Çocuktum; 1960 yılında “Türk askeri geliyor” dedi büyüklerim… Babam bizi arabaya koydu, Mağusa’ya doğru yola çıktık. Yollar o kadar kalabalıktı, arada tarlalardan gitmek zorunda kalıyorduk. Yollar mersin dallarıyla doluydu. Askerlerin gelişinde çok büyük bir sevinç ve heyecan yaşamıştım.
Genç, nişanlı bir kızdım. Üniversite tatilinde ailemizin yanına Kıbrıs’a gelmiştim. Bir sabah Türk askerinin gökyüzünden Dikmen Ovası’na inişini izledim. Çok büyük bir heyecan ve sevinç duydum. Hele tankın mahallemize gelişini asla unutamam.
Yaşlandım, yeşil adamız kurudu, sapsarı oldu. Sularımız tuzlandı, kirlendi. Susuzluğu öğrendik. Dediler denizin altından Türkiye’den su geldi. Heyecanlandım ve bugün gidip gördüm, büyük bir sevinç duydum. Mucize gibi… İnşallah değerini biliriz.
Bugünlerde Kıbrıs halkını “SU” kelimesi büyük oranda meşgul ediyor. Kıbrıs Türk halkının çoğunluğu suya kavuşmanın heyecan ve sevincini yaşarken, Kıbrıs Rum halkı suyun gelmesinin doğuracağı sonuçlardan endişe ve üzüntü duyuyor.
Rumlara ve Türk tarafındaki bazı radikal kesimlere göre su işgal altındaki bölgelerin Türkiye’ye daha fazla bağlanmasını sağlayacak, hatta yerleşiklerin sayısını artıracaktır. Ayrıca Kıbrıs Türk halkının suyun gelmesiyle artacak olan tarım nedeniyle ekonomilerini düzeltmeleri de işlerine gelmemektedir. Kıbrıs Türklerinden aynı düşüncede olan bazı kesimler şimdiye kadar suyun gelmesinin bir ütopya olduğunu iddia ederken, şimdi dezenformasyon sayesinde yine ortalığı bulandırmaya çalışmaktadırlar.
Büyüklerimden duyduğum kadarıyla Türkiye’den su getirme girişimlerinin ilki 1960’lı yıllarda yapılmış, ancak sadece düşünce olmaktan öteye gidememiştir. KKTC Dışişleri Bakanlığı Protokol Bölümünde meslek memurluğu yaptığım dönemde (1998), Demirel’in açılış törenine katılması nedeniyle ilk kez KKTC’ne balonla su taşınmasına şahit olmuştum. Kıbrıs Türklerinin, özellikle tuzlanan suları nedeniyle portokal ağaçlarının kuruması neticesi ekonomileri alabora olan Güzelyurt halkının heyecan ve sevincini görmüştüm. Ancak söz konusu proje bir yıl bile devam edememiş, balonun patlaması neticesinde sonlandırılmıştı. Kıbrıs Türk halkı büyük bir moral çöküntüsü yaşamış, suyun geleceğine dair inancını yıllar geçtikçe yitirmiştir.
Yıllar geçtikçe hepimiz Kıbrıs adasının nasıl bir kuraklığa doğru gittiğini, tarım ve hayvancılığın gerilediğini, adanın yeşil bir ada olmaktan çıkıp çölleştiğini görmekteyiz. Güzelyurt’ta başlayan tuzlanma, KKTC’nin bir ucundan öbürüne etkisini göstermiştir. Şimdiyse imkansız gibi görülen bir proje başarılmış, hatta bir mucize gerçekleştirilerek Anadolu’dan Kıbrıs’a bir su yolu bağlanmıştır. Suyun gelişiyle ada eski yeşil haline kavuşacak, Kıbrıs Türk halkı tuzlu su kullanmaktan kurtulacak, tarıma kanalize edilecek su ile tarım ve hayvancılık yeniden hayat bulacaktır. Bunun sonucunda Türk tarafının ekonomisinin Rum kesiminin ekonomisiyle dengelenmesi halinde çözüme ulaşma konusunda elimiz daha güçlü olacaktır.
Şimdi Dereboyu diye adlandırılan yolun kenarında çocukluğumda kışın gürül gürül akan Kanlıdere yer almaktaydı. Bir keresinde bir arabayı alıp götürdüğüne şahit olmuştum. O kadar bol suyu vardı. Ancak Rumlar, 1974 yılından sonra kendi taraflarında yaptıkları baraj ve setlerle sözkonusu derenin Türk tarafına akmasına engel oldular. Ancak karşılığında biz bugün kabul etmeleri halinde suyumuzdan Rum kesiminin faydalanabileceğini söylüyoruz. Bu, çözüm isteminin bir göstergesidir.
Gelen su, 75 milyon metreküp kapasiteli olup, hem içme hem sulama amaçlıdır. Anamur Alaköprü Barajı’nın suyu Akdeniz’de 250 metre derinlikte asma borularla Güzelyalı’ya getirilmekte ve Geçitköy Barajı’nda toplanmaktadır. Söz konusu proje, dünyada ilk kez yapılmıştır. Yine diyorum, değerini bilelim…
Hasibe ŞAHOĞLU
Emekli Büyükelçi