Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik… 1789 Fransız Devrimi’nin sembolü olan bu kelimeler tüm dünyada ulus bilincini uyandıran, bireysel özgürlüklerin ve hakların yeşermesine vesile olan sloganlardı. Nitekim imparatorlukların çözülmesine ve yeni ulus devletlerin kurulmasına ilham kaynağı olan Fransa temelli bu devrim, kendi ülkesine istikrardan uzak, demokrasi çığlığında fakat sesini kendisi duyamayan bir düzenden başkasını getirmedi. Fransa, çoğu zaman ırk ve din temelli çatışmaların merkezinde oldu. Fakat “terör” kelimesinin, dört semavi dinde de aynı anlama gelen, din ile yan yana gelmesi mümkün olmayan ve meşru bir temele oturması imkansız olan bir kavram olduğu hep göz ardı edildi.
Terör saldırısını gerçekleştirenler hazırlıklı ve eğitimliydi.
Paris’te Charlie Hebdo gazetesine yönelik biri polis, toplam 12 kişinin hayatını kaybettiği terör eyleminin sorumluluğunu El Kaide üstlendi. Saldırıyı gerçekleştiren grubun, siyah kamuflaj giysileri içerisinde ve içlerinde kurşun geçirmez yelekler ve ellerinde ağır silahlarla infazları gerçekleştirmesi, bu grubun eğitimli olduğunu ve profesyonel bir şekilde bu saldırıya hazırlandığını gösteriyor. Yani intikam duygusuyla bir anda kendiliğinden ortaya çıkan teröristlerden ziyade, duygusallıktan uzak ve soğukkanlılar. Aynı gazete 2011 yılında da bombalı eyleme sahne olmuştu. Bu demek oluyor ki, saldırının ciddi manada bir planlama süresi var.
Saldırının arkasında IŞİD mi var?
Bazı görüşler terör eyleminin IŞİD temelli olduğu yönünde birleşiyor. Daha önce IŞİD’in kendisine düzenlenecek operasyonlarda ABD’ye yardım edecek ülkeleri tehdit etmesi ise iddiaları güçlendiriyor. Fakat bu olasılık, olayın perde arkasında IŞİD’in olduğu izlenimini ispatlayabilecek seviyede değil.
Amacın dinlerarası hoşgörünün yok edilmesi olduğu açık.
Son 20 sene içinde Fransa’da birçok ölümle sonuçlanan terör saldırıları görüldü. Belki istihbarat zaafiyeti, belki de bazı yasa dışı güçlerin zemin hazırlamasıyla, özellikle “İslam” temelli gösterilen terör gruplarının Charlie Hebdo’da yaptıkları gibi rahatlıkla eylemlerini gerçekleştirmesi manidar. Bir şekilde Avrupa’da aşırı sağın güçlendirilmesi çabası var ve bunun hareket ettiği zemin de İslam olarak belirlenmiş. Son olayda olduğu gibi, mesele İslam üzerine ihale edilip, ırkçılıkla birlikte İslamofobinin körüklenmesi isteniyor. Amaç; dinlerarası fay hattının tetiklenmesiyle derin bölünmelere ve ayrışmalara neden olmak.
Aşırı görüşlerin güçlenmesi düzenin istikrarına tehdittir.
Artık Avrupa’da aşırı sağ grupların ve partilerin yükselişlerine şahit olacağız. Bunun getirisi ile, İslam karşıtı gösterilerin kutsal mekanlara saldırılara kadar varabilecek noktaya ulaşması muhtemel. Enteresan olansa, bu tip terör eylemlerinde saldırıya uğrayan tarafın kendi kişisel görüşünü, saldırganın ise bir grubun fikrini temsil ederek eylemi gerçekleştirdiği algısının oluşmasıdır.
Sonuç
Paris’teki terör saldırısını gerçekleştirenlerin öncelikli amacı İslam’a Batı nezdindeki toleransı azaltmaktı. Bunda şimdilik biraz olsun başarılı olduklarını söyleyebiliriz. Fakat eğer devlet seviyesinde itidal çağrıları yapılmaz ve gerekli toplumsal önlemler alınmazsa, ırkçılığın ve İslam karşıtlığının boyutunun maliyetinin önü alınamaz hale gelecektir.
Her sene üzüntüyle hatırladığımız ve kınadığımız Türkiye’deki 6-7 Eylül olaylarının benzerinin başka ülkelerde yaşanmaması için, hangi din ve etnik gruba mensup olursa olsun, herkesin “terör” ifadesinin bütün dinlerde aynı anlama geldiğini unutmaması gerekiyor.
Haftanın Sözü: “Güce başvurduğunuzda, işlerin nereye gideceğini bilemezsiniz. Derinlere indikçe, gücün kendi sınırlarından başka sınırları kalmaz.” – ABD’nin 34. Başkanı Eisenhower
Furkan KAYA