Ermeni Tehciri’nin 100. yılında soykırım iddiası belli başlı ülkeler tarafından dile getirilirken, bölge halklarından bir başkası da gün geçtikçe soykırıma uğradıklarını iddia edip, tanınırlık sağlamak istiyor. İddiaların yöneltildiği ülke ise Ermeni Soykırımı iddialarının yılmaz savunucusu Rusya. Çerkesler sürgüne uğratıldıklarının 151. yılında anma etkinlikleri ve propagandalar yoluyla anavatanlarından kopmalarının tazmin edilmesi hatta bu olayların soykırım olarak tanınması fikrinde.
Çerkesler, bugün Rusya Federasyonu toprakları olan; Adıgey, Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar Cumhuriyetleri ile Krasnodar Krayı ve Stavropol Krayı diye adlandırılan ve tarihi Çerkesya olarak da anılmakta olan bölgelerde yaşamışlardır. Çerkesler, Batı Çerkesler ve Doğu Çerkesler olmak üzere iki ana kola ayrılmış olup, onlarca kavimden oluşmaktadırlar. Günümüzde 3 bine yakın Hristiyan dışında çoğu Çerkes, Sunni Hanefi Müslümandır.
Çerkesler, geç kabul ettikleri İslam dininin de etkisiyle bölgede güçlü olan Osmanlı İmpratorluğu ile yakın ilişki kurmuş ve Rusya’nın Kafkasya işgali sırasında Osmanlılar ve Ruslar arasında bir tampon bölge oluşturmuşlardır. 1829 yılında Edirne Antlaşması sonrası Osmanlılar, Poti ve Kuban’ı Ruslara devredince, Rusya tüm Çerkes toprakları üstünde hak iddia etmiştir. Bunununla birlikte başlayan Çerkes-Rus Savaşı ve 1864 yılında Rusların zaferiyle biten savaş sonucunda yaklaşık 1,5 milyon Çerkes gemilere bindirilip Anadolu topraklarına sürülmüştür. Bu sürgün sırasında yaklaşık 500 bin Çerkes’in hayatını kaybettiği iddia edilmektedir.
“Türkiye’ye gitmek üzere Batum’a 70 bin Çerkes geldi, günde ortalama yedisi ölüyor. Trabzon’a çıkartılan 24 bin 700 kişiden şimdiye kadar 19 bini öldü, Samsun civarındaki 110 bin göçmenden de her gün 200’ü can veriyor.”
Bu sözlerin sahibi dönemin Rus Çarlığı Başkonsolosu olup, durumun vehametini ortaya koymaktadır.
Çerkes halkının, 1864 yılında Rusların Kafkasya’ya yayılma politikaları sonucu sürgüne uğramadan önce tarihi Çerkesya olarak anılan bölgede yaklaşık 4 milyon nüfusa sahip olduğu belirtilmekte olup, Osmanlı’ya sığınan Çerkes nüfusunun 1 milyonun üzerinde olduğundan bahsedilmektedir. Tarihçi Kemal Karpat’a göre, Rus-Kafkas savaşları sırasında nüfusu 1,5 ila 2,200 milyon arası olan Çerkeslerden 2 milyonu sürgüne uğramış ve bunların 1,5 milyonu sürüldükleri topraklara ulaşabilmişlerdir. Sürgün sırasında ölenlerin, tüm sürgüne uğrayan nüfusun yaklaşık dörtte biri olduğu da öne sürülmektedir. 19. yüzyıl sonu itibarıyla Kuzey Kafkasya’da kalan Çerkeslerin sayısının ise 150 ila 200 bin civarı olduğu belirtilmektedir.
Sürgüne uğrayan Çerkeslerin büyük bir bölümü, yaklaşık 1 milyonu Osmanlı topraklarına gelmiştir. Ancak belli bir bölümü buradan da göç ettirilerek iskân politikası çerçevesinde Balkanlar’a, Orta Doğu’ya ve Anadolu’nun içlerine yerleştirilmişlerdir.
Bugün, Çerkesya diye anılan bölgede yaklaşık 720 bin Çerkes yaşarken, Çerkesler anavatanları olan Adige ve Karaçay-Çerkesk Cumhuriyetlerinde azınlık durumunda yaşamaktadırlar. Türkiye’de ise bazı kaynaklara göre 2,5 milyon ila 3 milyon Çerkes bulunmaktadır. Bu sayı, Rusya’daki 1 milyon ile karşılaştırılınca çok ciddidir.
Sürgün edildikleri ülkelerde azınlık konumunda olan ve bu ülkelerin ulusallaşma süreçlerinde kültürleri ve dilleri göz ardı edilen Çerkesler son yıllarda yaşadıkları acıyı dış vurma ve tanınırlık elde etme yoluna gitmektedirler. Çerkeslerin, diğer anavatanlarından ayrılan halklar gibi oluşturduğu bir diasporası da vardır. Diaspora, çeşitli ülkelerde bölük börçük yaşayan Çerkeslerin ulusal bilinçlerini oluşturmakta zorlanması sebebiyle, günümüzde ulusaşırı bir nitelik kazanarak Çerkes halkının hak ve taleplerini dile getirir olmuştur. Diasporanın taleplerinin başında, 1864 sürgününü bir soykırım olarak tanınması, tazminat, sürgüne uğradıkları topraklarla bağ kurmak ve Rusya Federasyonu’ndan çifte vatandaşlık elde etmek var.
Diasporanın son yıllarda, uluslararası kamuoyunun, 1864’ü soykırım olarak tanıması ve 2014 Soçi Olimpiyatlarının bazı ülke bürokratları tarafından boykot edilmesi gibi başarılı lobi faaliyetleri mevcuttur. Bu başarıların da gösterdiği üzere Çerkesler yeniden bir ulusal kimlik inşası içinde bulunmaktalar ve önümüzdeki yıllarda taleplerini daha ciddi dile getireceklerdir.
Türkiye’de yaşayan Çerkesler, ülkenin AB’ye uyum için gerçekleştirdiği reformlar ile birlikte başlayan süreçle birlikte ana dilde eğitim hakkı elde etmiş ve kurulan çeşitli Çerkes dernekleri sayesinde kendi kültürlerini öğrenir ve öğretir duruma gelmişlerdir. Türkiye’de bulunan 3 milyon Çerkes, nüfusun önemli bölümünü oluşturdukları ülkeden, etno-kültürel kimliklerinin tanınmasını, demokratikleşme sürecine dâhil edilmeyi ve Kürt, Alevi ve Romanlar için ortaya konulan açılımın kendileri için de yapılmasını istemektedirler. Kurtuluş Savaşı sırasında kurucu unsurlardan biri olan Çerkesler, Cumhuriyetin kurulmasında gösterdikleri katkının ve Çerkes siyasetçi ve askerlerin itibarlarının tanınmasını da talep etmektedirler.
Son yıllarda taleplerini güçlü bir şekilde dile getiren Çerkesler, diasporasının yaptığı lobi faaliyetleri sayesinde de uluslararası bir sıçrama yaşamışlardır. Bulundukları ülkelerde, kazandıkları hakların üstüne yeni haklar elde etmekte olup, 1864 yılında yaşadıkları acıyı da dış vurmaya başlamışlardır. Yıllar boyunca içe dönük olan Çerkeslerin artık bir ulus bilincine kavuşma isteği görülmekte olup, bunu başarma azimleri de takdire şayandır.
Not: Bu yazımı benim için çok değerli olan Dilru Genel’e ithaf ediyorum.
Basri Alp AKINCI
KAYNAKÇA
– http://www.aljazeera.com.tr/gorus/cerkeslerin-150-yillik-acisi.
– http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/cerkesler-surgunu-aniyor.