7 Mayıs 2015 tarihinde gerçekleştirilecek olan Birleşik Krallık (Büyük Britanya-İngiltere) seçimleri, ülke tarihinin en ilginç gelişmelerinden birine sahne olacak gibi görünüyor. Zira genel itibarıyla Avam Kamarası’nda yüksek oranda temsil edilen üç partinin kurguladığı bir siyasal sisteme yaslanmakta olan Birleşik Krallık, 7 Mayıs sonrasında üç partili bir koalisyon hükümetine sahne olabilir. Çünkü iktidarda yer alan ve Başbakan David Cameron’un liderliğini yaptığı Muhafazakar Parti ile anamuhalefet partisi konumunda yer alan Ed Miliband önderliğindeki İşçi Partisi’nin anketlere yansıyan toplam oy oranları % 70’i aşmıyor. Avam Kamarası’ndaki üçüncü büyük parti ve aynı zamanda hükümetin küçük ortağı olan ve Nick Clegg’in başında olduğu Liberal Demokrat Parti ise, anketlere göre oylarının yarısını kaybedecek gibi görünüyor. Parlamentoya egemen olmuş bu üç partideki nisbi düşüşe paralel olarak yükselişte olan aktörler ise, bölgesel temsil esasına göre kurulmuş olan İskoç Ulusal Partisi (SNP), Demokratik Birlik Partisi (Belfast-Kuzey İrlanda merkezli) ile yabancı düşmanlığı, İngiliz milliyetçiliği ve AB karşıtlığı üzerine temellendirilmiş Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi – UKIP’tir.
Seçimler öncesinde ada siyasetine ve topluma yön veren temel unsurlara göz attığımızda; öncelikle ayırdına vardığımız husus, Birleşik Krallık’ta AB’ye kuşkuyla bakanların ya da ülkenin AB’den ayrılması gerektiğini düşünenlerin oranında ciddi bir yükseliş oluşudur. Bu durum, Birleşik Krallık’ın her daim kendisini Kara Avrupası’ndan farklı gören özerk duruşu ile ilgili olduğu kadar, son dönemde Avrupa genelinde yaşanan ekonomik kriz/durgunluğa karşı AB’nin etkin bir tedbir alamaması ve Britanyalıların da Brüksel tarafından kendilerine yüklenmeye çalışılan/çalışılacak ekonomik/parasal yükü kaldırmak istememeleri ile de ilgilidir. Nitekim Başbakan ve Muhafazakar Parti lideri Cameron tarafından ortaya atılan “referandum” seçeneği ile, 2017 yılı içerisinde Büyük Britanya (Birleşik Krallık) halkının, ülkenin AB üyeliğine devam edip etmeyeceğine dair bir karara varması istenmektedir. Muhazafakar Parti’nin bu tutumuna karşın, halkın önemli bir bölümü, bu husustaki kararın çok fazla geciktirilmeden verilmesi taraftarıdır. Özellikle UKIP ve Muhafazakar Parti tabanının önemli bir bölümü, bu yönde bir söylem geliştirmiştir. Seçimler öncesinde en fazla üzerinde durulan unsurlardan biri de, ülke ekonomisinin içerisine düştüğü durgunluktur. Her ne kadar Birleşik Krallık ekonomisinin Avrupa’yı sallayan ekonomik krizden çok fazla etkilenmediği söylenebilecekse de, işsizliğin belli bir seviyede kronik bir görünüm alması, sosyal yardım programlarının ciddi anlamda azaltılması ve bütçe kesintileri nedeniyle yatırımların erteleniyor olması, halkın hükümete yönelik tepkisini arttırmaktadır. Seçimlere etki edecek bir başka faktör ise, Avrupa genelinde olduğu gibi, Britanya topraklarında da kök salmaya başlamış olan “yabancı düşmanlığı”dır. Ekonomik sorunlara paralel olarak, AB’nin beraberinde getirdiği “çok kültürlü” yaşam anlayışına karşı ciddi eleştiriler yöneltilmeye başlanmış olan Avrupa’nın yanı sıra, asırlarca dünyayı şekillendirmiş bir imparatorluğun varisi olan ve halen COMMONWEALTH üzerinden imparatorluk geçmişine/kültürüne sahip çıkan bir ülkenin, Londra’da, Liverpool’da ve diğer büyük şehirlerde yaşayan milyonlarca göçmen kökenli vatandaşına karşın, yabancı düşmanlığına açık bir görünüm sergiliyor olması oldukça yadırgatıcıdır. Nitekim özellikle UKIP, SNP ve Muhazafakar Parti tabanının bir bölümü, bu anlamda rahatsızlık verici bir söyleme yaslanmaktadır.
Bu seçimler öncesinde farkındalık yaratan bir başka önemli husus ise, geçtiğimiz yıl İskoçya genelinde düzenlenmiş olan “bağımsızlık referandumu”dur. İskoç Ulusal Partisi (SNP)’nin öncülük ettiği bağımsızlık referandumu neticesinde, İskoç halkı, Birleşik Krallık’tan ayrılmayı reddetmiş olsa da, bağımsızlığa destek verenlerin oranı (% 45) ve özellikle bu kampanyaya öncülük etmiş olan SNP’nin artan toplumsal meşruiyeti ve etkinliği, gerek Muhafazakar Parti, gerekse de İskoçya genelinde SNP’nin ardından en önemli parti olan İşçi Partisi’nin işini zorlaştıracak bir gelişme olmuştur.
Yapılan anketler, 650 sandalyeli Avam Kamarası’nda hükümet kurabilmek için gerekli olan salt çoğunluğa (326) hiçbir partinin ulaşamayacağını göstermektedir. Bunun yanı sıra iktidardaki Muhafazakar Parti’nin an itibarıyla 302 olan sandalye sayısının 275-290 arasında olacağı da anlaşılmaktadır. Anamuhalefette yer alan merkez-sol İşçi Partisi ise, Ed Miliband önderliğinde ve ABD’de Demokrat Parti’nin seçim kampanyasını yürüten bir ekip ile sürdürdüğü seçim kampanyası ekseninde oylarını arttıracak gibi görünmesine karşın, bu artışın partiye 270-280 arasında bir sandalye kazandırması beklenmektedir. Görüldüğü üzere, bu iki parti birbirine çok yakın bir temsile sahip olacak gibi görünmektedir. Ne var ki, İşçi Partisi’nin 2010’dan bu yana yıpranmış olan Muhafazakar Parti’yi geride bırakamayacak gibi görünüyor olması, bu partiye oy verenler ve gözlemciler tarafından Miliband’ın başarısızlığı olarak görülmektedir. Ayrıca 2010 öncesi iktidarda yer alan İşçi Partisi’nin uyguladığı sosyal yardım programlarının büyüklüğü ve fazlalığından dolayı devlet bütçesinin çok ciddi bir açık vermiş olması da, bu partinin ekonomi programına olan güveni azaltmaktadır.
İktidar ortağı Liberal Demokrat Parti, Muhafazakar Parti’ye oranla çok daha fazla yıpranmış durumdadır. Alternatif bir parti olarak Liberal Demokratlar’a yönelen seçmen kitlesi, bu partinin Muhafazakar Parti’ye destek vermesi sonrasında ciddi bir hayal kırıklığına uğramıştır. Bunun yanı sıra, ülkede yükselen yabancı düşmanlığı ve AB karşıtlığı gibi hususlar da, Nick Clegg’in liderliğini yaptığı partiyi zayıflatmaktadır. Yine de, bu partinin 20-25 arası temsilci ile Avam Kamarası’nda yer alması ve koalisyon görüşmelerinde önemli bir yer tutması beklenmektedir.
İskoç Ulusal Partisi (SNP) ise, bağımsızlık referandumunda elde ettiği toplumsal meşruiyet ile İskoçya’nın açık ara en önemli siyasal aktörü olmuştur. Avam Kamarası’nda İskoçya’ya ayrılmış olan 59 sandalyenin (İngiltere 533, İskoçya 59, Galler 40 ve Kuzey İrlanda 18 milletvekilliği ile Avam Kamarası’nda temsil edilmektedir) yalnızca 6’sına sahip olan partinin, bu seçimlerde bu 59 sandalyeden 45-50 tanesini elde etmesi beklenmektedir. Yükselen İskoç ulusçuluğunu önümüzdeki dönemde “bağımsızlık” ile taçlandırmak isteyen parti, muhtemel bir koalisyon görüşmelerinde İşçi Partisi’ne yakın duracak gibi görünmektedir. Yine de, böyle bir parti ile koalisyon oluşturmak, özellikle İngiliz seçmenleri olumsuz etkileyebilecek bir duruş olacağı için, gerek İşçi Partisi, gerekse de çok uzak bir ihtimal olmakla birlikte Muhafazakar Parti açısından bir risktir.
Nigel Farage’ın liderliğini yaptığı ve 1993 yılında kurulmuş olan Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) ise, geçtiğimiz yıl AB Parlamentosu seçimlerinde elde ettiği başarıya paralel olarak, genel seçimlerde de etkili olmak istemektedir. Muhafazakar Parti ile İşçi Partisi’nin fazlaca önemsemediği ve halkın hükümete olan tepkisini yansıtmak için bir araç olarak gördüğü bu seçimlerde “birinci” olan ve 73 koltuktan 23’ünü kazanan UKIP, 2013’deki yerel seçimlerde de “üçüncü” olmuştu. Yabancı düşmanı, AB karşıtı, İngiliz ulusçusu ve popülist söylemleriyle öne çıkan UKIP, Fransa’daki Ulusal Cephe’ye de benzetilebilir. An itibarıyla yalnızca 2 sandalye ile Avam Kamarası’nda temsil edilen UKIP’in hedefi, bu seçimde çok daha fazlasıdır. Ne var ki, anket sonuçları bu partinin 5-7 arası sandalye elde edeceğini göstermektedir. Kuzey İrlanda merkezli ve İrlanda ulusçuluğu ile Birleşik Krallık arasında bir köprü olmaya çalışan Demokratik Birlik Partisi (DUP) ise, bölgeye ayrılan 18 milletvekilliğinden 8-10’unu elde edecek gibi görünmektedir.
Görüldüğü üzere, Birleşik Krallık seçimlerinde tek bir partinin iktidara gelmesi mümkün görünmemektedir. Liberal Demokrat Parti’nin ciddi bir oy kaybına uğrayacak olması ve Muhafazakar Parti ile İşçi Partisi’nin bu partinin desteğini alarak hükümet kurmak için gerekli olan 326 sandalyeye ulaşamayacak olmaları, özellikle ulusal/bölgesel temsil esasına dayalı olan SNP ve DNP ile aşırı sağcı ve AB karşıtı UKIP’ı ön plana çıkarmaktadır. SNP İşçi Partisi’nin, UKIP ise 2017’de düzenlenecek AB referandumunun ertelenmemesi şartıyla Muhafazakar Parti’nin yanında olmayı tercih edecektir. Liberal Demokrat Parti ise, gerek mevcut koalisyon ortağı Cameron’un Muhafazakar Parti’si ile gerekse de Miliband’ın İşçi Partisi ile koalisyona girebilecek esnekliğe sahiptir. Bu bağlamda, Liberal Demokratlar’ın her halükarda içerisinde olacağı üçlü bir koalisyon hükümeti (İşçi Partisi-Liberal Demokrat Parti-SNP ya da Muhafazakar Parti-Liberal Demokrat Parti-UKIP) kurulması ihtimali oldukça yüksektir.
Yrd. Doç. Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU