AVRUPA OYUNLARI: BATI’NIN ÖNYARGILI POLİTİKASI VE BAKÜ’NÜN TAKTİK ZAFERİ

upa-admin 06 Temmuz 2015 2.000 Okunma 0
AVRUPA OYUNLARI: BATI’NIN ÖNYARGILI POLİTİKASI VE BAKÜ’NÜN TAKTİK ZAFERİ

Avrupa ile ilgili olarak günümüzde yaratılan kanı, Avrupalıların temel değerlerinin temelinde hümanizm ve hoşgörünün olduğu özgürlük ve demokrasi savunucuları olduğudur. Objektif olursak, bu imajı Avrupalılar yaratmıştır ve asırlarca amaçlı şekilde bunu tüm dünyaya yaydılar.

Avrupa tarihinde antik zamanlardan günümüze birçok keskin dönüm noktası olsa da, yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren dünya Avrupa Birliği örneğinde karşılıklı ilişkilerin yeni biçimini yaratan farklı Avrupa’yı gördü. Ve birçok Avrupalı akademisyen Dünya Savaşları zemininde “Avrupa’nın çöküşünü” ve aynı zamanda Almanya’da totaliter rejimin oluşacağını önceden dese de, bugün evvelce amansız düşmanlar olan Almanlarla Fransızlar ve Polonyalılar arasında güvene dayalı ilişkiler gelişmiştir. Ama şimdi bu konuda değil, ilk Avrupa Oyunları gibi dünyaca önemli bir yarışın Azerbaycan’da yapılması ile ilgili rahatsızlık gösteren Avrupa’nın neye dayandığı ve bu olaya katılarak bizi niye “şereflendirmediği” hakkında konuşacağız.

Elbette, Bakü’deki spor yarışmalarında Avrupa’dan bazı “önemli” yetkililerin iştirak etmemesi, bu geniş kapsamlı etkinliğin muhteşem açılış törenine gölge düşürmedi fakat bu, bu özel günde ülkemize seyahat etmeye tereddüt etmeyenlerle birlikte birçoklarını hayal kırıklığına uğrattı. Avrupa Oyunları Azerbaycan’ın başkentinde başarıyla başladı ve Bakü tüm dünyaya “Eurovision” müzik yarışmasından sonraki büyük ölçekli çalışmasını sundu. Böylece, Avrupa Oyunları sırasında net olarak Azerbaycan’ın imajını zedelemeye çalışan belli Batılı çevrelerin, gönençleşen Azerbaycan’ı dünya kamuoyu önünde lekeleme kampanyası başarısız oldu. Batı’da daima Azerbaycan’ı lekelemeye çalışan güçlerin olması yeni değildir. Ama bu propagandanın neden Azerbaycan’ın normal ortaklık ilişkilerinin mevcut olduğu ülkelerin liderlerinin desteği ile yapıldığı açık değildir. Bu, özellikle, Almanya’da ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Bakü’ye karşı sergilediği önyargılı tutumda görülür.

Güvenilir bilgi kaynaklarından anlaşıldığı üzere, hemen hemen tüm Avrupa ülkelerini dikte altında tutan Sayın Şansölye, Avrupa ülkelerinin devlet başkanlarının Bakü’deki Avrupa Oyunları’nda yer almaması ile ilgili elinden geleni yaptı. Avrupa’nın yeni patronunun emri, hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinin başındakiler tarafından yerine getirildi. Bu anlaşılırdır, çünkü onların başka çıkış yolu yoktu. İlginçtir ki, Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk’un da Bakü gezisi özellikle bu sebeple ertelendi. Durum hiç de iç açıcı değildi, ama devletimizin yönetimi tüm dikkati sorumluluk gerektiren bu etkinliğin en üst düzeyde geçen açılış törenine yönelterek, her zamanki gibi siyasi bilgelik ve derin diplomasi örneği sergiledi.

Hatırlatalım ki, Türkiye ve Rusya Devlet Başkanları gibi fahri davetlilerle birlikte Sayın Merkel’in net direktifini göz ardı eden bazı devlet başkanları da Bakü’ye geldi. Bilindiği gibi, Sırbistan Cumhurbaşkanı Tomislav Nikoliç, Karadağ Cumhurbaşkanı Filip Vuyanoviç, Bosna Hersek İdare Kurulu Başkanı Mladen İvaniç, Monako Prensi II. Albert, Lüksemburg’un Büyük Dükü Henry, Romanya Başbakanı Viktor Ponta, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, San Marino’nun devlet başkanları Andrea Bellutsi ve Roberto Venturini, Gürcistan Başbakanı İrakli Garibaşvili, Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Milletvekilleri Meclisi Başkanı Yan Hamaçek, İtalya’nın Başbakan Yardımcısı Claudio de Vincenti v.b. sayılabilir. Şüphesiz, Almanya’nın “Demir Leydi”sinin direktiflerine karşı gelen bu kişiler Alman liderin “kara listesi”ne eklendi.

Bunun ardından, Avrupa Oyunları’nın gösterişli açılış törenine katılmayan Baltık ülkelerinin de konumuna ayrıca değinmek gerekir. Mesele şudur ki, Sovyetler Birliği içinde bulunurken de Baltık ülkeleri her zaman, her konuda diğer eski Sovyet ülkelerinden tamamen ayrılan stratejiler izlemişti. Baltık ülkeleri her zaman Avrupa yanlısı olmuştur. Avrupa ailesinin üyesi olduktan sonra da Avrupa’nın tüm kaprisini çekerler, çünkü “oyun”un kurallarını ihlal etmek çıkarlarına darbe vurabilir. Diğer yandan Baltık ülkeleri rahat ve emin işbirliğinin mümkün olduğu Azerbaycan’la oldukça iyi ilişkilere sahiptir, en azından Azerbaycan her şeyden önce, desteğine her zaman güvenilebilecek bir ortak ve müttefiktir. Ne yazık ki, geleceği göremeyen Baltık ülkelerinin strateji uzmanları bu önemli ayrıntıyı gözden kaçırdı.

Avrupa Birliği’nin Azerbaycan’a genel yaklaşımına gelince, elbette, en iyisi umut edilir. Fakat Avrupa’nın Azerbaycan’a karşı önyargılı politikaları bir anlamda ABD stratejisinin benzeridir. Avrupa değerlerini dikte edenlerin Avrupa Oyunları’nı jeopolitik tartışma konusuna dönüştürme, bunu siyasileştirme girişimlerinin yanında; Amerikalıların Azerbaycan’da “5. koloni” şekillendirme, ABD’nin demokrasi ve insan hakları ideolojisini yayma çabaları da başarısızlıkla sonuçlandı.

Birinci Avrupa Oyunları yoluyla Azerbaycan’a karşı yürütülen “jeopolitik oyunlar”ın başarısızlığı, Azerbaycan’ın taktik zaferidir. Öte yandan tamamen açıktır ki, Amerika’nın siyasi uzmanları kendi demokratik değerleri ve insan hakları prizmaları ile dünya kamuoyunun dikkatini çekmek için bu geniş kapsamlı etkinliği siyasileştirmeye çalışırlar.

“Avrupa Oyunları Azerbaycan’a karşı bir baskı fırsatıdır” fikri, meşhur Rebecca Vincent’in “Sport for Rights” teşkilatının kurulması ile ilgili açıklamalarında hissedilir. Azerbaycan karşıtı propagandaya paralel olarak, birinci Avrupa Oyunlarını boykot etmeye çağrıyla ilgili olarak insan hakları, basın özgürlüğü vb. fikirlere dayalı “öneriler paketi” hazırlandı. Avrupa ve ABD; “ilk Avrupa Oyunları Avrupa için gereksizdir” iddiasından tutun “nüfuzlu spor yarışları insan haklarının ihlal edildiği bir ülkede yapılamaz” sloganına kadar çeşitli olumsuz fikirler ileri sürerek, birinci Avrupa Oyunlar programının bozulması ve sonuçta, Azerbaycan’ın ABD’nin baskısına boyun eğdirilmesine çalışmaktadır. Ama bu, sadece bizim “iyiliğimizi isteyenlerin” hayali olarak kaldı.

İşte bu yüzden Azerbaycan’ı karalama kampanyasına katılan sivil toplum kuruluşlarının mali kaynakları öğrenildiğinde, onların Amerikalı hibecilerle bağlantılı olduğu, bütçelerinin ise USAID ve ABD Dışişleri Bakanlığı’na dayandığının tespit edilmesi hiç de şaşırtıcı değildir. Buna karşılık Avrupa Birliği de bağımsız bir güç merkezi değil, sadece ABD’nin planlarının gerçekleşmesi için bir araçtır. İlginçtir ki, ABD’nin baskı yöntemleri basit ve hatta sığdır. Mahiyeti, sıradan dinlemeler vasıtasıyla çeşitli resmi yetkililere karşı komplolardan ibarettir. Kalanı ise, nasıl derler, teknik bir iştir. Bu sebeple, Avrupa, hatta Sayın Merkel seviyesinde demokratik değerlerin ve hakların yetersizliği konusunda beyanatlar bile verse, son söz her zaman ABD’nindir. Kısacası, kim şüphe edebilir ki…

Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.