İNSANİ DİPLOMASİNİN AZERBAYCAN-TÜRKİYE MODELİ

upa-admin 29 Aralık 2015 2.276 Okunma 0
İNSANİ DİPLOMASİNİN AZERBAYCAN-TÜRKİYE MODELİ

Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun Bakü’ye son ziyareti, birçok açıdan önemli bir zamana denk geldi. Rusya’ya ait “Su-24” savaş uçağının Türk hava sınırını ihlal ettiği için vurulması ile bağlantılı olaydan sonra Ortadoğu’da jeopolitik süreçlerin değişmekte olması, küresel enerji güvenliğinin temini konusunun daha da hassas seviyeye yükselmesi, bölgesel işbirliği perspektiflerini bir daha gözden geçirmek ve uluslararası terörle mücadelede ortak faaliyetleri daha etkin düzenlemek ihtiyacı bu sırada aciliyet arz eden faktörlerdir. Bu gibi konuların fonunda, Türkiye Başbakanı’nın Azerbaycan’a ziyareti ilginçtir. Konu, yukarıda konulan bağlamda oldukça geniş olduğundan, biz sadece bazı özelliklere dikkat etmek isteriz.

Yeni Jeopolitik Şartlar: Ziyaretin Güncelliği

İtiraf edilmelidir ki, son zamanlarda bölgesel ve küresel jeopolitik ölçekte Türkiye’ye yönelik ilgi hayli arttı. Uzmanların bir kısmı, Ankara’nın nüfuzunun yükseldiğine emindir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bu konuyu zaman objektif şekilde değerlendirecektir. Ancak şimdilerde, büyük devletlerin de Ortadoğu’da Türkiye faktörüne daha çok dikkat etmekte oldukları yadsınamaz bir gerçektir. Öyle ki, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Azerbaycan’ı ziyareti dünyada da büyük ilgiye neden oldu.

Aslında, bu gezi geleneksel sayılabilir. Çünkü Türkiye’de Başbakan görevine seçilen herhangi bir siyasetçi, son yıllarda daima ilk yurtdışı ziyaretini (KKTC’nin ardından) Azerbaycan’a yapıyor. Ama şu anda kendini gösteren jeopolitik koşullar açısından, bu gelişin daha dolgun bir anlam ifade ettiği de inkar edilemez. Ahmet Davutoğlu, Bakü’de yaptığı konuşmalarla ve verdiği mesajlarla dikkat çekti.

Bakü, Türkiye’nin Başbakanı’nı “Bir millet, iki devlet” ilkesine uygun olarak yüksek düzeyde karşıladı. Azerbaycan tarafı, Türkiye ile işbirliğini uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde geliştirmeye hazır olduğunu beyan etti. Dış politikasını her zaman bağımsız olarak gerçekleştiren Azerbaycan yönetimi, bölgede barış, istikrar ve entegrasyonun sağlanması için tüm imkanlarını kullanmakta kararlıdır.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı, bu bağlamda Türkiye ile birlikte gerçekleştirilen projelerin önemini bir kez daha vurguladı. Cumhurbaşkanı, onların sadece iki ülke ve bölge için değil, tüm dünya için önem taşıdığını söyledi. İlham Aliyev, bu konuda somut fikirler söyledi: “Bu gün, aynı zamanda, bizi birleştiren enerji, ulaşım projeleri hakkında fikir alışverişi yaptık. Burada da ülkelerimiz, halklarımız, bölge ve dünya için yaptığımız çalışmalar büyük anlam taşıyor” (bkz.: Prezident İlham Əliyev və Baş nazir Əhməd Davudoğlu mətbuata bəyanatlarla çıxış ediblər / AZƏRTAC, 3 Aralık 2015). Bu çerçevede TANAP projesinin ayrıca jeopolitik, siyasi ve ekonomik değeri vardır.

Bu durum, Batı’nın enerji güvenliği ile sıkı sıkıya bağlıdır. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Başbakan Ahmet Davutoğlu ile basına yaptığı açıklamada bu özelliği öne çıkardı. O, TANAP’tan ayrıca söz etmekle birlikte, onun “uluslararası proje olarak dünya çapında ilgi odağı” olduğunu söyledi. Yani mesele küresel çapta ilgi uyandırmaktadır, ona uluslararası alemin ihtiyacı fazladır. Bu şu demektir ki, Azerbaycan ve Türkiye şu anda aslında Batı’nın enerji güvenliğinin temininde temel rollerden birini oynamaktadır.

Bu nedenle, Avrupa, bu projenin öncelikle vaat edilen 2018 yılından önce gerçekleşmesinin ilginç olduğunu belirtti. Azerbaycan yönetimi, güvenilir bir ortak olarak buna da onayını verdi. Ülke lideri net olarak ifade ediyor: “TANAP projesinin icrasında hiçbir sorun yok ve bugün bir daha bu konuyu ele aldık. Eminim ki, bu proje zamanında – 2018 yılında, belki ondan da erken yonuçlanacaktır” (bkz.: önceki kaynağa).

Avrupa’nın Enerji Güvenliği: Azerbaycan ve Türkiye’nin Tarihi Misyonu

Sonuçta, Türkiye ve Avrupa yeni alternatif enerji kaynağına erişim elde edecekler ki, bundan da tüm taraflar fayda görecektir. Başbakan Ahmet Davutoğlu, Azerbaycan Cumhurbaşkanı ile aynı görüşte olduğunu belirtti. O da, basına yaptığı açıklamada Avrasya çapında en büyük projelerin Türkiye-Azerbaycan işbirliği sayesinde gerçekleşebildiğini özel vurguladı.

TANAP, işte bu stratejinin ürünüdür. Ahmet Davutoğlu şöyle söylemiştir; “TANAP projesi artık hayale dönüşen NABUKKO gibi birçok projeden sonra gerçekleşmişse, bu, Türkiye ve Azerbaycan arasında dostluk, karşılıklı güven sayesinde gerçekleşmiştir. Bir çok ülkenin yapamadığını Türkiye ve Azerbaycan müzakereker yaparak birlikte gerçekleştirdiler” (bkz.: önceki kaynağa).

Fikirlerini geliştirerek, Başbakan, enerji meselesini küresel jeopolitik manzara ile de ilişkilendirdi. O, açık bir şekilde ifade etmiştir: “… TANAP ve Bakü-Tiflis-Ceyhan iki büyük proje olarak petrol ve doğal gaz rezervlerinin Hazar’dan Akdeniz’e ve Avrupa’ya ulaştırılmasında önemli kanallardır. TANAP`ın TAP ile tamamlanması Avrupa genelinde balanslaşmayı da etkileyecek” (bkz.: önceki kaynağa).

Burada Türkiye Başbakanı’nın iki ülke arasındaki işbirliğinin dünya çapında oynadığı role ve tuttuğu yere dair somut fikirleri ifade ediliyor. Şunu da belirtelim ki, bu hususu Ahmet Davutoğlu ADA Üniversitesi’ndeki konuşmasında daha geniş belirtti (bkz.: Ahmet Davutoglu speaks at ADA University / “Youtube.com”, 4 Aralık 2015). Başbakan buna Türkiye ile Azerbaycan’ın etnik, tarihi, siyasi ve kültürel yakınlığı bağlamında göz attı.

Böyle bir yaklaşımın özel anlamı vardır. Çünkü Ahmet Davutoğlu, iki ülke yönetiminin sadece o yakınlıkların öznel etkisi altında kalmadıklarını, bu imkanı tüm dünyanın kalkınması için geniş ve objektif bir şekilde kullandıklarını ifade etti. Öyle ki, dünyada ikinci öyle bir örnek yoktur ki, birbirine Türkiye ve Azerbaycan çapında yakın olarak, beklentisiz, bencillikten uzak, taraf tutmadan insanlık için katkı versin. Tarafların Güney Kafkasya’da barışın sağlanması yönünde attıkları adımlara, uluslararası enerji projelerindeki katılımına, teröre karşı mücadelede ortak işbirliğine bu düzlemde göz atmakta fayda vardır.

Ahmet Davutoğlu’nun ADA Üniversitesi’nde ileri sürdüğü jeopolitik önemli savlara yukarıda vurguladığımız hususlarla aynı mantıksal düzende bakarsak, “Avrupa genelinde balanslaşma” ifadesinin de içeriğini daha geniş bağlamda değerlendirebiliriz. Bu, “4B” işbirliği stratejisinin bir parçasıdır. Başbakan “4B” deyince, Pekin (İngilizce adı, “B” harfi ile başlar – Beijing), Bakü, Boğaziçi, Brüksel hattında gerçekleştirilecek işbirliği projelerini öngörüyor. Düşünüyoruz ki, meselenin bu tarafı Türkiye Başbakanı’nın Azerbaycan’a ziyaretinin stratejik noktaları ile yoğun bağlıdır.

Bu bağlamda, Azerbaycan-Türkiye işbirliğinin “4B” stratejisinin “omurga kemiği” olması savı gelişigüzel söz, iki ülkenin yoğun yakınlığına yönelik bir iltifat değil. Ahmet Davutoğlu’nun bu savının jeopolitik, kültürel ve ekonomik tonları mevcuttur. Aslında siyasetçi, burada iki devlet arasındaki işbirliğinin uzun vadeli stratejisini açıklamıştır. Bu bağlılıkta şöyle bir soru ortaya çıkabilir: neden geniş bir jeopolitik mekanın gelecek kaderinin “omurga kemiği” işte Azerbaycan-Türkiye işbirliğini olsun?

Cevap, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bu konuyla ilgili ifade ettikleri fikirlerde, aynı zamanda, Bakü ile Ankara`nın gerçekleştirdikleri siyasi hattadır. Her iki devletin liderleri defalarca belirttiler ki, onların işbirliği kapıları herkese açıktır. Hatta Ermenistan, işgal ettiği Azerbaycan topraklarından barışçıl yolla çekilirse, onunla da yakın bir ilişki kurmaya hazırdırlar. Ahmet Davutoğlu bu görüşü ADA Üniversitesi’nde bir kez daha açıkça ifade etti.

Öyle anlaşılıyor ki, TANAP gibi projelere sadece ekonomik-ticari ve enerji boyutu olan etken gibi bakılması, onun gerçek önemini tam olarak ifade etmiyor. Bu proje, Azerbaycan ve Türkiye’nin, Avrupa ile Asya’yı jeopolitik ve kültürel birleştirmek hattının belirtisidir. Onun merkezinde ise barış, istikrar, bütünleşme isteği ve geniş anlamda ortak ilerleme amacı duruyor. Bunu Türkiye ve Azerbaycan’ın tarihi misyonu olarak değerlendirmek mümkündür.

Karşılıklı Yararlanma Stratejisinin “omurga kemiği”

Öte yandan, şu anda gözlemlenen yoğun jeopolitik mücadele bağlamında mesele daha da günceldir. TANAP, aynı düzlemde aslında büyük devletlerin işbirliğine, medeniyetler arasında diyaloğun oluşmasına da ciddi ivme verebilir. Çünkü onun gerçekleşmesi, süper devletlerin Hazar havzasındaki rekabetini sertlik müstevisinden karşılıklı yarar çerçevesine geçirecek. Birbiri ile savaşan taraflar görecektir ki, TANAP ve TAP’tan herkes yararlanabilir ve bu projelerin kimseye zararı yoktur.

Aynı şekilde, Çin ile Batı arasında da güvenli bir ulaşım bağlantısı kurulmuş olur ki, onu korumak tüm tarafların görevidir. Tesadüfi değil ki, Aliyev-Davutoğlu görüşmesinde konunun bu tarafına özel dikkat edildi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın Çin’e öngörülen ziyaretinde, bu bağlamda fikir alışverişinin yapılması konusunda karara varılmış.

Rusya’nın da buradan yararlanabileceği çok hususlar vardır. Moskova, Azerbaycan vasıtasıyla hem İran, hem Türkiye-Avrupa, hem de Orta Asya yönünde geniş işbirliği olanakları elde etmiş olur. Burada “Rusya, TANAP ve TAP’sız da bunları yapabilir” mantığının temeli yoktur. Çünkü Uzak Doğu’dan Avrupa’nın en ücra noktasına kadar uzanan bir alanda tek bir işbirliği sistemi olursa, ona katılmamak kendini dışlamak demektir. Kremlin, buna gitmemek için yeterince pragmatik ve tecrübelidir.

Meselenin diğer yönü, küresel enerji güvenliği sisteminin perspektifleriyle ilişkilidir. Bellidir ki, şimdi petrol ve doğalgaz rezervleri ile zengin çeşitli ülkeler farklı ihracat hattı kullanıyor. Jeopolitik çıkarlar burada faaliyetleri koordine etmeye izin vermiyor. Buna en iyi örnek olarak bir kaç gün önce İran’da gaz ihraç eden ülkelerin düzenlediği etkinliklerde elde edilen anlaşmalarla OPEC’e dahil olan ülkelerin izlediği çizgi arasındaki çelişkiyi gösterilebilir.

İran, görüşlerinde yakın vadede ilişkileri güçlendirmek, dünya piyasasına daha fazla sıkıştırılmış gaz ihraç etmek niyeti ortaya koymuşsa da, Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı petrol üretimini daha da artırmaya karar verdi. Uzmanlar düşünüyorlar ki, böylece bu enerji kaynağının fiyatı aşağı düşecek ve birçok ülke yeni seviyede enflasyona maruz kalacaklardır. Demek ki, bu alanda küresel düzeyde çelişkiler daha da keskinleşebilir.

Bunun arka fonunda, Türkiye ve Azerbaycan tüm taraflar için yararlı olan projeler geliştiriyorlar. Onlar ayırıcı değil, birleştirici hususlara yoğunlaşıyor. TANAP ve TAP, ülkeleri yıkıma değil, daha güvenilir bir enerji işbirliğine yönlendiriyor. İşte bu misyonlu ortaklık modeli, küresel işbirliğinin “omurga kemiği” olmaya tam değerdir.

Ahmet Davutoğlu’nun görüşlerindeki bu konuların bölgesel hususunu da aynı stratejiden değerlendirmek doğru olacaktır. O, ADA Üniversitesi’ndeki konuşmasında Türkiye’nin Avrupalı, Asyalı ve Afrikalı olduğunu ayrıca kaydetti, bu anlamda Türkiye’yi Karadeniz’le beraber, Hazar ülkesi olarak tanımladı. Bu fikirlerde, coğrafi konum arka plandadır. Esas nokta; siyasi-kültürel, jeopolitik ve enerji bağlamlarındaki anlam tonları ile ilişkilidir. Üstelik bu konularda Türkiye, Azerbaycan’la ortak bir yerde faaliyet gösteriyor.

Bu anlamda, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in ifade ettiği aşağıdaki fikirler güncelliği ile seçiliyor: “Son yıllarda Türkiye’nin gelişmesi, güçlenmesi, dünya çapında artan rolü bizi bir dost, kardeş gibi çok sevindiriyor ve bir daha söylemek isterim ki, bizi de güçlendiriyor. Biz gücümüze güç katıyoruz , biz dostuz, kardeşiz. Bu, önemli bir meseledir ve tüm konularda bundan sonra da birbirimizi destekleyeceğiz, birbirimizin yanında olacağız” (bkz.: Prezident İlham Əliyev və Baş nazir Əhməd Davudoğlu mətbuata bəyanatlarla çıxış ediblər / AZƏRTAC, 3 Aralık 2015). Cumhurbaşkanı, bunların Azerbaycan ve Türkiye’nin Avrupa’da giden süreçlerde ciddi bir faktör olmasına ivme verdiğini vurguladı.

Sonuncu hususun, dış politikanın içeriğine de ciddi aidiyeti vardır. İki ülkenin birlikte attığı adımlarının içtenliği, yararlılığı, eşit hukuklu olması Batı’yı derinden düşündürüyor. Ankara ve Bakü’nün Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in de dediği gibi, “gücümüze güç katıyoruz” ilkesi çerçevesinde gerçekleştirilen ortak faaliyetlerinin stratejik içeriği bundan ibarettir. Buna, modern bilimde “enerjilerin sinerjisi” de derler. Sonuçta, alınan etki, mecazi desek, en soğuk kalpleri bile ısıtabiliyor, iyilik ışığı saçıyor. Böyle siyaset neden küresel işbirliği sisteminin “omurga kemiği” olmasın ki?

Çift Bayraklar: 21. Yüzyılın Mutluluk Fenerleri

Ahmet Davutoğlu, aslında, biraz farklı bir şekilde İlham Aliyev’in düşüncelerini ifade etti. ADA Üniversitesi’ndeki konuşmasında Türkiye Hükümeti’nin başı samimiyetle dedi ki, “Azerbaycan bayrağı neredeyse, Türkiye bayrağı da oradadır. Türkiye bayrağı neredeyse, Azerbaycan bayrağı da oradadır”. Sonra devam ederek, bu savı biraz daha açık söyledi: “Bizim ilişkilerimiz, sıradan iki ülke arasındaki ilişkilerden çok farklı ve özel bir yere sahiptir. Bunun en iyi ifadesini ulu önder Haydar Aliyev “Bir millet, iki devlet”, şairimiz Bahtiyar Vahapzade “Türkiye ve Azerbaycan, bir ananın iki oğlu” diyerek kaydettiler. Azerbaycan ve Türkiye, bir ailedir. Biz ayrılmaz ilişkilere sahibiz” (bkz.: Ahmet Davutoglu speaks at ADA University / “Youtube.com”, 4 Aralık 2015).

Diplomasi ve siyasi işbirliği tarihine bakarsak, görürüz ki, bu tür ilkelerle birlikte faaliyet göstermek nadir bir olaydır. Genellikle, iki veya daha fazla devlet, gerçekte başka bazı güçleri yenmek adına yoğun işbirliği yapıp, başkalarının çıkarlarına duyarsız kalmışlar. Azerbaycan’la Türkiye ise, kendi yakınlıklarının olumlu atmosferini tüm dünyaya yayma hattını seçmişlerdir. Onlar, sahip oldukları zenginlikleri ve hayırsever işbirliği stratejisini memnuniyetle tüm dünya ile paylaşmaya hazırdırlar. Artık Ankara ve Bakü, bu tür bir işbirliğinin diplomatik ifadesini de belirlemişlerdir.

Bunu, ADA Üniversitesi’ndeki konuşmasında Başbakan Ahmet Davutoğlu şöyle ifade ediyor: “İnsani ve vicdani diplomasi!” (bkz.: önceki kaynağa). Gerçek manada çok öğretici, örnek ve birleştirici içeriği olan diplomatik bir yaklaşımdır. Şimdi Batı ve Rusya politikacıları “ağ diplomasisi”, “halk diplomasisi”, “yeni diplomasi”, “sistemli diplomasi” ve benzeri ifadeler kullanıyorlar. Tabii ki, modern siyasi teoriler için aciliyet arz eden ifadeler, küresel ölçekte yaşanan süreçlerin başlıca özelliklerine ışık tutmaya imkan verir. Fakat onlarda iyilik enerjisi, hoşniyetlilik, insanlığa mutluluk “duygusu” yoktur. Modern dönem içinse, bu, son derece önemli meselelerdendir. Fikrimizi modern bilimde gözlemlenen özelliklerle ilgili kısa notla kanıtlamaya çalışacağız.

Şu anda Batı’nın önde gelen bilim adamları siyasetle hümanizmin, bilimsel bulgularla onların sosyal sistemlere etkilerinin, bilimsel faaliyetin teorik ve etik yönlerinin vahdetinin önemini vurguluyorlar. Aynı mantıkla, siyasi ve jeopolitik faaliyet sıradan insanları ve genel olarak insanlığı mutlu edebileceği halde umut verici sayılabilir. Oysa lokal ve kişisel çıkarlara hizmet eden en etkili diplomatik adımlar bile, kabul edilemez.

Bu açıdan kendisinde büyük işbirliği, hümanizm, insanlık, adalet ve vicdani davranış potansiyeli (mecazi desek, enerjisi) taşıyan “insani, vicdani diplomasi” ifadesi, diğerlerinden daha cazip, yapıcı ve beşeri prensiplere uygun görünüyor. Ne güzel ki, bu yaklaşım, Azerbaycan ve Türkiye siyasi-diplomatik “mutfağında” hazırlandı! Bunun içindir ki, “Azerbaycan dünyaya güneş gibi doğacaktır” (Haydar Aliyev) ve “21. yüzyıl Türk asrı oluyor” (Turgut Özal) savları, derin siyasi ve stratejik içeriği olan diplomatik hattın somut ifadelerindendir.

Azerbaycan ve Türkiye’nin uyguladığı enerji ve ulaştırma projelerini küresel siyasetin incisi olma kalitesi seviyesine işte onların arkasında “insani ve vicdani diplomasi”ninn durması yükseltiyor. Doğu’da düşündürücü bir deyim var; önemli olan hareketin arkasında hangi niyetin durmasıdır. İki ülkenin bölgesel politikasına bu açıdan bakıldığında, Bakü ve Ankara’nın fikirlerinin pozitif tonları tam ortaya çıkmış oluyor.

Aynı şekilde Dağlık Karabağ çatışmasının adil çözümünü sağlamak, tamamen bölgesi belalardan kurtarmak anlamına geliyor. Bu konuda Azerbaycan ve Türkiye yöneticilerinin söylediklerini hatırlamak yeterlidir. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in bu bağlamda Ahmet Davutoğlu ile görüşmesinin ardından söylediği şu fikirler düşündürücüdür: “Biz istiyoruz ki, bölgede barış, huzur olsun, çatışmalar olmasın, tüm ülkeler, tüm halklar rahat yaşasınlar, kendi hayatını kursunlar, hiç kimsenin iç işine karışmasın … Türkiye-Azerbaycan birliği ve siyaseti bölgede dengeleyici rol oynuyor. Çünkü bölgede istikrar, ne acıdır ki, bozulmuştur, yeni tehditler, riskler meydana geliyor. Biz tüm zorluklara hazır olmalıyız ve hazırız” (bkz.: Prezident İlham Əliyev və Baş nazir Əhməd Davudoğlu mətbuata bəyanatlarla çıxış ediblər / AZƏRTAC, 3 Aralık 2015).

Yukarıda vurguladığımız ve objektif nedenlerle üzerinde duramadığımız diğer hususlar açıkça göstermektedir ki, Türkiye-Azerbaycan işbirliğinin yüksek derecede insani, vicdani ve insani parametreler üzerine kurulmuştur. Şu anda her iki ülkenin yönetimi işbirliği hattındaki bu ruhu gözü gibi koruyor ve temkinli adımlarla gerçekleştiriyor. Ahmet Davutoğlu’nun Bakü ziyaretinin stratejik mahiyetinin ana hatlarını işte bu hususun düzenlediği kanaatindeyiz. Onun perspektivinin tüm dünyaya faydası olacağına kesinlikle şüphe etmiyoruz. Gelecek insanlığın korumasını yapanlarındır!

Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.