İRAN KÜLTÜR ATEŞESİ ABURREZA RASHED İLE RÖPORTAJ: İRAN SİNEMASINDA KADIN

upa-admin 09 Aralık 2015 2.018 Okunma 0
İRAN KÜLTÜR ATEŞESİ ABURREZA RASHED İLE RÖPORTAJ: İRAN SİNEMASINDA KADIN

İran İslam İslam Cumhuriyeti İstanbul Konsolosluğu Kültür Ataşesi Sayın Aburreza Rashed ile İstanbul İran Başkonsolosluğu’nda gerçekleştirdiğimiz tematik röportajların ilkinde İran’ın kadına ve insana bakışı üzeinden   İran sinemasını mercek altına aldık. Bu röportajın gerçekleşmesini sağlayan Sayın Aburreza Rashed ve yardımcısı aynı zamanda tercümanı Sayın Fatemeh Zengeneh’e teşekkürlerimle.  

H. Çiğdem Yorgancıoğlu: Konsolosluğunuzun Kültür Ataşeliğinin İran filmlerinin Türkiye’de tanıtılmasına yönelik etkinlikleri var mıdır?

Aburreza Rashed: İran sinemasının tanıtılması, Kültür Elçiliği’mizin  son derece ehemmiyet verdiği hususlardan biri olup, Konsolosluğumuz şu ana kadar İran’da yüz kusur İran filminin altyazı ve dublajının gerçekleştirilmesini sağlamıştır. Önümüzdeki dört ay içinde birkaç kez tanıtımların yaygınlaştırılması için yine konsolosluğumuz bünyesinde İran Filmleri Haftası düzenlenecektir.

H. Çiğdem Yorgancıoğlu: İran sinemasınının dünya üzerindeki özgün yerine ve itibarına değinecek olursak, en çok fark yaratan etmenler hakkında neler söyleye bilirsiniz?

Aburreza Rashed: İran sineması dendiğinde ilk aklımıza gelmesi gereken, ülkenin İslami kimliğine uygun şekilde maneviyata dayalı olması ve bu anlamda bir özgünlük taşımasıdır. Ayn şekilde izleyicisi de kendine has bir münhasırlık içermektedir. Genel anlamda gayesi  gişe rekoru kırmak ve ticari başarı yakalamak olan Amerika’nın ve Batı’nın aksine, maneviyatı, insani ve toplum değerlerini önde tutarak izleyiciye sunmayı amaç edinmiş İran sineması, bu konuda muvaffakiyeti  yakalamıştır. Batı’daki sinema anlayışında kadının bir meta olarak görülmesi ve beyazperdeye yansıtılması sıkça rastlanan bir durum iken, İran’da ahlaki ve içtimai konuların ön planda olduğu görülür.

H. Çiğdem Yorgancıoğlu: İslam Devrimi öncesinde de İran sinemasında ön plana çıkardığı değerler ve temalar aynı mıydı?

Aburreza Rashed: Esasen İslam Devrimi öncesinde İran’daki film endüstrisinin de Türkiye ve Batı’daki anlayıştan farklı olmadığını, ilahi anlayıştan uzak, insanı merkeze alan mentalite gereği senarist, yönetmen ve yapımcının filmlerin tüm kurgusunu tek kahraman ya da başrol oyuncusu/oyuncuları üzerine odakladıklarını görürüz. Filmler, konu itibarı ile maddiyata dayalı olup , gişe geliri kazancına yönelik  İran toplumunun kimliğini yok etmek amacıyla yapılmıştır.

H. Çiğdem Yorgancıoğlu: Batı’nın genel anlamda ve beyazperdedeki “kadın imajı” nasıldır?

Aburreza Rashed: Batı’nın ağırlıklı olarak oyuncular içinde kadına  biçtiği  rolün bir “baştan çıkarıcılığı ön planda arzu imgesi” olmasının arkasındaki temelleri tarihsel ve uygarlıklar perspektifinde değerlendirdiğimizde; Batı’nın medeniyet havzası olan Yunan ve Roma’da, hatta Doğu’da Çin mitolojilerinde Tanrıların daima erkek, kadınların ise “şeytani” ve “ayartan” değersizliğin timsali  bir varlık  olduğu gözlenir.

H. Çiğdem Yorgancıoğlu: Adeta “fettan” öldüren cazibe (Fatal Attraction) gibi çağrışımlar belirdi zihnimde… Kadına dair tarihsel olarak İslamiyet’te nasıldır kadının rolü ?

Aburreza Rashed: Vaziyet, Ceziretül Arap dediğimiz Arap yarımadasında da böyle idi ve Hz. Muhammed Mustafa Ekrem zamanına kadar bu böyle sürdü. İslamiyetle birlikte bu anlayış değişti. Allah, Kuran-ı Kerim ayetinde, “Biz size aynı malzemeden halk ettik hiç biriniz diğerinizden üstün değilsiniz” derken, bir insanı başka bir insandan üstün kılan yegane şeyin onun takvası olduğuna değinmiştir. Bizim için makbul olan takva sahibi olmalarıdır. Diline, rengine, ırkına, kabilesine, şehrine bakarak ayrım göz etmeyiz.  Hz. Peygamber SA  zamanında ilk ezan okuyan Bilali Habeşi’nin  siyahi, Arap coğrafyasıda İranlı Salman Farisi’nin de beyaz olduğu düşünülürse, gerek Allah, gerekse de Peygamberin nezdinde ırk ve rengin ayırıcı bir engel ya da imtiyaz meselesi olmadığı daha iyi anlaşılabilir . Oysa 21. yüzyılı yaşadığımız bu çağda, biz ayrımcılığın insanlık için büyük bir problem olduğunu görmekteyiz. İslamiyet tarihinde kadının yerini anlamak açısından Firavun’un eşi Asiye, Hz. Meryem ve Hz. Fatma’nın yaşantılarına bakmak önem arz eder. İslam’da kadın hiçbir durumda fettan imgesi olmamış ve bunun örneklerinden birini Kevser suresinde kadının öneminin vurgulandığı bölümünde de bulmak mümkündür. Başka bir örnek olarak da Kerbela olayındaki Hz. Zeyneb’in rolünü söyleyebiliriz.

H. Çiğdem Yorgancıoğlu: İran’ın nazarındaki “ Kadın” imgesi ve  kadına yönelik tutum, davranış, gerekli itibarı göstermenin temel dayanağı sizce nedir?

Aburreza Rashed: İran’ın kadına bakışı, Batı’nın liberalizmden  farklı olarak evvela İslam’a  ve Kuran-ı Kerim’e dayanır.

H. Çiğdem Yorgancıoğlu: Kuran-ı Kerim’in kadına bakışını nasıl yorumluyorsunuz?

Aburreza RashedKuran’ın bakış açısında ne insanlar, ne de kadın-erkek arasında bir cinsiyet ayrımının mevzu bahis olmadığı ayetlerle ispatlanmıştır. Allahu Teala, “Biz onları yarattık, kendi ruhumuzdan üfledik” derken, kadına ya da erkeğe daha az üfledik dememiştir. Allah insanı yarattıktan sonra kendini tebrik eder. Halbuki başka dinlerde, gerek kutsal kitaplarında (semavi dinler) gerekse de inanışlarında Tanrı erkeği yarattı, kadını Şeytan yarattı olgusu hakimdir. İslam’da Allah’ın nezdinde kadın ve erkeğin cinsiyet sebebiyle üstünlüğü yoktur. Nisa suresinde ailenin görevleri sıralanırken, kadının yerinin üstünlüğüne işaret edilmiştir. Peygamber Efendi’nin de “Cennet annelerin ayağı altındadır, erkek kadının eteğinde maraca ulaşır” hadisleri buna bir kanıttır.

Elbette ki kadın ve erkek arasında, fiziksel, anatomik  olduğu gibi duygusal açıdan da farklılıklar mevcuttur.  Fizylojik olarak erkek, kadınla mukayese edildiğinde  daha güçlüdür. Annelik kadına has bir konudur. Zerafet ekseriyetle kadına atfedilmiş bir kavramdır. Bir çocuğun eğitimi için gerekli zarafet, hassasiyet yüklü bir maneviyat ve duygu derinliği Allah’ın kadına bahşettiği özelliklerdir.

İran sineması dediğimizde, İslamiyet’in kadına bu maneviyat eksenli yaklaşıma binaen eserlerin üretilip, beyazperdeye yansıtıldığının  bilinmesi,  filmlerin etkin bir şekilde  anlaşılmasına  ve çözümlenmesine olanak sağlar.

H. Çiğdem Yorgancıoğlu: İran sineması kadını hangi özellikleriyle beyazperdeye taşımaktadır?

Aburreza Rashed: İran sinemasında kadını ön planda tutan fiziksel özellikleri ve cazibesi değildir; kadının etki bırakma rolü, iradesi ve güçlü kişiliğidir. Bahsettiğimiz konu 7. sanatta olduğu gibi sanatın başta edebiyat olmak üzere diğer kolları için de geçerlidir. Her ne kadar İran sineması bu sebeplerden dolayı Hollywood sinemasının ulaştığı gişe hasılat rekorlarını yakalayamasa dahi, bu eşsiz yapısı ve manevi değerlere verdiği önem neticesinde dünya sinemasında  hak ettiği muteber yerini almıştır.

İslamda kadın ve erkek arasında adaletsizlik olmaması ve ayrım gözetilmemesi hususu Kanun-ı Esasi (İran Anayasa’sı) ile de güvence altına alınmıştır. İslamiyet için önemli olan, ailenin kurulması ve muhafaza edilmesidir. Bu minvalde kadının ehemmiyeti büyüktür; zira aileyi bir araya getiren kadındır ki ben de aynı doğrultuda düşünüyorum. Aileyi bir arada tutan kadının şefkatidir.

İslamda kadının en önemli vazifesi aile bağlarının kuvvetlendirilmesidir ki, bu kutsal görev hiçbir surette değersizleştirilemez, küçümsenemez. Tarih boyunca tüm sosyologların da toplumun temel yapıtaşının aile olduğu temel anlayışı olduğu düşünülürse, toplumun sağlıklı olabilmesi için ailenin sıhhatinin ne kadar mühim olduğu daha iyi kavranabilir. Bu cihetle, İslam’da toplumu sağlamlaştırmak açısından, aile içindeki rolü ile  kadının önemi yadsınamaz.

Kadının evde ve toplumdaki önemine örnek vermek gerekirse, İslam tarihindeki bu olayı söyleyebiliriz. Bildiğiniz üzere Muharrem ayı sonrası aşure günlerine isabet eden şu günlerin İmam Hüseyin’in şehit edilmesi ile alakalı olduğu malumdur. İşte o dönemde kadınlar  yabancılarla konuşmaktan men edildiği zamanlar, Hz. Peygamber’in torunu bugün Suriye sınırlarında yer alan Emevi Camii’sinde ayağı zincire bağlı esirlerle beraber yürütüldüğü Yezid’in sultanlığına binaen, halkı toplayıp Ehlibeyte hakaretler yağdırdığı bir ortamda, Hz. Ali ‘nin kızı İmam Hüseyin’in kızkardeşi Zeynep’in  uzunca bir müddet alan hutbesi,  haksızlıklar karşısında, en çetin şeraitler ve kısıtlı hallere rağmen ses çıkaran, kadın imajını hatırlatması açısından tarihsel önem taşımaktadır. Bahsettiğimiz zaman öyle bir dönemdir ki; kız çocukları dünyaya geldiğinde diri diri torağa gömülmekte, kadınlar alınıp-satılmaktadır. Hz. Zeynep, hutbesi ile o gün bugünün medyasının yaptığı ya da yapmakla sorumlu olduğu vazifeyi üstlenmiştir. Şayet Hz Zeynep, bahsi geçen  topluluğun Yezid’e “Yazıklar Olsun” demesine sebep olan konuşmayı yapmamış olsa idi, biz bugün ne İmam Hüseyin’den, ne de Aşure’den söz ediyor olacaktık. İslam tarihinde benzer rol üstlenen kadınlar içinde böylesi Cesur Yüreklerden söz ederken, Hz. Zeynep’i ve Hz. Fatima’yı  da unutmamak gerekir.

H. Çiğdem Yorgancıoğlu: İran’da kadının aile hayatının yanı sıra  mesleki kariyer ve sosyal yaşamdaki yeri ve rolüne ilişkin neler söylenebilir?

Aburreza Rashed: İran’ın bugün kadına bakış açısı İslam’ın kadına bakışından farklı değildir. Kadınlar aileyi kuvvetlendirmek görevini ifa ederken, diğer yanda toplum hayatında da çeşitli vazifelerde yer alıp kariyer anlamında farklı seviyelerde,  mevkilerde yer alabilirler. Kadın doktor, üniversite öğretim görevlisi, milletvekili veya elçi olabilir. Bugün üniversite talebelerinin % 60’ı kadındır. Milletvekiliği için kadın-erkek herkes gerekli vasıflara haiz olmak kaydı ile adaylığını koyabilme serbestisine sahiptir. Mecliste halihazırda kadın milletvekilleri mevcuttur. Kadınların yine kariyer basamaklarının üst sıralarında yer alışına çarpıcı birkaç misal verecek olursak; eski İran Dış İşleri Bakanı sözcüsü Evham’ın Malezya’daki  büyükelçiliğini ve Merziye Dastjerdi’nin Sağlık Bakanı oluşunu saymak yerinde olacaktır. Kanımca gününün sadece dört saatini istirahate ayıran Bayan Merziye Dastjerdi, bence Devrim sonrası dönemin en başarılı Sağlık Bakanı idi.

H. Çiğdem Yorgancıoğlu: Sizce feminizm kadını koruyan ve özgürleştiren bir akım mıdır?

Aburreza Rashed: Bugün feminizm adı altında kadın özgürlüğünü ve eşitliğini savunan hareketler dahil olmak üzere, Batı kadını özgürleştirmemiş, bilakis onu meta haline getirmek sureti  ile köleleştirmiştir. Herhangi bir ticari objenin piyasaya sürülmesi, pazarlanması, reklamı esnasında “güzel” ve “çekici” bir kadının kullanılması dahi, kadını mezkur emtianın yanında daha da değersiz kılmıştır. Batılılar, Batılı olmayan ülkelerde görünüşte kadınların özgürlüğü için çaba gösteriyor, ama aslında kendi amaçları için onları kullanıyor ve ülkelerin güvenliğini tehlikeye atıyorlar. Bu yüzden, bu tür hareketlere karşı bilinçli olmalıyız.

Aile sıcaklığına günümüzde  Batı’da rastlanabilmesi ender bir olgu haline gelmiştir. Birbirleri ile az iletişim kuran ve konuşan, günde sadece birkaç dakika birbirlerini görüp konuşan Batılı aile, bir toplumu ne derece sıhhatli olarak ayakta tutabilir. Memnuniyetle söylüyorum ki, Türkiye’de durum farklı. Pazar günleri  maaile kahvaltı ederken, tıpkı İran’da olduğu gibi muhabbet eden aile bireylerini bir arada gördüğüm zaman hem seviniyorum, hem de Allah’a şükrediyorum.

Allahu Teala bizim yaratanımızdır ve kulunun neye ihtiyaç duyduğunu bilendir. Allah tarafından indirilen her sure ve her ayet, insanın fıtratına uygun, güzel ve lehinedir. Kuran-ı Kerim’de kadına has pek çok ayet geçmekle birlikte, Ali İmran ve Bakara’dan sonra en uzun surenin Nisa (yani Kadın) suresi olduğu da unutmamalıyız.

Allah kadını ve erkeği birbirleri için yaratmış ve bu surede “Sizler aynı cinstensiniz, ancak yanyana olduğunuzda huzur bulur ve gelişebilirsiniz” demiştir. Teolojik manada tek yaşamak, Allah nezdinde, insan için bir noksanlıktır. Ancak evlendikten sonra dinin tamamlanacağı yönünde açık ayet bulunmaktadır.

Netice itibarı ile sinematografik anlamda değerinin yanı sıra, İran sineması her daim toplumun temel direği olan aileyi, manevi değerleri öne çıkaran ve bu değerlerin muhafazasında önemli bir rol oynayan kadını el üzerinde  tutan  anlayışı ile özgün bir sinema diline sahiptir.

Röportaj: H. Çiğdem YORGANCIOĞLU

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.