Dünyanın dikkatinin Ortadoğu’da yaşanan trajik olaylara odaklandığı bir dönemde, Uzak Doğu’dan tedirgin edici bazı haberler geliyor. Güney Çin Denizi etrafında, Amerika ile Çin’in ihtilafa girmesinin ilk sinyalleri veriliyor. Bir yandan, Pekin orada askeri gücünü yeni seviyeye yükseltiyor, diğer yandan ise, Washington askeri-deniz donanmasına ait gemileri o bölgede yoğunlaştırıyor. Son zamanlarda, bunlara her iki tarafın tehdit edici beyanatları ve diplomatik etkinlikleri de eklenmiştir. Uzmanlar, sürecin daha tehlikeli düzleme geçmesi olasılığından söz ediyorlar. Görünen o ki, iki büyük devlet arasında Güney Çin Denizi’nde jeopolitik bir çatışmaya doğru adımlar atılıyor.
Askeri Güç ve Hukuk: ABD ile Çin’in Tartışması
Çin, “Beyaz Kitap”ını yayınladı. Rapor, ülkenin askeri-deniz filosunun güçlendirilmesine adanmıştır. Bu, Pekin’in Güney Çin Denizi ile ilgili agresif konuşmaları ile aynı zamana tesadüf etti. ABD’nin askeri yönetimi de, bu konuda yeterince sert söylem düzleminde fikirler belirtti. Uzmanlar, bu olayları Washington’la Pekin arasında gerilimin derinleşmesi gibi değerlendiriyor. Bunu da bir bütün olarak Pasifik-Atlantik bölgesindeki çatışmanın yeni bir seviyeye yükselmesinin işareti olarak sunuyor. Bu sürecin özünde yatan nedenler, uzmanlarda endişe doğruyor.
Uzmanlar, küresel açıdan ilk olarak ABD ve Çin’in dünya liderliği uğruna yürüttükleri mücadelenin yeni bir içerik almasına işaret ediyorlar. Dünya çapında yaşanan jeopolitik ve askeri olaylar, genel olarak gerginliğin arttığını doğrulamaktadır. Rusya’nın Ortadoğu’ya askeri müdahalesiyle, tablo biraz daha belirsiz çalmaya başladı. Bunun arka planında, Washington’un tüm dünyada diplomatik, siyasi, ekonomik ve askeri alanlarda daha aktif adımlar atacağı öngörülüyor. Güney Çin Denizi’nde yaşananlar da, bunun onayı olarak kabul edilebilir.
Mesele şu ki; birkaç gün önce Amerika’ya mahsus “Lassen” askeri gemisi, Spratli Adaları’nın 500 metre yakınından geçti. Pekin, bunu kendisinin bağımsızlığının ihlali olarak değerlendirdi. Çin yönetimi, yasal zemin olarak 1982 Deniz Hukuku BM Sözleşmesi’ni (UNCLOS) gösteriyor. Aynı belgeye göre; her ülke 12 deniz mili mesafede egemenliğini koruyabilmektedir. Spratli’ye ait olan adalar ise, Çin’in kıyılarına 12 millik mesafededir. Bu yüzden, ABD gemisinin Güney Çin Denizi’ndeki faaliyetlerini, Pekin egemenliğine bir saldırı olarak sunuyor. Fakat burada, Pekin’in üstünden sessizlikle geçtiği bir husus var.
Washington açıklıyor ki, Pekin’in referans yaptığı belgede bir ince husus vardır. Bazı adalar çevresinde yapay kara alanı oluşturulursa, yukarıda vurgulanan kural, bu alan için geçerli değildir. Bu da şu anlama geliyor ki; “Lassen”, Çin’in Spratli’de yarattığı yapay adalar bölgesine dahil olarak uluslararası yasaları ihlal etmemiştir. Öte yandan, UNCLOS’un 17. maddesine göre; her devletin istenilen su alanından “zararsız geçiş” hakkı vardır. Amerika, bunu hatırlatıyor. Çin ise, “Lassen”in geçişini “zararlı” nitelendirerek, kendi konumunda kaldığını göstermektedir (bkz.: Altay Atlı. Güney Çin Denizi’nde Neler Oluyor? / “Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu”, 30 Ekim 2015).
Analistler ise Pekin’in yapay kara sahasını askeri amaçlar için oluşturduğunu belirtiyorlar. Aslında, bu süreç 2013 yılında başlamıştır. Çin, Spratli Adaları bölgesinde ve Haynan Adaları civarında askeri kullanım için suni kara alanları yarattı. Onun temel amacı, Malakka Boğazı’nı kontrol etmekten ibarettir. Malakka, ekonomik-ticari açıdan tüm dünya için stratejik önem taşıyor. Çünkü aynı bölgede, Malakka, esas ticaret yolunun üzerindedir. Dünya ticaretinin % 25’i oradan geçiyor. Bu yüzden de, tüm devletlerin kendi ticaret gemilerinin aynı yerden serbest geçmesinde çıkarı vardır. Çin’in dış ticaretinin % 60’ı Malakka tarafından yapılıyor (bkz.: Василий Кашин. Почему опять кипит Южно-Китайское море / “Московский Центр Карнеги”, 29 Ekim 2015).
Bu sebeplerden, Pekin, bu coğrafyada kendi nüfuzunu sağlamak için somut adımlar atmaya başladı. Aynı şekilde Haynan Adası’nda stratejik askeri-deniz kuvvetlerinin öğelerini yerleştirmeye karar verdi. Bu, daha çok son yıllarda hızla gelişen nükleer silaha sahip denizaltıların yeni neslinin kullanıma sunulması ile ilişkilidir. Öyle anlaşılıyor ki, Çin, ciddi şekilde Güney Çin Denizi’nde askeri gücünü arttırmaya çalışıyor. Bu sürecin olası askeri ve jeopolitik sonuçlarını tahmin etmek zor değil.
Jeopolitik Savaş: Tehlikenin Bir Adım Uzağında
Şunu da vurgulamak gerekiyor ki; Pekin, diğer yöntemden de yararlanıyor. O, denizde öne çıkabilecek herhangi engelden ülkenin zarar görmemesi için karada projeler hayata geçirmeye çalışıyor. Çin’in, Rusya ve Orta Asya’nın doğal rezervlerine yatırım yapılmasına özel dikkat etmesi de bununla bağlantılıdır. Bu bağlamda uzmanlar “Yeni İpek Yolu” projesini ayrıca belirtiyorlar. Çin, bununla dünyanın birçok bölgeleri ile temasta olabilir.
Kuşkusuz, tüm bunları iyi bilen Amerikan yönetimi, birkaç yönde önlemlerini hayata geçirmeye çalışıyor. Her şeyden önce, Washington Çin’in Pasifik-Atlantik havzasında jeopolitik ve ekonomik alanlarda dominant rol oynamasına izin vermemeye çalışıyor. Dünya liderliği için, bunun önemli olduğu açıktır. Bu amaca ulaşmak içinse, ABD, benliğine uygun olarak hiçbir sert adımdan çekinmiyor. Onun iki yönde aktivitesini güçlendirdiği hissediliyor.
Birincisi, Washington, Güney Çin Denizi’nde askeri gücünü artırıyor, oraya yeni güçler gönderiyor. Amerika’nın askeri çevreleri açık bildiriyorlar ki, gerekirse savaşa bile gireceklerdir. Şu sıralar esas neden olarak jeopolitik faktörler değil, ekonomik çıkarlar gösteriliyor. Öyle ki, Washington, bu bölgede dünya ticaretinin hasar görmemesi için gereken adımları atmalıdır. Çünkü Çin, orada tamamen kontrolü temin ederse, o zaman belli sınırlamalar kendini gösterecektir. Örnek olarak, Lassen’e karşı olan ilişkiye işaret ediliyor. Aynı şey dünyanın her ülkesinin gemisinin başına gelebilir.
Öyle anlaşılıyor ki, uzmanların biraz önce öngördüğü gibi, ABD, Güney Çin Denizi’nde askeri varlığını yeni bir seviyeye yükseltmekte ısrarlıdır. Şimdilerde, aslında bu bölge Amerikan gemileri tarafından ablukaya alındı. Paralel şekilde, başka siyasetler de yürütülüyor.
İkincisi, Washington, Çin’in komşularıyla ilişkilerini gerginleştirmeye gayret ediyor; bunun için de Japonya, Vietnam, Malezya, Filipinler gibi müttefiklerine yeni silahlar veriyor. Söylenenlerin fonunda, bu ülkelerin Çin’le ihtilaflara girmesi ihtimali artıyor. Her durumda, daha şimdiden Pekin bununla ilgili rahatsız oluyor. Onun Avrupa’nın büyük devletleri ile büyük hacimli anlaşmalar imzalamasına bu açıdan yaklaşıldığında, manzara daha da net görünüyor. Öyle ki, İngiltere ve Almanya son zamanlarda Çin ile milyarlarca dolar hacminde işbirliği anlaşmaları imzaladılar. Görünen o ki, Avrupa, ABD’nin Çin politikasına o kadar da hak kazandırmıyor ve belli şartlarda Pekin’in ekonomik ilişkileri genişletmek inisiyatifine olumlu yanıtlar veriyor. Bunların Avrupa Birliği-ABD ilişkilerine hangi yeni renkler katacağı meselesi ise ayrı bir konudur.
Yukarıda vurgulanan hususlar, Güney Çin Denizi’nde jeopolitik-askeri gerginliğin artmakta olduğunu göstermektedir. Net bir şekilde görünüyor ki; dünyanın iki büyük devleti karşılarına koydukları hedeflerden ger çekilme fikrinde değildir. Onların aynı bölgede üstünlüğü ele alma yönünde attıkları adımlar, yeni bir çatışmaya ivme verebilir. Ortadoğu’da durumun daha da ağırlaşmasının fonunda, bu, dünyanın yeni zorluklarla karşılaşabileceği hakkında düşündürmektedir. Burada milyonlarca insanın vatanından göç ettirilmesini ve ekonomik durumun ağırlaşmasını belirtmek gerekir.
Zaten küresel ekonomik sistem pek çok sorunlarla karşı karşıya kaldı. Bunlara Amerika ve Çin’in Güney Çin Denizi’nde ticaretin kısıtlanmasına götüren adımlarını da eklediğinizde, daha feci bir manzara alınıyor. İlginçtir ki, ne Washington, ne de Pekin meselenin bu tarafına önem vermiyorlar. Bu ise, endişe yaratan bir etkendir…