24 Nisan 2015’te, dünya Ermenileri ve onların fanatikleri tarafından yüzüncü yıldönümü anılacak olan sözde Ermeni “soykırımı”, üç düzlemde ele alınabilir: tarihi, hukuki ve siyasi. İlginçtir ki, Ermeni “soykırımı” endüstrisi, tarihi düzlemde reddedilemez gerçekler ve belgelerle karşı karşıya gelerek sekteye uğradığında yahut yasal düzlemde hak ettiği şekilde değerlendirildiğinde, siyasi düzlemde onun bazı başarılar elde ettiği gözlemlenir. Söz konusu olan, bazı Batılı ülkelerin Ermeni iddialarını siyasi nedenlerle desteklemesidir.
Neden Ermeni Efsanesi Sadece Siyasi Düzlemde Desteklenir?
Tarih ve hukuktan farklı olarak siyaset daha şekilsiz nitelik taşıdığından, belirli oranda faaliyet özgürlüğü sağlar. Belirgin yönü, siyasi etkinlikte her sosyal grubun kendi sosyal çıkarlarını gerçekleştirmeye çalışmasıdır.
Günümüzde ise siyaset, yönetimden ziyade seçkinler ve psödo-seçkinler bileşik hiyerarşisinin güdümlemelerine benzer ki, bu da değişken doğal faktörler ve toplumsal konuların ve hatta yeterli seviyede olmayan icraatların etkisiyle, çeşitli düzeyde ve çok değişkenli uyarıcıların (sinyallerin), çok vektörlü tepkilerine tabi kılınmıştır.
Belirtilenlerden çıkan sonuca göre, siyaset bu özelliği gereğince, sözde Ermeni “soykırımı” gibi, tarihi gerçekler ve hukuki-normatif düzenlemelere aykırı olan, etnik efsanevi nitelikli iddiaları destekleyebilir; fakat bir noktaya kadar, yani kendi sınırları içinde. Mesele daha da keskinleşerek hukuki düzleme geçtiğinde bakış açısı değişir, popülist ve duygusal içerikli asılsız bildiriler, uluslararası hukuk normlarından ve ülke Anayasasından kaynaklanan kararlarla asılsızlaştırılarak, önemini kaybeder.
Modern Batı toplumunda, özellikle de siyasi seçkin zümrede, devletin yönetim organlarının bağımsızlığı, demokrasinin temel niteliklerinden kabul edilir. Bu bir yandan da siyasetçilere belli meselelerde hareket serbestisi sağlar. Örneğin, Ermeni asıllı ülke vatandaşlarının oylarını kazanmak için Ermeni “soykırımı” efsanesini destekleyen kanun taslakları ileri sürülür. Bu taslaklar ya parlamento ya da, Fransa’da olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi düzeyinde hukuken çürütülür. Sonuçta, siyasiler gereken desteği alır, taslağın başarısızlığı ülkedeki yönetim yapılarının bağımsızlığıyla izah edilir ve yeni vaatler verilir. Türkiye ile gerginleşen ilişkiler eski rayına oturur. Ermenistan hükümeti ise, propaganda araçlarıyla bu olayların önemini şişirterek, halkın dikkatini ağır sosyo-ekonomik sorunların dışına yöneltmeye çalışır.
Son yıllarda Ermeni “soykırımı” endüstrisinin en ciddi başarısızlıkları, Ermeni diasporasının daha aktif faaliyet gösterdiği Orta Avrupa ülkelerinde, soruna objektif hukuki yaklaşımdan ileri gelir. Doğu Perinçek, İsviçre’deki bir konferansta Ermeni “soykırımı”nı “emperyalist yalan” olarak adlandırmasının ardından, “İsviçre-Ermenistan” birliği tarafından mahkemeye verilmişti. 2007 yılında Lozan Mahkemesi Perinçek’i ırk ayrımcılığıyla suçlu bulmuştu. Fakat o, bu mahkeme kararı hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikâyette bulunmuş ve İsviçre’yi ifade özgürlüğünü ihlal etmekle suçlamıştı. 17 Aralık 2013 tarihinde AİHM onun şikâyetini görüşmüştü. 2014’te ise İsviçre hükümeti bu kararı temyiz etmişti. 28 Ocak 2015 tarihinde yapılan duruşma süreci, İsviçre’de kabul edilen, Ermeni “soykırımı”nın inkâr edilmesinin suç olması hakkındaki kararın, saçmalığını gözler önüne serdi. Son karar Nisan sonlarında verilecek olmasına rağmen, yargı sürecinin gidişi gösterdi ki; birincisi, Ermeni “soykırımı”nın inkâr edilmesinin suç olarak kabul edilmesi, insan hakları ve özgürlüklerinden ifade özgürlüğü konusundaki, Avrupa Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesinin açıkça bozulmasıdır. İkincisi, Osmanlı Türkiyesi’nde 1915’te yaşanan olayları “soykırım” olarak adlandırmak mümkün değildir, çünkü bu konuda uzlaşma yoktur ve bu konuda tartışmalar halen devam etmektedir. Nihayet, bu konuda karar vermek şu ya da bu ülkenin parlamentosunun yetkisinde değildir.
Bilindiği gibi, 28 Şubat 2012’de Fransa Anayasa Mahkemesi (Anayasa Konseyi) Ermeni “soykırımı”nın inkârını suç kabul eden yasayı iptal etti. Sözde Ermeni “soykırımı”nı inkâr edenlerin cezalandırılmasını öngören yasayı, Fransa Parlamentosu’nun alt kanadı olan Milli Kurul 2011 yılının sonlarında, üst kanadı olan Senato ise 2012 yılı başında kabul etmişti. Yasa, Ermeni “soykırımı”nı yalanlayanlara, 45 bin Avro para ve bir yıla kadar hapis cezası sorumluluğu getiriyordu.
Alman hükümetinin 22 Ocak 2015 tarihli bildirisi, dünya Ermenilerinde bir tür “soğuk duş” etkisi yarattı. Alman Parlamentosu’nun üç milletvekili, hükümete aşağıdaki sorularla başvurdu: “1915 olayları soykırım olarak kabul edilecek mi? Bu olayların yüzüncü yıldönümü ile ilgili herhangi bir etkinlik hayata geçirilecek mi?”. Alman hükümetinin soruya cevabı oldukça net oldu: “1948 yılında BM Genel Kurulu’nun soykırım hakkındaki bildirisi ve ona ilişkin ceza beyannamesini kabul etmesine kadar yaşanan olaylar, soykırım olarak değerlendirilemez. Soykırım hakkında tezler bilimsel araştırmaların konusudur. Bu bilimsel tartışmaların tarafları ise Türkiye ve Ermenistan olmalı, onlar ortak araştırma grupları yaratmalıdır”. Hükümetin beyanatında ayrıca şu da belirtiliyordu: “Bu olayların 100’üncü yıldönümü ile ilgili hiçbir etkinlik düzenlenmesi tasarlanmamıştır”.
Olayların bu gidişi gösteriyor ki, Ermenistan hükümetinin ve özellikle diasporanın büyük çabalarına rağmen, Ermeni “soykırımı” endüstrisi “kredisini” hızla tüketmek üzeredir. Artık yeteri kadar siyasi bildiri onaylandıktan sonra hukuki kıymetini bulmuştur, bu amaçla büyük miktarda kaynak harcanmıştır. Dünya Ermenilerinin büyük çabayla hazırlandıkları sözde “soykırım”ın 100’üncü yıldönümü ise, sadece tarihi kronoloji bakımından psikolojik bir sınır noktası olarak dünya kamuoyunun dikkatini çekmek için son şanstır. Son yıllarda Ermenistan’ın siyasi nüfuzunun hayli azalması, Ermeni efsanesini belli düzeylerde destekleyen devletlerin yöneticilerinin bile büyük Ermeni gösterisine katılımını şüphede bırakır. Öyle görünüyor ki, komşu halklara karşı asılsız nefret ve toprak iddialarını temel ideolojik belirleyicisine çeviren Ermeniler, bu siyasetin başarısızlığını tüm ağırlığıyla üzerlerinde hissetmektedir.
Dr. Bedel AHMEDOV
Sosyolog