“Sözde Ermeni Soykırımı”nı destekleyen lobi ve grupların büyük bir heyecanla provokasyon ve manipülasyonlar tasarladığı soykırım iddialarının 100. yıldönümü, 24 Nisan 2015 tarihinde birçok ülkenin parlamentosunda ve uluslararası platformlarda çeşitli tabirlerle anılacak. Aradan geçen onca yıla rağmen, aşırı Ermeni milliyetçilerinin körüklediği soykırım iddialarının, bugüne kadar hiçbir somut bir neticeye ulaşmadığı halde sürdürülmesinin nedeni gayet açık; olayları Türkiye’ye karşı uluslararası platformlarda baskı aracı olarak kullanmak ve ABD’deki Ermeni lobilerinin gücünü pekiştirmek.
Ermeniler, Osmanlı döneminde kamu görevlerinde yer almıştır.
Ermeniler, tarih boyunca bazı bölümlerde kimi uygarlıkların etkisi altında kalmış, eşit sosyal hak ve adaletten faydalanamamıştır. Osmanlı Devleti’nin kurulmasıyla birlikte, Ermeni tebaası, sosyal ve siyasal hayatta daha çok rol almaya başlayarak öz değerlerini korumayı sağlamıştır. Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’u fethetmesiyle de, gayrimüslim tebaaya sosyal hak güvencesi verilmiştir. Bu demek oluyor ki, Ermeni tebaası da devlet idaresinde görev alabilme, askerden muafiyet sağlayabilmek gibi haklardan faydalanmıştır.
Rusya ve Avrupa, Ermenileri Osmanlı’ya karşı kışkırttı.
Kuşkusuz Osmanlı Devleti’nin ekonomik ve siyasi buhran içerisine girmesini takiben Rönesans ve Reform hareketlerini yakalayamaması, düşman devletlerin Osmanlı’daki gayrimüslim tebaayı devlet iradesine karşı kullanma fırsatını doğurdu. Örneğin, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya, Osmanlı’daki Ortodoks Hristiyanların koruyuculuğunu üstlendi. Bunu kabullenemeyen Avrupa devletlerinin Osmanlı’ya destek verdiği Kırım Savaşı sonunda, 1856 yılında imzalanan Paris Barış Antlaşması ile de, Avrupa, Ermeni tebaasını bütünüyle koruması altına aldı. Artık Osmanlı’da yaşayan Ermenileri devlete karşı kışkırtmak daha kolay olacaktı.
1. Dünya Savaşı, Ermeni ayrılıkçılar için büyük fırsat oldu.
Neticede Ermeni milliyetçiliğinin körüklenmesiyle, 1887 yılında amacı bağımsız Ermenistan olan “Hınçak” komitesi, 1890’da ise “Taşnak” komitesi kuruldu. Ardından Doğu Anadolu bölgesinde şovenist faaliyetlerine hız veren Ermeni komiteleri, Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı’na katılmasının, devletin güvenlik yapısında zaafiyet oluşmasına fırsat vermesiyle eylemlerini arttırdı. Savaşın sonunda (1918), ABD Başkanı Wilson’un ünlü 14 ilkesinin içinde yer alan “her ulusun kendi kaderini tayin etme hakkı vardır” şartından ilham alan Osmanlı içindeki milletlere, bir anlamda isyan teşvikinde bulunulmuş oldu.
Acıların ortak yaşandığı bir döneme “soykırım” demek adilane değildir.
Birinci Dünya Savaşı devam ederken birçok cephede mücadele veren Osmanlı Devleti’nin, isyan hareketinin başladığı bölgelerde otoritesini muhafaza etmesi zordu. Buna çare olarak, “tehcir” adı verilen Ermenilerin Suriye topraklarına intikal ettirilmesi olayına karar verildi. Fakat bu süreçte, yolda hastalık ve eşkıya baskınları sonucu birçok Ermeni vatandaşımız hayatını kaybetti. Osmanlı idaresinin kelime anlamıyla “sistematik ve planlı katletme” olan “soykırım” faaliyetinde bulunduğunu söylemek, kanıtsız ve asla adilane olmayan iddialardır.
Obama ne diyecek?
Bugünlerde ise, 24 Nisan günü özellikle ABD Başkanı Barack Obama’nın olaylar için hangi kelimeyi kullanacağı merak konusu. Bundan önce “büyük felaket” anlamına gelen “Meds Yegern”i kullanan Başkan Obama’nın, bu defa da “soykırım” demeyeceği tahmin ediliyor. Fakat görev süresinin sonuna yaklaşan Obama’nın karşısında güçlenen neo-conları da hesaba katarsak, daha sert bir ifade de bulunması da olasıdır.
Avrupa Parlamentosu’nun olayları “soykırım” olarak nitelendirmesi ve Almanya parlamentosu sözcüsünün de meclislerinde bu olayın “soykırım” olarak anılacağını söylemesi, Türkiye’yi biraz daha köşeye sıkıştırmak mahiyetinde olacak. Ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı hocamızın dediği gibi; “Bugün bir Türk ABD’ye gidecek olsa, evini aratmayacak tek yer Ermeni ailelerin ocağı olacaktır. Çünkü bu tebaa, yüzyıllar boyunca aynı toprakları paylaşmış, aynı örf ve adeti benimsemiş ve aynı sosyal adabı kullanmıştır. Dolayısıyla, ekonomik sıkıntılar içinde olan Ermenistan halkı da, -aşırı milliyetçileri ayrı tutmak kaydıyla- ‘soykırım’ iddialarından vazgeçmek ve bir an önce Türkiye ile ilişkilerin normalleştirmek istiyorlar. Ermeni diasporasının amacı yapıcılık değil, kendi otoritesini arttırmaktır.”
1915 Çanakkale Zaferimizin 100. yılı kutlu olsun!
Furkan KAYA