bağlamda umut verici bir çıkış yolu yoktur. Görünür ki, esas nokta Rusya-Batı ilişkilerinin jeopolitik ve jeostratejik yönleriyle ilgilidir. Burada ise şimdilik belirsizlik ve riskler hâkimdir. Ukrayna krizi ise bunların esas unsurlarından biri olarak görür.